serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16382 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

liseli eşcinsellere tavsiyeler

şuan için, derslerin ve geleceğinden daha önemli hiç birşey yok tatlım, sevgini aşkını ilk planlara koyma sen şimdilik. güzel bir meslek edin ki güçlü kalasın. devamını sonra düşünürsün...

tam da uyumadan önce acıkmak

rüzgar

rüzgar, candır. rüzgar, hüzündür. rüzgar, benim herşeyimdir. uzaktaki sevdiğim, içimdeki düğümdür. hiç unutmadığım,unutmayacağımdır. gülümsemeyle hatırlayacağımdır.

v for vendetta

v for vendetta

"uzunca süre maske takarsan, altındaki kişiliğide unutursun" evet sanırım böyleydi. ne kadar manidar...

sevgili sözlük

üflüyesim püfleyesim var sözlük. dışarıda çıkmadım bugün zaten.. öylece ruh hastası oda arkadaşımı izleyip, çıkardığı seslerin neye benzediğini bulmaya çalışıyorum falan. sonra duvar saatinin üzerindeki çorap dikkatimi çekiyor. planlar yapmaya başlıyorum."sol gözü seyirmeye başlamış bir serkan, günde 0.3mg siyanür kullanarak ruh hastası oda arkadaşını kaç günde öldürebilir?" gibisinden soruların cevaplarını bulmaya çalışıyorum. amaan bulmuş zaten allahından diyorum kendi kendime. öyle işte sözlük. velhasıl, çok sıkışmışımda lavaboya ulaşmaya daha çok yol varmış hissinde dolanıyorum ortalıklarda.

ayı sözlük yazarlarının şu an yaptıkları

böğürtlenli çay, esmesine engel olamadığım saçma pencerem, sabah biricik ablamın benle ilgili yazdığı mektup, ve gürültü yapmaktan kendini alamayan supernatural hastası oda arkadaşım.

spirited away

orjinal adı "sen to chihiro no kamikakushi". japon anime filmi. izledim çok güzeldi tavsiye edilir.
2001 yılında animasyon dalında oskar almış.
http://www.imdb.com/title/tt0245429/

incelikler yüzünden

incindim, incitildim derinden
terkettim kendimi

tesadüfen karşılaştım içimde
kendimle yeniden

bir minicik kız çocuğu bak
duruyor orada hâlâ
anlatamam gördüklerimi
o neşeli çocuğa

artık beni asla yaralayamaz
hayat eğer istemezsem
yıllar beni kolay yakalayamaz
ben durup beklemezsem

siz yine de incelikli davranın
benim kadar değilse de

ben bu yüzden, incelikler yüzünden
belki daha çok üzüldüm

diken üstünde durmak

korku halinin bir bölümüdür. eğer korktuğunuz birşey varsa tedirgin olursunuz, odaklanma güçlüğü çekersiniz, ilerledikçe kan ter birbirini kovalar...

suavi

botlarım ağırlaştı da ağırlaştı, melankoli sebebidir bu insan. reason detrelerim tükendi kalmadı hiçbiri... sorular sormaya başladım, şu lanet bitmeyen cevapları olmayan sorular. ve hepsi bu adam yüzünden oldu... alın bakın...

depresyon

paralel evrenlerin birinde klonlarınızdan birinin kıçı tehlikede demektir. koruyun onu...

beklemek

beklememen gerektiğini bildiğin halde yinede bekliyorsan bu da en üzücü...

ereksiyon hakimiyetini kaybetmek

kaza olasılığı yüksektir, hadi kalkmadığında neyse de kalktığında hakimiyet kaybolursa fena tökezlersiniz.
(bkz: dolmuşta seyir halindeki ahmetin sonu)

ilk aşk

çok fena bişey, sonradan böyle olmuyor aşklarınız...

sözlükteki tüm entrylerini silip yazarlığının devam edeceğini sanan insan

reenkarnasyon

bir ara sürekli sürekli kapı resimleri çizerdim, eski kapılar modern kapılar falan. resim hocam canı sağolasıca, önceki hayatımda kapı olduğumu düşünürdü. kapıydın sen derdi bana herkesler içinde. iki göt karalasam adımı önceden göttüne çıkaracaktı mübarek. toprağı bol olsun...

rüyada üç başlı penis görmek

gece yemişim çikolatamı, seratonin krizleri falan geçiriyorum yine derken şöyle bir içim geçmiş. bir fırtına bir fırtına kendimi bir sahilde buldum. taş üstünde taş kalmamış herşey fırtınadan uçuşuyor( uçuşanlardan biride neil patrick harrisondı yeminle). neyse bende uçtum uçucam derken bir ağaca tutundum yani ağaç olduğunu düşünmüştüm ama ağaç değilmiş. şeymiş... evet üç başlı penis. sonra üç başınada yapmadığımı bırakmadım. hayırlara inş...

j r r tolkien

dilbilimci professör. öyle ki, torunu tolkien eserlerini piyasaya sunan kişidir. allah ne muradı varsa versindir, sağolsundur.

ceyhun güneş

1979 da ankara doğumludur kendisi( ben vikinin yalancısıyım). flamenko derslerine 14 yaşındayken başlamış olan sanatçı, ilerleyen zamanlarda gerardo nunez, manolo sanlucar, paco serrano, jose antonio rodriguez, manolo franco, tino van der sman, el carbonero gibi flamenko ustalarıyla çalışma fırsatı bulmuştur. mavi siyah flamenko topluluğunun kurucusudur.
  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

bahçelievler

ankara'nın katlanılabilir semtlerinden birisi. başta labirentmiş izlenimi yaratsada zamanla üçüne beşine yedisine alışıp, iki adımda okulunuza gidip gelip hem hareketli hem sakin bir öğrencilik hayatı geciriyorsunuz. sonbaharı sapsarı ilkbaharı yemyeşildir. hem nezih hem öğrencidir. hem eski hem moderndir. birtek o dökülmüş evlere verdiğiniz kiraya yanar insanın içi.

gökyüzünde yalnız gezen ayılar

yeryüzündeki yalnız chaserların başlarına düşer inşallah.*

rufus wainwright

ben onu hallelujah ile bildim...

öpüşürken gözleri kapatmak

bebek taklidi yapan kızlar

44 numara ayakkabıyla vuracaksın ağzına.* * * *

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

liseli eşcinsellere tavsiyeler

erkeklere fazla güvenme, yarı yolda bırakmasını iyi bilirler...
arkadaşlıklara fazla güvenme, çıkar çatışmasında saman alevi gibi sönüp giderler...
melankolik müzikler dinleme konusunda iddialı olma, hayatın yeterince melankolik...
ilk amacın edindiğin meslek, kazandığın hayat olsun...
fazla hayalperest olma, ayakların hayallerden çok gerçeklere bassın...
kolay bir hayat yaşamayacağını, aşklarının çoğu kez boğaza dizilen düğümlerden ibaret olacağını bilmene henüz gerek yok çünkü bunu bilmek için çok tecrübe edineceksin....
bedenin, et pazarından daha değerli kucaklar hak ediyor unutma tatlım...
herşeye rağmen mutlu olma imkanına yeterince sahipsin...
tek önemli olan sen ve senin kendini geliştimeni bekleyen yanın... *

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

beargi

tüm sayılarını okumaktan zevk aldığım, mükemmelitesi yüksek insanlarla tanışma fırsatı bulduğum gelecek sayısını sabırsızlıkla beklediğim dergidir. yoğun bir emek ürünüdür. okunması tavsiye edilir.

evli bir erkekle ilişki yaşamak

bolluk içinde, bir eli yağda bir eli baldadır. belki siz yağ karısı bal veya tam tersi, ne bolluk ne bolluk... sevdiğimi karısıyla nasıl paylaşırım bilemiyorum. hem kuzum kadına yazık ya. çocuğuda varsa bir de... yüreğim el vermez, öyle ki tecrübe etmemişim etmemeyi düşünmekteyim.
(bkz: genişlikte bir yere kadar)
tabi saygım sonsuz, alan razı veren razıysa beni ilgilendirmez.

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

iki erkeğin öpüşmesi