marti

Durum: 351 - 0 - 0 - 0 - 29.03.2012 01:07

Puan: 9094 - Sözlük Kezbanı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

kaçıp gitme zamanı yaklaştı
  • /
  • 18

soslu mısır

üç beş bin nüfuslu bir kasabada yaşıyorsanız, adını duyduğunuz ama hiç görmediğiniz üründür. ille de mısır yemek istiyorsanız, cuma günleri kurulan köylü pazarında piknik tüpün üzerine oturttuğu tencerenin içinde kaynattığı mısırları satan amcaya gider, tencereden bir tane mısır seçer, onu yersiniz. kendisinin "tuz da katam mı yiğenim?" şeklinde müşteri memnuniyeti odaklı ilave bir hizmeti de vardır.

ayı sözlük yazarlarının burçları

ayı sözlük hamam zirvesi

tek şarkıyla star olanlar

don worry, be happy - bobby mc ferrin

brad pitt

antik yunan felsefesinde "the good is beautiful, and the beautiful is good" diye bir kavram vardır. (tabi onlar bunu kesin latince söylemiştir ama artık günümüz kitaplarında ingilizce versiyonu geçiyor.) yani bir insanın içi, yüreği güzelse, bu güzellik onun dış görünüşüne de yansır. ve bir insan güzel görünümlüyse, kalbinde de güzellikler vardır demek istiyor.
bizde iki kıytırık dizi çevirdi diye kendini yere göğe sığdıramayan insanları görünce, bu adamın da elde ettiği ve yaptığı şeylere rağmen sahip olduğu sakin tavrının, içindeki güzellikten kaynaklandığı düşünülebilir.
seksiliğine gelince, fazla zayıf ve sarışın, allah sahabına bağışlasın.

dexter6

yepisyeni sözlük yazarı. hoşgelmiş, koştursun efenim sözlükte.

not: ilk kez birinin nickaltına ilk giren oldum.

peynir tabağı

fransa da ve belçika da yemek yenip bittikten sonra masaya gelir. ilk zamanlar "e daha iki dakika önce karnımızı doyurduk, peynir ekmeğin sırası mı şimdi" diye düşündürür.

dindar görünümlü sapık

"huu allah huu çekeriz, am bulamazsak göt sikeriz" şeklinde mottoları olan güruhdur.

görücü usulü evlilik ritüelleri

interneti geçtim, televizyonun bile olmadığı 70 li yıllar ve öncesinde gençlerin evlenme sürecinde yaşadığı basamaklardır.

doğal olarak bir gencin ne zaman evleneceğine aileler karar verirdi. ama aile, genç oğlana kız bulmak için biraz oyalanıp gecikirse, bir akşam yemekte oğlan kaşığı pilav tabağına saplar ve hiçbir şey demeden sofradan kalkardı. bu, "görmüyor musunuz, düz duvara tırmanacak hale geldim, elinizi çabuk tutun" demek oluyordu.

neyse, aile uygun bir kız bulur ve istemeye gidilirdi. kız eğer bu oğlandan hoşlanmış ve onunla evlenmek istiyorsa yaptığı türk kahvelerini tatlı yapar, ama çocuktan "elentirik" alamadıysa kendisini istemeye gelen ailenin kahvelerine tuz atardı ve aile de mesajı alırdı.

eğer kızın ailesi ultra modern, ileri görüşlü bir aileyse "bir de kızımızın fikrini alalım, döncez biz size" derdi. bu görev tabi ki annenin göreviydi. kıza "sen bu çocukla evlenmek ister misin?" diye sorulduğunda kız "ayyh evet anne, bu oğlanın her şekilde gideri var" diyemezdi tabi. eğer istiyorsa tekrar etmesi gereken replik "siz uygun gördükten sonra bana sadece kabul etmek düşer" şeklindeydi. bu, kızın da oğlan için yanıp tutuştuğu anlamına gelirdi. ama eğer istemiyorsa o zaman da "anneciğim, ben seni ve babamı o kadar çok seviyorum ki, sizden ayrılmak istemiyorum" şeklinde cevap vermesi beklenirdi.

diyelim ki kız için herşey tamam ama kızımız bu evliliği oğlan da istiyor mu, yoksa o başkasını sevdiği halde ailesi mi onu bu evliliğe zorladı, bunu bilmek istiyor. o zaman kız, isteme olayından sonra çatısına bir testi koyar ve beklerdi. eğer oğlan gelip testiyi kırarsa "evet, ben de seninle evlenmek istiyorum" kırmazsa da "benim gönlüm başkasında ama ailem seni almamı istiyor" demekti.

günümüzde liseli ergen kızların aylık beşbin sms kotasını bile aştığını, 24 saat facebook, twitter gibi ortamlarda online olduğunu düşünürsek, bundan sadece 30-40 yıl önceki neslin adam gibi iletişim ve kendini ifade edebilmek, düşüncelerini belli edebilmek için neler çektiğini daha iyi anlarız. yazık lan.

ünlü eşcinseller

okurken haz alınan kitaplar

the tao of physics- fritjof capra
geleneksel newtoncu anlayışın yani "ben gözümle görmediğim şeye inanmam" diyen maddeci bakış açısının, tüm evrenin ve içindeki herşeyin sadece enerjiden oluştuğunu, aslında madde denilen şeyin bir hiçlikten başka birşey olmadığını, evrendeki herşeyin sürekli bir devinim ve etkileşim içinde olduğunu söyleyen uzak doğu dinleriyle ve düşünce sistemleriyle binlerce yıldır dalga geçerken, quantum fizikçilerinin atom altı dünyasındaki keşifleri sonucu uzak doğu dinlerinin en başından beri herşeyi çok açık ve net izah ettikleri anlaşılır. eğer quantum fiziğini seviyorsanız ve uzak doğu dinleri hakkında da daha detaylı bir bilgi edinmek istiyorsanız, bu kitabı okuyun derim.

ayı sözlük yazarlarının yaşamak istediği ülkeler

kamboçya veya wietnam.
dur bakalım sene sonunda olucak galiba bir şeyler.

çevik kuvvet

polis teşkilatı içinde hiçbir özel yeteneği olmayan, herhangi bir alanda uzmanlaşacak kapasitesi bulunmayan tüm yeni mezun polislerin oluşturduğu et yığını, ameleler ordusudur. teşkilat içinde müthiş bir hiyerarşi vardır ve her sınıf diğerinden nefret eder. her sınıf bir alttakiyle alay eder ve birbirlerine selam bile vermezler. en tepede özel harekatçılar bulunur. onlar da kendi içinde ketler (kamuflaj elbiseli tim) ve sivil özel harekatçılar olarak ikiye ayrılır. ketler sivillerden yukarıdadır. sonra terörle mücadele, narkotik vs vs gelir. çevik kuvvet bu piramidin en altında, trafikçilerin hemen üzerindedir. diğer emniyet mensupları tarafından polis teşkilatının bir parçası olarak bile görülmezler.

istanbul'dan korkan gay

4-5 yılda bir, genelde iş için günübirlik gidip sadece bir kaç saat kalıp hemen dönmeme rağmen korkmama sebep olmuştur. şöyle ki:
bir keresinde işim bitmiş ama havaalanına gitmek için bir saat vaktim vardı. şöyle bir yürüyeyim dedim. yolda orta yaşlı, iyi giyimli beyefendiden birisi * "ateşiniz var mı?" diye sordu. ben de sigara içmediğim için olmadığını söyledim. daha sonra "peki olsaydı verir miydiniz?" dedi. ben de saf saf "tabi ki verirdim" deyince abi bana biraz daha sokularak ve gözlerimin içine bakarak "ben de senin ateşinle yanmak isterdim doğrusu" dedi. jeton geç düştüğü için "hee, iyi günner" deyip yoluma devam ettim. içimden de
(bkz: adamın götünden kan alırlar kamil kan) diyerek istanbul dan korkmakta haklı olduğumu anladım.

insanın yaşlandığını anladığı an



elinizi şu resimdeki gibi tutun. 20 yaşındayken aletiniz başparmağınızın istikametinde durur.
30 yaşına gelince işaret parmağının pozisyonuna kadar yükselir.
40 yaşında orta parmak kadar kalkar.
50 yaşında yüzük parmak
ve 60 yaşında hem duruş pozisyonu hem de boyutları itibariyle serç parmakla aynı seviyededir.

sözlükte tek online olmak

sözlükteki tek online yazar olma durumudur. insanın kendisini sabah erkenden tükkanı açan çalışkan esnaf gibi hissetmesine neden olur.

cesar milan

national geographic deki "dog whisperer" yani köpeklere fısıldayan adam.
şimdi bu abimizin köpeklerle iletişimi zaten bilinen birşey ama asıl ilginç olan, sürekli söylediği ve "köpekleri besleyen şey içinizdeki enerjidir. o yüzden iç dünyanızdan dışarıya doğru sakin ve kararlı bir enerji yansıtmalısınız" şeklinde özetlenebilecek felsefesi, üniversitelerde davranış pskolojisi eğitimi veren akademisyenlerden tutun da, meditasyon ve spiritüel disiplinleri öğretmeye çalışan insanlar tarafından bile örnek gösterilmeye başlanmıştır.

aslında hepimizin varlığından haberdar olduğu ama adını koyamadığı, bizim "ilk izlenim" dediğimiz, daha entel takılanların "ayyhh, acayip bi aurası var onun yane tımaam mı" dediği, ya da "şeytan tüyü var oğlum bu çocukta" diye dillendirilen şey, aslında o insanın içindeki pozitif enerjinin etrafındaki diğer insanları da kucaklamasından başka birşey değildir. uzakdoğu düşünce sistemleri de binlerce yıldır aynı şeyi insanlara anlatabilmek için kıçını yırtmış ama cesar milan bunu köpeklerle iletişimde ustaca kullanarak insanlara öğretmiştir.

bir köpekle iletişim için gerçekten de sadece dışarı yansıttığınız enerji ve beden dilinden başka bir şey yoktur elinizde. biz insanlar ise kelimelerin arkasına saklarız gerçek düşüncelerimizi. gözümüzün içine baka baka yalan söyleriz. nefret ettiğimiz insanların bile kıçını yalar, buna da nezaket deriz. içimizdeki o enerjiyi de, daha sonraki bir öfke patlamasında kullanmak için içimizde saklarız.

misafir odası

sobalı evde geçen çocukluk yıllarımda, daha sakin ve sessiz olduğu ve tüm defterlerimi kitaplarımı üzerine yayarak rahatça çalışacağım büyük bir masası bulunduğu için, soğukta titreyerek ders çalışmak anlamına gelirdi. oturma odasındaki gürültüden rahatsız olup da, misafir odasında çalışmak için pılıyı pırtıyı toplamaya başladığımda abim "bizim yalnız kurt vahşetin çağrısına karşı koyamayıp kuzey kutbuna gidiyor yine" derdi.

taşra

bazılarına göre istanbul dışındaki tüm türkiye, bazılarına göre ise büyük ölçekli şehirlerin dışında kalan yaşam alanı. benim kişisel görüşüme göre sosyal hayatın sunduklarına bakarsanız istanbul dışındaki tüm türkiyedir.
avantajları çoktur taşrada yaşamanın. hele ki küçük bir kasabada yaşıyorsanız. sözün hala senet yerine geçtiği, hastanesinde (eğer hastane varsa) hasta başına 2,8 doktor düştüğü, cebinizde kuruş para olmasa da günlerce idare edebileceğiniz bir yerdir. size kargo ya da posta yazanlar adresinizi bilmese de olur. isminizi yazmaları yeter zarfın üstüne. sabah 9.00 da işe gitmeniz gerekiyorsa dokuza beş kala yataktan kalsanız yeter. öğlen de yemeği evde yer, üstüne de 45 dakika uyursunuz. öyle politikaya falan da kafayı takmazsınız. zaman daha yavaş ilerler, kimsenin acelesi yoktur. canınız çay içmek isterse polis karakoluna ya da kaymakamlığa bi uğrarsınız. size çay ısmarlayacak biri mutlaka çıkar. yolda belediye başkanıyla ayaküstü sohbet eder, "başkan olduktan sonra hiç duvara gelmez oldun, senin de götün kalktı amk" diye çemkirirsiniz.

ama çocuklu aileler için zordur. hiçbir öğretmenin görev yapmak istemediği sadece bir tane kıytırık bir okulu vardır. gençler için de sıkıcıdır. alışveriş yapmak istediğinizde, istediğiniz şeyi değil, dükkan sahibinin elinde ne varsa onu alırsınız. sosyal hayat ise, genelde bir duvarın* ya da deniz kenarındaki kayalıkların üzerinde oturup bakkaldan alınan ılık biraları içmekten ibarettir. kim kiminle sevişiyor, kim napıyor herkes herşeyi bilir. istanbul ya da diğer şehirlerdeki kültürel etkinlikleri, ayı buluşmalarını falan içiniz eriyerek takip edersiniz internetten. taşrada hayata tutunabilmek için sahip olmanız gereken ilk şey sınırsız internettir. sürekli film indirip izlersiniz. kitap satın almak için bile internetten sipariş verirsiniz. ama internetten sevgili falan sipariş edemezsiniz. ne kimse kıçını kaldırıp bu kadar yolu gelir, ne de sizin buradan dışarı adım atmaya hevesiniz vardır.

küfürsüz sövmek

"aslında göründüğünden daha akıllısın" buna bir örnektir. iltifat ediyormuş gibi yapıp "hey dostum, aslında malın tekisin ama nadiren de olsa kafanın çalıştığı anlar oluyor" demenin kibarcası.
  • /
  • 18
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 351

aileye açılmak

annem zaten yıllar önce anlamıştı ve sessizce kabul etmişti. bu konuda açıkça konuşmasak da akrabaların "evlen artık" baskılarına benim yerime o karşı koymuştu. "rahat bırakın oğlumu, bırakın hayatını istediği gibi yaşasın" demişti. başkalarına söylenen bu kelimelerin ardında, benim hayat tarzımı onayladığını bildiren mesajı almıştım.

babama eşcinsel olduğumu söyleyebilmem için, sevdiğim adamın elinden tutarak ondan cesaret almam ve babamın karşısına böyle dikilmem gerekiyordu. dedim "baba bak, bu benim sevdiğim adam. onunla bir hayat kurmak istiyorum." kısa bir sessizlik oldu. bu arada sevgilim mezar taşı üzerindeki ölüm tarihiyle doğum tarihi arasındaki farkı dört işlem kullanarak hesapladı ve "allah rahmet eylesin. baban öldüğünde 67 yaşındaymış" dedi.

kadınsı eşcinsellerin ayı hareketindeki yeri

son günlerde ayı sözlük yazarları arasında kutuplaşma demiyelim ama, ciddi atışmalara yol açan konunun çözüme kavuşturulması için düzenlenen açıkoturumun konusudur. ali kırca dark bear'ı arar ve son zamanların en çok konuşulan bu konusunu televizyonda ana haber bülteninden hemen sonra bir açık oturumla tatlıya bağlamak istediğini söyler. hatta bu program için bir kaç isim de düşünülür ama "er meydanı, erkek erkeğe" gibi öneriler, sözlük içerisinde bir ayıseverin ya da ayının kadınsı bir yanının olmasının normal olduğunu dile getiren yazarların itirazı ile veto edilir.

neyse stüdyoya doluşulur, açıkoturum başlar. ayı dediğin erkeksi olur diyen tarafı temsilen dark bear ve bearabeare söz alırlar. birkaç yıl önce ayısözlük bünyesinde karşılıklı fikir alışverişi sonucunda artık şartların konuşmayı bırakıp eyleme geçilmesi için yeterli olgunluğa ulaştığını farkettiklerini, ilk önce tüm ayısözlük yazarlarının eşzamanlı olarak kendi çevrelerine eşcinsel kimliklerini açıklayarak işe başladıklarını, ardından aileleri ve arkadaşlarının desteğini de alarak ankara'ya yürüyüşlerinin tüm türkiye'de eşcinsel onur hareketini ateşlediğini ve bugünlere gelindiğini hatırlatırlar. son zamanlarda ortaya çıkan kadınsı tavırların ise binbir güçlükle kazanılan kamuoyu desteğini azaltarak ayı hareketine zarar verdiğinden bahsederler.

ardından eşcinselliğin, ayı veya ayısever olmanın standart kalıpları olamayacağını, gelinen noktada her eşcinselin eşit miktarda emeği ve fedakarlıkları bulunduğunu söyleyen pisuvardaki siyah kil2 kendi görüşünü dile getirir. fakat konuşurken sık sık sözünün kesilmesine içerleyerek fenalaşır ve kavga falan çıkar diye tedbir olarak stüdyoda görev alan kaslı ve yağız bodyguardlardan birinin kollarında kısa bir baygınlık geçirir. bodyguardın psk2 nin şakaklarını ovduğunu, ona güçlü kolları arasına alarak "istersen omzumda ağlayabilirsin canım" dediğini farkeden bazı ayısözlük yazarları da en yakın diğer bodyguardın yanına giderek bayıldıkları için ali kırca açıkoturumun kontrolünü kaybetmek üzereyken bir canlı telefon bağlantısı gelir. arayan başbakandır. başbakan "eşcinsel bireylerin evlilik, çocuk sahibi olma ve evlat edinme dahil tüm diğer yasal haklarına kavuştuğunu, meclisten jet hızıyla geçirilen homofobi karşıtı yasayla homofobik söylem ve fiillerin en ağır şekilde cezalandırıldığını, eşcinseller için pozitif ayrımcılık yasasının da kabul edildiğini, cinsiyet değişimi ve hormon tedavisi gibi uygulamaların tamamen ücretsiz olduğunu hatırlatarak tüm bunlara rağmen eşcinsel kardeşlerimizin hala sorunları olduğunu bilmenin kendisini üzdüğünü söyler ve eşcinsellerin bize öğrettiği mottoyla onlara seslenmek istiyorum; "savaşma seviş" der. hatta "sizden de en az üç çocuk istiyorum" esprisi salondaki gergin havayı yumuşatır. kapanış konuşmasını yapan ali kırca da tüm yazarcanların birbirini kucaklayarak barışmalarını isteyince stüdyoda bir sevgi yumağı oluşur. yalnız kaslı bodyguardın ve ali kırca'nın önünde bir kuyruk meydana gelince dark bear "arkadaşlar yetmiş milyon bizi izliyor, lütfen ama" diyerek ağırlığını koyar. program reyting rekorları kırarak kapanırken psk2, aslında hacettepe ingilizce tıp mezunu olup, boğaziçi üniversitesinde biomedikal teknoloji mühendisliği ihtisası yapan ama ayısözlük yazarlarını daha yakından görmek için bu programda gönüllü bodyguard olarak görev alan milli yüzücü yeni sevgilisiyle nikah şahidi olması için ali kırca'dan söz alır. böyle hayırlı birşeye vesile olduğu için dark'a kızgınlığı da kalmamıştır.

haa, bir de bu var tabi:
(bkz: kafan güzelmiş kardeşim güle güle kullan)
(bkz: hayali bile güzel)

belçika

madem komşuyuz, öyleyse niye savaşmıyoruz diye düşünen ve bunu yıllarca pratiğe döken fransa ve hollandayı birbirinden ayırmak için yıllar önce bir alman kralı tarafından oluşturulmuş ve başına da bir alman prensinin oturtulduğu tampon bir ülkedir. ülkenin güney toprakları olan valonya fransa dan, kuzey bölgesi flaman ise hollanda dan tırtıklandığı için güneyde fransız asıllı valonlar, kuzeyde de flamanlar yaşar. çalışkan ve zengin flamanlar, volanları tembellikle suçlar ve flamanlar sayesinde rahat bir hayat süren parazitler olarak görürler. şarap, aşk ve parti konusunda uzman volanlar ise flamanları paradan başka bir şey düşünmeyen ruhsuz psikopatlar olmakla suçlar ki, iki tarafın da iddiaları köküne kadar doğrudur.
her iki bölgenin kendi parlamentosu, kabinesi, başbakanı falan vardır. tam ortadaki brüksel de özerk bir bölgedir ve burada volanlar çoğunluktadır. onun da kendi parlamentosu, bakanı, başbakanı falan vardır. bir de ülkenin doğusunda sekiz-on bin alman nüfusun yaşadığı alman özerk bölgesi vardır ve evet bildiniz onların da başbakan dahil tüm kadrosu tamdır. bir de tüm belçika nın ulusal parlamentosu ve kabinesini de eklerseniz 3 farklı dilin konuşulduğu bu 12-13 milyonluk ülkede 160 tane bakan ve 5 tane başbakan vardır. asıl komik olan, bu arada ülkenin resmi yönetim biçimi krallıktır ve kraliyet ailesi kompile almandır. sürekli bölünmek isteyen bu ülkede herkes birbirinden nefret eder. ama kralı severler. gerçekten de kral iyi adamdır.

hindistan

hayatın anlamını aramak, nirvanaya ulaşmak gibi kıytırık bahanelerin arkasına saklanılarak, aslında marjinalmiş gibi gözükmek, oradaki fakirliği görüp türkiye de yaşadığına şükretmek, "hiç bi bok yapamasam feyslik üç beş foto çektiririm" deyip kenara üç beş kuruş atan herkesin bi gidip gördüğü ülkedir.

son bir yılda beş arkadaşımın ziyaret ettiği bu ülkenin, gidip görenlerin iç dünyasına uzun süre devam eden kronik bir bağırsak enfeksiyonundan başka katkısını gözlemlemedim.

cunda adası

ayvalıkın önünde, ayvalık limanı için doğal dalgakıran görevi gören ada.
hemen yanındaki lale adasına bir köprüyle bağlıdır ve oradan da ayvalıka karayolu bağlantısı vardır.
taş kahvede oturup ayvalık tostu yemek ve adaçayı içmek, akşam burada deniz kenarındaki balık lokantalarında deniz ürünleri yemek bir cunda klasiğidir.
kafa dinlemek istiyorsanız cunda
ın en güney ucunda bulunan parlementerler sitesinden hemen önce yer alan ortunç otelin plajı iyi bir mekandır.
ya da adanın kuzey ucundaki yalancı boğaza kadar gidip, oradan da karşıdaki maden adasına denizin içinde yürüyebilirsiniz. iki ada arasında derinliği yarım metreyi geçmeyen patika gibi bir yol vardır.
kışın burada yaşadığınızda zamanda 30-40 yıl geri gitmişsiniz gibi olur.

aileye açılmak

annem zaten yıllar önce anlamıştı ve sessizce kabul etmişti. bu konuda açıkça konuşmasak da akrabaların "evlen artık" baskılarına benim yerime o karşı koymuştu. "rahat bırakın oğlumu, bırakın hayatını istediği gibi yaşasın" demişti. başkalarına söylenen bu kelimelerin ardında, benim hayat tarzımı onayladığını bildiren mesajı almıştım.

babama eşcinsel olduğumu söyleyebilmem için, sevdiğim adamın elinden tutarak ondan cesaret almam ve babamın karşısına böyle dikilmem gerekiyordu. dedim "baba bak, bu benim sevdiğim adam. onunla bir hayat kurmak istiyorum." kısa bir sessizlik oldu. bu arada sevgilim mezar taşı üzerindeki ölüm tarihiyle doğum tarihi arasındaki farkı dört işlem kullanarak hesapladı ve "allah rahmet eylesin. baban öldüğünde 67 yaşındaymış" dedi.

kadınsı eşcinsellerin ayı hareketindeki yeri

son günlerde ayı sözlük yazarları arasında kutuplaşma demiyelim ama, ciddi atışmalara yol açan konunun çözüme kavuşturulması için düzenlenen açıkoturumun konusudur. ali kırca dark bear'ı arar ve son zamanların en çok konuşulan bu konusunu televizyonda ana haber bülteninden hemen sonra bir açık oturumla tatlıya bağlamak istediğini söyler. hatta bu program için bir kaç isim de düşünülür ama "er meydanı, erkek erkeğe" gibi öneriler, sözlük içerisinde bir ayıseverin ya da ayının kadınsı bir yanının olmasının normal olduğunu dile getiren yazarların itirazı ile veto edilir.

neyse stüdyoya doluşulur, açıkoturum başlar. ayı dediğin erkeksi olur diyen tarafı temsilen dark bear ve bearabeare söz alırlar. birkaç yıl önce ayısözlük bünyesinde karşılıklı fikir alışverişi sonucunda artık şartların konuşmayı bırakıp eyleme geçilmesi için yeterli olgunluğa ulaştığını farkettiklerini, ilk önce tüm ayısözlük yazarlarının eşzamanlı olarak kendi çevrelerine eşcinsel kimliklerini açıklayarak işe başladıklarını, ardından aileleri ve arkadaşlarının desteğini de alarak ankara'ya yürüyüşlerinin tüm türkiye'de eşcinsel onur hareketini ateşlediğini ve bugünlere gelindiğini hatırlatırlar. son zamanlarda ortaya çıkan kadınsı tavırların ise binbir güçlükle kazanılan kamuoyu desteğini azaltarak ayı hareketine zarar verdiğinden bahsederler.

ardından eşcinselliğin, ayı veya ayısever olmanın standart kalıpları olamayacağını, gelinen noktada her eşcinselin eşit miktarda emeği ve fedakarlıkları bulunduğunu söyleyen pisuvardaki siyah kil2 kendi görüşünü dile getirir. fakat konuşurken sık sık sözünün kesilmesine içerleyerek fenalaşır ve kavga falan çıkar diye tedbir olarak stüdyoda görev alan kaslı ve yağız bodyguardlardan birinin kollarında kısa bir baygınlık geçirir. bodyguardın psk2 nin şakaklarını ovduğunu, ona güçlü kolları arasına alarak "istersen omzumda ağlayabilirsin canım" dediğini farkeden bazı ayısözlük yazarları da en yakın diğer bodyguardın yanına giderek bayıldıkları için ali kırca açıkoturumun kontrolünü kaybetmek üzereyken bir canlı telefon bağlantısı gelir. arayan başbakandır. başbakan "eşcinsel bireylerin evlilik, çocuk sahibi olma ve evlat edinme dahil tüm diğer yasal haklarına kavuştuğunu, meclisten jet hızıyla geçirilen homofobi karşıtı yasayla homofobik söylem ve fiillerin en ağır şekilde cezalandırıldığını, eşcinseller için pozitif ayrımcılık yasasının da kabul edildiğini, cinsiyet değişimi ve hormon tedavisi gibi uygulamaların tamamen ücretsiz olduğunu hatırlatarak tüm bunlara rağmen eşcinsel kardeşlerimizin hala sorunları olduğunu bilmenin kendisini üzdüğünü söyler ve eşcinsellerin bize öğrettiği mottoyla onlara seslenmek istiyorum; "savaşma seviş" der. hatta "sizden de en az üç çocuk istiyorum" esprisi salondaki gergin havayı yumuşatır. kapanış konuşmasını yapan ali kırca da tüm yazarcanların birbirini kucaklayarak barışmalarını isteyince stüdyoda bir sevgi yumağı oluşur. yalnız kaslı bodyguardın ve ali kırca'nın önünde bir kuyruk meydana gelince dark bear "arkadaşlar yetmiş milyon bizi izliyor, lütfen ama" diyerek ağırlığını koyar. program reyting rekorları kırarak kapanırken psk2, aslında hacettepe ingilizce tıp mezunu olup, boğaziçi üniversitesinde biomedikal teknoloji mühendisliği ihtisası yapan ama ayısözlük yazarlarını daha yakından görmek için bu programda gönüllü bodyguard olarak görev alan milli yüzücü yeni sevgilisiyle nikah şahidi olması için ali kırca'dan söz alır. böyle hayırlı birşeye vesile olduğu için dark'a kızgınlığı da kalmamıştır.

haa, bir de bu var tabi:
(bkz: kafan güzelmiş kardeşim güle güle kullan)
(bkz: hayali bile güzel)

ingilizce bilmeyi maharet sanmak

askerden sonra çalıştığım amerikan firmasında proje departmanı tamamen boğaziçi endüstri mühendisliği mezunlarından oluşuyordu. adamlara birşey söylemek istediğinde muhabbet genelde şöyle oluyordu;

martı : ben, piç :projeci ingilizceci çocuk

martı: ben tahmini bütçeyi haftaya gönderirim, bunu önümüzdeki dönemin eylem planına alabiliriz.
piç : aaa tabi onun benefitine bakmak lazım, rantabl bişeyse hemen bacıtı onaylarım ben.
martı : o zaman bu döneme de yetişir.
piç : ama bu kuartırın aksiyon planını değiştirmek bi sürü korıspondıns gerektirir şimdi, biz onu gelecek kuartır yapalım
martı : oldu o zaman. ha bu arada babanın götüne koyiim.

kim ister ki gay olmak

bir daha gelsem dünyaya yine gay olmak isterdim. çok sevdiğim ve sevildiğim beraberliklerim oldu. hiç bir kadın bana o mutluluğu ve sevgiyi veremezdi. iki erkek birbirini seviyorsa, gerçekten seviyordur.
üniversiteden sonra bir süre kendimi kapitalizmin kollarına attım ve iyi bir işte çalışıp bok gibi para kazanmaya başladım. pahalı giysiler, araba, lüks bir yaşam tarzını deniyordum belki mutlu olurum diye. etrafımda benimle evlenmek için can atan, bana aşık olduğunu söyleyen bir sürü kız da vardı. ben ise erkek arkadaşımla birlikte yaşıyordum. sonra sahip olduğum herşeyi arkamda bırakıp daha küçük ve basit bir hayat kurmak istedim kendime. küçük bir sahil kasabasında ilkel bir hayata geçtim. geçiş süreci benim için de çok zor oldu. tahmin edeceğiniz gibi o kızların hepsi kaçıştı. artık ideal eş adayı değildim onlar için. erkek arkadaşım ise bu süreçte en büyük destekçimdi. çünkü ikimiz de gaydik ve sevmeyi pembe dizileri seyrederek değil, birbirimizi severek öğrendik. artık biliyorum ki, eğer bir erkek beni sevdiğini söylüyorsa, beni seviyordur. biz hetero çiftler gibi adına evlilik denen, karşılıklı çıkar üzerine kurulu, ikiyüzlü birlikteliklerle kendimizi kandırmayız.

belçika

madem komşuyuz, öyleyse niye savaşmıyoruz diye düşünen ve bunu yıllarca pratiğe döken fransa ve hollandayı birbirinden ayırmak için yıllar önce bir alman kralı tarafından oluşturulmuş ve başına da bir alman prensinin oturtulduğu tampon bir ülkedir. ülkenin güney toprakları olan valonya fransa dan, kuzey bölgesi flaman ise hollanda dan tırtıklandığı için güneyde fransız asıllı valonlar, kuzeyde de flamanlar yaşar. çalışkan ve zengin flamanlar, volanları tembellikle suçlar ve flamanlar sayesinde rahat bir hayat süren parazitler olarak görürler. şarap, aşk ve parti konusunda uzman volanlar ise flamanları paradan başka bir şey düşünmeyen ruhsuz psikopatlar olmakla suçlar ki, iki tarafın da iddiaları köküne kadar doğrudur.
her iki bölgenin kendi parlamentosu, kabinesi, başbakanı falan vardır. tam ortadaki brüksel de özerk bir bölgedir ve burada volanlar çoğunluktadır. onun da kendi parlamentosu, bakanı, başbakanı falan vardır. bir de ülkenin doğusunda sekiz-on bin alman nüfusun yaşadığı alman özerk bölgesi vardır ve evet bildiniz onların da başbakan dahil tüm kadrosu tamdır. bir de tüm belçika nın ulusal parlamentosu ve kabinesini de eklerseniz 3 farklı dilin konuşulduğu bu 12-13 milyonluk ülkede 160 tane bakan ve 5 tane başbakan vardır. asıl komik olan, bu arada ülkenin resmi yönetim biçimi krallıktır ve kraliyet ailesi kompile almandır. sürekli bölünmek isteyen bu ülkede herkes birbirinden nefret eder. ama kralı severler. gerçekten de kral iyi adamdır.

kürt erkekleri

antalya da, daha doğrusu güney sahilinde yaşayanlar uygun ücret karşılığında 85 yaşındaki kadından tutun da, 16 yaşındaki oğlana kadar yaş, cinsiyet ve hatta tür bile ayırdetmeden her türlü canlı ile birlikte olabilir. <br>genelde para karşılığı seks arayan zengin dulların veya eşcinsellerin olduğu mekanlarda üzerlerine yapışan ama yakışmayan gömlekleriyle ve o yüzlerindeki tuhaf sırıtışla müşteri beklerler. müşterilerinin çoğu erkek olsa da kendilerini eşcinsel olarak görmezler.

her başlığın altından şarkı sözü çıkması

evet sözlükçüm, son haftalarda sözlüğün adeta bir şarkı sözü arşivi, müzisyen, gitarist, piyanist şantör, albüm tanıtım sitesine dönüşmesi halidir. en ciddi başlıkların bile altından ya albüm tanıtımı, ya şarkı sözü çıkmasıdır.
sol çerçevede kafama göre bir şeyler göremeyince karma butonuna nazikçe dokundum ve darbe diye başlık görünce "hemen gireyim, sözlük yazarları bu konuda neler düşünüyormuş öğreneyim, ben de iki satır döktüreyim dedim ama evet, tahmin ettiğiniz gibi o başlık da sadece bir şarkının sözlerini paylaşmak için açılmıştı.
tamam müzik güzeldir, hoştur ama sol çerçevedeki başlıkların yarısından fazlasının eurovision, albüm tanıtımı, şarkı sözü vs olması da insanın kendisini konservatuarda öğrenci gibi hissetmesini sağlıyor.

bütün müdürler göttür

bunların genelde kapı zillerinde bile "nüfus müdürü ahmet bilmemne" diye yazar. birisiyle yeni tanıştıklarında birşeyin müdürü olduğunu söylemek için can atarlar, belki unutursunuz diye hemen kartviziti dayarlar.

vegan

vejetaryenliğin levıl atlamış halidir. vejetaryenler et yemezken, veganlar et yemedikleri gibi, süt, yumurta, peynir gibi tüm hayvansal gıdaların tüketilmesini de hayvanların sömürülmesi olarak kabul eder ve bunların hiçbirini yemezler.

aslında yurtdışında soyadan yapılan ve gerçeğini aratmayan et, kıyma, salam, sosis gibi ürünlerle hem damak tadından vazgeçmeyip, hem de gerekli proteini almanızı sağlayacak ürün çeşitliliği vardır.

15-20 yıl önce amerikada bir abi olayı daha da ileri götürüp, bitkisel ürünleri de yemeyi reddetmişti. "bitkilere de yazık lan, resmen vahşilik bu" diyerek sadece suyla besleniyordu. bir ay geçmeden öldü tabi.

bu dereceye gelmiş vakaların antepli veya hataylı bir ailenin yanında bir ay misafir kalarak tedavi olabiliteleri vardır.

milli piyango

bana hiçbir şey çıkmadı. iyi ki bilet almamışım. param cebimde kaldı.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.