loranahmes2

Durum: 949 - 0 - 0 - 0 - 24.06.2013 01:18

Puan: 9678 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

ve düşünürüm: belki hiç yaşamadım, ne öğrendin, ne sevdin, ne de inandın... belki de kuyruklu yalanlar mutlu etti bazı bazı... kahrolsun bağzı şeyler!!
  • /
  • 48

bir paket spagettiyi tek öğünde tek başına yemek

günlerdir bir şey yemiyordur. öyle acımıştır ki denizden çıksa babasını yer'dir. *

(bkz: şafiilik)

nasrettin hoca

balkanlar'dan orta asya'ya değin türklerin bir zamanlar ya da halen meskun olduğu topraklarda adı değişse de karakteri aynı nasreddin hocalar mevcuttur.

sevgililer günü

harcama kültürünün sevgililere kurduğu tuzak. bir de bunu içselleştirenler vardır, hediye babında bir hareket görmedi mi sevgili gözlerinden düşer. işte o zaman sittir lan mendebur tipsiz insansı yaratık diye atıldığım gibi sahneye, ne romeo ne de mecnun kalır ortamda. herkes haddini bilsin. domuzlaşmanın anlamı yok. biz sevdik mi harbiden severiz. gözümüzde sevgilinin kıymetli yüzü, kulağımızda onun kadife sesi ve tenimizde de ipek dokunuşları her daim vardır. yok illa bir gün istiyorsak da tanıştığımız, sevgililik muhabbetinin o ilk heyecanlı gününü belirleriz hediyeleşmeler o gün olur. bir yemek, bir kazak ne bileyim güzel bir bileklik ya da kolye... on dört şubatmış. bırak allasen...

(bkz: dağılın lan)

dost acı söyler

ölüm

erkenden ve hangi yaş olursa olsun aniden gelecek olandır. bir anlık gözlerini açacaksın ve içinde anlamlı olmak için gayret sarf ettiğin dünya hiç bir anlamı olmayan beyaz bir sahneden ibaret olacak. ölüm ne kadar acımasızsın demek için zaman kalacak mı düşünceye... belirsiz. ölüm ne kadar belirsiz.

ayı sözlük aamir khan zirvesi

aamir khan'ın 1 filminin anca izlenebileceği bir nevi 'ayten abla sana film izlemeye geliyorum' tadında hayali ancak yapılması gerektiğini düşündüğüm bir zirvedir. hayır istesek bile ikinci bir film için üç saat ayarlanamaz. diğer yandan ağlamaktan gözümüz şişecek, gülmekten ağız kaslarımız ağrıyacaktır. takat kalmaz. gerçi ben ikinciyi de aradan çıkartırım da neyse.

zirvenin afişini de şu resim süsleyecektir efendim:
http://ayisozluk.com/lnk/aamir (aamir'e aittir o baklavalar)

şu da resmi zirve şarkı ve klibi olurdu heralde( ghajini'den):

taare zameen par

filmin ismi tam olarak şöyleymiş: yeryüzündeki küçük yıldızlar(her çocuk özeldir). tam bu mudur çıkaramadım.

aamir khan

1965 doğumlu yaşından çok genç gösteren gerçek benjamin button. yaşına rağmen(uzunca bir süre taş çatlasın benim yaşımdadır* diye düşündüm) aşık olduğum ilk ve tek hintli. taptığım ilk ve tek oyuncu-aktör. düz mantık oyuncu bir hintli. ben bir hintliye tapıyorum. o halde ben de bir hint-perestim. * *

3 idiots ile hayatıma girdi. eğitim sistemini, ebeveyn baskısını, dostluğu ve hayatı-dünyayı neden sevmeliyiz gibi konuları işlemiş filminde. ve onun hayatıma girmesi ile hayatıma hindistan ve bollywood da girmiş oldu. ve ben üç ay önce sebepsiz yere şu mesajı göndermiştim arkadaşlarıma: hayır hintçe öğrenmek istemediğime karar verdim. hayır, hintçe öğrendiğim yoktu, sadece bir ara ilgi duymuştum. seneler evvel. bundan çok uzun bir süre sonra bir gece bu mesajı gönderdim. ve sonraki hafta 3 idiotsu izledim. tekrar hintçe öğrenme arzusuna gark oldum. bu bir işaret miydi yoksa? hayatım değişti. evet, bu büyük bir yalan. hayatım değişmiş değil. lakin prensiplerimde bir reforma gittim. bunu bir film ile amir khan başardı. o bir melek. ve artık meleklerin erkek olduğuna karar verdim: sivri ve az biraz kepçe kulaklı, dünya güzeli bir tebessüm, hayal gibi bir ağlaması olan hindu melekler. ne bir ingiliz, ne bir hollandalı ne de bir fransız. melekler hindudur. ekranda gözleri dolmuyor mu hani, gözyaşı kirpiklerimden süzülüp yanaklarıma akıyor sanki. ne olurdu öpsem bir kere yanaklarından.



daha sonra bir bağımlı gibi diğer filmlerine sardım.

ghajini ile bir insan, başka bir insanı böylesine sever mi diye sordurdu. her ne kadar mukaddes bir aşk hissiyle dolsa da insan, on beş dakikada bir hafızası silinen biri olmak istemiyor. bir yıllık ilişkilerin bir hiç olduğu bu dünyada, onun filminde sergilediği; az zaman, az hatıraya rağmen sonsuz sadakat ulaşılmaz görünüyor.

taare zameen par filmiyle kendimden geçtim. ağladım, ağladım. sosyal mesajları öyle seviyor ki ve öyle başarılı ki beyaz perdeye aktarmada. disleksi hastası bir çocuğun gözüyle anlatılan bu filmin eğitim fakültelerinde gösteriliyor olması hiç tesadüf değil. insanlara karşı hassasiyeti ile elbette gösterilecek. hindistan’da yaptığı bir tv programı ile kimi bölgelerde özellikle erkek çocuklarının yüzde ellisinin tacize uğradığını ortaya çıkarınca meclis harekete geçip konuyu ele almış ve konuşmacı olarak onu parlamentoya davet etmiş. ve ilk defa bir yasa, bir meşhur şahsiyetin tesiriyle çıkmış.

fanaa ile rang de basanti filmleriyle gönlümü fethetmiştir. hükümetten yardım alan bir endüstri olan bollywood’da hükümeti eleştiren, bilhassa görevini yerine getirmediği takdirde öldürülmelerinin mübah olduğu mesajını verdiği rang de basanti ile ağzımı açık bırakmıştır. candır, canodur.

bir de; hem 3 idiots hem de rang de basanti de üniversiteliyi oynamıştır o yaşına rağmen. bence yetmişine ayak bastığında da bir üniversiteliyi oynar. o tatlı, sevimli yüzü ile hani bizim lise filmlerindeki kırk elli yaşlarındaki adam-oyuncuları düşününce...

yaptığı tv programının tanıtım videosu gibi bir şey i izlemek için lütfen tıklayınız, pişman olmayacaksınız:

http://ayisozluk.com/lnk/aamirk

bir de şunları göz önünde tutmak gerek:

(bkz: yeni başlayanlar için hint filmleri )

not: izlemeye devam...

rang de basanti

aamir khan'ında oynadığı bir bollywood filmi.

http://www.sinemalar.com/film/185972/ran...

film tıpkı fanaa da olduğu gibi başlangıçta epey sıkıcı. ancak ilerledikçe konunun güzelliği kendini belli ediyor. v for vandetta ile aynı kulvarda olduklarını söylemek çok iddialı olmayacaktır. hükümüte, yozlaşmaya, uyuyan halka bir isyan.

ingiliz emperyalizmine karşı hindistan devrimi için canını feda eden devrimcilerin hayatını beyaz perdeye aktaran bir grup üniversiteli genç, bu filmden aldıkları ilham ve sisteme-hükümete kurban ettikleri arkadaşlarının yarattığı öfke ile adaleti yalnızca kendilerine uygulayan yozlaşmış hindistan hükümeti-devletine karşı hayatları pahasına bir suikaste girişirler.

yine tıpkı fanaa da olduğu gibi beni şaşırttı. hindistan hükümetinden yardım alan bir filmden bahsediyoruz ki yine aynı film hindistan hükümeti ile hindistanlıları yerden yere vuruyor. oldukça izlenilesi.

barbaros şansal

sevdiğim adam. söylemleri hoştur.

hoşgörü

çoğu zaman saygıyla karıştırılır. herkese saygı duymak zorundasınızdır. katlanamadıklarınıza bir de hoşgörülü olursunuz ki saldırganlığınızı engelleyebilesiniz. saygı duymadan hoşgörü göstermek kibirliliktir. acımaktır. kimsenin salt bir hoşgörüye ihtiyacı yoktur.

menengiç kahvesi

kokusu insanı çok iyi hissettiren güzel bir kahve türü. girdiğiniz bir mekanda menengiç yapılıp yapılmadığını kokusundan anlarsınız zaten.

ayı sözlük yazarlarının sevdiği içecekler

fanaa

aamir khan'ın başrolünde olduğu bir bollywood filmi.

bağımsız kaşmir için bombalı eylemler düzenleyen bir 'terörist' örgütün akıl ve teknik işlerini yöneten rehan isimli elemanı gizli bir görevdeyken zooni adlı âmâ bir kıza aşık olur. olaylar bunların ilişkisi üzerine kurulu.

izlediğim bir hint filminde ilk defa gereksizce şarkılı sahneler olduğunu gördüm. herhalde hintliler şarkılı sahneleri olmayan filmlere rağbet göstermiyorlar. tek mantıklı açıklama bu gibi görünüyor. diğer yandan konu hayli ilginç. hint hükümetinden yardım alan bir endüstri olsa da filmin bağımsız kaşmir için yapılan eylemleri ötelediği söylenemez. izlenilesidir.

ayrıca şu tespiti de yapmaktan kendimi alamayacağım: film yeşilçam gibi başlayıp hollywood gibi bitiyor. hint şarkılarıyla da oluyor sana bollywood. *

bakir erkek

yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.

aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.

peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.

yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?

cem adrian'ın çocuk takıntısı

masumiyetin en güzel sembolüdür çocuk ve cem adrian bunu keşfedip sıkıştırıveriyor hemen her şarkısına. cem adrian candır.

ergenlikte aşk

ergenlikte aşk sivilce gibidir. birini patlatırsın, onun yerine beş tane daha çıkar. ama hiç biri kalıcı değildir.

sevgili 17 yaşımdaki halim

sevgili on yedi yaşındaki ben;
daha on yedisin ve âşık olduğun komşu çocuğuna yazdığın şiirlerini hala okuyorum. iyi iş çıkarmışsın aferin. öyle ki bir daha öyle iyi şiirler yazamayacaksın. aşık olmayacağından değil, umutsuzluğa düşmekten. insan üzgünken şiir yazamıyormuş, bütün şairler birer yalancı. üzülmeyi de de kes allah aşkına. iyice bir karakter özelliği haline getiriyor olman başını ağrıtacak. hep arayıştasın. ve hala öyle. ama müjdem var bir yıllık bir ilişkin oldu. ha hala bakirsin ama olsun. aşk aşktır. tamam. aşk değilmiş. ama adam gibi ilgilen çocukla. ilgisizlikle suçlanacaksın. evet sen suçlanacaksın ve iddia makamının haklı olduğunu çok iyi bileceksin. önce oda arkadaşına sonra da ev arkadaşına aşık olacaksın. anıl götünü siktir et. sonradan arkandan bu çocuk gey deyip dedikodu çıkartacak. ama sen hiç duymayacaksın mezuniyetten sonra öğreneceksin. o yüzden senenin bitimini beklemeden yurttan ayrıl.

gülşah vefat edecek. bir yıl sonra. sakın ama sakın onunla tartışma. ama sakın. sonra altı yıl boyunca duvarından resmini indirmeyecek ve pişman olacaksın senle tartıştıktan bir hafta sonra vefat edecek üstelik. o gün seni istanbula uğurlayanların gerçek dostun olduğunu düşüneceksin. sakın bu aptallığa kanma. gözyaşları günün anlam ve önemine uydurulmuş birer görüntüden ibaret ve seni dört yıl boyunca dedikodularına meze yapacaklar. ha bir anda üçünü birden defterinden sileceksin bu güzel. öyle ki peşinden koşacaklar ama onca hatırayı nereye koyacağına şaşıracaksın. yüzlerce fotoğraf, onlarca mektup, geyik notlarını… bunlara gerek yok. mahmude sütlaç’ın sevgilisi senin yüzünden onu ikinci sınıfta terk edecek. üçüncü sınıfta mahmude, senin yüzünden sevgilisini terk edecek. dördüncü sınıfta da sen mahmudenin sevgilisini evden kovacaksın. mahmude, göbenin bi bildiği vardır deyip ondan ayrılacak! anlatabildim mi? onu kalbine en yakın yere koy ve asla ama asla bırakma. aşık olduğun ev arkadaşınla birlikte olduğu için sakın onla konuşmazlık etme. kız nerden bilsin senin onu sevdiğini. sakın bahane üretme. bahanelerin kuvvetlidir ama yeterli değildir unutma. diğer yandan sana elli milyon bir baloncuk kere çıkma teklifi edecek. şakadan belki ama bu seni iyi hissettirecek çakal.

lisedeki sıra arkadaşın mahmut sütlaç’la çalıştığın dönercide karşılaşacaksın birkaç ay sonra. onun gey olduğunu öğreneceksin. sonra diğer sıra arkadaşın gökhanın da gey olduğunu öğreneceksin. şaşırmayı bir türlü bitiremeyeceksin. nasıl oldu o iş yahu?
hani lise birde günlüğün çalınmıştı çantandan. hem kürtçe yazılmıştı, hem de sayfalarca gökhana olan aşkını yazmıştın. işte onun hırsızının mahmut sütlaç olduğunu öğreneceksin. ve dahası mahmut sütlaç aşk sayfalarını okuyamayacak ama salaklık edip çizdiğin öpüşen erkek figürlerinden gey olduğunu anlayacak ve kendi adına değil de sana yardım etmek için okul rehberlik servisine gidip adını verecek. hoca siktir çekecek onlara. bunları da 2012’de öğreneceksin. bu mahmut sütlaç lisede piçlik yapmış ama yine de en büyük dostlarından biri olacak. lan mühendis adam sana burs bağlayacak ama okuduğun şehre gelmesi için dökeceğin onca dile rağmen gelmeyecek. devamlı birileriyle olacak. sevişmemesi için değil korunması için ısrar et.
hazır günlükten laf açılmışken; lan uydurduğun alfabelerden birinin transkripsiyon karşılıklarını not almamışsın. şimdi okuyamıyorsun. lülü alfabesini de çok geliştirteceksin. öyle ki ilk halini okumak için yine transkripsiyon harflerine ihtiyacın olacak.
dünyayı kurtarmak için üzerinde çalıştığın spel dilini hiçbir zaman bitiremeyeceksin. çünkü başka yapay dillerin varlığından haberdar olacaksın.

boşuna uluslar arası ilişkiler için matematiğe ağırlık verme. filolog olacaksın. hiçbir zaman çalışkan olmayacaksın ama sen de şeytan tüyü var.

otuzumda ölecem deyip duruyorsun ya hani, değişmez bir inancın oldu. nerden çıkardın sanki bunu. dünya çok güzel halbuki.

asal sayıların yalnızlığı

dahi ama asosyal bir erkek ile topal olan bir kızın öyküsünün anlatıldığı italyan işi bir film. teknik açıdan hayli konsantre isteyen filmi ara vererek izlemek namümkün olup iki saat kadardır.

filmdeki lezbiyen yakınlaşmayı saymazsak (iki ayrı sahne ve yalnızca öpüşme ki bir erkeği nasıl öpersin sorusuna yanıt verebilmek için ) filmde cinselliğin olmadığı bir aşk öyküsü anlatılıyor. çok uzun yıllar görüşmemelerine rağmen yine de birbirlerine sevgi besleyen ancak bunu pek belli etmeyen bir çiftin birbirinden ayrı, tuhaf sayılabilecek öykülerinin nasıl bir noktada buluştuğu anlatılıyor. doğrusu aşk mı yoksa herkesten farklı olmanın getirdiği bir yakınlık mı çıkaramadım. * ama film, başarısızlığın sıradanlığı ve dahiliğin sorunluluğunu anlatması bakımından hayli güzel.

seni seviyorum

bir ruh hali, eşsiz bir uzunluğu olan bir durum; halbuki sade ama sadece iki kelime ve bir cümle.

çoğu zaman ağızdan taksitle çıkar. haftalarca adı duyulmaz. sonra bir gün, sebepsiz çıkıverir ağızdan. yeni bir dünyanın keşfini sağlar, hassas duygularla inşa edilmiş bir yüreğe götürür. eskitilmesinden bahsediliyor. birine, onu sevdiğini söylemek, sıkça söylemek neden sevgiyi eskitsin? neden büyüyü bozsun ve neden kıymetli bir şey söylenmekle değersizleşsin? korkutulan modern insanın şehir efsanesi. sevgi hissederek ortaya çıkar, söyleyerek büyür, kocaman olur, koca bir çınar gibi dallanır, allanır pullanır. göğe uzar. kökleri daha derine, toprağın en dibine uzar. söylenmezse çürür gider ağızda, bu kelimeler. ve söylenerek eskidiği oluyorsa, o sevgi daha toprağa ekilmemiştir ve o sevginin ölmesi de an meselesidir.
  • /
  • 48
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 949

bir ülkeden bir iç ülkeye

yılmaz erdoğan'ın sevebilme ihtimali adlı(?) şiirnde geçer. bir ülke: türkiye, iç ülke: kürdistan kodlamasını sıradan biri de anlayabilir.

liseli eşcinsellere tavsiyeler

bir günlük tutun. kimse okuyamasın diye başka bir alfabeyle yazmak isterseniz kendi alfabenizi oluşturup yazın. önce arap harfleriyle yazdım, sonra kril. kardeşim cin çıktı, tıkır tıkır öğrendi. sonra bir alfabe yaptım, mübarek hint alfabesi. ben okumayı unuttum. sadece ve anlaşılır bir şey olsun. sekiz yıldır kullanıyorum, misler misi bakıp bakıp ne bu diyorlar. dünyayı kurtarma planları diyorum. yutar gibi yapıyorlar, başka çareleri yok. ama o alfabeyi de bir ansiklopedi, efendime söyleyeyim yastığının iç yüzüne falan yaz ki hem uzun aralardan sonra hatırlayasın hem de kimse göremesin. niye mi bu? kardeşim, açılmaya ihtiyacın olacak ve her zaman etrafında birileri olmayacak, olsa bile anlatacak kelimeleri bulamayacaksın, bulduğunda sabaha karşı dört olacak. bu yüzden ulaşılabilir bir kuyu olacak yanında. istediğinde su çekersin. ya da kuyuyu gözyaşınla doldurursun. haa orta birde aşık olduğum çocuğun sivilcelerini uzun uzadıya yazmış olmak bu senelerde kendimden utanmama sebep vermiyor değil. ama sen boş ver, bunu gelecekteki sen düşünsün.*

bakir erkek

yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.

aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.

peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.

yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?

neyzen tevfik

günümüde daha ziyade taşlamalarıyla tanınan oldukça yaratıcı bir şair. ayı sözlükte yazılan bu şiir doğru olmayabilir. sitedeki bu şiirin içeriği küçükler için uygun olmayabilir.

yürü be ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi topmuyum bir am için öleyim
mecnunuda sikeyim leylayıda sikeyim
bana yar olmayan karının izzetini itibarını sikeyim
yansın karıların alayı su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
düşmüşüz bir orospunun belasına
koymadık diye ta amının ortasına
kader böyle yazmış hatırasına
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim
kerem dağları deler bir amcık uğruna
aslı gitsinde ona buna vurdura
bir karı için değermi hiç bütün bunlara
her taraf amcık dolu mala iyi vurana
fuzuli am peşine düştün gurbete
am serindir, am derindir, şifa verir millete
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte
bu gidişle yarrağımı gidersin cennete

hayal kırıklığı

eşcinsellerin sevgi kulvarında alışkanlık haline getirdiği olumsuz bir "davranış".

yazmak

yazmak yıkanmaktır. yazmak özgürlük ve yazmak kimi zaman kusmak. yazmak kaçış, ardına bile bakmadan bazen. yazmak gün geliyor sessizliği bozmak belki de aksine sessizliğe boyun eğmek. yazmak mukaddes bir eylem ve yazmak masumiyet, naiflik ve bütün mevzuya inat nezaket. yazmak...

mutluluktan siken birine asla sahip olamayacağınızı bilmek

ermeniler

osmanlının millet-i sadıka dediği toplum. aklım almıyor nasıl bir ego: kendini ondan üstün görecek ve kendine sadık ilan edeceksin.

ekonomik alanda, müslüman osmanlının savaşmaktan başka bir şey bilmediği; bu yüzden hristiyanları askere almamak için müslümanlığa girse bile onu gayrimüslim grubundan saymaya devam ettiği herkesçe bilinir. bunun sebebi ticaretin işlemesini sağlamak; yok öyle aman osmanlı hoşgörülüydü, bak adamlar hep zengin saçmalıkları. adama devlet dairesinde iş mi verdin, askere mi aldın da adam illa ticaret diye kabul etmedi. adamlar kendilerine 'müsaade edilen' belki de yegane alan olan ticarette haliyle iyi yerlere geldiler. ermeni, rum zengindi. müslüman türk fakirdi. vah canlarım. bir de <<ıslahat fermanı ile müslümanlar ve gayr-i müslimler hukuk önünde eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden ermenilerin isyan etmeye>>* yer aradığını savunan görüş var ki onlar hepten arıza. bu görüş de türk en üst noktada diğerleri onun altında görüşünden beslenmekte. neresinden tutarsanız tutun mide bulandırıcı yani. (asırlarca alt sınıf muamelesi edildiği kabul ediliyor. bu eşitsizliğin kaynağı olunmasına rağmen konuşmaya devam edecek yüzü bulabiliyorlar.)

asala örgütünün cinayetleri var bir de... yine "masum halk" iddiasını çürütmek için kullanılır. halbuki her olay neden-sonuç ilişkisiyle ortaya çıkar. etki-tepki meselesi. onlar cinayeti işledi evet; ancak senin onları katlettiğin gerçeğinden doğan intikamla cinayeti işlediler. burada bok aynı bok yani. hiç kendinizi temize çıkartacak bir malzeme yok.

1915 olaylarının üstüne örtmek için kullanılagelen hocalı katliamı ise ayrı bir acınası durum. akıllarınca "masum bir halk hocalı katliamını yapar mıydı?hayır. o zaman 1915 olaylarını hak etmişlerdi" mantığıyla hareket ediyorlar. gerçi bu hareketin istikameti hakkında bir fikre sahipler mi bilmiyorum, zira bu düz mantık soykırımı kabul etmekte görünüyor. akıllarınca boka nispetle tezek amberdir diyorlar ya, aslında şeyhin kerameti kendinden menkuldür.

alın bu da 3. çokluk şahıs ekine layık kimselerin de bulunduğu bir başlık:
(bkz: ermeni soykırımının 98. yıldönümü)

bdp milletvekili sırrı süreyya önder'in çevre duyarlılığı

gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.

tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.

nevruz

göğüs kaslarını oynatan erkek iticiliği

bir de bunların gel bi ellesene diyen türü vardır ki düşman başına. ego tavan. gel elle bir daha göremezsin. bir yerlerini yırtsan sen yapamazsın tadında sözler ve bakışlar. kasları dökülesice. **