insanevladi

Durum: 222 - 0 - 0 - 0 - 14.06.2016 22:12

Puan: 3200 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

aşağı mahallede 3 liraya 5 liraya erkeklere gülümseyen erkek modeli
  • /
  • 12

tek yön

manita terk ettiren gece kulübü. ki böyle bir kitle vardır, çok sofistike insanlar gibi görünüp, tek yön müdavimleri çıkarlar. o anda bırakacaksın böylelerini.

israil

israil, bilinen üzere layam sakal ve davidson's diye adlandırılan freeshopları ile ünlüdür. haifa olsun, ashdod olsun sık sık gidilir, freeshopları sömürülürdü. 3 içkiye 1 içki, 3 parfüme 1 parfüm hediye ve fiyatlar komik derecede uygun, bedavaları vermeselerde olur. tabi ben akıllı, nasıl olsa giderim tekrar diye, sefere çıkmadan önce tüm parfümlerimi verdim eşe dosta. sefere çıktığım gemininde 10 sene israil'e girmesi yasakmış meğerse. şimdi kaldım dımdızlak ortada. gene mark&spencer parfümlerine hücum edilecek istanbul'a döndüğümde. çok mutsuzum ya.

ayı sözlük birinci istanbul fasıl zirvesi

zirve günü uzaktan izleyeceğim, kesilecek bir koli gözlendiğinde içlerine sızacağım zirve. ya da o tarihlerde büyük olasılıkla rusya ya da ukrayna ya da arap ülkelerinden birinde olup ve katılmanın hayal olacağı zirve.

guitar hero

erkek arkadaşımın bana uygunluk sınavlarından biridir. bir şarkıyı easy seviyesinde gitarla/davulla tamamlayamıyorsa en geç 1 hafta içinde terk edilir o arkadaş.

ideal yaş aralığı

ideal iq aralığının yanında yok sayılabilinecek aralıktır.

gaylerin en çok sevdiği tv programları

sex and the city / desperate housewives

bu ikisi yeter de artar.

sevgili 17 yaşımdaki halim

gönül rahatlığı ile ver veriş, s*k s*kiş. çok muhteşem bir şey. üniversite 2. sınıfa gelene kadar bekleme. kendini buhranlara sokma vermek için.

lübnan

yıllardır gitmeyi hayal ettiğim, similyaya doymak istediğim memleket. ama gitsem de araplara güvenebilir miyim, bilmiyorum. bak ikilemde kaldım yine.

fuckbuddy nizin size aşık olması

bana aşık olması yerine, grindr'ı 4. kez baştan dönmesi ve tecrübelerini benle paylaşması gerektiğine inandığım insan modeli.

konser boyunca kazık gibi dikilen erkek

sevgili ise konser sonunda terk edilecek erkek modelidir. bırakın böyle tipleri, evinde kurtlar vadisi seyretsin.

aktifim ama gay değilim

aktif yokluğu çekildiği bu dönemlerde, kulak ardı edilmesi gereken cümle. kolinize bakın arkadaşlar. bekleme yapma, devam, devam.

yine mi bamya

+hadi gir, bekliyorum.
-içerdeyim zaten.

yaşanan hayal kırıklığı sonucu için tedavi merkezleri açılmalı. hepimizin, kadın erkek, herkesin sık sık karşılaştığı bir sorun.

matematik öğretmenine aşık olmak

lisedeki matematik öğretmenimle yaşadığım durumdur. similyası kürdandı (o giydiği daracık kumaş pantolonundan belli olduğu kadarıyla) ama sevimliydi kerata. kep töreninde gözlerini benden alamamıştı, beğenisini de açıkça belirtmişti. oracıkta onun olmak istemiştim ama ahlak ve görgü kuralları engel olmuştu bana.

grindr

telefonumun konum belirleme özelliği bozulmasıyla şu an bana cezayir'de panik ataklar geçirten uygulamadır. etrafımda çok hoş gayler olabilir ama ben onlardan habersizim şu anda. çok fena ya.

oral seks

hamile kalmamak için tanrının bize bir hediyesidir. opps, biz zaten hamile kalamıyorduk biyolojik olarak.

1.68 boyunda olup 1.75'im diyen erkek

kilosunu 5 kilo az yazan erkekle aynı kafada olan erkektir, yadırgamamak gerek, kilosunu eksik yazan belki bir gün zayıflayacaktır, ama boyunu uzun yazan? ağır travma aslında bu boy kompleksi.

gabile.com

düşük profilli gayler ve kezbanların buluşma noktasıdır, yıllardır kimseyle gabileden buluşup, yatmışlığım yoktur ama üyeliği bulaşıcı bir hastalık gibidir, üyeliğini silsen de, bir süre sonra tekrar açarsın. vejeteryanız diye vitrine de mi bakmayalım?

wannabe

single versiyonun 12. saniyesinde cızırtı sesi olan şarkıdır, bir de utanmadan greatest hits albümüne bu versiyonunu koymuşlardır.

ayrıca klibinde siyah mini elbisesiyle şarkı söyleyen kızların peşinde dolaşan kadın kimdir? 3. singlelarına kadar, o kadının da gruptan biri olduğundan haberdar değildi kimse.

jigolo

ali ile ramazan'ı okuduktan sonra, bende sempati ve biraz da acıma hissi uyandıran meslek erbabı kişilere denir. içlerine girip tanımadıktan sonra yaptıkları işin ne kadar ağır bir psikolojik yıkıma sebep olduğunu anlayamazsınız. size önerim, her şekilde onlardan uzak durmanız. çok azgınsanız, kendi rızasıyla sizinle beraber olacak birini bulana kadar bekleyin. allah kimseyi o yola düşürmesin diyorum.

firuzağa hamamı

istanbul'a döndüğüm de ilk evime, ailemi görmeye mi gitsem, yoksa firuzağa hamamına gidip tüm hamama versem mi diye ikilemde kalmama sebep veren hamamdır. bir bir kapanan erotik sinemalardan sonra varlıklarını öğrenip, keşfetmem hızır gibi yetişmiştir imdadıma. kahrolsun içimdeki outdoor sevgisi.
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 222

sevişirken söylenmesi hoş olmayan şeyler

-zevk alıyor musun?

özgüven eksikliği yaşayan her partnerden duyabileceğiniz bir cümle. böyle amatörleri yatakta bırakıp, kaçın.

aileye açılmak

size ilham vermesi dileğiyle...

annem yıllarca "oğlum ibne" endişesi ile yaşadı... annemin bu tavrı artık canıma tak etmişti. ben senin evladınım, erkek, kız, gey, lezbiyen, biseksüel, trans ya da interseks olmam ne farkeder? sen beni doğurmuşsun, ama allah kaderimi böyle yazmış. her evlat bir sürprizdir, ben de böyle bi hediyeyim, üstelik değiştirme kartımda yok, rahmine de geri sokamazsın, oğlunu olduğu gibi kabul etmeyi bırak, minnet etmelisin.
yıllardır anneme bunu anlatmaya çalışıyorum: "senin içselleştirdiğin bir evlat var, bi de sahip olduğun bir evlat var. artık bu ikisini ayır. ayarlarımla oynama. dengemi bozma. benim hayatımda her şey yolunda. sırtım dik, anlım pek. mutluyum. işimdeyim, gücümdeyim. işimde, sosyal çevremde güzel anılıyorum. gördüğün gibi yanlış bir şey yok hayatımda.". yıllardır anlatıyorum, bir iki gün dalgalı denizsiz geçiyor, ardından sil baştan. "niye onu giydin, niye bunu yaptın, sen narsistsin, sen bencilsin, sen öylesin, sen böylesin, sen sıfırsın, sen hayal kırıklığısın..."
artık yetmişti. tahammül seviyem artık dayanamıyordu. yalnız kaldığım her an müziği son sese açıp, çığlık çığlığa ağlıyordum. arabayla boğaziçi köprüsünden geçerken, arabayı sağa çekip, atlamayı bile düşündüm. ve zurnanın zırt dediği an, o an oldu benim için. bir sorunum vardı ve üstesinden tek başıma gelemiyordum. ertesi gün, haftalar öncesinden alınmış bir randevum vardı.
annemle aramızı düzeltmek için aile terapisi almaya karar vermiştik. ama o kadar berbat haldeydim ki, annemin suratını bile görmek istemiyordum. yapılacak tek doğru şey vardı, terapiye yalnız gitmek. tek başıma, kendim için!
gece beni yıllardır hayatta sapasağlam durmam için yıllardır destekleyen, en can dostum, hatta can yoldaşım, arkadaşımda kaldım. ertesi gün oldu, ablamda benimle gelmek istedi. beraber gittik. psikoterapistin karşısına tüm gece ağlamaktan mosmor gözlerle çıktım. ve terapist sordu, neden burdasın? ben eşcinselim ama bu sebepten dolayı burada değilim. annemle olan problemlerimden dolayı buradayım dedim ve yarım saat içinde hayatımda olup biten her şeyi özetle anlattım. ardından ablamla yalnız konuştu. terapist ikimizi de karşısına aldı ve "bu adam tamamen normal, aklı başında, zeki, farkındalığı herkesten yüksek, düzgün bir adam. sizin bu adamla ne alıp, veremediğiniz var?" dedi. saygısız ablam, karşısında türkiye?nin en iyi uzmanı olduğunu göz ardı edip, ama?larıyla defalarca adamın sözünü kesip, benim aslında yanlış yaptığımı anlatmaya çalıştı. terapistim artık dayanamayıp ablama, bu çok faşist bir yaklaşım, sen bir faşistsin, yetişkin bir adamın bireylik haklarını elinden alamazsın diye çıkıştı. ayrıca bir anne olduğunu, bu şekilde çocuk büyütemeyeceğini, başka bir zaman kendisiyle başbaşa görüşmek istediğini ekledi. seansımız bittiğinde terapistim "buraya annenle değil, tek başına gelmekle en iyi kararı vermişsin. anneni artık unut. anlattıklarına göre annenle aranın düzelme şansı yok. seni kurtarmaya bakalım." dedi.
ilk terapinin sonunda biraz da olsa rahat nefes alıp verebilmeye başlamıştım.
ama ablam. ah o ablam. terapinin sonunda bir uzmana bok atmaya başlamakla kalmayıp, o kadar affedilmez, ipe sapa gelmez şeyler yaptı ki, başta ben olmak üzere, can dostlarım ve terapistim şok içinde izledik. en yakın kız arkadaşıma, "kardeşim seni seviyor, seninle evlenmek istiyor." demesi üzerine bardak taştı. o gece onu gırtlaklamak istedim. kendime hakim oldum. bunu yapabildiğim için kendimi ayrıca kutluyorum. o günden beri de ne suratını gördüm, ne sesini duydum. bir daha da allah ona benim suratımı görmeyi nasip etmesin, adımı ağzına dahi alamasın inşallah. ona karşı öfkem ve nefretim bu kadar fazla. jedi olsam, çoktan karanlık tarafa geçip, darth vader olmuştum.
ablamla köprüleri böylece atmıştık. yakında iş dolayısıyla yurt dışına çıkacaktım, aylarca dönmeyecektim. yıllardır her yurt dışına çıktığımda koca bir bavul taşımaktan artık sıkılmıştım. dananın kuyruğu ya kopacak, ya da 3. dünya savaşı çıkacaktı.
hakkımdaki gerçekleri, yaşadıklarımı ve özellikle "kendi hatalarını" anneme anlatmam gerekiyordu. üstelik bunları terapistim "annen sağır olmuş, hiçbir şey duymaz. kaç, kendini kurtar o aileden." demesine rağmen yapmalıydım. ben olabileceğim en mükemmel evlat, en dört dörtlük bir adam olmaya çalışırken, onun bunları görmezden gelip, sadece benim götümün derdine düşmesinden dolayı sahip olduğum ama asla anlatmadığım asıl öfkemin nedenini anneme açıklamalıydım. bunu doğru bir şekilde yapabilmemin tek şartı vardı. sakin olmak. hiç sahip olamayacağımı düşündüğüm dinginlik ve sakinlikte olmak.
aslında bu sefer o evden bir daha dönmemek üzere ayrılacaktım. sessiz sedasız. bir yolculuğa çıkacak ve bi yerlerde bir ailemin olduğunu unutacaktım. bavulumu son dakikaya kadar hazırlamamıştım. planlanladığım annem evde yokken, bavulumu hazırlayıp, kimseyle vedalaşmadan havaalanına gitmekti. bavulumu hazırladım. henüz bu evi tamamen terk etmeye hazır olmadığımı hissettim. gözüm arkada kalmamalıydı. bu evde yaşadıklarım bir mutlu sona bağlanmalıydı. yıllarca içimde yanan ateş, bir anda kor haline geldi ve söndü. yüzümde bir tebessüm oluştu, elim telefona uzandı, annemi aradım. "ben gidiyorum, gel."... gitmeme bi kaç saat vardı, annem karşımdaydı, ben ise tamamen hafiflemiş. içim huzur doluydu. birazdan yıllarca konuşmaktan kaçtığım, sonuçlarından korktuğum her şeyi konuşacaktım.
olaylar nerden, nereye, nasıl geldi, çocukluğumdan itibaren olan biten her şeyi anlatmaya başladım. inkar etti, sen şizofren olmuşsun dedi, bunların hiçbiri olmadı, aklın oyun oynuyor sana dedi. eskiden olsa ve bunları duysam hiddetlenirdim. ama o an iç huzurumu koruyabildim. yaşananların hepsinin gerçek olduğunu, şahitlerine ve suçlularına kadar verdim. bana bunu niye yapıyorsun dedi. kalbi yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu, terlemeye başladı, bayılmak üzereydi. anne dedim, sana bi şey olduğu yok, olan bana oldu hep, sen kocanın ardından ağlarken, ben çocukluğumda bunlarla uğraşıyordum, şimdi karşımda hiç acıtasyon yapma dedim. neden anlatmadın dedi. evde ablam bazı şeylerden haberdarken ve üstüne üstük beni hizmetçisi gibi kullanmak için bildikleriyle sanki ben suçluymuşum gibi tehdit ederken nasıl anlatabilirdim dedim. beyninden vurulmuşa döndü. yapabileceğim bir şey yoktu. 20 küsür yıldır ben bunlarla uğraştım, tek başıma, al birazda sen uğraş, ben artık yoruldum dedim. gördüğün gibi beni erkek olmakla bi problemim yok, ki olsa da ne olur? ben sadece senin çocuğunum, oyuncağın değil. ve ben sadece bir adamla yaşayacağım bir beraberlikten mutluluk duyan bir adamım dedim. söyleyecek hiçbir sözü yoktu. kartlar açık oynanınca zamanında yerine getiremediği sorumluluklarından dolayı, tüm annelik haklarını kaybetmişti. bundan sonra kararlarım, bedenim, hiçbir şeyin üstünde söz hakkı olmadığını, olamayacağını, tüm bu yaşadıklarına rağmen, bu adamın bu noktaya kendi başına gelmesinden kendine iyi krediler çıkaramayacağını, aslında hiçbir zaman gerçek anlamda yanımda olmadığını farketti. bunu anlıyordu. pişmanlığı gözlerinden okunuyordu.
artık gitme zamanı gelmişti, geriye 4 duvar arasında bir kadını, binlerce düşünceyle bırakıyordum. odama gittim, kitaplıktan "benim çocuğum" belgeselini aldım, çalışma masamın üstüne koydum ve üstüne izlemesi gerektiğini yazan bir not bıraktım ve odamın kapısını kapattım. bunun anneme yardımcı olacağını düşündüm.
hafiflemiş bavulumu aşağı indirdik. annem taksi çağırdı. gözleri yaşlı. vedalaştık. arkamdan su döktü.

-nereye abi?
-atatürk havaalanı.

şimdi her telefonla konuşmamızda "göreceksin, en büyük destekçin ben olacağım. seni döndüğünde çok güzel bi hayat bekliyor. söz veriyorum." diyor, günah çıkarmaya çalışıyor, bazen keşke ile başlayan bir cümle kurmaya yelteniyor, ama hemen ardından "keşke" yok diyor, bundan sonra yapabileceklerimize bakalım diyor. tabi ben lafa değil, icraata bakarım.
57 yaşında bi kadından şimdiye kadar bir anne olarak yapmadığı her şeyi telafi etmesini beklemiyorum tabiki de ama bu yükten kurtulmak var ya, işte bu paha biçilemez. :)

aileye açılmak

size ilham vermesi dileğiyle...

annem yıllarca "oğlum ibne" endişesi ile yaşadı... annemin bu tavrı artık canıma tak etmişti. ben senin evladınım, erkek, kız, gey, lezbiyen, biseksüel, trans ya da interseks olmam ne farkeder? sen beni doğurmuşsun, ama allah kaderimi böyle yazmış. her evlat bir sürprizdir, ben de böyle bi hediyeyim, üstelik değiştirme kartımda yok, rahmine de geri sokamazsın, oğlunu olduğu gibi kabul etmeyi bırak, minnet etmelisin.
yıllardır anneme bunu anlatmaya çalışıyorum: "senin içselleştirdiğin bir evlat var, bi de sahip olduğun bir evlat var. artık bu ikisini ayır. ayarlarımla oynama. dengemi bozma. benim hayatımda her şey yolunda. sırtım dik, anlım pek. mutluyum. işimdeyim, gücümdeyim. işimde, sosyal çevremde güzel anılıyorum. gördüğün gibi yanlış bir şey yok hayatımda.". yıllardır anlatıyorum, bir iki gün dalgalı denizsiz geçiyor, ardından sil baştan. "niye onu giydin, niye bunu yaptın, sen narsistsin, sen bencilsin, sen öylesin, sen böylesin, sen sıfırsın, sen hayal kırıklığısın..."
artık yetmişti. tahammül seviyem artık dayanamıyordu. yalnız kaldığım her an müziği son sese açıp, çığlık çığlığa ağlıyordum. arabayla boğaziçi köprüsünden geçerken, arabayı sağa çekip, atlamayı bile düşündüm. ve zurnanın zırt dediği an, o an oldu benim için. bir sorunum vardı ve üstesinden tek başıma gelemiyordum. ertesi gün, haftalar öncesinden alınmış bir randevum vardı.
annemle aramızı düzeltmek için aile terapisi almaya karar vermiştik. ama o kadar berbat haldeydim ki, annemin suratını bile görmek istemiyordum. yapılacak tek doğru şey vardı, terapiye yalnız gitmek. tek başıma, kendim için!
gece beni yıllardır hayatta sapasağlam durmam için yıllardır destekleyen, en can dostum, hatta can yoldaşım, arkadaşımda kaldım. ertesi gün oldu, ablamda benimle gelmek istedi. beraber gittik. psikoterapistin karşısına tüm gece ağlamaktan mosmor gözlerle çıktım. ve terapist sordu, neden burdasın? ben eşcinselim ama bu sebepten dolayı burada değilim. annemle olan problemlerimden dolayı buradayım dedim ve yarım saat içinde hayatımda olup biten her şeyi özetle anlattım. ardından ablamla yalnız konuştu. terapist ikimizi de karşısına aldı ve "bu adam tamamen normal, aklı başında, zeki, farkındalığı herkesten yüksek, düzgün bir adam. sizin bu adamla ne alıp, veremediğiniz var?" dedi. saygısız ablam, karşısında türkiye?nin en iyi uzmanı olduğunu göz ardı edip, ama?larıyla defalarca adamın sözünü kesip, benim aslında yanlış yaptığımı anlatmaya çalıştı. terapistim artık dayanamayıp ablama, bu çok faşist bir yaklaşım, sen bir faşistsin, yetişkin bir adamın bireylik haklarını elinden alamazsın diye çıkıştı. ayrıca bir anne olduğunu, bu şekilde çocuk büyütemeyeceğini, başka bir zaman kendisiyle başbaşa görüşmek istediğini ekledi. seansımız bittiğinde terapistim "buraya annenle değil, tek başına gelmekle en iyi kararı vermişsin. anneni artık unut. anlattıklarına göre annenle aranın düzelme şansı yok. seni kurtarmaya bakalım." dedi.
ilk terapinin sonunda biraz da olsa rahat nefes alıp verebilmeye başlamıştım.
ama ablam. ah o ablam. terapinin sonunda bir uzmana bok atmaya başlamakla kalmayıp, o kadar affedilmez, ipe sapa gelmez şeyler yaptı ki, başta ben olmak üzere, can dostlarım ve terapistim şok içinde izledik. en yakın kız arkadaşıma, "kardeşim seni seviyor, seninle evlenmek istiyor." demesi üzerine bardak taştı. o gece onu gırtlaklamak istedim. kendime hakim oldum. bunu yapabildiğim için kendimi ayrıca kutluyorum. o günden beri de ne suratını gördüm, ne sesini duydum. bir daha da allah ona benim suratımı görmeyi nasip etmesin, adımı ağzına dahi alamasın inşallah. ona karşı öfkem ve nefretim bu kadar fazla. jedi olsam, çoktan karanlık tarafa geçip, darth vader olmuştum.
ablamla köprüleri böylece atmıştık. yakında iş dolayısıyla yurt dışına çıkacaktım, aylarca dönmeyecektim. yıllardır her yurt dışına çıktığımda koca bir bavul taşımaktan artık sıkılmıştım. dananın kuyruğu ya kopacak, ya da 3. dünya savaşı çıkacaktı.
hakkımdaki gerçekleri, yaşadıklarımı ve özellikle "kendi hatalarını" anneme anlatmam gerekiyordu. üstelik bunları terapistim "annen sağır olmuş, hiçbir şey duymaz. kaç, kendini kurtar o aileden." demesine rağmen yapmalıydım. ben olabileceğim en mükemmel evlat, en dört dörtlük bir adam olmaya çalışırken, onun bunları görmezden gelip, sadece benim götümün derdine düşmesinden dolayı sahip olduğum ama asla anlatmadığım asıl öfkemin nedenini anneme açıklamalıydım. bunu doğru bir şekilde yapabilmemin tek şartı vardı. sakin olmak. hiç sahip olamayacağımı düşündüğüm dinginlik ve sakinlikte olmak.
aslında bu sefer o evden bir daha dönmemek üzere ayrılacaktım. sessiz sedasız. bir yolculuğa çıkacak ve bi yerlerde bir ailemin olduğunu unutacaktım. bavulumu son dakikaya kadar hazırlamamıştım. planlanladığım annem evde yokken, bavulumu hazırlayıp, kimseyle vedalaşmadan havaalanına gitmekti. bavulumu hazırladım. henüz bu evi tamamen terk etmeye hazır olmadığımı hissettim. gözüm arkada kalmamalıydı. bu evde yaşadıklarım bir mutlu sona bağlanmalıydı. yıllarca içimde yanan ateş, bir anda kor haline geldi ve söndü. yüzümde bir tebessüm oluştu, elim telefona uzandı, annemi aradım. "ben gidiyorum, gel."... gitmeme bi kaç saat vardı, annem karşımdaydı, ben ise tamamen hafiflemiş. içim huzur doluydu. birazdan yıllarca konuşmaktan kaçtığım, sonuçlarından korktuğum her şeyi konuşacaktım.
olaylar nerden, nereye, nasıl geldi, çocukluğumdan itibaren olan biten her şeyi anlatmaya başladım. inkar etti, sen şizofren olmuşsun dedi, bunların hiçbiri olmadı, aklın oyun oynuyor sana dedi. eskiden olsa ve bunları duysam hiddetlenirdim. ama o an iç huzurumu koruyabildim. yaşananların hepsinin gerçek olduğunu, şahitlerine ve suçlularına kadar verdim. bana bunu niye yapıyorsun dedi. kalbi yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu, terlemeye başladı, bayılmak üzereydi. anne dedim, sana bi şey olduğu yok, olan bana oldu hep, sen kocanın ardından ağlarken, ben çocukluğumda bunlarla uğraşıyordum, şimdi karşımda hiç acıtasyon yapma dedim. neden anlatmadın dedi. evde ablam bazı şeylerden haberdarken ve üstüne üstük beni hizmetçisi gibi kullanmak için bildikleriyle sanki ben suçluymuşum gibi tehdit ederken nasıl anlatabilirdim dedim. beyninden vurulmuşa döndü. yapabileceğim bir şey yoktu. 20 küsür yıldır ben bunlarla uğraştım, tek başıma, al birazda sen uğraş, ben artık yoruldum dedim. gördüğün gibi beni erkek olmakla bi problemim yok, ki olsa da ne olur? ben sadece senin çocuğunum, oyuncağın değil. ve ben sadece bir adamla yaşayacağım bir beraberlikten mutluluk duyan bir adamım dedim. söyleyecek hiçbir sözü yoktu. kartlar açık oynanınca zamanında yerine getiremediği sorumluluklarından dolayı, tüm annelik haklarını kaybetmişti. bundan sonra kararlarım, bedenim, hiçbir şeyin üstünde söz hakkı olmadığını, olamayacağını, tüm bu yaşadıklarına rağmen, bu adamın bu noktaya kendi başına gelmesinden kendine iyi krediler çıkaramayacağını, aslında hiçbir zaman gerçek anlamda yanımda olmadığını farketti. bunu anlıyordu. pişmanlığı gözlerinden okunuyordu.
artık gitme zamanı gelmişti, geriye 4 duvar arasında bir kadını, binlerce düşünceyle bırakıyordum. odama gittim, kitaplıktan "benim çocuğum" belgeselini aldım, çalışma masamın üstüne koydum ve üstüne izlemesi gerektiğini yazan bir not bıraktım ve odamın kapısını kapattım. bunun anneme yardımcı olacağını düşündüm.
hafiflemiş bavulumu aşağı indirdik. annem taksi çağırdı. gözleri yaşlı. vedalaştık. arkamdan su döktü.

-nereye abi?
-atatürk havaalanı.

şimdi her telefonla konuşmamızda "göreceksin, en büyük destekçin ben olacağım. seni döndüğünde çok güzel bi hayat bekliyor. söz veriyorum." diyor, günah çıkarmaya çalışıyor, bazen keşke ile başlayan bir cümle kurmaya yelteniyor, ama hemen ardından "keşke" yok diyor, bundan sonra yapabileceklerimize bakalım diyor. tabi ben lafa değil, icraata bakarım.
57 yaşında bi kadından şimdiye kadar bir anne olarak yapmadığı her şeyi telafi etmesini beklemiyorum tabiki de ama bu yükten kurtulmak var ya, işte bu paha biçilemez. :)

ülkem geylerinin avam merakı

sen 2 üniversite oku, genel kültür diye konser, sinema, kitap ne varsa hepsini sindir, şık olayım diye her ay bütün moda dergilerini arşınla, ayılıktan çıkmayayım ama yine de derli toplu olayım diye spor salonuna git, bir tane sıradışı spor yap, ondan sonra tüm iyi tipler daha da sahte diesel pantolonlu, daha da sahte airmax ayakkabılı üçer beşer gruplar halinde gezen maksimum meslek yüksek okul mezunu (o da en iyi ihtimalle) heteroseksüellere baksın. resmen intihar sebebi.

ayı sözlük

istanbul burnumda tüterken, hangi hamam açık, hangi hamam kapalı diye googlelarken bulduğum sözlük. bir kaç başlığa bakayım dedim, mizah gayet yerinde. genel olarak sığır zihniyetli, düşük profilli ayıların olduğu bir ülkede, mizahtan anlayan ayıların da olduğunu görmek beni şaşırttı. nerdeymişsiniz siz yıllardır? nerelerde saklanmışsınız? yoksa kolay av olmak için yıllarca kezban rolüne mi büründünüz? beni mi kandırdınız? ne çektim ben de...

firuzağa hamamı

istanbul'a döndüğüm de ilk evime, ailemi görmeye mi gitsem, yoksa firuzağa hamamına gidip tüm hamama versem mi diye ikilemde kalmama sebep veren hamamdır. bir bir kapanan erotik sinemalardan sonra varlıklarını öğrenip, keşfetmem hızır gibi yetişmiştir imdadıma. kahrolsun içimdeki outdoor sevgisi.

pasif görünümlü aktif gay

gün gelir devran döner, aktif domalır, pasif siker diye boşuna dememiş atalarımız. gerçi domalmayan aktif mi kaldı artık? domalmayan aktif istiyoruz.

azerbaycan

eziklikleri, içten pazarlıkları, 5 kuruş etmeyen akılları, köylü kurnazlıkları, algı kapalılıkları, görgüsüzlükleri vs. gibi tüm sıfatları milletinin büyük çoğunluğunca barındırılan, acınası ülke.

sevişirken söylenmesi hoş olmayan şeyler

-zevk alıyor musun?

özgüven eksikliği yaşayan her partnerden duyabileceğiniz bir cümle. böyle amatörleri yatakta bırakıp, kaçın.

aşık olunan kişinin uzakta olması

yıllardır öğrenemedi şu gay milleti, "long distance relationship never works!". aç grindr, growlr'ı da, komşularından kapakla bi tane a benim kezbanım.

guitar hero

erkek arkadaşımın bana uygunluk sınavlarından biridir. bir şarkıyı easy seviyesinde gitarla/davulla tamamlayamıyorsa en geç 1 hafta içinde terk edilir o arkadaş.

ülkem geylerinin avam merakı

sen 2 üniversite oku, genel kültür diye konser, sinema, kitap ne varsa hepsini sindir, şık olayım diye her ay bütün moda dergilerini arşınla, ayılıktan çıkmayayım ama yine de derli toplu olayım diye spor salonuna git, bir tane sıradışı spor yap, ondan sonra tüm iyi tipler daha da sahte diesel pantolonlu, daha da sahte airmax ayakkabılı üçer beşer gruplar halinde gezen maksimum meslek yüksek okul mezunu (o da en iyi ihtimalle) heteroseksüellere baksın. resmen intihar sebebi.
Henüz takip ettiği biri yok.