mahallenin bakkalinin kocasi

Durum: 4094 - 0 - 0 - 0 - 29.01.2014 16:28

Puan: 88148 - Sözlük Kevaşesi

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

Isirgan otu.
  • /
  • 205

rakı masasında türkiye'yi kurtarmak

eski bir türk ata sporu.. 80li 90lı yılların en popüler eylemi. 2000 li yıllardan itibaren, rakı masalarında, türkiyeyi kurtarmak, yerini, bireysel olarak götü nasıl kurtarırız geyiklerine bırakmıştır. özal yıllarının türk insanına kazandırdığı bireysel girişimci ruhun, rakı masalarına yansımasıdır...

80ler

türkiyenin sadece rakı masalalarında kurtarılmaya çalışıldığı yıllar...

(bkz: rakı masasında türkiye yi kurtarmak)

80ler

çocukluk yıllarım... heba edilmiş, talan edilmiş, hesabi bile sorulamamış bir yağmanın tarihi... müsebbiblerinin doktor raporlarıyla fellik fellik hesap vermekten kaçtığı dramatik dönem.

(bkz: şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler)

beni kimse anlamıyor

sözlüğün istatistikler bölümünde, en anlamsız entri sahipleri alanında nickini baş kösede gören yazarın kapıldığı duygu seli... his patlaması... alfonso bana selpak getir... ağliycimmm biraz....

rte nin gündüz düşleri

türkiyenin ayni anda hem ab ye, hem shangay beslisine, hemde mercosur a üye olmasi.

her sikim hıyar diyene elinde bir avuç tuzla koşmak

ne idüğü belirsiz projelere eşbaşkan olmak.

intihar etmek

çok sevdiğim birinin, hüzünlü bir eylül sabahında, umutsuzluk sahilinden binip gittiği gemi.. bilirim bir daha geri dönmez o sahilden giden gemiler.. ama yinede, ismail abi gibi el sallarım zaman zaman, belki beni görür umuduyla, gittiği yerden... kim bilir....

rtük

türk radyo televizyon kurumu

cuma akşamı

sol frame in yavaş aktığı akşam. bütün ayıcanlar tekyönde eller havaya modunda olduğundan sözlük öksüz kalır.

anne ve babayla yaşamak

konuyla ilgili, tanguy (tangay değil tangiy okunur) bir fransız comedy filmi de vardır.. izleyin derim...

(bkz: tanguy)

anne ve babayla yaşamak

hakkında her şeyi duymak istiyorum

elemanın facebook sayfasına baksa, aslında merakını giderecek salak...

aktif gay çirkinliği

bir de allah insana çirkin şansı versin diye bişey var..

ıssız adaya beraberinde düşürülecek üç yazar

ille sözlük yazarı olmayacaksa, feridun yazar, mehmet yazar, gönül yazar....

edit: fırsat bu fırsat bi "ıssız adada ünlü yazarlar survivor" çekip paranın amına koymayı düşünüyorum. acunun haberi olmasın.

ufolara inanan sözlük yazarları

inanmıyorum. önce şunu belirteyim, koskoca evrende yalnız değiliz. sadece bizim samanyolu galaksimizde 250 milyar yıldız var. gözlemlenebilir evrende 70 milyar trillion yıldız var. güneş sistemini örnek alıp, her yıldızın ortalama 9 gezegeni olduğunu, birde evrenin henüz gözlemleyemediğimiz kısımlarındaki yıldızları onların gezegenlerini hesaba katın, ortaya akıllara zarar rakamlar çıkar. dünya özel bir gezegen değildir. sadece, üzerindeki yasam formlarının oluşmasına olanak sağlayacak koşullara sahiptir o kadar. dolayısıyla evrende farklı koşullara sahip gezegenler ve o koşullarda ortaya çıkabilecek farklı yaşam formlarının olması çok büyük bir ihtimaldir. hatta olmaması mantık dışıdır.
ancak, uzaydaki mesafelerin muazzam büyüklükte olması, hız ve zaman kavramının göreceli olması uzay yolculuklarının yapılmasınının hiç de kolay olmadığını, olmayacağını gösterir. ancak insanlık, tüm bu zorluklara rağmen uzak bir gelecekte bir gün mutlaka, eğer o güne kadar kendi uygarlığını mahvetmeyi becerememişse , uzayda uzun mesafelerde yolculuklar yapmak için gerekli teknolojiyi bulacak, ve başka uygarlıkları mahvetmek, kolonileştirmek için yola çıkacaktır. çünkü bütün gelişmiş uygarlıklar agresiftir.. zaten agresif olmasaydı bu kadar gelişemezdi. insanoğlu dünyadaki en agresif canlı olduğu için, dünyadaki tüm diğer canlı türleri üzerinde tahakküm kurabilmiştir.
tabi bunun tam tersi de olabilir, ve başka bir uygarlık bizim ziyaretimize gelebilir. ama bu öyle komşuya kahve içmeye gitmeye benzemeyecektir. inci sözlüğün diğer sözlükleri ziyaret etmesine benzeyecektir.. eğer bunlar uzun mesafeleri katedecek bir teknolojiye sahiplerse, üstün bir silah teknolojisine sahip olmaları da beklenmelidir. o kadar uzun yolu da hey dünyalı biz dostuz demek için değil, büyük gemilerden oluşan filolarla, ve kalabalık istilacılar olarak bizi kolonileştirmeye, türkçe söylemek gerekirse ebemizi sikmeye geleceklerdir.
dolayısıyla bu güne kadar başında çıkan uyduruk, kıytırık haberlere inanmayın derim ben. yok 54. bölge, yok küçük yeşil adamlar, yok uzaylıyı taş atıp kovalamalar... geçiniz efenim.. eğer bu güne kadar gelmiş olsalardı ne
kgb, ne m16, ne cia saklayabilirdi bu ziyaretleri...
evrende baska zeki uygarliklar vardir, ancak henüz bir temas olmamistir...

intihar etmek

meyilli olduğumdan değil ama bir kenarda böyle bir alternatifin olması, sanki olmamasından daha iyiymiş gibi gelir. yemeklerini beğenmediğiniz bir sofradan ayrılırsınız. sizi sarmayan bir mekanı terkedersiniz. artık onaylamadığınız bir arkadaşlığı, dostluğu, ilişkiyi bitirirsiniz. sevmediğiniz bir işten istifa edersiniz. huzurlu olmadığınız bir evden, bir mahalleden taşınırsınız... bazıları da, hayat onlar için katlanılmaz bir hal aldığında çekip giderler. böyle bir şeydir bu... istediğiniz kadar, dini, felsefi, politik boyutlarını tartışın... tamamiyle kişisel bir hesaplaşma biçimidir bu hayatla. bakın, korkakça, kalleşçe yada kahramanca demiyorum. ama güzel bir hayat kuramadık.. insani bir hayat kuramadık... yaşanılır bir dünya kuramadık... olsa olsa, her gün yeniden kurulup bozulan, toz duman içinde bir köle pazarıdır yarattığımız uygarlık... köle tüccarlarının ve kölelerin dünyası... değiştirilebilmesi için kahramanlara ihtiyacı olan zavallı bir dünya. ve siz, buna katlanamayan insanların çekip gitmesine korkaklık diyemessiniz... siz kimseyi, niye kahraman olmaya çalışmadı diye suçlayamazsınız...

eminönü

okulumun ve ilk çalıştığım işyerinin bulunduğu, her köşesinde unutulmaz anılarım olan, istanbulun, türkiyenin, dünyanın en kalabalık, en pasaklı, en güzel semti.

kocasının gay olduğunu öğrenen kadın

hemen bir msn, olmadı face hesabı açıp, tez elden intikam almak için yatacak bir erkek bulmak amacıyla arkadaşlık forumlarına dadanan kadındır. gerçektir efenim. bir tanıdığın başına gelmiştir. tabi akabinde, yok sen ibnelik yaptın, yok sen oruspuluk yaptın suçlamaları eşliğinde mahkemenin yolu tutulmuş, kutsal yuva bozulmuş, olan 2 küçük yavruya olmuştur. rezilliktir....

ayı sözlük yazarlarının yaşadığı komik anlar

95 yada 96. kezbanlık yıllarım. gay bar yok, ya da var da ben bilmiyorum. internet yeni , ve gay siteleri zaten yok.. parka gitmeye, aman biri görür diye korkuyom. ara sıra sinemaya gidiyorum köfte muhabbetine. onun dışındaki tek seksüel faaliyet 31 çekmek, birde eğer denk gelirse kalabalık otobüslerde fordlaşma, sürtme sürttürme muhabbetleri. o günlerde aksaray otobüs durağında, 35-40 yaşlarında esnaf tipli, tombik sevimli bi abiyle tanıştık. tabi eleman evli, onun evine gidemeyiz, bende de mekan yok... bu abinin yalova armutlu tarafında, ailesine ait bi köy evi varmış. 2-3 günlüğüne gidebiliriz dedi.. kabul ettim. feribota atlayıp cumadan gittik. armutluda alışveriş, sonra minübüs, ver elini köy. zeytinliğin içinde 2 katlı eski bi ev. girişte büyük varillerde salamuraya yatırılmış zeytinler, bir ocak ve buzdolabının olduğu mutfak, üst katta da küçük bir yatağın olduğu bi oda. neyse efenim yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, akşam oldu, koli vakti geldi, yukarı çıktık. ön sevişme kısmını müsadenizle anlatmiyim, canınız çekmesin, gecenin ilerleyen saatlerinde, sempatik abimiz, "bak ben ilk defa vericem, ama acır diye korkuyom, krem bulalım daha kolay olur" dedi. çekmeceleri falan karışırdı, yok, krem mrem yok. ben kezbanlığımdan sabun önerdim, ama ilk defa verecek olan abi, olmaz sabun yakar, yağla deneyelim diyip aşağıya yağ aramaya gitti. ben zeytinyağıyla döneceğini beklerken, ki bulunduğumuz mekanda olması en akla yatkın şey zeytinyağıydı, hatırladıkça hala yüzümde güller açtıran bir şey oldu ve sempatik abimiz elinde cam bir kasede kahvaltılık tereyağıyla çıkageldi. sonra neler oldu anlatmiyim, akşam akşam sikiniz kalkmasın. aradan yıllar geçti. ne zaman tereyağı görsem, o koca bıyıklı güler yüzlü abiyi, şimdi nerede olduğunu ve gerçekten ilk defa bana verip vermediğini düşünürüm.. bu da böyle bir anımdir.
  • /
  • 205
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 4094

insanın yaşlandığını anladığı an

pisuvardaki siyah killarınızın beyazladığını farkettiğiniz andır. o an hayatınızın en büyük tra jedisidir artık. olur olmadık zamanlarda suskunlaşmaya başlarsınız.

çocukluğunuzda henüz minicik bir yavru bear olduğunuz, mandalinayesili pantolon giydiğiniz, arkadaşlarınızla bearabeare sabahlara kadar pony slaystation oynadığınız , yaşadığınız küçük ve şirin mahallede, mahallenin bakkalinin kocasinın size elma şekeri verdiği günleri hatırlarsınız.

gençliğinizde bear sikertir tavırlarla ortalarda bir azgın ve aynı zamanda naringergedan özgüveniyle
gezdiğiniz, nickimi sallasam ellisi diyerek kimseyi beğenmediğiniz günleri anımsar, hey gidi hey bir zamanlar ciwan gibi delikanlıydım ama şimdi olmuyorneyapsamolmuyor diyerek iç çekersiniz.

yıllar geçmiş, 1baltayasap olamamışsınızdır. eskiden ahmetonskinin saçları kadar karizmatik olan saçlar dökülmeye, bir kelayi olmaya başlamışsınızdır. gençliginizde aslan yürekli richard gibi dikelen sikiniz, zavallı bir yorgun pipiye dönüşmüştür. teselliyi salaş meyhanelerde, rakı şişesinin dibinde her gece sarosbalık olmakta bulursunuz. performansınızdan memnun olmayıp, aaa niye öyle oldu diye soran ve iktidarsız olduğunuzu
ima eden partnerinize utangaç bir edayla askolsunbenöylebirinsanmiyim
dersiniz.

ve honeybeenim gençliğim anne şarkısını her duyduğunuzda keremce duygulara kapılırsınız, gözleriniz dolar. yaşlanmak böyle birşeydir işte.


ayı sözlük yazarlarının seviştikleri en ilginç mekanlar

önceki entry de seviştiğim ilginç mekanların bir listesini yazmıştım ama en ilginç olanı, dağda, bir koyun sürüsünün ortasında, sürünün çobanıyla, yıldızların ve çobanın abasının altında olanıdır. unutmam mümkün değil.
sene 94. üniversite 3. sınıf bittiği sene yaz tatilinde memlekete gitmeye karar verdim. bizimkiler istanbulda ama köyde dayımlar uzak akrabalar falan var. bir de yeni bir fotoğraf makinası almışım. gidip doğa fotoğrafları çekicem dedim, atladım otobüse, 14 saatlik yolculuktan sonra ulaştım köye.
ilk bir kaç gün benden bir kaç yaş küçük olan dayımın kuzu çobanlığı yapan oğluyla dağ tepe, köyün etrafında dolaştık. ben durmadan fotoğraf çekiyorum. bu arada dağda başka çobanlarla sürülerle de karşılaşıyoruz. bu çobanlardan birisi, uzun boylu, yapılı, esmer, yeşil gözlü, gür bıyıkları olan 35-40 yaşlarında bi abi çok dikkatimi çekmişti. tarık akan ın "sürü" filmindeki haline benzeyen bir adam. dayı oğlu bizi tanıştırdı. biz köyden göç ettiğimizde ben çocuktum daha, ama bu abi bizimkileri, abilerimi, babamı falan iyi tanıyor. bize de uğra dedi,
çayımızı iç. olur dedim, ayrıldık ordan. bu esnada dayıoğlunun bu elemandan pek hazzetmediğini sezinledim.
dayıoğlunun ağzını aradım biraz. meğersem bir yıl önce dayıoğlu bu çobanın yanında yamaklık yapıyormuş. koyun sürüleri büyük olduğu için çobanların yardımcıları oluyormuş. bir de bizim oralarda koyun sürüleri geceyi dağda geçirir, ertesi gün öğleye dogru köye iner, koyunlar sağılır, çoban uyur, akşamüstü hava serinlediginde sürü yine dağa çıkar. bu abi de bizim kuzeni dağdalarken bir kaç kez yoklamış. yok senin sikin büyük mü falan diye.. ama sözde bizimki hiç oralı olmamış.

neyse efenim ben tüyoyu aldım ya, ertesi gün bu abilerin dayımlardan çok uzak olmayan evlerine gittim. abi uyuyor. ailesi epey geniş, karısı, kardeşleri, annesi babası, saolsunlar izzet ikram gösterdiler. hoş beş edildi. hal hatır soruldu. yemekler yenildi, çaylar içildi. akşamüstü bizim abi uyandı, o da yemeğini yedi, ben bu arada doğa sevgisinden girdim, fotoğrafçılıktan çıktım, dağları, koyunları, kuşu, kurdu, böceği ne çok sevdiğimi anlatıp, onunla dağa gidip gidemeyeceğimi sordum. olur dedi. zaten yardımcı tutmamış bu sene. geçen seneye nispeten sürüyü,
bir kısmını satıp küçültmüşler.
vakit geldi düştük yola, vurduk kendinizi dağlara. gece yarısına doğru gür otların bulunduğu bir yaylada konakladık. mis gibi dağ havası, koyunların çanlarından çıkan müzik, uzaktan kurbağa sesleri, gökyüzü yıldız dolu,
uzansan tutacaksın ellerinle sanki. kavurmalı dürümlerimizi yedik çay demledik.
yanımda oturuyor bu, dağ gibi. çayımızı içtik, sohbet koyulaştı, istanbulu soruyor. istanbul gece hayatını, kızlarını... istanbulun kızları kolay veriyomuş diyor.. sen çok siktin mi diyor... bağırtırmısın diyor... beni deli ediyor... gözlerini pantolonumun önündeki giderek büyüyen kabarıklıktan alamıyor... ben he diyorum, hık diyorum
mık diyorum.. utanıyorum... gülüyorum... en sonunda sikin büyük mü diye sorup el atıyor. dayanamıyor ve yapışıyorum dudaklarına...
gerisi yıldızların altında sabaha kadar süren bir sarhoşluk... bir delilik.. bir kendini kaybediş.... her ikimiz için de yabancısı olduğumuz dünyaların keşfi..
ben onun ilk öpüştüğü erkekmişim. o benim ilk seviştiğim çobandı.... öpüşmek ah ne hoştu yıldızların altında....






aktif gay

düzenli olarak spor yapıp, yemesine içmesine tikkat eden gay.

eşcinsel olduğunu belirtmenin yolları

kalabalık bir mekanda ay yok mu beni sikeeeeeenn...! diye bağırmak. evet en kolay yolu bu...

gizli bear

göbeğini korse, götünü düşük bel pantolon ve kıllarını epilasyon marifetiyle gizlemiş, aramızda umarsıca dolaşan ayıcanlardır.

(bkz: epilasyon)

insanın yaşlandığını anladığı an

pisuvardaki siyah killarınızın beyazladığını farkettiğiniz andır. o an hayatınızın en büyük tra jedisidir artık. olur olmadık zamanlarda suskunlaşmaya başlarsınız.

çocukluğunuzda henüz minicik bir yavru bear olduğunuz, mandalinayesili pantolon giydiğiniz, arkadaşlarınızla bearabeare sabahlara kadar pony slaystation oynadığınız , yaşadığınız küçük ve şirin mahallede, mahallenin bakkalinin kocasinın size elma şekeri verdiği günleri hatırlarsınız.

gençliğinizde bear sikertir tavırlarla ortalarda bir azgın ve aynı zamanda naringergedan özgüveniyle
gezdiğiniz, nickimi sallasam ellisi diyerek kimseyi beğenmediğiniz günleri anımsar, hey gidi hey bir zamanlar ciwan gibi delikanlıydım ama şimdi olmuyorneyapsamolmuyor diyerek iç çekersiniz.

yıllar geçmiş, 1baltayasap olamamışsınızdır. eskiden ahmetonskinin saçları kadar karizmatik olan saçlar dökülmeye, bir kelayi olmaya başlamışsınızdır. gençliginizde aslan yürekli richard gibi dikelen sikiniz, zavallı bir yorgun pipiye dönüşmüştür. teselliyi salaş meyhanelerde, rakı şişesinin dibinde her gece sarosbalık olmakta bulursunuz. performansınızdan memnun olmayıp, aaa niye öyle oldu diye soran ve iktidarsız olduğunuzu
ima eden partnerinize utangaç bir edayla askolsunbenöylebirinsanmiyim
dersiniz.

ve honeybeenim gençliğim anne şarkısını her duyduğunuzda keremce duygulara kapılırsınız, gözleriniz dolar. yaşlanmak böyle birşeydir işte.


gay barda babayla karşılaşmak

efendim bizzat başıma gelmiştir. anlatayımda dinleyin ve dersler çıkarın.
2004 yılıydı galiba. türkiye'ye tatile gelmiştim. çok sevdiğim bir lezbiyen arkadaşımla taksimde buluştuk.
yemek yedik, bir kaç kafe gezdik, türkü bara gittik. gecenin üçüne doğru bu bana, "hadi seni gey bara götüreyim" dedi.
tek yön o zamanlar, ingiliz konsoloslugu civarinda bir yerdeydi. sarhoş kafayla arayıp bulduk, girdik içeri. sanırım hafta içiydi. içerde in, cin ve üç beş lubunya tek kale maç yapıyordu. neyse efendim, gelmişken birer bira içelim dedik, aldık biraları, bir köşede muhabbete koyulduk.
bu sırada içeriye iki kişi girdi. öndeki, uzun koyu renkli bir paltoyu omuzlarına atmış, boynunda beyaz atki, 40
yaşlarında, hafif toplu, orta boylu, bıyıklı, kısa saçlı, yüzü biraz sedat peker'i andıran bir ağır abi. arkasinda ki ise 20-25 yaşlarında, uzun, sert yüz hatlarına sahip, takım elbiseli bir genç. hareketlerinden öndeki abi'ye çok saygılı olduğu hatta çekindiği anlaşılıyor. öndekinin, kendi çapında bir baba, arkadakinin de onun koruması olduğunu hemen anlıyorum.

bu garip ikili karsimizdaki bir masanın kenarina yanastilar. garsonlar hemen viski getirdiler. baba'nin paltosu hala üstündeydi. arkadaki eleman bir sey içmiyordu. baba melül gözlerle pistte dans edenleri süzüyordu. sonra bakislari
bizi buldu ve üzerimizde sabitlendi.
önce pek takmadim. ancak bir müddet sonra bu bakislar, yüzük tasiyici frodo'nun üzerine çevrilmis sauron bakislari gibi rahatsiz etmeye basladi. ufaktan benim büzük terlemeye ve yusuf yusuf olayina girmeye baslamisti.
ama hala kezban gibi, adamin yanimdaki lezbiyen arkadastan dolayi bize baktigini düsünüyordum. arkadasim,her ne kadar, 1.50 boyunda, kisacik saçlı, ve 15 yasindaki çilli bir erkek çocuguna benzesede, 95'lik memeleriyle, dikkat çeken bir kadindi ve bu memeler karsidaki baba'nin da dikkatini çekmis olabilirdi. adam zil gibi sarhostu ve belli ki çoktan, "nefes alsin yeter" moduna girmisti.

bir tatsizlik çikmadan biralarimizi içip gitmek en iyisiydi galiba. bu arada baba, korumasina isaret etti, kulagina bir seyler fisildadi ve koruma bize dogru gelirken, kendisi tuvaletlere dogru yürüyüp gitti.
kalbim yerinden firlayacak gibiydi. bela geliyorum diyordu... neden siktirolup gitmedik diye kiziyordum kendime. bu ipsizler artik neyinkafasilabu kafasını yasiyorlarsa, yanımdakini bir afeti devran, benide herhalde onun pezevengi sanmislardi. ve simdi pazarlik için geliyorlardi. siçtigimizin resmiydi bu..

genç izbandut yanimiza geldi, kulagima egildi ve belirgin bir kürt aksaniyla, " abim seni çagiriyor" dedi.
arkadasimla birbirimize baktik. onun gözlerindeki dehseti ve çaresizligi görebiliyordum.
ama sakin olmak gerekiyordu. "merak etme, hersey yoluna girecek" dedim ve dizlerim titreyerek arkaya yöneldim.

baba beni pisuvarlarin orda bekliyordu. ben daha bir kelime etmeden, "selam aslanim, çok güzel dudaklarin var. bir alt dudak verir misin?" dedi.

ben girdigim "oha nasil yani?" sokunu atlatamadan dudaklarima yapisti ve bir yandan similyami avuçlarken, öte yandan dudaklarimi kanatircasina emdi.
sonra yüzümü avuçlarina alip bir müddet bakti.. sonra yine öptü.
"benim adim necmettin" dedi. "içerden yeni çiktim. yanımdaki arkadas ürkütmesin seni.. dost var düsman var. o yüzden tedbirli olmak lazim.yanimda çalisan, dürüst güvenilir bir çocuk. ıstersen bir otele gidelim. sevismeyi o kadar özledim ki.. sabah kadar sevisiriz" diye ekledi.
"veriyor musun?" diye sordu sonra. "hayir" dedim kekeleyerek. sonuç itibariyle tekinsiz bir herifti ve ben bir full aktif tarafindan hunharca sikilerek ölmek için çok genç ve güzeldim. hayir bunu istemiyordum.
"aferim delikanli adammissin. erkek adam vermez zaten" dedi. "bak bende vermiyorum yanlis anlama. ama istersen biraz kerkinirsin. zaten büyükmüs te senin alet. istesemde alamam.."
"abi dedim kusura bakma. arkadasimla geldim. onu birakamam. allah nasip ederse baska bir zaman insallah."
nedense çok ısrar etmedi. sanirim çok sarhostu. hülyali bakislarla bakti bir müddet. "çok ta yakisikliymissin. seni çok canim çekmisti. halbu ki... sabah kadar çılgınca sevisirdik seninle... " dedi, sirtini döndü ve yalpalayarak gitti.

yüzümü yikayip arkadasin yanina gittigimde, onlar bari terketmisti çoktan. olanları anlattigimda, korkudan yüzünün rengi atmis olan arkadas önce çok sasirdi sonra makaralari koyverdi.. epeyce güldügümüzü hatirliyorum. "olum büyük balik kaçirmissin. keske bir telefon alsaydin" dedi. evet bunu nasil da düsünememistim. barda baba'yi görmüs, ama baba'yi almistim. gerçi sin sonunda babalar'a da gelebilirdim, ancak yine de pisman olmustum. hem de adam çok güzel öpüsüyordu. ama is isten geçmis, baba kendi karanlik
dünyasini perdeleyen sis bulutunun ardindan çoktan kaybolmustu.

annelerin homofobik ama komik yorumları

lgbt ailelerin bilinçlenme toplantısı. 2 anne aralarında konuşuyor.

1.anne: zebra hanımcıım, eskiden üzülürdüm bizim oğlana top dediklerinde. meğersem top, üstte olana diyolarmış.. ay bi ferahladım bi ferahladım.. ne iyi şey bilinçlenmek..

2.anne: valla zürafa hanımcıım çok haklısın. ben de bur da öğrendim. benim oğlan da pek bi seksüelmiş. mahallenin hocasına sordum, "gençler bu yaslarda azgın olur telaş etmeyin, evlendirin durulur" dedi..

ilk eşcinsel deneyim

80 li yıllar. anadolu’nun en muhafazakar şehirlerinden birinde imam hatipte yatılı okuyorum. kentin, hepsi de birbirinden berbat seks filmleri oynatan 2 adet sineması var. sinemalarda sürekli 3 film devamlı matine oynuyor. o hafta hangisinin makinisti biraz gözü kara çıkıp, bu berbat filmlerinin arasına 3-5 dakikalık bir parça atıyorsa o sinema hemen bir şehir efsanesi gibi kulaktan kulağa yayılıyor ve kentin tüm abazan ergenleri hafta sonu soluğu orada alıyor. benim gibi parası ya da cesareti olmadığından gidemeyenler, aksam olup da herkes yatakhanede toplandığında, o gün sinemaya gitmiş olanların ballandıra ballandıra anlattıkları sahneleri dinlemekle yetiniyorlardı. o sıralar bir emanuelle furyası vardı tüm sinemalarda. emanuelle bir efsanesiydi bizim için. gitmesek de, görmesek de seks kelimesinin tdk sözlüğündeki mecazi karşılığıydı.

bir gün yatılı okulda, yatakhanelerin bir kısmı birkaç günlüğüne kapatıldı. sanırım bir haşere istilası söz konusuydu ve sırayla ilaçlanmaları gerekiyordu. yönetim bir kaç yatakhaneyi kapattı ve orda kalanlara, " yakın arkadaşınız ya da köylünüz olan biriyle aynı yatağı paylaşın, iki gün idare edin" dedi. bizim yakın köylü rahmi adında bir arkadaş benim misafirim oldu mecburen. cumartesi akşamıydı. saat on oldu. ışıklar söndürüldü.
herkes yataklara girdi. yatılı okuyanlar bilir, ışıkları söndükten sonra muhabbet bir müddet devam eder. fıkralar anlatılır, geyik yapılır herkesin uykusu gelene kadar.

sinemaya giden bir arkadaş başladı o gün izlediği emanuelle filmini anlatmaya. tabi bire bin katarak. benim yanımda yatan rahmi, beyaz tenli, kırmızı yanaklı iri yarı bir çocuk. biraz içine kapanık, hatta utangaç. ikimiz de 15 li yaşlardayız.hikayeyi anlatan ballandıra ballandıra anlatıyor, rahmi yanımda kıpır kıpır. bacakları bacaklarıma yapışıyor. sıcacık. sonra elleri yavaşça pijamamın önündeki kabarıklığa gidiyor. anlatıcının heyecanlı sesine kaptırmış herkes kendini... rahmin'in eli, yorganın altında arayıp benim elimi buluyor...sonra ben onun pijamasının altında aradığımı buluyorum acemi ve tedirgin hareketlerle...sanki kendi ellerimiz değil, emanuelle'in usta elleri dokunuyor o güne kadar keşfetmediğimiz mahremiyetimize. her dokunuş bilinmedik haz kapılarının kilidini açıyor birer birer. hikaye, damaklarımız kurumuş, soluk soluğa kaldığımız bir anda biz utançlı bir suç ortaklığının hazzını yasarken sona eriyor...çocukluğun masumiyet perdesini yırtıp büyüklerin "dünyevi hazlarla dolu günahkar dünyasına " bir emanuelle hikayesi eşliğinde adım atıyoruz.

eşcinseller hakkında yanlış bilinenler

bazıları, evet, kadın ruhuna giydirilmiş erkek bedeni taşırlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil...

bazıları, evet, erkek ruhuna giydirilmiş kadın bedeni taşırlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, sekse düşkündür. tıpkı bazı heteroseksüller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, çocuk sahibi olmak isterler ve olurlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, aşık olmak isterler ve olurlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, kimseye bağlanmadan özgür yaşamak isterler. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, hayatları boyunca aradıkları aşkı bulamazlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, göt yalamayı severler. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

biseksüelleri eleştirmenin bifobi sayılması

bir çok sözlük yazarının " ben bi seksüelim, bi seksüelim sorma gitsin.." diyerek sıraya girdiğini görmeme ve kendi kendime, "ulan yoksa ben seksüel değilmiyim?.. " diye sormama sebep olan başlık olmuştur.

osmanlı devletini adaletin ve barışın timsali sanmak

salt osmanlıcıların değil, zaman zaman, osmanlı devletini yıkan ittihat ve terakki cemiyeti ve bir anlamda onun uzantısı sayılabililecek kemalist kadrolara yakın olanların da düştüğü hata.
osmanlı sonuç itibariyle yönetenlerin tanrının yeryüzündeki gölgesi, yönetilenlerin ise kul sayıldığı, ideolojisi din olan feodal bir imparatorluktu. tıpkı kendi dönemindeki diğer imparatorluklar gibi.
dolayısıyla diğer devletler ve kendi hükmettiği halklar ile olan ilişkisi, "hep mağdurların yanında olan hoşgörülü devlet" mantığı ile değil, kendi yaşamsal çıkarlarına göre olagelmiştir.
öbür türlü, 16. ve 17. yüzyıllar boyunca anadoluda süren celali isyanları boyunca osmanlı'nın anadolu'nun türkmen halkına kan kusturmasını nasıl açıklayacağız?

1915'te bu topraklar üzerinde yaşanmış en büyük katliama imza atmış olan ittihat ve terakki çeteleri, kuşkusuz, kuyucu murat paşa geleneğinin birer devamcısı olarak, böylesine kanlı bir gelenekten beslenmiş olmalılar.

2. nesil

(bkz: mundar nesil)


edit: ya aslında ben, mundar deken, hani kayıp nesil anlamında, 1. neslin eziklediği, 3. neslin iplemeyeceği, heder olmuş, mundar olmuş nesil demek istedim.. yerseniz.. yani ben epey bi eksilenmişim bu entarim ile.. belki kıvırırsam... dedim.. olmadı mı..? yazdıkça batıyom galiba... ben kaçiimmm....

21 mart 2013 diyarbakır newroz kutlaması

bazı sözlük yazarlarının hitlercilik, olmadı saddamcılık hayalleri kurduğunu, yeni auschwitzler, hiroşimalar, halepçeler yaratma arzusuyla dolup taştığını görmemizi sağlayan başlık.

(bkz: hayallerle yaşıyor bazı ibneler)

allah