sadeliği ve bütünlüğü keşfedeceğiniz müzik adamı. onun şarkılarında değiştirilebilecek ne bir nota bulabirsiniz ne eklenecek bir kelime... o dur. birde "kalbim" şarkısı vardır ki kalbinize dokunur, bende böyle yürüyeyim ölüme dersin özenirsin... huzurla uyu namerde boyun eğmemiş adam. sevmenin yeteceğini, sevince dünyanın değişeceğini yılmadan dile getiren adam.
pek güzel şarkıları olan bir müzik grubudur. onlarla düş sokağını arar olduk, bulsakta taşınsak, sakini olsak sakinleşsek olduk. yol albümleridir benim için...yaz gece yarısı, bolu gerede arası, aç camları, aç sesi... dolunay, gecenin serinliği, düş sokağı sakinleri...
eski bir meşrubat reklamı sloganıdır. küçük bir kız çocuğu kumsalda gazozunu içer ve şunu söyler: "on yüz bin milyon baloncuk yuttum" sonrada kikirder, herkes bunu sever ve gazoz firması ihya olur... belki 30 yıl sonra hala hatırlanan güzel bir slogandır.
bende bunu böyle coşkulu ruh halleri için pek kullanırım oldum olası, insanın içinin böyle fıkır fıkır olduğu zamanları iyi tasfir eder.
hep bu günler için evde bulundurduğum mum u yakmak... sonra onu pır pır eden ışığında koltuğa uzanmak kendimi dinlemek. arada kurmalı çalar saatin tıkırtısına takılıp, onun kalp ritminle arasındaki senkronize kaymasını hesap etmek.. nefes alıp verdiğini duymak... elektirik ile çalışan cihazların sinsi gürültüsünden arınmış bu saatlerin keyfini alabildine çıkarmak.
volga nehrinden kopan buzullar üstünde kalan rus ayuları boğaza kadar gelecek, istanbul ayuları onları ağırlayacak...
bir gemi dolusu ispanyol ayusu türkiyeye iltica edecek, çeşmeden vatana giriş yapacaklar bunu yunan ayuları izleyecek.
bütün lübnanlılar istanbula taşınacak ( olmadı 2013-14-15 bu kehanet forever, ta ki gerçekleşene kadar )
insanlık tarihindeki bütün felaketlerin ateşleyicisidir. vucut bulduğu sahibinin gücüyle felaketin boyutu da büyür.. zenginlik ve kudreti sever kibir. bu yüzden fakirde kibir olmaz, çünkü yarı aç bir karın bilinmese de , yamalı çorap görünmese de kibir e dokunur.
papaz eriği ve tuz; işte şen şakrak bir avuç mutluluk... haşur huşur yiycen, hiç düşünmiycen ağzımımı şaplatıyorum, ayıpmı oluyor diye... olursa olsun erik bu, öyle yenir... sonrada çekirdeğini böyle "puhue" diye fıydıracan ağzından...
siyah renginden beyaza dönerek bütün beyaz ırka ve önyargılarına esaslı bir " nah " çekmiş, bunu yapan ilk kişi olarak insanlık tarihine geçmiştir. sadece bunun için bile efsanedir.
bildiğin tükenmez kalemin mucididir. (lászló józsef bíró (1899&1985) budapeştede doğmuş gazeteci olarak çalışan bir zatdır. "len bu kalem işi sakat yazılar yetişmiyo bide kağıtta çabuk kurumuyor ben buna bir icat yapayım" der ve ilk defa 1931 budapeşte uluslararası fuarında ürününü teşhir eder. ilk başlarda bildiğin matbaa mürekkebi kullanır ama bu kalem içinde yürümez, sonra kimyacı kardeşiyle kafa kafaya verirler ve yeni tip bitr mürekkep geliştirirler ve olur. 1938 de paris te patenti alınır. sonra bu işler arjantine taşınır ordada bir patent alınır falan. daha sonra bu patenti 1950 marcel bich satın alır ve adı "bic" firmasıya anılır olur.
açılış programı
08:00 alandan çıkış benim refakatimde şehre giriş.
10:00 toplanma, istiklal marşı, bayrak sallama
11:00 kahvaltı
12:00 neden kondom kullanmalıyız adlı sinevizyon gösterisi. kondumun nasıl kullanılacağına dair pratik gösterim.
13:00 yerli ingiliz ayıların katılacağı bir soru cevap paneli. ingilizler hakkında özet bilgiler.( ingiliz bulursanız tabi...ararsınız artık)
15:00 hyde park açılımı, hoplama, zıplama, böğürme, ağaçlarda sırt kaşıma
18:00 akşam yemeği "döner"
19:00 soho da serbest zaman
24:00 herkes sağlammı yoklaması tekrar dağılma serbest zaman
01:00 xxl a gideceklerle gruptan ayrılma
06:00 sabah oldu biz neredeyiz ayılma toparlanma,
kafasını öne eğmiş size doğru gelen birini görürseniz bu burç grubundandır haberiniz ola.. öle "vanilla sevişme" ,"soft dokunuşlarla ilerleyelim" falan bilmez toslaşa toslaşa sabahı edersin demedi demeyin... inandığına gözü kör bir sadıktır, olaki bir bağı yoktur kimseyle, cumartesi tekyon kalabalığını "tek tek zamanla olur bu iş" deyip hedefe alabilir. senden önce girer kavgaya huyu bu korumayı sever...çok bunaltmayacan, sorgulamayacan o ait oldugunu bilir, hoplar zıplar çayırda çimende zararsızdır gelir dizinin dibinde yerini bilir. eğlencelidir, rekabeti sever, tahrik olma konusunda pek çaba sarfetmenize gerek yoktur o zaten hazırdır zirveye tırmanmak için, flörtü sever fıldır fıldırdır gözleri, helede etrafında onu tutan birkaç aday olsun....seyreyle gülüm eğlenceyi...
latincesi aurum:ışıldayan-parlayan; kimyasal sembolu au.
5000 yıldan fazladır değerli bir elementtir. parlak sarı renktedir. asitlere karşı dayanıklıdır, kolay işlenebilir. ışıltılı,ağır bir metaldir çevresel faktörlerle kolay tepkimeye girmez.hiçbir zaman paslanmaz, kararmaz ve donuklaşmaz. az bulunurluğu sebebiyle kıymetlidir ve çağlar boyu değişim aracı yada zenginlik sembolu olmuştur.
altın gibi kalbi var- altın gibi delikanlı - kişinin ne derece kıymetli özelliklere sahip olduğunu gösterir.
bide simya yapacam bakırdan altın yapacam diye uğraşanlar vardır. olmaz kardeşim git kimya oku.
kafasını öne eğmiş size doğru gelen birini görürseniz bu burç grubundandır haberiniz ola.. öle "vanilla sevişme" ,"soft dokunuşlarla ilerleyelim" falan bilmez toslaşa toslaşa sabahı edersin demedi demeyin... inandığına gözü kör bir sadıktır, olaki bir bağı yoktur kimseyle, cumartesi tekyon kalabalığını "tek tek zamanla olur bu iş" deyip hedefe alabilir. senden önce girer kavgaya huyu bu korumayı sever...çok bunaltmayacan, sorgulamayacan o ait oldugunu bilir, hoplar zıplar çayırda çimende zararsızdır gelir dizinin dibinde yerini bilir. eğlencelidir, rekabeti sever, tahrik olma konusunda pek çaba sarfetmenize gerek yoktur o zaten hazırdır zirveye tırmanmak için, flörtü sever fıldır fıldırdır gözleri, helede etrafında onu tutan birkaç aday olsun....seyreyle gülüm eğlenceyi...
hele lastiğinde calvin clain vb. yazanları, sünnet elbisesine maşallah gibi.yapmayın, yaptırmayın.böyle deneysel giyim kuşam falan yakışmaz bir ayıya.o koca gövdenin orta yerinde bir avuç bez parçası öyle bakıyor aynada kendine...hayal edebildin mi kendini ayı? hıı hayal edebildin mi? tövbe kıyamet alameti gibi evlerden ırak.
genelde masa başında kalp krizi, mide kanaması geçirerek ofis içinde ölen kimselerdir, apandisti patlayıpta umursamayan, "içimde bir sıcaklık hissediyorum kaloriferi az kapatın" diyerek son nefesini verenleri duymuşluğum vardır... ofiste böyle "lambırs, gümbür, hoydaa, amannn" diye bir gürültü duyulur kafalar kaldırılır, ahanda bir masada kafa yok. "gittiii gittii koç gibi abim gitti" diye zılgıt çekilir... bayanlar bayılır, erkekler "ölüye kim dokunacak sıçtık lan" diye birbirine bakar..o bakışı görmediysen bilemezsin ancak yaşaman gerekir tarif edemiyorum... 1 ay kendine gelemezsin ofiste... acaba bugün sıra hangi masada sendromuna sokar seni... sinek vızıldasa aman azrail geldi der ter dökersin, şizofren olursun "hayat boş, çalışmak nahoş" dersin; bütün insan kaynakları alarma geçer bu beklenmedik budist akım, ferrarisini almadan satan bilge havalarını dağıtmak için...bir yandanda merhuma söverler içten içten, lan 5 yıllık iznin içerde duruyor git bi tatilde öl, mangalda öl, yedi içti gitti diyelim amk. derler...