vaktin birinde "zarif kardeşim benim" demişim. sonra araya birsürü, birsürü başka vakit girmiş. insan, zaman karşısında cidden aciz olabiliyor.
bilmiyorum be, canım pisinge, zaman çok çabuk geçiyor.
dibine kadar konformistliğimizden olsa gerek, ayırdında olduğumuz çok şeyi de es geçiyoruz:
- hâlâ sabah-akşam çalışıyoruz iki kuruş için,
- hâlâ "e ararım/yazarım bir ara" dediğimiz insanları erteliyoruz,
- hâlâ o ceketi sırtımıza atıp gidemiyoruz,
- hâlâ yollarda yitip gitmiyoruz.
gitsek, oysa, sanki her şey düzelecek.
düzelir mi sence?
bak, amed'de yaza nazire yapan bir gece var. ne güzel esiyor efil efil bu rüzgâr! benim saçlarım rüzgârda uçuşmaz. sen olsan burada, senin saçların uçuşurdu oysa; ne güzel. saçlarını uçuşturan rüzgârı da severdim.
bilmiyorum be, canım pisinge, insan bazen görmediklerini de özlüyor.
türküden-mektubunu aldım.
vakitlerin birinde de yaşar miraç bir şiir yazmış -illa ki bilirsin. "lacivert bir ülke"den bahsetmiş. bizim lacivert ülkemiz neresidir sence?
şimdi ne desem şu uçsuz bucaksız fezada asılı kalacak, milyon yıl sonra bilim ve teknoloji geliştiğinde biliminsanları uzaydan sesleri toplamaya kâbil olacaklar, benimkilere denk gelince "bu ne la?" diyecekler büyük ihtimalle.
eski bir farsi deyişi vardır:
birbirini seven iki insan yan yana geldiğinde depremler olduğundan bahis eyler.
şimdi bi' sevişsek richter ölçeğinde -en azından- 9.3 şiddetinde depremler olacak; biliyorum.
ama şiirde de şöyle deniyor: "ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil."
türkiye şartlarında 9.3'lük bir depreme hazırlıklı bir mahâl var mıdır; bilmiyorum.
bilmediklerim, bildiklerimi yiyor yani anlayacağın. ço'garip.
eşcinselmiş, transeksüel erkekmiş, feminen pasifmiş, cd ap'ymiş, kadınsı aktifmiş, pasif nekrofiliymiş, submissive slave'miş, dominant top'mış, evli biseksüelmiş; bu tür şeylerin neden sorun edildiğini, tartışma konusu yapıldığını anlayabilmiş değilim. ancak şöyle bir sorun zuhur eyliyor evli biseksüeller nezdinde:
efendim, bu beyefendiler "erkeklik"lerini evli olmaları ve çatır çutur kadınları sikmeleriyle olumlamaya çalışıp, eşcinsel erkekleri "siz bunun ne olduğunu bilemezsiniz" argümanlarıyla 'küçümsemeye' çalışıyorlar ya; çok gülüyorum lan! şaka mısınız?
evet, evli olabilirsin ve dahi erkeklerle hâlâ sikişmeye devam edebilirsin. ama bir kadınla sikişiyor olman, seni, sadece erkeklerle sikişen bir erkekten daha "erkek" yapmıyor. hem erkeklik dediğin ne ki allasen ya, kanks?
evli biseksüellerin en çok eleştirildiği nokta evli olmaları değil; anlayın artık. hem evli olup hem eşcinsel sikişmelerine devam etmesi de değil; bunu da anlayın.
eleştirilme noktanız bu iki dünyayı ayrı tutmaya çalışıp, 'hayat arkadaşı'nızı aldatıyor olmanız. burada "aldatma" müessesesinin altını çizmek gerekiyor. heteroseksist bir düzlemde aldatmaktan bahsetmiyorum; insanî minvalde bir aldatmanın var olduğu gerçeğinden dem vurmaya çalışıyorum.
istersen 8 aktifle aynı anda sikiş, dilersen travestilere pasif ol, hoşuna giderse kadın kıyafeti giy, sınırlarını zorlayıp s&m partilere meze ol;
ama gün bitip de eve döndüğünde [caps lock: on] bu olaylardan hiçbir haberi olmayan [caps lock: off] kadınına "karıcım, sen bi'tanesin. seni çok seviyorum." diyebiliyorsan, "erkekliğini" değil, insanlığını sorgulaman gerekiyor önce.
insanî ilişkilerin güven üzre inşa edilmesi gerektiğini düşünen eski kafalı bir ibne olduğumdan dolayı, eşinin haberi olmadan ibne sikişlerini devam ettiren evli biseksüellerin hata içerisinde olduklarını düşünüyorum -naçizane.
ha, şöyle kaslı, kıllı, sakallı, dövmeli, post-rock dinleyen, en az iki yabancı dil bilen, anime ve b-movie seven, aylık geliri en az 10.000 tl olan, mümkünse 2 çocuklu evli bir biseksüel dilerse kuma olarak eve aldırabilir beni. ama tek şartım var: eşi yaşıyor olduğu bu ibnevi sikişlerden haberdar olacak.
bir pm kadar uzağınızdayım. sekste sınır tanımam. her türlü fanteziye açığım.
teşekkür ederim.
bilmiyorum. ben duygusal bir insanım. yani, her zaman olmasa bile. bilmiyorum.
misal, bir haber okuyorum; surinam'da çocuk felci yüzünden koltuk değnekleriyle yürüyen çocukların fotoğrafları var haber metninin yanında; benim koltukaltım ağrıyor.
sonra duyuyorum; bingöl'de suriyeli çocukları iftar çadırının önünde yemek vermeyip dövüyorlar; ben, mideme yumruklar yiyorum.
"ali'yi döverek öldürmüşler" diyor biri; "ya" diyorum "dövülerek ölünür mü hiç?"; benim beynim patlıyor o an.
annem telefonun öbür ucundan diyor: "ben nasıl olayım, berxe min. seni merak ediyorum."
diyemiyorum: "annem, insanlar ölüyor."
bilmiyorum.
çin'de bilmemnefestivali yapılıyormuş, köpekler canlı canlı yakılıyormuş; videolarını falan görüyorum; benim ciğerim yanıyor.
bir kadın kilometreler uzağımdan diyor: "can alan bir katil değil, can derdinde bir kadın de bana."
diyemiyorum: "canımsın."
sonra haberini alıyorum: 15 yıl vermişler.
diyorum: "bedenini satmak isteyenlerle bedenini hapsetmek isteyenler arasında ne fark var?"
diyor: "yok."
yaşadığım şu topraklardan utanıyorum.
insan topraktan utanır mı?
utanıyormuş işte.
ben, dünyanın en mutlu insanıyken, küçük bir japon çocuğunun merdivenlerden düşüp ağladığını gördüğümde hüzünlerden hüzün beğenen;
ben, dünyanın en mutsuz insanıyken, küçük bir kedi yavrusunun karda oynadığı bir videoyu izlediğimde sevinçlerden sevinç seçen biriyim.
ne yapayım?
huyum böyle.
allah baba böyle yaratmış diyorum hep. böyle yaratmışsa, vardır illa ki bir bildiği. öyle olsa gerek.
sonra haberini alıyorum: 15 yıl vermişler.
sonra fotoğrafına bakıyorum: dear past, thanks for all the lessons.* sonra yüzüne bakıyorum: ben böyle gülümseyişi cihan kırmızıgül'de, nevin yıldırım'da görüyorum.
bilmiyorum.
sıdıka'nın 9. bölümü iniyor bir yandan. akşam eve gittiğimde, yemek yerken izlerim de az keyfim yerine gelir diye düşünmüşüm.
video hızlı hızlı iniyor.
videonun hızlı hızlı inmesinden utanıyorum.
insan bir videonun hızlı hızlı inmesinden utanır mı?
utanıyormuş işte.
sonra fotoğrafa bir daha bakıyorum: dear, future i am ready. *;
kardeşimdir, ablamdır, kadındır, güçlüdür, insandır, gülümseyiştir, beklemektir, gitmektir, durmaktır, abimdir, babamdır, annemdir; her şey oluyor çilem o an.
muhsin abem, henüz çıkış tarihi açıklanmayan albümü personal cipher'den maryam adını verdiği şarkısını paylaştıydı birkaç vakit evvel. pek güzel eşi bahar hanım için yazdığı şarkıya da bir video klip eklenmiş pek güzelinden.
heteroseksist düşünce yapısı içerisinde ele alınabilecek olan monogamist ilişki yaklaşımı, burrhus frederic skinner'in ölümünden tam 7 sene önce 1983'te university of washington'da philosophic sociology and relationship studies bölümü'nde verdiği how a bloody effing law of nature fucked me on the dancefloor adlı konuşmasında bahis ettiği üzre... şaka lan şaka asdfasfasdf
moderen çağın ibneleri olarak hepimiz feleğin çarkından geçerken bombok hâllere düşünüyoruz elbet. bazıları bunu, öyle ya da böyle, bertaraf edebiliyorken, bazılarımız -tabiri caizse- amı götü siki dağıtıyor. "beş kardeşin beşi de bir değildir" der elbet büyükler. benim "küçücükmüüüş :/" dediğim sike, "ay, ben bunu alamam yaaa :/" diyebilir başka bir ibne. gayet doğal bir durum. ancaaaak, başlıkta bahsi geçen ibnelere ehemmiyetle parmak basmakta fayda var.
"seni seviyorum ama aslında tam bir orospuyum" gayini tanıma yolları:
bu tür ibneleri tanımak kolaydır. bir dediği ikincisini tutmaz çünkü. yatakta sikişirken "göğsünün kıllarında kaybolmak isterim" der, whatsapp'ta "seni seviyorum ve bunu bil istiyorum" der, instagram'da "bir hafta içinde yattığım yüzüncü erkeğin bacak kılları" fotoğrafını paylaşır, twitter'de "yaa, geçen yine sevişiyom..."lu tıwit'ler atar, sonra sana tekrar döner "bebeyim, tek âşık olduğum sensin :*" der.
girinin sonunda vereceğim fotoğraf linklerinde göreceğiniz gudubet akım. yaklaşık 10 yıllık deneyimlerimle adsfasdjkagsdfa vardığım sonuçlara göre, bu akımın üç ana sebebi var:
1- seksi dudaklar:
seksi dudağın var ve sen bunu saklamak istiyorsun. neden, bebeyim? neden? bu sorunun cevaplarını aramaya devam edeceğim.
2- dudak muhafazakârlığı:
bakın, bu çok ilginç bir durum. bu tipler dudağın gizli bir mâbed olduğunu düşünürler. bu ibnelere göre dudak öyle herkesin görebileceği bir şey değildir. sade ve sadece o önemli kişiye saklanır. bu yüzden dudaklarını büzerek poz verirler ki mâbedlerine nâmahrem gözü değmesin.
3- asosyallik belirtisi:
bu da ilginç bir vak'a. bakıyorsun, feysbuk'unda 5482 arkadaşı, instegrem'de 10712 takipçisi, tıwitır'da 2387 fılowır'ı var, ama hâlâ poz verirken böyle bir ıkınmalar, böyle bir "ben utangacım :/" tripleri falan. şoğilginç.
türk müziğinin mihenk taşlarından biridir. yaptığı işleri saymaya çalışırsam çok vakit alacak. müziği de, sineması da, televizyonu da ayrı ayrı harikadır. müziği hele... sintler, diskolar, anadolu melodileri, saykodelikler, ecnebi dillerinde sözler; zamanının çok ötesinde bir beyefendiydi -hâsılı. yine de -müzikal anlamda- 80'ler sonrası albümlerini çok beğenmediğimi de belirteyim. ben, barış manço'nun saykodelik tarafını çok daha seviyorum sanırım. bu saykodelik tarafın tavan yaptığı albüm de '79 yılında belçika'da kaydedilen baris mancho albümüdür -ki pink floyd'dur, camel'dir; yanında halt etmiş. o derece yani!
şöyle bir dinleme listesi oluşturayım da kulaklar bayram etsin:
tell me old man:
emerald garden:
bahçede hanımeli:
lady of the seventh sky:
nick the chopper:
(davul atraksiyonlarına gel hele!)
işte hendek işte deve:
gelinlik kızların dansı:
ahmet bey'in ceketi:
ali yazar veli bozar:
nenni bebek:
tabii tüm bunlardan bahsetmişken, ilgili olduğunu düşündüğüm birkaç bkz vereyim:
"doğum günü çocuğu" demek isterdim, amma ve lakin yaş kemale erince de çocuk mocuk kalmıyor artık ne yazık ki :/ ben, misal, şunca çıtır yaşımda olmama rağmen, arada yaşlanmaktan bahis eyliyorsam, futurelavirs beyefendisi de ellerini dizlerine koyup, en yakın zamanda ivedi bir şekilde tasını tarağını toplayıp bir balıkçı kasabasına taşınmayı ve bahçesinde sebze mebze yetiştirmeyi düşünmeye başlamalı bence. olası destinasyonlar için fikir de verebilirim. bir piem, bir tık, bir mesıc, bir arama ötedeyim. kol mi, beybi.
bu gece bir güvercin yolladım sana. usulca gelecek yatağına. korkmayasın sakın ha. sevgiden, mutluluktan bir tutam var kanatlarındasjfıagsjdyaıfhaıdgaodjshsfaıfgajfja
şöyle bir hikâyesi var:
"tanrı balçıktan yaratmıştı ademle lilithi. ruhlarını kendi nefesinden vermişti. birbirlerine eş olur ademle lilith. ancak adem cinsel ilişkide üstte olmak ister. lilith karşı çıkar ademin bu üstünlük ve ayrıcalık isteğine. "tanrı ikimizi de eşit yarattı" diyerek itiraz eder.
aralarında tartışma çıkar. lilith, ademin kendisine karşı şiddet kullanacağını anlar ve tanrının yanına kaçar.
tanrı, lilithin güzelliğinden o kadar etkilenir ki ona kendi gizli adını söyler. tanrının gizli adını bilmek, artık büyük güce sahip olmak ve istekleri tanrı tarafından mutlaka yerine getirilmek anlamına gelmektedir. bunu bilen lilith, tanrıdan kanat ister. tanrı da verir. lilith artık kanat sahibidir. uçarak kızıldenize gider ve orada yaşamaya başlar.
ancak olay burada böyle bitmez. çünkü adem hâlâ lilithi geri istemektedir.
tanrı üç melek görevlendirir. melekler lilithi geri dönmeye ikna edecektir. kızıldenize gider melekler. önce yumuşaklıkla ikna etmeye çalışırlar. ama kararlıdır lilith. geri dönmeyi kabul etmez. lilithin bu tavrını gören melekler tatlı dili bir yana bırakıp bu kez lilithi kızıldenizde boğmakla tehdit ederler. ama lilith gücünün farkındadır. tanrının gizli adını bildiğini, ona güçlerinin yetmeyeceğini söyler, onu rahat bırakmazlarsa gelecekte doğacak tüm bebekleri öldürmekle tehdit eder.
sorunun çözümünde tek bir yol kalmıştır: uzlaşmak. aralarında bir anlaşmaya varırlar. buna göre lilith çölde yaşamayı sürdürecek, bunun karşılığında da üzerinde "lilith" figürlü nazar boncuğu taşıyan bebeklere dokunmayacak, onları asla öldürmeyecektir.
artık anlaşılmıştır ki lilithten ademe yâr olmayacak. yeni bir kadın yaratmaktan başka bir yol kalmaz ve tanrı, havvayı yaratır. ama tanrının başı lilithten dolayı bayağı ağrımıştır. bu yüzden havvayı lilith gibi ademle aynı maddeden yani balçıktan yaratmaz. ademin kaburga kemiğinden yaratır ki havva, ademe karşı çıkmasın, eşitlik iddia etmesin, itaatkâr olsun. lilith gibi asi olmasın."
ilk girimi 2011 yılında ağustos ayının 14'ünde akşam 5'te yazmışım ayı sözlük'e.
o günün üzerinden 5 yıldan fazla vakit geçmiş.
zaman, pekâlâ, hiç de acımadan patır patır ilerliyor işte.
ben, yeri geldiğinde, gayet duygusal bir insan olabiliyorum sanırım.
gerçi, bazı zamanlar oluyor, dünyanın bütün dertleri omuzlarıma birikmiş gibi hissediyorum
sonra
bazı zamanlar oluyor, dünyanın en huzurlu insanı benmişim gibi hissediyorum.
biz insanlar, bu girift ruh hâllerinden uzaklaşamıyoruz içinde yaşıyor olduğumuz dünya, dünyaya geldiğimiz zaman, zamanı harcadığımız olaylar hasebiyle.
son dönemde hem sözlük içre, hem de içinde yaşıyor olduğumuz ülke içinde olan bitenler beni ziyadesiyle etkilemiş durumda. bu yüzdendir ki uzunca bir süre kendimi soyutlamak niyetindeyim bazı mecralardan.
sözlük de bu mecralardan bir tanesi.
ülkenin içinde bulunduğu ahval dahilinde akıl sağlığımı korumanın en iyi yolu olarak bunu görüyorum:
kendimi müziklere, kitaplara ve filmlere hibe edeceğim.
"insanlardan buz gibi soğudum." diyor cahit külebi,
vardır bi' bildiği.
şu 5 yıl boyunca güzel insanlarla konuştum, güzel insanlarla tanıştım, çirkin insanların yazdıklarını okudum, çirkin insanlardan uzak durdum.
hali hazırda peyderpey konuşuyor/mesajlaşıyor olduğum iki-üç kişi var.
hayatım boyunca, franz kafka ile akıl ve ağız birliği etmişçesine, çevremde hep birkaç insan oldu zaten.
ne demiş: "huzur mu istiyorsun? az eşya, az insan."
şu iki-üç kişi benim için 5 yıl 3 ayın getirisidir; yüreğime basmış, özümsemişim.
kâfidir benim için.
"insan ne için yaşar?"
peki,
"insan ne için yazar?"
ilk sorunun cevabı nezdimde değişmekle beraber,
ikinci sorunun cevabı benim için bellidir:
hayat gailelerimden bir tanesi dünyaya bir iz bırakabilmektir.
o yüzden girilerimi silmiyorum.
burada kalsınlar, okunsunlar.
ingeborg bachmann şöyle yazar pek güzel bir şiirinde*:
"hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle."
kapanışı güzel bir müzikle yapayım.
"like little puffs of smoke
we're here and then we're gone"
ayı sözlük'e yolunda başarılar dilerim.
güzel günler görmek dileğiyle.
*bu arada,
olur a iletişime geçmek isteyen yazar ya da okurlar olabilir.
mail adresi şudur:
_________________
[email protected] _________________
istediğiniz herhangi bir şey hakkında yazabilirsiniz.
okumaktan keyif alırım.
rûdekî* adında bir insan yaşamış şu yıldan bin sene önce**. klasik iran edebiyatının kurucusu olarak kabul ediliyor günümüzde. mesnevileri, gazelleri, kasideleri, rubaileri, şiirleri var günümüze değin ulaşan.
işte, o şiirlerinden bir tanesi dele zâram. türkçe şerhiyle "zavallı gönlüm" yani.
ilk olarak fereydoun farrokhzad*** tarafından müziklendiriliyor. çok zaman sonra mohsen namjoo abé'm kiosk grubuyla beraber tekrardan dillendiriyor.
şimdi...
fars dilinin güzelliği üzre birsürü şey yazabilirim de;
şu ahenge, şu güzelliğe bak hele:
"dele zârem, fegân kem kon
tu eşkez dîdegân kem kon
gam ô nâle ze can kem kon
..."
sesim pek güzel değildir -ne yazık ki.
hele böyle bir şarkıdır, bir türküdür söylemeyeyim; ben bile utanıyorum sesimden.
o derece yani.
ama, işte,
bazı zamanlar oluyor
tawûsê melek'ten diliyorum da
kendimden geçe geçe söyleyebilsem istiyorum.
"...
vay çe nâle hâ ke ez dil be râhet nemûdem men
behre-î ez an be ômrem, be coz hem nedîdem men
..."
bunu dinleyip dinleyip,
sohrab'ın, hâfız'ın, füruğ'un,
hayedeh'in, azam'ın, mohsen'in,
bahman'ın, abbas'ın, ibrahim'in****
yoluna düşesi geliyor insanın.
"
ey zavallı gönlüm, az feryat et
gözlerimden az gözyaşı dök
canıma az hüzün ve gözyaşı kat
ah, ne kadar ağladım yoluna gönülden
bu yüzdendir ki ömrümde kederden başka bir şeye sahip olmadım
beni öldürdü bakışın
yolunu gözlüyorum
senin ay yüzünü göreyim diye
benim secdegâhım, ay'ım, kâbe'm oldu yüzün
gönlüm senin lüle lüle saçlarının büklümünün esiri oldu
gel, biraz otur yanımda
canımdan oldum beklemekten seni, sevgilim
artık bitir küslüğü, ayrılığı
çünkü ağına düştüm ve gönül kuşu senin avın oldu
gönlüm senin için yanıyor ama sen habersizsin
ah, ciğerimi yakan ahım neden gönlünü etkilemiyor, güzel
gel kucağıma, gel ve gör, sensiz başıma ne geldi
ay tenlim, gümüş yüzlüm, gel ve gör, nemli gözlerimi
ey can, ey kadim sanem,
ey can, önceki gece
ey can, rüyama bir ay girdiğinde
ey can, haberdar oldu
ey can, kalbim, ay yüzlü'm,
ey can, senin yanıma geleceğinden.
ey can, bir gel,
ey can, bir gör.
ey can, endamın ne hoş ve ne tatlısın.
ey can, gönlümü
ey can, sen süslüyorsun
ey can, vefanla teselli et gönlümü.
"
"bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler"
uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır
"bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"
niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.
"balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter"
kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım
ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak, kör ve bok gibisiniz.
her şeyden önce şunu belirtmem gerekiyor ki ayısözlük sade ayıların/bear'ların ve ayıseverlerin/chaser'lerin yazdığı, okuduğu bir sözlük değil. bunun ayırdında olmayanlar var sanırım. eğer ki hâlâ "ay, ayısözlüüüük ^^ ayılaaarrrrrrrr vaaar" modundaysanız, bir silkelenin ve kendinize gelin. sözlük yazarları -ve bittabi ki okuyucuları- arasında ayı ve ayısever olmayan onlarca adam -ve bittabi ki de kadın- var.
aynı zamanda ayısözlük sade bir eşcinsel sözlüğü değil. zira hem yazarlar hem de okuyucalar arasında eşcinsel olmayan adamlar, kadınlar da var. bunun da ayırdına varın.
peki, interaktif sözlük ne demek? ben cevap vereyim: yazarların başlıklar açtığı ve bu başlıkları tanımladıkları entry'ler girdiği bir online ortam.
buraya kadar bir sorun var mı? bence yok. şu yukarıdaki üç paragraf ile ilgili "beybi, bence yanlış düşünüyorsun; haksızsın" dediğiniz biryer varsa, haber eyleyin. bilahare açıklarım karşılıklı iki kahve içerken. sohbetim koyudur.
efendim, onca yazar varken, haliyle farklı farklı görüşler, inanışlar da olacak. bu gayet doğal. benim "beyaz la bu!" dediğime, bir başkası "yooo, ne alaka? o basbaya da siyah" diyebilir. kabulümdür.
işte, sorun burda zuhur eyliyor:
bu gerçeği kabullenemeyenler var.
herkes aynı düşüncede olacak diye bir şey yok. bunu şu muazzam beyinlerimize bir sokalım ilk önce. kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil. bilakis farklılıklar iyidir, güzeldir, candır, canandır. bağrınıza basın.
ben, mesela, kalkıp geçenlerde yiyiştiğim seksi erkeğin göğüs kaslarını nasıl anlatabiliyorsam; bir başkası dün gece arabasına bindiği taksiciyi kolilediğini anlatabiliyorsa; diğeri en sevdiği pornonun linkini verebiliyorsa; bazıları nick altı entry'lerinde birbirlerini yalayıp yutabiliyorsa; kusura bakma ama, bebeğim, öbürü de kalkıp siyasetten, politikadan, kültürden, kürtlerden, araplardan, çerkeslerden, lazlardan, yahudilerden, cenıfır lopez'in amından, colton ford'un sikinden dem vurabilir, bahis eyleyebilir.
demem o ki;
sen nasıl ki dilediğin gibi entry'ler düzebiliyorsan sözlükte, başkası da dilediği konularda yazabilir.
sırf hoşuna gitmedi diye, açılan bir başlık sonrası bir başka yazarı provakatör olarak niteleyemezsin. hayır, beybi, öyle bir lüksün yok ne yazık ki.
cenıfır lopez'in amının ne kadar sulu ve seksi olduğunu yazan bir başlık ve entry hoşuna gitmedi mi? bak, o entry'nin altında bir eksi oy butonu var. oraya tıkla. hayatına mutlu mesut yaşamaya devam et. ha, o da mı kesmedi seni? başlığın altına dilediğin gibi saydırabilirsin. ama unutma; sözlük kuralları var. sevmediğin, hazzetmediğin bir başlık ya da enrty için dilediğini yazabilirsin, sövebilirsin, saydırabilirsin. ama bunu sözlük kuralları çevçevesinde yap. zira cenıfır lopez'in seksi ve sulu amını anlatan o entry'i yazan yazar da aynı şekilde sözlük kuralları çevçevesinde yapıyor yaptığını.
demem o ki;
yazarın biri dilerse kürdistan başlığını da açar, isterse recep tayyip erdoğan'ı göklere çıkarır, dilerse abdullah öcalan'ı yerden yere vurur, canı isterse mustafa kemal atatürk'ü övüp övüp bitirmez, ya da dün yiyiştiği kolinin seksi vücüdunu anlatır. buna kimse karışamaz. ne sen, ne de ben. bunu elbette ki sözlük kurallarını gözardı etmeden yapması gerekiyor, değil mi? ha, baktın ki sözlük kurallarının damına koymuş. ispikçiler var, editörler var, moderatörler var. onlardan biri değilsen, herhangi birine bir mesaj atıp "bak, sözlük kurallarını çiğnemiş bu entry'de." de. gereği yapılır.
çok mu uzattım?
az kaldı.
velhasıl-ı kelâm;
interaktif bir sözlükte farklı görüşlerde, farklı fikirlerde birsürü yazar var. herkes aynı fikirde olmak zorunda değil. derdin "mmm, bence hepimiz aynı şeyleri savunmalıyız. hem burası eşcinsel sözlük. öyle şeyler yazılmamalı"ysa, oturup biraz daha düşün derim.
sen dilediğin kadar ibne/gay/eşcinsel muhabbeti döndürebiliyorsan; adamın biri istediği kadar siyasetten, politikadan, cenıfır lopez'ın amından konuşabilir.
zira farklılıklar herzaman güzeldir. aksi takdirde kendini tekrar eden, hep yerinde duran bir ayısözlük karşılayacak seni ilerde. bu da hiç güzel olmayacak.
öptüm yanacıklarından. mucuk.
"türkiyeliyim... ermeniyim... iliklerime kadar da anadoluluyum. bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi batı denilen o hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere sülük gibi yamanmayı düşünmedim. kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ ödüyorum." demiş vakt-i zamanında.
sonra, 19 ocak 2007de kalleşçe öldürüldü; bir nefret cinayetine kurban gitti bu güzel insan.
arjantin'deki kirli savaş döneminde hayatını gözaltılarda kaybeden ya da kaybolan çocukları için örgütlenen plaza de mayo madre'den ilham alan güzel anneler.
ilk kez 27 mayıs 1995te galatasaray lisesi önünde toplandılar gözaltında kaybolan ya da işkenceyle hayatını kaybeden oğullarının, kızlarının, canlarının, kardeşlerinin, eşlerinin hesabını sormak için.
hâlâ, yine cumartesi günleri, yine galatasaray lisesi önünde toplanıyor bu güzel anneler.
bu kadının "erkek kadın fark etmez. aşk insanı affetmez. ne gerek var kavgaya. haydi eller havaya.eller havaya" diye giden bir şarkısı vardı. biseksüelliğin kitabını yazmıştı teee yıllar önce. piyasa, değerini bilmedi işte bu kadının. üzülüyorum. duşa girip ağlayacam. giden günlerim oldu. çok.
okuduğunu anlayamayanlar, bakıyorum da, ağızlarından salyalar akıta akıta açığını aramaya çalışıyorlar. şakaysanız komik değilsiniz; yok efendim, ciddiyseniz de çok komiksiniz.
"faşo ağalık yapacağım, ille de nefret kusacağım" diye diye kendinizi heder ettiğiniz bu şerefli* yolda, idrak yollarınız da kapanmaya yüz tutuyor elbette. çok yazık.
ha, ben de seni** insan olarak tanımlamıyorum. ancak, nefes alıyor olduğun için bir organizma olduğunu kabul ediyorum. n'apalım.
*iki ş ve kelime sonuna olumsuzluk son eki eklendiğinde daha manidar oluyor. kıpskıpskıps.
i, here, would like to start a campaign in order to get rid of all those bloody effing bastards that use ayı sözlük and without a glimpse of shame, continue ignoring the fact that they do not know one tiny word from the most wondrous and wonderful language of them all: english.
their level of ignorance disgust me and the ones who agree with me. be it beginner or elementary, unless their level of english is upper-intermediate, those so-called writers should be kicked off from this marvelously interactive online dictionary if we all want to reach the top of encompassing civilizations.
ehm. ikinci random gülüşüm geliyor ve buna götümüm iki seksi yanağı da eşlik ediyor: asdşlfksadşflkasdf.
her şeyden önce ingilizce ilahiyat programının haklılığını savunmak için mısır daki el ezher üniversitesi nin örnek gösterilmesi şaşılacak ve üzerine kahkahalarla gülünecek bir şey. niye? çünkü, sen kalkar üç beş yarrak kafalı adamın yönettiği ve onun bunun uşağı yaptığı mısır ı bana örnek gösterirsen, ben de gülerim.
el ezher üniversitesi lan! ve sen argümanının geçerliliğini savunmak adına bu üniversiteyi (üniversite demeye dilim varmıyor ya, neyse) örnek gösteriyorsun. daha 2010 yılında, bu yerin (kendisine üniversite deyip iltifat etmeyecem) hadis bölümü başkanı şöyle bir fetva veriyor: "kadınlar, aynı işyerindeki erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur." o ye, dis iz naaays!
bu üniversite bozmasının daha birsürü vukuatı var da... konumuz kendileri değil.
"your argument is invalid, babe." diyeyim ben. ingilizce ilahiyat. ohuhuuuv! sanırım yine boşalacam. başka şeyler düşün. başka şeyler düşün.
hayır, o değil de... at gözlüklerinini az çıkarın yahu! kış zaten. güneş de pek yok. caaanım gözlerinize bir şey olmaz. merak etmeyin.
4-5 yıl içerisinde bu bölümden mezun olanlar ingilizce öğretmenliği yapacak. ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyanlar da siki yerler artık afiyetle. "mmm, en azından kısa değil."
ulan! siz sanıyor musunuz ki bunlar güzelce okuyup, ilahiyat ile ilgili mezun olduktan sonra ne yapıyorlarsa onu yapacaklarını? sanıyorsunuz demek. valla muazzam. alkışlıyorum. ancak ben sanmıyorum. bu badem bıyıklı filintalara okudukları üniversitelerde formasyon dersleri verilecek. e onlar da bunu can-ı gönülden kabul edecekler elbette. sonra da kalkıp ingilizce öğretmenliği yapacaklar muazzam, harikulade, excellent and fluent ingilizceleri ile.
gazetecilik (ya da daha alakasız) bölümü okuyup, ingilizce öğretmenliği sertifika programına yazılıp ingilizce öğretmenliği sertifikası alan ve sonra da kpss yi geçip (kpss ile ilgili de birsürü şey denir esasında. neyse) ingilizce öğretmenliği yapan adamlar var bu ülkede. bu adamlar, kendi gençlerini ingiliz dili ve edebiyatı ve kültürü ile haşır neşir olmuş ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyan gençlere tercih ederler elbette. daha geçenlerde doğunun amına koyan melleleri devlet memuru statüsüne kavuşturmadı mı bunlar? ha? gözünüz mü görmüyor, görmek mi istemiyorsunuz? az öngörülü olun yahu!
ben gidip az virginia woolf okuyayım diyecem ama yasaklanmalı bence hanımefendi. zira intihar dinimizce caiz değil. haksız mıyım? hmmm. oscar wilde? oooooo! asla olmaz. ibne o lan! yassak kardeşiiim! ibnelik dinimizce caiz değildir. cezası idamdır ve ibneler cehennemliktir.
harun yahya okumak varken, virginia woolf, oscar wilde, edgar allan poe de kim oluyormuş? hepsine kafam girsin.
"caiz değildir"in ingilizcesi ne ola ki hem? öğreneyim. ilerde lazım olur. badem bıyık yakışır mı bana sizce?
izninizle entry me random bir gülüş ile başlıyorum: ajsdklfjasdfkljasdf.
şimdiiii...
istanbul üniversitesi nde var bu bölüm. afili bir de adı varmış: theology in english. oh yeah babe, i am coming, i am coming!
bir yıllık ingilizce hazırlık sınıfından sonra dört yıllık lisans eğitimi veriliyormuş.
olay burda. göz atılabilir: http://egitimdeyapilanma.istanbul.edu.tr/mufredat.php?id=469
öyle bir gözüdönmüşlük belirmiş ki adamlarda yakın zamanda "ben ingilizce ilahiyat okudum ve ingilizce öğretmenliği yapıyorum" diyen adamlar türeyecek ortalıkta. bekleyip görün.
erkeklere hiç yakışmadığını düşünüyorum. bunun seksist (siz türkler ne diyor? ammm... ammm... cinsiyetçi?) bir bakış açısıyla alakası yok. yakışmıyor işte.
uzun saç ve erkek ikilisi,
ı ıh, olmuyor, olmuyor, olmuyor!