loranahmes2

Durum: 949 - 0 - 0 - 0 - 24.06.2013 01:18

Puan: 9678 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

ve düşünürüm: belki hiç yaşamadım, ne öğrendin, ne sevdin, ne de inandın... belki de kuyruklu yalanlar mutlu etti bazı bazı... kahrolsun bağzı şeyler!!
  • /
  • 48

ermeni alfabesi

hristiyanlığı yaydıkları milletlere alfabe de icat etmeyi kendine görev bilen misyonerlerin belki de yaptıkları en iyi iş budur. bu alfabe, ermeniler hristiyanlığı kabul ettikten aşağı yukarı yüz yıl sonra yine bir ermeni olan rahip tarafından icat edilmiştir. 38 harften mürekkep ve oldukça süslü, hoş bir alfabedir.

samatya

istanbul'un fatih ilçesine bağlı bir semt. yakın zamanda önemli oranda ermeni ve rum nüfusuna sahip bir semtti. son dönemlerde öldürülen yaşlı ermeni kadınlarla adı duyulmuştu. *

istanbul ermeni patrikhanesi

fatih sultan mehmetin emriyle istanbul rumlarına karşı alternatif oluşturması için 15. yüzyılda kurulmuş olan patrikhane.

agos gazetesi

1996 senesinden bu yana yayın yapan türkiyedeki ermeni cemaatinin gazetesi. bir zamanlar genel yayın yönetmeni olan hrant dink 2007'de bir cinayete kurban gitmişti. bu suikastin ardından agosun ismi çok sık zikredilmeye başlandı.

hipno kampanya başlatalım sözlüğe küfür başlığı açılsın diye. bunu destekleyenler de nikinin önüne kbh yazsın: küfür bir haktır" :))) ama olmasa da artık bana yazacan, mecbuur :(

mahmut sütlaç

mahmut sütlaç’ın soyadı ile alakalı bir takım rivayetle olduğu aşikar ve bunlardan birinin sütlaç kasesini ve kimileyin de kazan kepçesiyle sütlaçları kafasına döktüğüdür. ancak bu abartılmış bir vakadan ibaret olup aslı astarıyla ilgili en emin kaynak bugün şahsî bir koleksiyonda mevcut olan “kitabü’l-teferruat yahut bencileyin kelamlar” adlı 48 sahifelik bir mahmut sütlaç risalesidir. kendisiyle ilgili önemsiz, küçük bir takım alışkanlıklarının düzeniyle ilgili notların kayıtlı olduğu defterde aynı zamanda üzerinde durulmaya değmez dün-delik olaylarla ilgili notlar da bulunmaktadır.

bir gün ebu’l-vehab, binti raif ve mahbub-zade ile giriştikleri hararetli münakaşa esnasında taarruzdaki şahıslara cavap üretmekte kısırlaşan mahmut bir kenara çekilir. mevzu döner dolaşır v süleyman üzerine gelir ki v süleyman, mahmut’un yalnız dedeoğlu değil ayni vakitte fikirdaşıdır. sohbette söz almaya her kalkıştığında diğerleri bir şekilde onun sözüne keser, bıçak ve çatal. ahval bir kaç kere daha böyle daim olunca mahmut hiddetlenir ve o sırada sehpa üzerinde bulunan sütlacı “yeteeer, êdî bes e” diye kendi kafasına boca eder. ertesi gün yine vehab, raif ile mahbubzade sütlaç dükkanında buluşurlar. batının teknolojisinin alınması gerektiğine karar verirler ve bu yolda ilkin soyadı özelliğini almanın iletişimi kolaylaştırcağı için daha makul olacağı üzerinde hemfikir olurlar. tek tek kendilerine soyadı belirlerler. sıra mahmut’a gelir. sabırsız ve umursamaz tavırlarla “hadi ama seni mi bekleyeceğiz sabaha kadar” dediklerinde mahmut “neden bana böyle davranıyorsunuz” deyip tekrar sütlaç kasesini kafasına geçirir. ve o günden sonra bu olaya şahitlik eden herkes ona mahmut sütlaç demeye başlar.

ancak bu vakanın mübalağa sanatına emsal teşkil edecek denli şişirildiği ayan beyan ortadır. çünkü mahmut sütlaç’ın ta dededen kalma sütlaç dükkanı vardır ki babaları daima sütlaç-zade, sütlaçlı-zade, sütlüaş-zade, süttü’l-aş gibi hemen aynı manaya gelen kelime gruplarıyla tanınmıştır.
v süleyman’ın ilgili entrideki sözün* aslı işe şudur:

“anarşizm, muratını sütlaçlayan bu benî-adem halkının çöp bidonlarını ateşe vermeyi de, jurnal ile numaralanıp patlamış bir suratı güneşi yırtmasına ön ayak olup devleti ateşe vermeyi de bilir"

sigara yerine ağza alınan şeyler

shogun düştü

v süleyman bir mektubunda bu öykünün kritiğini yapıp mahmut sütlaç'a şu önerilerde bulunmuştur:

"ne didindin hikaye yazacağım diye. okumadığın kitap, etkilenmediğin kültür kalmadı be çocuum. hayır entelektüel oldun da ne oldu? senin allah vergin yok be çocuum, boşuna çabaladın. bak sen hadika'ya köşe yazısı yazdın, tanin'e fıkra yazarı oldun, tercüman-ı ahvale makale yetiştirdin; sonunda bunların irfan u sanat sahifelerinde yerden yere vuruldun be dedeoğlu! yazmasaydın demiyorum. yazdın da ne oldu diyorum! sen de haklısın, mecbuur. akıp yatağını bulmalısın. o halde şu tavsiyelerimi itina ile dikkate al:

nidyasechu'yu bir ilah gibi öyküye sokmuşsun da ne o öyle alacaklı gibi, adeta nispet yapar gibi öldürürsün. derhal yaşat. mesela onu öldü sanıp şogunun emriynen kalenin kapısını açsınlar. ceseti alacağım derken bir anda tepeden dükkanönlü* savaşçılar hop meydanı bassınlar. diğer türlü çok hayalî bir çözüm yoluna başvurmuşsun. neticede japonlarla türklerin bin yıllık kardeşliğinin sembolik bir hikayede olsa bile mantık çerçevesinde ele alınması gerek. kız alıp vermişiz kendileriyle. o değil de mülayimaro da biraz pasif mi ne? bilemiyorum. isyancı başı dediğin tuttuğunu koparmalı. neticede koparacak ki tutar. tutmazsa koparamayacak demek olur ki bir isyancı koparamayacağı şeye el uzatmaz. el uzatmadığı için onun tutamadığı sonucuna gidemeyiz. diğer yandan her zaman koparmak gayesi olmaya da bilir ki kopardığını da tutmuş olduğu için koparmış gibi de olabilir. bazen de eline vermişlerdir. o da dayanamamıştır. koparmıştır. bunun bir takım sosyal kökenleri vardır.buradan şeyhülislama selam ederim."

postmodernizm

modern olanı, haliye avrupanın yarattığı kültürün kaidelerini bir yana bırakıp yaratıcı, birbirinden bağımsız ve çağrışımlar ile beslenen, büyük oranda anarşist sayılabilecek bir anlayışla kişisel kurallarla yaratılan sanat mahsüllerine verilen sıfat, bir nevi akım. edebiyat, mimari, resim, heykel vs gibi bir çok alana sirayet etmiştir. türkiyede edebiyat alanında yazılmış ilk ve en başarılı postmodern roman oğuz atayın tutunamayanlarıdır.

not: her ne kadar sonunda bir -izm takısı varsa da bir manifestosu olmadığı için akımdan sayılmadığı da olur.

mahmut sütlaç

v süleymanın bir eserinde sirkeci dolaylarında bulunan mahmut sütlaç’ın dükkanındaki bakışmalardan bahis açtığı bir hakikattir. lakin o eserin ismi “hayret bir şey ya” değil “hayretî nam bir şeyh-yâr” dır. bu eserin 30 teşrinievvel 1915te paris merkezli hadayık gazetesinde tefrika edilen bir denemeler terkibi olduğu da edebiyat araştırmacılarının üzerinde hemfikir olduğu bir diğer gerçektir. v süleyman üzerine yalan yanlış malumatın diz boyu olduğu devrimizde böylesi dikkatsizlik bizim için ehemmiyete haiz değildir.

olayların yaşandığı günün ertesinde tanin gazetesinin sabah baskısında yer alan habere göre beyazıttan yola çıkıp sultanahmet istikametinden sirkeciye inen ve o sırada balkan harbinin derin üzüntüsüyle galeyanan gelen irticacı yeniçeri torunları sütlaç dükkanından temin edip yedikleri sütlaçlar ile daha bir kuvvet bularak bir seri vukuata imza atmışlardır. bu olay öncesinde cereyan eden bakışmalar zincirinden evvel peyami safanın kaçtığı malumunuzdur. öncelikle bu gidişin bir kaçış değil aleade bir hayranlıkla tabi olduğu v süleyman özlemiyle gerçekleşen bir vuslat harekatı olduğu külliyen yalandır. peyami safanın v süleymanı sevmediği gibi ileride simeranya adlı ütopyasında bir materyalist romantik olan v süleymanı yerden yere vurduğu ancak kitap yayınından sonra bu kısımları çıkardığı bilinmektedir. çıkarmasının sebebi nedamet duygusu hele ki hürmet hissi değildir. o v süleymanın dere olayı olarak bilinen vakalar zincirinin ilk halkası sebebiyle oluşturulan beynelmilel tahkikatın şüpheliler listesine girmekten korkarak onu romanından çıkarmıştır. bırakın ki piriviyet’ten gelen v süleymanı ile iki kelam etsin, onu çekemediği devrin magazin köşelerinde boy boy dedikodu malzemesi de yapılmıştır. peyami safanın o dönemde on dört yaşında ağzı süt kokan biri olduğu da ayrı bir mevzudur.

diğer yandan v süleyman, mahmut sütlacın sarayda ibrikçi başı olan büyük dedesinin firar ettiği sırada kendisiyle kaçmasına izin verdiği ve sonraları uzun yıllar aşk yaşadığı italyan asıllı rafael süleyman’ın torunudur. yani aralarında bir kan bağı olmasa da bir akrabalık söz konusudur. dedelerinin yaşadığı büyük aşkın hikayesiyle büyüyen bu iki ' modern akraba’ seneler sonra birbirlerini arayıp bulmuşlardır. ancak tanışmaları sadece uzun mektuplaşmalar ile kafi kalmıştır. bu mektuplarında da dedeleri gibi bir aşkı nasıl bulacaklarından yakınıp durmuşlardır. zira ikisi de odungiller familyasının saplarındandır. v süleyman o zaman büyük sırrını şu cümlelerle mahmut sütlaç’a nakl etmiştir: cinsel hayatımı çok küçük bir kağıda yazabilirim. ve fakat yazamamıştır. bunun üzerine mahmut sütlaç onu istanbul’a davet etmiştir ki tam v süleyman, vaka-yi nazariyye adı verilen olayın üstüne, mahmut ile selimin bakışması ve diğerlerinin birbirilerine kesmesinin/yeşillenmesinin/afedersiniz ağızlarının sularının yerlere dökülmesinin üzerine sütlaç dükkânına girmiştir. haliyle üzerinde çıngırak olan fransız usulü kapı ötmüş ve tüm nazarlar v süleymanın üzerine yönelmiştir. olayın bu noktadan itibaren mahmut sütlaç’ın sonradan ortaya çıkan 22 rebiülevvel tarihli günlüğünün sayfalarından alıntılayalım:

“ben daha heybetli bir adem beklerken içeriye solgun yüzlü, ağzının üzerine kürekle vurulası bir ufak tefek adamcık girdi. selim’i tam tavlayacakken açık bırakılan kapının sebeb olduğu cereyanla az evvel kafamın üzerine yerleştirdiğim fesim uçuvermişdi. buna hiddetlenip sen de kimsin be adam dedim. doğru kıymetli sırdaşım günlüğüm, o soruyu sual etmez olaydım diye içimden geçirmedim değil. o v süleymanmış. osetya yüksek kadısı hem şeyhülislamdan hem de rus hükümetinden onun tutuklanması için tasdik alıp dört bir yana haber salmış. bunun üzerine o da benim, kardeşinin yanına gelmeyi münasip bulmuş. yapacak bir şey yok! atalarımızın yediği haltı kaldırmak mecburiyetindeyiz.”

ancak sonraki günlerde tüm ebleh ve çirkinliğine rağmen mahmut sütlaç, uzaktan dedeoğlunu çok sevmiş, fikirlerine can-ı gönülden katılmıştır. ona adeta bir mürit olup fikirlerinin istanbul sokaklarında canlı kanlı bir hal almasını sağlamıştır. tabi selim beyin anarşist fikirlerinin bunda tesiri göz ardı edilemez. lakin birkaç ay sonra teşkilat-ı mahsusa v süleymanın varlığından haberdar olunca v süleyman kaçmak zorunda kalmıştır. evet, mahmut sütlaç onu bir gün, sabah ezanından önceki baskında sütlaç dükkanın alt katındaki gizli kattan kaçırıp fransaya firar etmesini sağlamıştır. hatta ona refiklik edip iki yıl rahata ermesini sağlamıştır. sonradan mektuplaşmalarla sürdürdüğü ilişkisinin diğer aktörünün yanına, selim beyin kucağına dönmüştür. ancak selim bey naciye adlı bir darülbedayi talebesiyle olmaya başlamıştır. mahmut sütlaç kendini ihanete uğramış gibi hissdince v süleymanın memalik-i osmaniyyede tanınmasını sağlayan destekleyici yazılar yazmaya adamıştır. noluyo lan burda diye sorduğu o günkü sorusuna cevap bir kaç gün sonra selim beyden gelir: “gözden ırak olan gönülden de ırak olur” mahmut sütlaç adeta kendinden geçip sokaklarda bu sözü söyleyip durmuş ve zamanla bu söz atasözü sanılıp dillere pelesenk olmuştur.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

beni beni beni bihterini repliği geçmişimden hortladı. kendimi durduramıyorum.

bitmesi hiç istenmeyen kitaplar

doğru insan

sabahları aşırı enerjik uyanan tip

candır. bir türkü çığırıp evi pozitif enerjiyle doldururum. iş yeri ya da mektep her ne mekana girsem enerjimle tokatlarım insanları, espriler, tespitler, icatlar, keşifler çıldırasıya yorarım insanları. ve öğlenden sonra pilim biter. buna rağmen sabahları somurtmamla tanınırım. neden böyle oldu bilmiyorum doktor bey. insanlar nankör.

tecavüz ettiğim ördek erkekse eşcinsel olur muyum diye merak eden insan modeli

kendi imkanlarıyla doğmuş insandır. *

mutluluk veren küçük şeyler

iki satır gülümseme. tav olurum. tapınak şövalyesi gibi gülümseyen melek yüzlü yaratığı kazanmak için elimden geleni yaparım. ama bazen elime yüzüme de bulaştırmıyorum değil. yine de insana gülümsemek ne yakışıyor öyle. hayret. heralde tebessümün insan için olmasından kaynaklıdır. belki de.

heyder babaya selam

şehriyarın güney azerbaycan türkçesinin tebriz ağzıyla yazdığı bendlerden oluşan uzun bir manzumesi. söz varlığını bir kenara bırakırsak ki öyle çok önemli değildir şiir boyunca, istanbul türkçesine oldukça benzer.

şairin tebrizdeki memleketi huşgenab civarındaki heyder baba dağına seslendiği şiir oldukça realist, geçmişe, çocukluğa özlem gibi insancıl bir takım duyguları işlemekte. insan ilişkilerinin kötüye gitmesinden yakınma ise şiir boyunca kendini hissettiren bir duygu.

daşlı bulax daş gumunan dolmasın
baxçaları saralmasın solmasın
ordan gêçen atlı susuz olmasın
dêyne bulax xêyrün oldun axarsan
üfüqlere xumar xumar baxarsan.

şiirin en büyük özelliklerinden biriyse doğu dillerinde ve konuşurlarının tahayyülünde yarattığı eril tabiat unsurlarından biri olan hêyder baba dağının tamamen dişil ögelerle donatılmasıdır.

şehriyar

heyder babaya selam adlı muhteşem manzumesiyle tanıdığım yirminci yüzyılın en büyük azeri şairlerindendir. şiirinde tebrizi ve heyder baba dağını öyle güzel anlatır ki gidip görmek ister insan. ama şiirinin en sevdiğim yeri şu benddir:

gözyaşına baxan olsa gan axmaz
insan olan xencer bêline taxmaz
amma hêyif kör tutduğun buraxmaz
bêhiştimiz cehennem olmagdadur
zihiccemiz* meherrem olmagdadur

izinsiz gösteri

polisin orantılı müdahalesiyle ortaya çıkan bir gösteri türü. en son emek sineması ve dün ü günde dicle üniversitesindeki müdahaleler ile nadide örneklerine kavuşmuştur bu izinsiz gösteri.
  • /
  • 48
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 949

bir ülkeden bir iç ülkeye

yılmaz erdoğan'ın sevebilme ihtimali adlı(?) şiirnde geçer. bir ülke: türkiye, iç ülke: kürdistan kodlamasını sıradan biri de anlayabilir.

liseli eşcinsellere tavsiyeler

bir günlük tutun. kimse okuyamasın diye başka bir alfabeyle yazmak isterseniz kendi alfabenizi oluşturup yazın. önce arap harfleriyle yazdım, sonra kril. kardeşim cin çıktı, tıkır tıkır öğrendi. sonra bir alfabe yaptım, mübarek hint alfabesi. ben okumayı unuttum. sadece ve anlaşılır bir şey olsun. sekiz yıldır kullanıyorum, misler misi bakıp bakıp ne bu diyorlar. dünyayı kurtarma planları diyorum. yutar gibi yapıyorlar, başka çareleri yok. ama o alfabeyi de bir ansiklopedi, efendime söyleyeyim yastığının iç yüzüne falan yaz ki hem uzun aralardan sonra hatırlayasın hem de kimse göremesin. niye mi bu? kardeşim, açılmaya ihtiyacın olacak ve her zaman etrafında birileri olmayacak, olsa bile anlatacak kelimeleri bulamayacaksın, bulduğunda sabaha karşı dört olacak. bu yüzden ulaşılabilir bir kuyu olacak yanında. istediğinde su çekersin. ya da kuyuyu gözyaşınla doldurursun. haa orta birde aşık olduğum çocuğun sivilcelerini uzun uzadıya yazmış olmak bu senelerde kendimden utanmama sebep vermiyor değil. ama sen boş ver, bunu gelecekteki sen düşünsün.*

bakir erkek

yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.

aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.

peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.

yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?

neyzen tevfik

günümüde daha ziyade taşlamalarıyla tanınan oldukça yaratıcı bir şair. ayı sözlükte yazılan bu şiir doğru olmayabilir. sitedeki bu şiirin içeriği küçükler için uygun olmayabilir.

yürü be ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi topmuyum bir am için öleyim
mecnunuda sikeyim leylayıda sikeyim
bana yar olmayan karının izzetini itibarını sikeyim
yansın karıların alayı su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
düşmüşüz bir orospunun belasına
koymadık diye ta amının ortasına
kader böyle yazmış hatırasına
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim
kerem dağları deler bir amcık uğruna
aslı gitsinde ona buna vurdura
bir karı için değermi hiç bütün bunlara
her taraf amcık dolu mala iyi vurana
fuzuli am peşine düştün gurbete
am serindir, am derindir, şifa verir millete
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte
bu gidişle yarrağımı gidersin cennete

hayal kırıklığı

eşcinsellerin sevgi kulvarında alışkanlık haline getirdiği olumsuz bir "davranış".

yazmak

yazmak yıkanmaktır. yazmak özgürlük ve yazmak kimi zaman kusmak. yazmak kaçış, ardına bile bakmadan bazen. yazmak gün geliyor sessizliği bozmak belki de aksine sessizliğe boyun eğmek. yazmak mukaddes bir eylem ve yazmak masumiyet, naiflik ve bütün mevzuya inat nezaket. yazmak...

mutluluktan siken birine asla sahip olamayacağınızı bilmek

ermeniler

osmanlının millet-i sadıka dediği toplum. aklım almıyor nasıl bir ego: kendini ondan üstün görecek ve kendine sadık ilan edeceksin.

ekonomik alanda, müslüman osmanlının savaşmaktan başka bir şey bilmediği; bu yüzden hristiyanları askere almamak için müslümanlığa girse bile onu gayrimüslim grubundan saymaya devam ettiği herkesçe bilinir. bunun sebebi ticaretin işlemesini sağlamak; yok öyle aman osmanlı hoşgörülüydü, bak adamlar hep zengin saçmalıkları. adama devlet dairesinde iş mi verdin, askere mi aldın da adam illa ticaret diye kabul etmedi. adamlar kendilerine 'müsaade edilen' belki de yegane alan olan ticarette haliyle iyi yerlere geldiler. ermeni, rum zengindi. müslüman türk fakirdi. vah canlarım. bir de <<ıslahat fermanı ile müslümanlar ve gayr-i müslimler hukuk önünde eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden ermenilerin isyan etmeye>>* yer aradığını savunan görüş var ki onlar hepten arıza. bu görüş de türk en üst noktada diğerleri onun altında görüşünden beslenmekte. neresinden tutarsanız tutun mide bulandırıcı yani. (asırlarca alt sınıf muamelesi edildiği kabul ediliyor. bu eşitsizliğin kaynağı olunmasına rağmen konuşmaya devam edecek yüzü bulabiliyorlar.)

asala örgütünün cinayetleri var bir de... yine "masum halk" iddiasını çürütmek için kullanılır. halbuki her olay neden-sonuç ilişkisiyle ortaya çıkar. etki-tepki meselesi. onlar cinayeti işledi evet; ancak senin onları katlettiğin gerçeğinden doğan intikamla cinayeti işlediler. burada bok aynı bok yani. hiç kendinizi temize çıkartacak bir malzeme yok.

1915 olaylarının üstüne örtmek için kullanılagelen hocalı katliamı ise ayrı bir acınası durum. akıllarınca "masum bir halk hocalı katliamını yapar mıydı?hayır. o zaman 1915 olaylarını hak etmişlerdi" mantığıyla hareket ediyorlar. gerçi bu hareketin istikameti hakkında bir fikre sahipler mi bilmiyorum, zira bu düz mantık soykırımı kabul etmekte görünüyor. akıllarınca boka nispetle tezek amberdir diyorlar ya, aslında şeyhin kerameti kendinden menkuldür.

alın bu da 3. çokluk şahıs ekine layık kimselerin de bulunduğu bir başlık:
(bkz: ermeni soykırımının 98. yıldönümü)

bdp milletvekili sırrı süreyya önder'in çevre duyarlılığı

gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.

tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.

nevruz

göğüs kaslarını oynatan erkek iticiliği

bir de bunların gel bi ellesene diyen türü vardır ki düşman başına. ego tavan. gel elle bir daha göremezsin. bir yerlerini yırtsan sen yapamazsın tadında sözler ve bakışlar. kasları dökülesice. **