kirli bi çamaşırim yok şükür ama 15. madde hoşuma gitmedi. üşengeç arkadaşlara başlığın birinci entrysindeki o on beşinci maddeyi yazayım "15-) sözlük yönetimi gerek gördüğünde özel mesajları okuyabilir, bu mesajlara göre yazarla ilgili işlem kararı alabilir." insanların birbirini suistimal edebileceği gerçeği ile sık sık karşılaştığımızdan böyle bi olay getirilmiş galiba ama yine de özel hayatın gizliliği diye de bi mevzu var.
özellikle tavlada açık vererek oynadığımda, batakta şansına kağıdı yere vurduğumda söylediğim, ritüelleşen cümledir. sonuç %70 oranla üzücü olur ama ne demişler, korkanın çocuu olmaz
ilgi zamiri olan "ki "yi kullanarak yazar mevzuya gizem katıp olaya derin bi şiirsellik vermiş, aferin ;)
insanları tanıdikça, okudukça sevmek yerine nefret ettigin ve bu yuzden kendini uygunsuz bir habitatta hissetigin oluyor mu alttaki yazar kardesim?
(pizza biraz lüks ben soğan kavurup gömeyim :d)
hıc bir sey diyemiyorsan nasilsin de, hem kendini iyi hissedersin hem de boşlukta kalmazssin en güzeli degil mi?
gunaydin demek veya bunu sms atmak, ne hissettiriyor sana alttaki, cok kıymetli degil mi sence de?
otostop özellikle ögrenci icin candir ama yaninda bi bilen olsun, bi de makul saatlerde yap. ben surekli yaparım bu isi karşı falan degilim. arabanin plakasinı da bi yakinına mesaj at bu arada.
alttaki bana akşam için kolay, maliyetsiz bi sıcak yemek öner de karnımı doyurayım.
katlanmak bir şeye dair hissedilen rızasız mecburiyeti gösterir. eğer rızan olmadan bir olgu veya olayin içindeysen mazoşist olmadıgın sürece bunu iyiye yormazssin.
alttaki yazar bana insanın kendisiyle mücadele vermesini bi olgu üzerinden anlatsa mukemmel olur.
sevdiğim insan modelidir. gevşek bi insanla muhattap olmaktansa hayata dair ciddiyet sahibi bireylerle muhabbet etmek daha güzeldir. tabi her şeyin aşırısı zarar ama böyle adamlarin zararı etrafına degil kendine dokunduğu için zararsız bi modeldir.
bu dünyaya gelip gitmemizin kazancı nerede?
ömrümüzün umut ipliği ne oldu, nerede?
bu feleğin çemberinde nice temiz canlar
yandı kül oldular, hani dumanları, nerede?
yaklaşık 900 yıl önce ömer hayyam'ın yazdıği dörtlügün ismidir.
"gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti? "
bana akıp giden zamana üzülmeyi sanatsal bi biçimde yaşatır bu dizeler. aynı zamanda anadolu rock uzerine sanatını icra etmiş olan hardal adlı grubun da bu sözlerden esinlenip, aynı ismi kullandıgı bir parçası vardır:
aşk adamıdır eyvallah ama bence daha önemli bi vasfı " insanlık kokan üslubudur". insanın kıymetli olduğun bilip, kıymetsizce muamele gördugünü anlatandır. bi şiiri var her okuduğumda sarsar beni, geçmişin acısını düşürür içime :
"dünya adaletsiz çocuk
çıkar boynundan at o ipi çocuk!
salıncaklar mı yok sana?
kalk hadi o soğuk betondan,
yatacak başka yer mi yok sana?
en sevdiklerimi verdim ölüme de;
ben bu yaşımda gitmenin böylesini görmedim.
kırılan bir boyun gibi orta yerinden kırıldığını ömrün…
görmedim ademoğlunun dalından koparılır gibi koparıldığını…
…ve böylelikle umut etme kabiliyetimizi aldılar elimizden.
ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden aldıkları umut!
dünya adaletsiz çocuk!
dünya zorba.
elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda.
bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle, bahara kalmaz, gelirim yanına."
1909 yılında elazığ-keban'da dünyaya gelen nimri dede'nin deyişinin ismidir. bu deyiş arif sağ tarafından bestelenip popüler kültürde de bilinen, fatma girik, kadir inanır, erdal özyağcılar gibi oyuncuların oynadığı "yılanların öcü" adlı filmin jenerik müziği olmuştur. deyişin içerisinde barındırdığı felsefe çok derin, sadakat dolu, bir uyanış ve direniş içermektedir. ayrıca deyişe ismini veren "sözde ben bir insan olmaya geldim, serimi meydana koymaya geldim" şeklinde olan nakaratı, düşünebilen için "gerçekten insan olabilmenin vasıflarına sahip miyim" sorgusunu yaptırmakta.
deyişte her dörtlük ayrı güzel fakat en derin mana bulduğum kısmı da paylaşıp kapatayım mevzuyu.
"ben de bir zamanlar baktım bakıldım
nice yıllar bir kemende takıldım
o aşkı mecazla yandım yakıldım
közde ben bir insan olmaya geldim
serimi meydana koymaya geldim"
bende "müzik eşliginde meditasyon" tarzında bi etki bırakan gruptur. bu grubu ne yazık ki arkadaş çevremden bi ben biliyordum. burda bilen birilerini görmüş olmak sevindirdi. özellikle "hızir elinden tutsun da bana yollasın seni" şeklinde sözleri içunde ihtiva eden "tokat'tan mı geliyon" adlı parçayı muhteşem icra ediyor admlar. size bi kıyak yapıp linki de aşagıya salayım :d
ali ekber çiceğin mükemmel bestesi ile hayat verdiği " haydar haydar" adlı deyişi çok başarılı işleyen gruptur. halk müziginin her türlüsünu severim ama bi de böyle eski- yeni harmanlaması yapılınca tadı damakta kalıyor.
içerisinde " kafein" adlı metil ksantin türevi olan bir alkaloid içerir. bu etken madde sempatik sistemi uyararak kalpte pozitif inotrop, kronotrop etki yapar, dikkati arttırir, yorgunluğu azaltir. aynı zamanda yemeklerden sonra bi içimi olur, enfes. yanında sigaran da varsa talihlisin.
sosyal medya ortamında sarf edilen klişeleşmiş veda cümlesidir. profilinde " cinsellik aramıyorum" yazan bireyler tarafından bile bu cümleyi işitmek mümkün zira her şey oyun. gerçekten amacınız fikir alışverişi, yeni bi insan tanımak, muhabbet etmek ise "bilader et ete değmeyecek, yakın ol uzak ol ne fark eder iki cümle bi şey konuşmak bizim amacimız" şeklinde serzenişleriniz de size kalıyor. tecrübe ile sabit.
iki hafta önce bir şirketin çalışanlarına covid ile ilgili eğitim verdikten sonra soru cevap kısmında biri alkol içsek iyi gelir mi, bir diğeri sarımsak yesek iyi gelir mi dedi.
dünya şu pandeminin pençesine düşeli olmuş bir yıl hala bu tür sorular soruluyor. korkunç.
daha önce de söylediğim gibi meslektaşlarımda çıkınca tarama amaçlı oldum. hiç bir belirtim yoktu. maskesiz hiç bir yerde bulunmadım. bundan sonra da hayatıma önlemlerle devam edeceğim. soran tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim, hasta arkadaşlarıma acil şifalar dilerim.
her iş yerinde vardır böyle tipler. odadan çıktığı anda dedikodusunu başlatabilme kapasitesi de vardır. ortak özellikleri ise dedikoduları sevmemeleridir. *
başkasının hayatından 3. tekil kişiler neden kendilerini sorumlu hissederler acaba? karısını aldatıyorsa bile bunu karısının çözümlemesi ve yüzleşmesi gerekir.
yazara ek bilgi vereyim. kendisi çok seviliyor demek ki işyerinde. söyledikleri ağızlarda sakız olmuş. ifşa olması yakındır. karısına bu durumu yetiştiren kız arkadaşları emin olun yazarı da gammazlayacaklardır.
4 yıldır deneyimlediğim durumdur.
avantajları kadar dezavantajları da vardır.
mesela bu kişilerin seks hayatı tahmin edildiği kadar renkli değildir. tanımadığın birini evine davet etmek hiç de kolay değildir.
hasta olduklarında bir tas çorbaya muhtaç olurlar.
temizlik, yemek, çamaşır gibi durumlara iş hayatı da eklenince illallah dedirtir.
güzel yanları da vardır tabi.
ayda, yılda bir hoşlarına giden bi adam olduğunda eve davet edebilirler.
kimseye hesap verme zorunda değillerdir. istedikleri gibi girip çıkabilirler.
uygulamalarda #yervar etiketiyle bulundukları bölgede popüler olurlar ve yazanları çok olur.
değişik fanteziler deneyebilirler (grup vs).
benim hali hazırda 12 yıllık e-mail arkadaşım var. kendisi italya'da yaşamakta ve türkiye'ye geldiğinde beni ziyaret etmekte. tavsiye ederim, hoş anısı var. ciao matteo!
eşcinsel olduğumu hep biliyor ve farkındaydım ama bunu kabullenene ve ben buyum diyene kadar hep kötü bir şey hatta yanlış bir şey olarak görüyordum orta okul yıllarımda ilk olarak fark etmiştim erkeklere hemcinslerime karşı bazı duygusal ve cinsel ilgilerim olduğunu o zamanlar kendimden utandım ve eşcinsel olduğumu kabullenmek istemedim bu biraz da dindar bir aileye sahip olmamdan kaynaklanıyordu kendi kendimi kandırdım ergenliğe giriyorsun normaldir fazla abazasın gibisinden ilerki yıllarda kendime biseksüel kalıbı uydurdum kadınlara ilgim yoktu ama eşcinsel olduğumu hâlâ kabullenmeye hazır değildim eşcinsellik konusunda araştırmalar yapmaya başlamış kendimu kabullenmeye hazırlamaya başlamıştım ve birkaç psikolog insanla forum/chat tarzı sitede konuşup sohbet edince aslında eşcinsel olmamdan utanmamam gerektiğini bunun doğal olduğununu anlayıp kabullendim lise 2 yıllarımda 17 yaşında istemsizce başka bir eşcinsele aşık oldum ama ne aşk o sürekli aklımda fikrimda hayatım olmuş fiziğine görünüşüne dikkat etmeyen ben onun için günde 4 saat spor yaparken onun dikkatini çekmek için kendime bakım yaparken buldum kendimi o güne kadar hiç birine özel ve güzel gözükmek istememiştim onu istiyordum hemcinsimi oldukça kibar nazik hoş biriydi ve bu his içimi dolduruyordu kalbimi ve bir gece ayna karşısına geçtim ve dedim ki sen eşcinselsin oğlum bu senin gerçeğin bunu kabullen işte o kabullenme anı benim için hayatın değiştiği andı o an üzerimden ağır bir yük kalkmış rahatlamıştım değişik duygulardaydım. dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyordum kendimi ve o zamandan sonra benim için hayat olumlu yönde gelişti keşke bunu daha önceden kabullenseydim
yine bir bayramda dedemlere gitmiştik her zamanki gibi. neredeyse bütün kuzenlerim, dayılarım, teyzelerim oradaydı. genelde pek görüşmediğimizden öpüşüp hasret giderme kısmı bi ayrı oluyor. tabii küçük çocuklar daha çok ilgi görüyor.
aralarında 2-3 yaş farkı olan iki kuzenim * de en küçük dayımdan ilgi bekliyorlardı. dayım içlerinden en küçük olanı kucağına alıp taşıyor, telefonundan bir şeyler gösteriyor ve şakalaşıp güldürüyor onu. büyük olan ise aynı şeylerin ona da yapılmasını isteyip bir adım atıyor dayıma. ama dayım ise onun ilgisini fark etmiyor herhalde ve geri çeviriyor tersleyerek. başından savıyor. kuzenim de yüzü düşmüş bir şekilde oturduğum kanepeye yanıma gelip kuruluyor sessizce.
bundan sonra sanırım benim için cidden yaşayabileceğim en çaresiz anlardan biri meydana geliyor. kuzenimin gözleri dolu dolu dayımları izlediğini görüyorum. konuşamıyor, ağlayamıyor, sadece gözlerinden neredeyse düşmekte olan o göz yaşları ve isteyip de alamadığı sevgi kırıntılarının kocaman yıkıntılarıyla savaştığını belli eden bakışlarla oturuyor. ben ise çaresizce ona bakıyorum. ve elimi omzuna atıp kendime yaslıyorum onu. o an ikimizin de gözlerinden yaşlar süzülüyor ama kimse fark etmiyor.
kimse küçücük bir çocuğun sevgiye aç kalbini fark etmiyor.
kendini yalnız ve öteki olarak hissettiğin anlarda, hayatta en çok önem verdiğin kişinin seninle aynı durumda olması sana güç verir ve yalnız olmadığını hatırlatır. iyi ki eşcinsel olmayıp zevkine escinsellerle uzun süreli duygusal olarak takılma diye bir durum söz konusu değil, olsa da duygusal değil. sevgilinin biseksüel olması bile insanı o kadar yalnizlastiriyor ki. gerçi eşcinsel olmasak böyle bir avantaja da ihtiyaç duymazdik zaten.
kolayca aldatma olabilir ama o bir taraf için avantajken diğerinde dezavantaj.
bir de sex ihtiyacını gidermek için heterolar gibi en çirkin kıza * bile paspas olmaya gerek olmuyor. çok kolay bir şekilde bir gün içinde tanışıp sex yapılabiliniyor.
benim en sevdiğim ise ilişkinin gizemli olması. gizemli olan hep heyecan uyandırır. su an bile içim kıpır kıpır oldu.
mevzuyu bir delik ve bir penis kadar sığ görenlerin cahiliyet kokan açıklamasıdır. bu düşünceyi dillendiren sanatçı eserinde "embriyojenez, insan gelişimi ve evrimsel süreç, insan anatomisine fizyolojik yaklaşım, proktoloji" gibi konulara ziyadesiyle hakim olduğunu sürrealist bir dışavurumla bizlere haykırmaktadır.
verilen tepkilere nasıl yanıt vereceğini bilemeyendir. mekanın raconunu tam bilmediği icin kafasına estiği gibi davranandır. ulan şimdi bu iyi bir şey mi dedi yoksa sövdü mü diye düşünendir. kendisinin izlenildiğinin farkında olmadan yazıp durandır.
goygoy bi yana, kardiyovasküler risk profili oluşturan hastalarla bel çevresi uygunsuz yüksek olanlar arasında uyumlu bir korelasyon olduğu gerçeği de unutulmamalı. günümüzde türkiye ve dünyada ölüm nedenlerinin ilk sırasını kardiyovasküler rahatsızlıkların işgal ediyor olmasına rağmen hiçbir birinci basamak sağlık hizmeti sunan merkezde "gel senin bel çevreni ölçelim, bi önlem alalım" diyeni duymadım.
girilen entrylerden hareketle millete kendimizi begendiremedigimizi anladik, eyvallah. bilader işinde gücünde adam işte, hoşlanman için illa firlama mı olalım? bize de nasip olursa meslektaş nasip olsun ulen, halimizden anlar en azından.
mevzuyu bir delik ve bir penis kadar sığ görenlerin cahiliyet kokan açıklamasıdır. bu düşünceyi dillendiren sanatçı eserinde "embriyojenez, insan gelişimi ve evrimsel süreç, insan anatomisine fizyolojik yaklaşım, proktoloji" gibi konulara ziyadesiyle hakim olduğunu sürrealist bir dışavurumla bizlere haykırmaktadır.
biri şu yazarın üstüne su atsın dediğim alev almış içeriktir.
sevgili sözlük, aslında her daim özgürlükten yana tutum sergileyen bi adamım fakat her yeri de yatak odanıza çevirmeyin be kardeşim. toplumda yemez, içmez, sevişir diye bi eşcinsel algısı var bildiniz mi onu. işte sayenizde...
çok çorak bulduğum bir muhabbettir. tanımadığın bir insandan fotoğraf istemek bana bi nebze hadbilmezlik gibi geliyor. belki benim tanışmak olayına bakış açım farklıdır; birini tanımak onun nelerle uğraştını bilmek, neleri düşündüğünü öğrenmek, hayat felsefesini sorgulamak, entellektüel birikiminden bahsetmekle başlamalı. bunları dinlemeden bırak sevgili olmak, arkadaş olmak bile bi ilginç geliyor bana. insanların nelerden etkilendiğiyle alakalı bi konu galiba çok da dil uzatmamak lazım fakat bu kadar primitif düşünmek de bana epey yoz geliyor.
çok çorak bulduğum bir muhabbettir. tanımadığın bir insandan fotoğraf istemek bana bi nebze hadbilmezlik gibi geliyor. belki benim tanışmak olayına bakış açım farklıdır; birini tanımak onun nelerle uğraştını bilmek, neleri düşündüğünü öğrenmek, hayat felsefesini sorgulamak, entellektüel birikiminden bahsetmekle başlamalı. bunları dinlemeden bırak sevgili olmak, arkadaş olmak bile bi ilginç geliyor bana. insanların nelerden etkilendiğiyle alakalı bi konu galiba çok da dil uzatmamak lazım fakat bu kadar primitif düşünmek de bana epey yoz geliyor.
barış özcan diyip son noktayi koyalım mı güzellik. şu sıralar dizi takip eder gibi adamin videolarını takip ediyorum. zorla adamı sapyoseksüel yapacaksin birader ama.
son dönem bana mı çok denk geliyor anlamadım, habire türk ırkı guzellemesi duyuyorum. hatta bu güzelleme öyle boyutlara varıyor ki; türk olmayan ölsün diyenler bile var. anlarım türk külturünü sever, sahip çıkarsın ama fazlası seni de beni de yorar baboş yapma.
kimsenin sevmediği kitabı mı desem hatta dikkat çekememiş olanı mı desem bilmiyorum, "cariyenin gelini nurbanu" adlı kitabı, osmanlı serisi içinde en çok hoşuma gidendir. yazarın, dönemin venedik cumhuriyetinden, venedik kültüründen bahsetmesi güzeldi.