bu aralar can sıkıntısından mıdır bilmiyorum kendimi truman show'da gibi hissediyorum. olamaz mı olabilir. yürürken filan insanlara bakıyorum açık yakalayabilmek için. iyi oynuyorlar yalnız. geçen kameralardan birini tam buldum dedim binanın güvenlik kamerası çıktı. koşarak uzaklaştım. yağmur yağdığı zaman koşuyorum. her yere yağıyor mu acaba diye. daha bu konuda da bir ilerleme kaydedemedim. prodüksiyon sağlam. arada çevreme aktör bakışı fırlatmayı da ihmal etmiyorum. banyo ve tuvaletlere kamera koymamışlardır umarım. sonuçta bir gün program biter insan içine çıkmak zorunda kalırım g*tlü mötlü resimlerim dolaşmasın orda burda. bide bazen ani masturubasyon kararlarım oluyor. yönetmene zor anlar yaşatıyorum galiba. eğer bunu okuyorsan yönetmen bilgisayarda gizli sekme açmışsam hazır ol reklamlara girmeye. hangi kanalda yayınlanıyor acaba? flash tv muhtemel.
galatasaraylı holiganlar tarafından bıçaklanarak öldürülen fenerbahçeli taraftar burak yıldırım. futbol cehaletinin son kurbanı burak yıldırım. anneler gününde yüreği yakılan annenin bir daha sarılamayacağı, koklayamayacağı evladı burak yıldırım. kaç uefa kupası,kaç lig kupası,kaç şampiyonlar ligi kupası o anneye oğlunu geri verebilir?
allah akıl fikir versin.
http://antik.eksisozluk.com/show.asp?id=...
yaşanmamışlıklar değilde yaşanamamışlıklar uyutmuyor beni. şöyle olsaydı, şöyle yapsam şöyle olurdu, keşke böyle olsaydılar alıyor başını gidiyor. her şeyde bir hayır vardır derler ama bazı şeylerin şerrini bile istiyor insan. varsın öyle olsun da isterse şer olsun diyor. başka insanlarla karşılaştırıyorum kendimi bazen. sahip olamadığım şeylere sahip olan insanlara bakıyorum. benim suçum neydi diyorum benim sahip olduklarıma sahip olamayanları unutarak. oysa hayat kimseye adil değil. ben burda ne bileyim sakalım niye çalı gibi diye üzülürken afganistan da çocuklar sakalları çıkacak yaşa gelmeden ölüyorlar. konuyu çok dağıttım neyse demek istediğim herkesin hayatta bir yolu var. bu yolun taşları yaşanmışlıklarla döşeli. bir gün geri dönüp baktığımız da göreceğimiz tek şey yaşanmışlıklar.yaşanmamışlıklar yada yaşanamamışlıkların yeri yok bu yolda. onlar hakkında sana söyleyebileceğim en iyi şey ise: "s*ktir et"
hiç gitmediğim ama internet ortamında çokça duyduğum mekan. gitmeye korkuyorum açıkçası. ya tanıdık birini görürsem işin kötüsü ya oda beni görürse daha da kötüsü ya o beni görür ben onu görmezsem ultra kötüsü ya zeki müren de bizi görürse!!. o bu değilde hala aşamadığım tabularımdan biri eşcinsel müşteriye hitap eden bir mekana gitmek. bir gün zincirlerimi kırıp gidecem diyorum ama bir yandan da hala tırsıyorum. "neden tırsıyorsun ne var bunda" dediğinizi duyar gibiyim bi yandan haklısınız ama diğer yandan daha üç yıl öncesine kadar tüm gayleri kadınsı sanıp üzülen, benim gibi insanlar yok sanan bi adamdım. öğrendim öyle olmadığını ama hala içine adım atmakta zorlanıyorum. biraz da sanırım tanınmak istemiyorum çünkü ilerde ünlü olurum, popstar olurum ne bileyim oyuncu olurum efendime söyleyim milletvekili olurum sonra ver elini başbakanlık filan derken adım gay'e çıkmasın. a ah olur mu koca başbakan eskiden kıllı mıllı adamlarla yiyişmiş töbe töbe.
(gavurun dediği gibi sarcasm efenim sarcasm)
orijinal ismiyle central do brasil. 1998 yılı brezilya-fransa ortak yapımı sıcak film. yönetmen koltuğunda walter salles. başrol oyuncusu fernanda montenegro. ah o fernanda montenegro yok mu o. o nasıl oyunculuktur. zaten o güzel oyunculuğunun ödülünü de almıştır. filmin konusundan da azcık bahsetmek gerekirse;
--- spoiler---
janeiro merkez istasyonunda seyyar bir arzuhalci olarak okuma-yazması olmayan yoksul insanların mektuplarını yazarak hayatını kazanan emekli bir öğretmen dora. istasyonda dora'ya mektup yazdırdıktan hemen sonra trafik kazasında ölen bir kadın ve 9 yaşındaki tek başına kalan oğlu. dora'yla çocuk arasında kuvvetlenen bağlar ve güzel,iç burkan bir yol hikayesi.
--- spoiler ---
damağımda hoş bir tat bırakan, arka planda işlediği brezilya manzarasıyla sizi mest eden ve finalinde büyük ihtimalle yanaklarınızı gözyaşlarınızla ıslatacak olan yapımdır efenim. sinemaseverlere tavsiyemdir.
dipnot: filmin türkiye'de tekrar çekimi gibi bir durum söz konusu olursa yetkililere sesleniyorum "lütfen dora'yı hümeyra oynasın".
odamda yatağımda yatıyorum. yalnız değilim yatakta. az önce yediğim pizzanın kutusu da var. değişik müzikler keşfetmeye çalışıyorum. şimdilik iyi gidiyor. biraz önce seinfeld sonra bi kaç bölüm friends izledim. öyle bir arkadaş grubumun olmasını ne kadar çok istediğimi düşündüm. keşke yağmur yağsa şuan.
"seks her yerdeydi. çok da bir anlamı yoktu. bulunması zor olan şey aşktı. onu arasanız bile, birçok insanda yoktu. ve bulsanız da, tam orada, önünüzde duruyor olsa bile, etrafta bu kadar seks varken nasıl yaşayabilirdiniz ki?"
-gia carangi
seksle aşk arasında ki tek ilişki budur. seks aşksızlığa teselli olmaz ancak sebep olur.
zor bir soru. yani farklı zamanlarda sorunca farklı cevaplar verebileceğim bir soru ama şuan sanırım into the wild'a girmek ve christopher'la beraber yolculuğa çıkmak isterdim.
hey sen seçme şansın olsaydı dünyaya kim olarak gelmek isterdin?
asla;
yeşil fasulye yemem,
cami duvarına işemem,
şişman adamla uzun eşşek oynamam,
saçımı kısa kestirmem,
şekersiz çay içmem,
otobüsün peşinden koşmam,
köpeğin kafasına elimi uzatmam,
v yaka t-shirt giymem,
yanımda biri varken işeyemem,
yalnız değilsem dans etmem yalnızsam yardırırım,
köpek balığını öpmeye çalışmam,
pirize parmaklarımı sokmam,
dibini görmediğim suya atlamam,
rüzgara karşı işemem,
kitabını okuduğum filmi izlemem(yeni),
uykumdan vazgeçmem,
dar pantolon giymem,
terlemem,
kış memleketinde yaşayamam.
ağzını burnunu yediim karakterleri olan sıcak dizi. finalinde ağlattı ,burktu ,yetim bıraktı. new york'a gittiğimde central perk'ü aradım bulamadım. çünkü yokmuş.
-voilà! velakin, dışarıdan göründüğüyle; feleğin virajları sayesinde vekâleten hem vâziri hem de vebali olmayanı oynamış naçizane bir vodvil eskisi. bu vecih, kibir vehametinden bihaber vasfıyla veranın vecizelerine vekillik yapan, şimdilerde varisi olmayan, virane durumda bir vekil. her şeye rağmen, varlığını yitirmiş bu vahametin vahdetiyle vücudunda ve veznenin velveleleriyle beslenen, velfecirliğe tenezzül eden, vechleri doyurulamaz bir vahşet arzusuyla kaplı bu vegar
dolu vazilerin şimdilerdeki. verilecek tek bir hüküm var, "vendetta". beyhude bir vaaz değil, vicdan ve vakar adına verilmiş günün birinde vefi olanın ve vaziyeti görenin velisi olacak bir vaattir. velhasıl, bu önemsiz vira vecizeler buradaki vuslatımızın vadesini uzatır. sözün özü, şunu ifade etmek isterim ki; sizinle tanışmak bir onur, ve beni çağırabileceğiniz isim v."
-memnun olduuuuum bende mahmut ama mahallede arkadaşlar çiko derler.
sık sık acaba şu an ölsem insanlar nasıl davranır diye çok merak ediyorum. çok ağlarlar mı? çabuk unuturlar mı? annem üzülür en çok tabi.cenazemde insanların takacağı doğru dürüst resmim de yok. öss'ye başvuru yaparken çektirdiğim resmi takmasalar bari.çirkinlikten öldüm sanırlar. neyse ölmem inşallah amin.
depresyonu bastıran anlık kurtulma duygusu ayrı, depresyondan kökten kurtulmak ayrı şey tabi ki. depresyondan tamamen kurtulmak için hayatında köklü değişiklikler yapman gerekir. yeni arkadaş çevresi, yeni bir iş, belki yeni bir şehir. çok meşakkatli iş çooook.
anlık kurtulma duygusu ise;
bir şarkı
bir film
bir kitap
hatta bir bardak kahve
bir yürüyüş
bir güneş
bir ay
bir çiçek
bir köpek,bir kedi
hatta bir bardak çay
bir karikatür
bir telefon görüşmesi
bir rastlantı
bir fotoğraf
bir sarılma
bir haber
hatta bir bardak su
hayata dair güzel olan ne varsa o.
bu arada pozitif düşünmek çok önemli. hep dalgası geçilir ama bir polyanna olmalı herkes. çıkmalı bir tepenin başına, dönmeli rüzgara karşı, açmalı ellerini ve sahip olduğu şeyler için mutlu olmalı. hayatın öyle yada böyle devam ettiğini anlamalı. bunun mutlu yada üzgün olması sana bağlı polyanna. gel öpiim geçsin.
uzun uzun hayaller kurarım. keşkelerimi düşünürüm iyikilerimi düşünürüm. bazen ağlarım iyi gelir rahat uyurum.
soruma gelirsek;
bulduğun eski bir lambayı ovaladın ve içinden bir dilek hakkın olduğunu söyleyen bir cin çıktı. ne dilerdin? kendin için mi insanlık için mi bir dilek tutardın?
(daha çok dilek hakkı istersen yada daha çok cin istersen cin seni çarpar)
gelecekte ki sevgilime mektubumun adı: "hala haber bekliyorum senden."
şimdi kim bilir nerdesin nasılsın. haberin bile yok benden daha. belki üzmüş seni şimdiki sevdiğin. ona üzülüyorsun belki ama üzülme ben hiç üzmem seni.
daha çok var mı tanışmamıza, çok var mı senli günler yaşamaya bilmiyorum. hala haber bekliyorum senden. şimdi gezdiğin sokakları merak ediyorum hiç aynı sokakta yürüdük mü acaba...şimdi gözlerinin baktığı manzaraları merak ediyorum hiç o manzaralarda oldum mu acaba...şimdi sevdiğin filmleri merak ediyorum, sevdiğin kitapları,en sevdiğin yemeği mesela veya en sevdiğin şarkıyı. senle o en sevdiğin filmi izlemek için, en sevdiğin kitabı sana okumak için, en sevdiğin yemeği sana en sevdiğin şarkıyı söylerken becerebildiğim kadar yapmak için ne çok sabırsızlanıyorum bir bilsen. sen de benim için aynı şeyleri düşünüyor musun acaba, sen de sabırsızlanıyor musun, sen de tanımadan seviyor musun beni...her an, her saat, her dakika yaklaştırıyor beni sana biliyorum. oralarda bunca kalabalık insan arasında bir yerlerdesin. öyle umuyorum. senden haber alacağım o güne kadar bekliyorum...
o sokaktaki dokuz buçuk adama gidecek adam bana gelmesin, net.
o sokaktaki dokuz buçuk adamdan biri olsam sırf bu yüzden bana gelecek adam da yine bana gelmesin zaten, bu da net.
dayatılmış güzellik normlarında, kıstas alınan nedir bilmiyorum ama bir insanı sırf güzelliği, yakışıklılığı vb sebeplerle sevipte mutlu olana rastladın mı, ya da daha doğrusu mutlu olmaya devam edebilene rastladın mı?
ne zaman ki biri, yanında olmandan duyduğu huzurla, nefesini hissettiği için, seninle uyanacağının heyecanıyla, izlerse seni sen uyurken... farkedersin; umut edilensin ve bulunmuşsun.
not : topkapı-ulubatlı'ya binen değilim.
ben 23 yaşında bi adamım. benim vereceğim tavsiyeden ne olacak diye düşünüyordum ama bundan 3 yıl önce biri çıksa bana tavsiyeler verse öyle güzel olurdu ki. öyle düşününce belki faydalı olur diye kendi pişmanlıklarımdan efenim yaşadıklarımdan derlediklerimle yazayım bikaç bişey o vakit.
*öncelikle gay olduğun için kendini suçlama. sanki büyük bir suç işlemişsin gibi kendini suçlu ilan etme. çünkü senin hiç bir suçun yok. sen olsan olsan kurban olursun. aşkını ,sevgini istediğin gibi yaşayamadığın için binbir zorlukla başa çıkmak zorunda olduğun için.
*zor biliyorum ama sabırlı ol. gay olmanın bazı gaylerce bile sadece sevişmek olduğu düşünülen bir ülkede yaşıyorsun ama öyle değil tabiki. sadece sevişmek için kendini tanımadığın kollara bırakma. sevgini en saf şekliyle yaşa. en azından saf bir şekilde aşk acısı çekersin. pişman bir şekilde g*t acısı çekmekten iyidir.
*ailene veya arkadaşlarına açılmadan önce çok düşün, iyi düşün. onları da anlamaya çalış. toplumsal yada dini kalıplar içinde yetişen bir neslin çocuklarıyız. onlardan fazla bir şey bekleyemezsin. tabi herkes öyle demiyorum ama sadece bu konuyu iyi tart. bazen her iki taraf içinde söylenmemesi daha makbul. çünkü bazen sadece getirdiği gözyaşı oluyor. misal örnek olarak ben sadece annem olmak üzere söyledim. ama o utancından kimseye söyleyemedi. o gün başka baktı bana. sanki 22 yıllık oğlunu hiç tanımamıştı. sanki hep başka birinin taklidini yapmıştım onca yıl. oysa ben aynı bendim. hiç bir şey değişmemişti . annem bunu anlayamadı.
*cesur ol.kendi kıymetini bil. bu hayat senin onu güzel kılacak olan sensin.mutlu ol.
*cinselliği hayatının merkezine koyma hayatta yaşanılacak çok fazla şey var. cinselliği merkeze koyarsan çok şeyi kaçırmış olursun.cinsellikte güzel tabi ama doğru kişiyle olması makbul.
*ha bide kondom kullan.önce sağlık çünkü.
şimdilik bunlar geliyor aklıma. orda internetinin başında bunu okuyan bir kişiye bile bişeyler verebildiysem ne mutlu.
ben 23 yaşında bi adamım. benim vereceğim tavsiyeden ne olacak diye düşünüyordum ama bundan 3 yıl önce biri çıksa bana tavsiyeler verse öyle güzel olurdu ki. öyle düşününce belki faydalı olur diye kendi pişmanlıklarımdan efenim yaşadıklarımdan derlediklerimle yazayım bikaç bişey o vakit.
*öncelikle gay olduğun için kendini suçlama. sanki büyük bir suç işlemişsin gibi kendini suçlu ilan etme. çünkü senin hiç bir suçun yok. sen olsan olsan kurban olursun. aşkını ,sevgini istediğin gibi yaşayamadığın için binbir zorlukla başa çıkmak zorunda olduğun için.
*zor biliyorum ama sabırlı ol. gay olmanın bazı gaylerce bile sadece sevişmek olduğu düşünülen bir ülkede yaşıyorsun ama öyle değil tabiki. sadece sevişmek için kendini tanımadığın kollara bırakma. sevgini en saf şekliyle yaşa. en azından saf bir şekilde aşk acısı çekersin. pişman bir şekilde g*t acısı çekmekten iyidir.
*ailene veya arkadaşlarına açılmadan önce çok düşün, iyi düşün. onları da anlamaya çalış. toplumsal yada dini kalıplar içinde yetişen bir neslin çocuklarıyız. onlardan fazla bir şey bekleyemezsin. tabi herkes öyle demiyorum ama sadece bu konuyu iyi tart. bazen her iki taraf içinde söylenmemesi daha makbul. çünkü bazen sadece getirdiği gözyaşı oluyor. misal örnek olarak ben sadece annem olmak üzere söyledim. ama o utancından kimseye söyleyemedi. o gün başka baktı bana. sanki 22 yıllık oğlunu hiç tanımamıştı. sanki hep başka birinin taklidini yapmıştım onca yıl. oysa ben aynı bendim. hiç bir şey değişmemişti . annem bunu anlayamadı.
*cesur ol.kendi kıymetini bil. bu hayat senin onu güzel kılacak olan sensin.mutlu ol.
*cinselliği hayatının merkezine koyma hayatta yaşanılacak çok fazla şey var. cinselliği merkeze koyarsan çok şeyi kaçırmış olursun.cinsellikte güzel tabi ama doğru kişiyle olması makbul.
*ha bide kondom kullan.önce sağlık çünkü.
şimdilik bunlar geliyor aklıma. orda internetinin başında bunu okuyan bir kişiye bile bişeyler verebildiysem ne mutlu.
geçen günlerde arkadaşımla zeytinburnu'nda gezerken arkadaşım beni tavuk pilav satan ayucuğun poposunu keserken yakaladı. gülerek "aklından ne geçtiğini biliyorum" dedi. ananı avradını ne biliyor bu lan diye beş saniyelik bir tırsma anının ardından aslında tavuk pilav yemek istediğimi sandığını anladım. diyet yaptığım için öyle demiş yavrum. aklımdan aslında ne geçtiğini bilse kafayı yerdi herhalde heteroseksüelim benim.
göbek candır. adına bir çok şarkılar yazılmıştır. göbeklerin içinden koşarak koşarak gel bana gel, bir sen bir ben birde göbek,ah istanbul istanbul olalı hiç görmedi böyle göbek bunlardan sadece birkaçıdır. ayrıca pek çok tarihe geçmiş sözde de yer alır. bu benim için küçük insanlık için büyük bir göbektir, göbek has left the building, göbek göbek göbek bunlardan birkaçıdır. uzun lafın kısası eğer örnekteki gibi bir göbeğe sahipseniz (fısıldayarak okuyunuz) ona iyi bakın...
örnek:
-karşıdan el sallayan birini görünce el sallayarak karşılık vermek. daha sonrasın da arkanızdaki kişiye el sallanıldığını farketmek. ölmek. bitmek.
-kalabalık bir ortamda espri yapmak ve kimsenin gülmemesi.
-otobüsde yalnış durakta düğmeye basmak. kapının açılması ama inmemek. (tabi çoğu zaman ayıp olmasın diye inilir)
-çocuğunu sevdiğiniz kişiye "aaa çok yakışıklı olacak büyüyünce belli" demek. çocuğun kız çıkması.
-arkanızda uzun bir sıra varken akbilinizin boş çıkması. geri de dönememek. sıkışıp kalmak.
-uzuneşşek oynarken pantolonunuz yırtılması. götü tuta tuta gezmek.
-mağazada kıyafet bakarken yanlışlıkla kazak denemek isteyen birinin çıkardığı montu denemek. sahibinin montunu istemesi. çıkarıp vermek.
asansördeki dayıların videosunun böyle yayılmasına ne kadar üzüldümse de bence komik olmuş gayet. biz türkler en şaka kaldıramayan milletiz sanırım. biri bizim hakkımızda şaka yaparsa direk ağzını burnunu kırarız. bu skeçte bir homofobiklik görüp nefret etmek yerine gülüp geçilmesi daha makbul davranış bence. çünkü nefretin her türlüsü kötüdür. zarar verir.
göbek candır. adına bir çok şarkılar yazılmıştır. göbeklerin içinden koşarak koşarak gel bana gel, bir sen bir ben birde göbek,ah istanbul istanbul olalı hiç görmedi böyle göbek bunlardan sadece birkaçıdır. ayrıca pek çok tarihe geçmiş sözde de yer alır. bu benim için küçük insanlık için büyük bir göbektir, göbek has left the building, göbek göbek göbek bunlardan birkaçıdır. uzun lafın kısası eğer örnekteki gibi bir göbeğe sahipseniz (fısıldayarak okuyunuz) ona iyi bakın...
örnek:
bunu söylediğim için linç edilmem umarım ama bu durum hayvanlar arasında da görüldüğü için eşcinselliğin ne kadar da normal bir durum olduğu çıkarımını yapmanızı sağlamaz. hayvanlar arasında da görülmesi bir durumu "normal" ve kabul edilebilir yapmaz. zira hayvanlarda ensest, tecavüz ve pedofili gibi durumlara çokça rastlanır. örneğin inekler ve kediler kendi kardeş ve anne-babaları ile cinsel münasebete girebilirler. deniz aslanları penguenlere tecavüz ederek öldürür. kazlar da tavuklara tecavüz eder mesela böyle örnekler çokça mevcut.
bence buradaki asıl sorun eşcinselliğin normal bir durum olduğunun ispatlanmasının gereğinin olmamasıdır. bu tür ispatlama çabalarına gerek yok. on sekiz yaşından büyük iki birey kendi özel hayatlarında ne yapmak istiyorlarsa yaparlar. hayvanlarda görülmese bile..