doğa için çal
ülkede yapılmış en güzel hareketlerden biri. fırat çavaş'ın önderliğinde başlatılan ve seri halinde devam eden bu çalışmada, doğa farkındalığı oluşturmak için kâh bir dağ yamacında, kâh deniz kenarında, kâh çıkan yangının ardına bıraktığı hektarlarca enkazda görev başındalar. üstelik, unutulması imkânsız şahane eserlerimizi bizlerle buluşturmak üzere gerçekleştirilen bu çalışma tamamen gönüllülük esasına dayalı. bunca şahane görüntü ve sesi bizlerle buluşturmak yoğun bir çaba ve özveri gerektirir. öncelikle bu fikri ortaya atan, bu çalışmanın arka planında tüm teknik boyutu tasarlayıp hayata geçiren kim varsa onlara şükran borçlu olduğumuz kesin. sonrasında ise ünlü ya da ünsüz bu projeyi cazip hale getirmek üzere kim emek verdiyse onlara da yine bir gönülden teşekkür borcumuz var diye düşünüyorum. iyi ki varsınız. eksik olmayın.
çok güzel hareketler bunlar 2
ben evliya'ya çok haksızlık etmişim. onun olduğu her skeç beni çok güldürüyor. her rolün hakkını teslim eden şahane bir oyuncu. önceki yorumumdan utandım vallahi. ayrıca, bu yeni oyuncular önceki nesile göre daha uygun bir üslupla iş çıkarıyorlar. diğerleri neydi ya? hıyarlı baba falan. bu adamları izledikçe o dönem seviyenin ne kadar yerde olduğunu çok iyi anlıyor insan. bu arada yılmaz erdoğan'a da bir teşekkür borçluyuz. *tek başına, koskoca eğitim sistemini aşacak kalitede çıktılar üreten bir sistemle insan yetiştirdiği için.
*tabii ki bir ekip işi. fakat bu işin mimarı kendisi sonuçta.
sevgiliyi ikna etme sanatı
sevgilisi çetin ceviz olanlar beni anlar. adam, nuh diyor da peygamber demiyor. bir haftadır sadece yalvarmadığım kaldı. bi' oyun var. gidip birlikte eğlenelim istiyorum. yok dedi tutturdu. ne var yani gelsen, iki keyifli vakit geçirsek beraber. netflix in sanallığından uzaklaşıversek. neymiş efendim? çok sıcakmış da rahat edemezmişiz... sevgilinin hatırına çiğ tavuk yenmez miydi? hani? nerede? yok mu şöyle kolayından bir yöntem, sevgiliyi şakkadanak ikna etmek için?
bir başkadır benim memleketim
öyle ki bu memleket, adam olana çok bile... elbette memleketin içinde yaşayanların yarattığı sorunları görmezden gelemeyiz. fakat, bu sorunlara kendi vatanında, kendince çözümler üretmek yerine kaçmayı tercih edenlerin, bundan daha iyisini hak edip etmediği konusunda kafam karışık.
iyi bayramlar
çokça sevildiğinizi hissettiginiz, huzura doyduğunuz, sağlığınızdan hiç şüphe etmediğiniz, keyfini sınırsız çıkarabildiğiniz harika bir bayram olmasını dilerim.
not; sürü misali sürüklenen insanlarca, salt ete ulaşmak için canlılara kıyımadığı bir bayram olmasını canı gönülden dilerim.
ben ibne değilim
ben ibne değilim.
ben tanrının heybesinden yer yüzüne düşen bir cennet tohumuyum.
toprağına alışmaya çalışan mor bir menekşeyim.
kırılmaya yüz tutmuş, buzdan bir kalbim ben.
ben ibne değilim.
ben soluksuz bırakılan altından bir deniz atıyım.
gelinlerin belinden 3 kez geçirilen kırmızı kuşağın sonuncusuyum.
bereket getirsin diye yere atılan narım.
ben sizin geleneklerinizin altında ezilen incecik bir ruhum.
hey, ben ibne değilim.
ben bir insanım!
izmir katliamı
yaklaşık 2 haftadır izmir'deyim. insanlar pırıl pırıl, hayat dolu. her sokağında sevgiye ve şefkate doymuş sokak hayvanlarına rastlayabilirsiniz. böyle bir şehirde bunun yaşanması çok üzücü. hem aklı başında biri, masum ve muhtaç olana şefkatle yaklaşan insanlara nasıl kıyabilir?anlamakta zorlanıyorum. hayatta ne gayesi olabilir ki senin gibi birisinin? yaşamanı anlamlandıran hangi değere tutunabilirsin ki? çok merak ediyorum. sık kafana gitsin bence.
sosyal medya hesabına lgbt bayrağı koymak
çok değerli bulduğum, fikirlerini çok beğenerek takip ettiğim bir arkadaşın yıllar sonra twitter'da ki profil ismine lgbt bayrağı eklediğini gördüm. adam, herkesin aklında uyanan gay profiline uymuyor. dünyada, türkiye'de olup bitene duyarlı, ağır başlı, ince zevkleri olan, sadece bilgi ile donatılmamış ayrıca bilge diyebileceğimiz biri. böyle adamların gökkuşağı bayrağı altında toplanması ve görünür olması camianın faydasına. ne diyelim sayıları kat be kat artsın inşallah.
millet ittifakının adayı müge anlı olsa
ne vardı müge anlı gibi yaptığı işin hakkını veren, adalet hassasiyeti yüksek, halkın her tabakasına bir şekilde dokunmuş, görgülü, ahlaklı, vicdanlı ve tam bir atatürk cumhuriyeti kadınını cumhurbaşkanı olarak görsek. bizim de hakkımız değil mi standartlarımızı yükseltmek? her kesimde, bu ismin kemal kılıçdaroğlu'ndan da rte den de daha fazla karşılığı var. sadece hdp liler belki biraz rahatsız olabilir. onlar da olaya eğer adil bakarlarsa bir şekilde kanaat getireceklerdir diye düşünüyorum. tabii, siyasi aktörlerin egosu böyle bir şeye izin verir mi orasını bilemiyorum.
rasim kaan aytoğu'nun eşcinsel videosu
dindarlık anlayışının yoğun olduğu bir kurumda kendisine yer bulması, kendisini buraya ait hissetmesi ve huzuru böyle bir ortamda bulması gayet mümkün. yalnız, olay gerçekten bundan ibaret olsaydı hayatını bu kadar uç noktalarda yaşayabilir miydi bilmiyorum. evlisin, çocuğun var, dindarsın, iki kişi ile aynı anda ilişkiye giriyorsun ve bunu çok iştahlı bir şekilde yapıyorsun. tüm ezberleri bozacak hatta belki tezlere konu olacak psikolojik trajediler barındırıyor içinde.
her ne olursa olsun, olayın en adi tarafı, bir mafyanın insanların mahrem alanlarına girip onları dünya aleme rezil edecek verileri servis etmesi ve bunun toplum nezdinde kabul görmesi. bundan daha acınası olan durum ise bu pisliklerin, o mafya olmadan ortaya çıkamayacağını ülkedeki her bir ferdin çok iyi bilmesi.
hüda kaya
meclisin renklerinden biri benim için... şuan tam olarak neler yaptığını, geçmişte hangi hareketlerin içinde yer aldığını net bilmiyorum. fakat, tesettürlü bir kadının kendini özgürce ifade edebilmesi ve toplumun genel kabulleri dışında cesur adımlar atabilmesi neresinden bakarsanız bakın takdire şayandır. böyle insanlara, fikirlerinden bağımsız figür olarak ihtiyacımız var. bir ateist'in muhafazakârların hakları için carpışmasına, bir dindarın eşcinsellerin hakları için yürümesine ya da bir erkeğin kadın hakları konusunda masaya yumruğunu vurmasına... hepsine ama hepsine çoook ihtiyacımız var.
bi siktir git çay koy
az gelişmiş bölgelerde kadın ya da genç kızlar lafa karıştığında onları aşağılamak üzere kullanılan söz öbeği. sen haddini bil be kızım? sen kimsin, o küçük dağları yaratmış pezevengin lafına salça olmak kim? sen ancak önüne getir götürünü yaparsın. o da o izin verirse.
ibo ile güllüşah
her zaman olduğu gibi mizah ve dramı harika bir şekilde harmanlayarak sunan kemal sunal filmi. çocukluğumdan beri hiç sıkılmadan izlerim. dikkat çekici bir çok unsurun yanında en çarpıcı olanı; bir yetişkinin çocukla olan ilişkisinin o dönemlerdeki masumiyeti. çocuk; kâh yetişkin adamın şalvarına giriyor, kâh adamla masalsı bir aşk yaşadığına dair hayaller kuruyor. şimdi bu sahneleri çekmek mümkün mü bilmiyorum. çocuk istismarı konusu o kadar yaygın ve travmatik bir hal aldı ki algımız geri dönülemeyecek kadar hasar gördü maalesef. umarım o eski, saf duygulara erişiriz. yoksa böyle filmlerle özlem gidermek zorunda kalacağız.
köyde eşcinsel olup çobana aşık olmak
artık, köy kasaba kalmadı ya. herkes her şeyi çok iyi biliyor. kime aşık olacağını da çok iyi biliyor kime yüz vermeyeceğini de. bilmeyen, şehirde de metropolde de gidip en gereksiz adamlara bulaşık oluyor zaten.
suistimal kapısını aralama ardına kadar açılır
araladığımız her kapı ardına kadar açılmak üzere zorlanıyor zaten. her konunun dibini yakma konusunda elimize kimse su dökemez. yeter ki ışığı göster. o yüzden herkesle selam, aleyküm selam. kafanız ağrımaz o zaman.
al ben bir esnafım
çocukluktan ergenliğe geçişime denk gelen bu travmatik sahne, gençlikten yetişkinliğe geçişimde de tekerrür edecek gibi. iktidarın çokça kullandığı ve yerdiği bu lanet sonu kendi elleriyle, bile isteye hazırlamasına ne demeli? bizi bu kısır döngüye hapseden sisteme nasıl sövmeli bilemedim.
haaa, bu arada iktidara göre yazar kasayı fırlatan o kahraman, şimdi aynısını yapsa vatan haini yaftasını yer muhtemelen.
yıkıla yıkıla
bu tarz şarkıları anlayamıyorum ve anlamlandıramıyorum. bir insanın kendisini değersiz hissetmesi için bu kadar güzelleme yapmasına gerek var mı gerçekten? dinleyince insan, uçurumun kenarına itilmiş gibi hissediyor resmen. takıntılı ve sapkın şarkılar. yeri de yok zamanı da yok bence. işkence gibi bir şey. zamanında bu tür müziğin yasaklanması çok doğru bir kararmış.
dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz
dindarlığı o kadar büyük bir kap haline getirdiniz ki çer çöp ne varsa içine doldu. dindar olmakla yobaz olmayı aynı potada eriterek dindarlık kavramına en büyük darbeyi yine siz vurdunuz maalesef. oysa bir yaratıcıya inanmak ve ahlâk dolu, vicdanlı bir hayat yaşamak o kadar zor olmasa gerek. hem bu esas hali ile kalsaydı, kimseyi de pek üzmezdi sanıyorum.
yapay zekanın fotoğraf üzerinden eşcinselliği saptaması
%91 güzel bir oran da acaba gay olmayıp aktif olanları ayırt edebiliyor mu? türkiye'de amacına ulaşabilmesi için bu yapılandırma şart. yoksa bir işe yaramaz maalesef.
yüzeysellik
dünyanın sonunu ne getirecek diye sorsalar, net bu cevabı veririm. ot gibi yaşayan (ki otun bile çok önemli görevleri var) insanların attığı her adım yüzünden dünyada oluşan izler sonumuzu getirecek. doğaya attığı plastiğin derdine düşmeyen, iki kuruş para için saçma sapan ahlak bozucu "sanat eserleri" üreten, emek sarf etmeden para kazanma derdinde olan, sırf edebiyatı kuvvetli olduğu için oyunu en zalim siyasetçilere veren ve bundan zerre gocunmayan akrepler yüzünden gelecek dünyanın sonu. dahası da var ama olsun. sayamadığım akreplerden özür dilemiyorum. zira alınmazlar.