klişeler geçidinden geçmemiz gerekirse; güven dediğimiz damla damla kazanılırken litre litre kaybedilendir. yakınlarımızla bu ölçü birimleri eşliğinde ilişki kurarken yeni tanıştığımız insanlar konusunda daha hassas olduğumuz gerçektir. hele ki cinsel kimliğini en iticisinden "gizli" şekilde yaşayanlar içünse ilk tanışmada güvenip inanmak haddinden fazla zordur.
kendisi çoluğa çocuğa karışmış, çocuğunu kreşten almış düşmüş izban köşelerine.. kocası da eminim evde tv kumandası elinde, uzanmış göbeğini kaşıyor. "canım bu düzen seni yıpratır!" desem de defalarca, kocasının ceket atmasıyla nur topu gibi bebeğini kucağına almıştır. ayrıca çirkin betty olmaktan mecburi olarak vazgeçmiş, kemik çerçeveli gözlüğü kırılmış da yere düşüp* o yüzden çerçevesiz gözlük almış bugün.
neyse canım mektubuma burda son verirken tekrar eline-diline dikkat etmen gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyorum. bi 10 güne kadar silivri'den izmir'e yorgun argın geldiğimde ilk kahvemi pırıl pırıl evinde hiç halılarına dökmeden içmeyi temenni ediyorum.
kişisel olarak böyle bir türkçenin olduğuna inanmıyorum. bahsi geçen bir aksan-şive dahi değildir. metropol bir şehrin o kalabalık içinde ortaya doğal yolla ya da mecburi bir şekilde gösterilen uyumla alakalı olabileceğini düşünüyorum. insanların sakin, kibar, akıcı konuşmaya sahip olması ile alakalıdır kesinlikle. örneğin zagor doğma büyüme ankaralıdır. küfür eder, trafikte kavga eder, "k"leri "g" olarak da kullanan, keçiören dolmuşçuları gibi araba süren aynı zamanda apış arasında 50lik tombik efesi olur. bildiğin zagor işte, 5 yıl yaşadığın bir şehir memleketin olmuyor doğal olarak. fakat zagor'u tane tane, kibar ve net konuşmasından ötürü herkes istanbullu zannediyor. sebebini sorduğunda da "sende istanbul türkçesi var." gibi cevaplar alıyor. halbusi hiç alakası yok hala orjinal ankaralıdır kendisi.
gelmiş geçmiş en iyi yerli diziler arasında yer alan 2005 yılının "çemberimde gül oya" dizisinin grup dilemma tarafından söylenilen şarkıdır.
sebepsiz yere gitmedinki sen
boşluğa beni koydun bilmeden
yüzüme vuran boğaz rüzgarı
hiç soğuk değil sensizliğinden
kendini görmek ne acı
yok olmuş hayallerin çıkmazı
anlamak çok zor değil
farkı yok aslında sonların
bana bana hep bana
ayrılıklar hep bana
gidenlerin ardından bakakalmak hep bana
bakakalmak hep bana
korkumdan değil güçsüzlüğümden
kaçtım her zaman geri dönmekten
kısacık yolun ne kadar uzun
dalgalarla ben şimdi sarhoşum
kaybeden bir tek ben miyim
yok olan inancımı neyleyim
son bir kez ağla bana
gözyaşın sulara karışsın
bana bana hep bana
ayrılıklar hep bana
gidenlerin ardından bakakalmak hep bana
bakakalmak hep bana
canım yıldızımın sayılı şarkılarından biridir. askerlik dönemimde çok değerli-türkiye'nin en ahlaklı öğretmenleri arasında ezberlediğim bir şarkı olmuştu, şarkı sözleri beddua niteliğindedir. yine benim biricik yıldızıma neler çektirdiler de bu sözleri yazdı dedirtmiştir bana.
evin herşeyiyle tek başına ilgilenmek zor be ya.. ütü, bulaşık, çamaşır, temizlik, kedi babalığı, faturalar ve bütün bunlarla beraber iş hayatını da yürütmek. hani eve temizlik için kadın gelse ondan önce bi posta temizlik yapman gereken evimin halleri olmuştur. bunların yanında tek yaşamanın keyifli yanları da vardır, nitekim çaresiz hallerimize kıyasla "değer be abi" dedirtir insana.
nickini her gördüğümde üstüne düşüp de bitiremediğim "halkla ilişkiler" bölümüm geliyor aklıma. sosyal zekasını güçlü gördüğüm yazar bir gün benimle ders kitaplarını paylaşmalıdır.
tamam kabul ediyorum mıyır mıyır bi çizgisinden çıktı havalandı lama saçlı abimiz. ama ilk çıktığında "isyan" şarkısı filmdeki görüntülerle; rakı kadehi, sigaranın tellere takılması, bir yudum rakıyla şarkıya ara verilmesi, yağmur, gök gürültüsü vs. cuk oturmuştu şarkı detaylara.. birçok şarkıda olduğu gibi şarkının album versiyonundan daha iyidir filmdeki kısa hali. haddinden fazla iyiydi o şarkı. *
oyunculuğuna gelince "incir reçeli 1-2" dışındaki filmlerini bilmiyorum. 1-2 dizide de oynamıştı. adamın farklı derin bir duruşu var kanımca, bununla birleşen donuk bakışları adama bir büyük içirtir cinsten. çok değerli ruh bilimci üstadlara yetişebilseydi halil sezai paracıkoğlu "depresyon"un tanımında görsel olarak literatüre geçebilirdi.
hem türk müziği, hem türk sineması için dönüm noktaları yaratmış, yeni başlangıçlara vesile olmuş türkiye'nin en önemli değerlerinden biridir. kızı müjde ar'ın annesini anlattığı ntv yapımı belgeseli mutlaka izlemelisiniz.
bursalı bir grup sanırım en bilinen şarkısı kasvetli kutlama, şarkıyı dinlerken bana enjoy the silence’ı hatırlatıyor. buram buram kalite grup, gothic tarzları the cure tadında, gerçekten zamanın ötesinde şarkılar yapıyorlar.
son zamanlarda jakuzi ile beraber yükselişe geçen iki gruptan biri kanımca
bu klişeyi yapmak istiyorum, belki bir gram farkındalık oluşur. eskiden çok güzel yazan insanlar vardı burda yazdıklarını okurken keyif aldığım okudukça öğrendiğim epey değerli insanlar.. eskiden dediğim 2-3 yıl öncesine kadar belki, daha sonra genç yazar arkadaşlar geldi kendi heyecanlarını acemiliklerini buraya yansıttılar(insan özenmiyor değil)
fakat yine de hiçbir şekilde eskilerin yerini tutmadı. birileri sinirlenecek belki beğenmiyorsan siktir git de diyebilirler yine de eski bir alışkanlık var. ara sıra bakmaktan hep keyif alıyorum buraya..
nevizadede bira içilebilir diye düşündük aslanım’ın üst katı, saat olarak da 19:00 şeklinde belirledik. daha şiddetli bir önerisi olan varsa belirleyebilir mekan ve saat önemli değil
gayet de güzel olmuş. arabada köşede sokak ortasında bir kadını para verip sikerken iyi, eylemde çıplak görmek kötü. hayırlı işler türkiye!
femen neden feministlerin marjinal insanların eşcinsellerin hoşuna gidiyor da türkiye vatandaşı insanların aynısını yapması hoşunuza kaçmıyor? neyini beğenmedin canım? gelinlik giymiş gay, maskülen kıyafetli lezbiyen, makyajlı insanlar güzel duruyor da çıplak olan hayat kadınları veya lezbiyen her ne ise bu mu çirkin durdu.
herşey el altından yürüsün gitsin nasılsa bilinmiyorum mantığı midemi bulandırdı nasıl bir ikiyüzlülükse bu.
beynimde saatlerdir filler skşyor.. dün tam olarak 1 saatliğine derse ara vereyim taksimde arkadaşlarla kahve içeyim diye evden çıktım fakat eve dönüşüm bi hayli geç oldu sabah 6ydı yanlış hatırlamıyorsan... kahve diye çıkıp 1.5 litre rakı ne ara içildi nasıl o masaya oturdum hatırlamıyorum tek hatırladığım dansözün beceriksiz bel kıvırmasıydı.. masada ağır abiler vardı kalkamadım, yoksa o dansöze ağzının payını verirdim. verirdim inanıyorum kendime.
xalo ahretliğim de beylikdüzünde yeni saç tasarımları derdindeydi, mavi onda huymuş bilen bilir. ben bilmiyordum bunca yıldır öğrenmiş oldum.
farklı nokta atışları, net oluşu, çeşitli betimlemeleri ile hep dikkatimi çekmiştir.
hepsinin dışında on numara beş yıldız yüreği olan sevdiğim bir yazardır.