çanakkale
yaz kış esen poyrazı nedeniyle herkes küçük yaşlarda sinüzitle tanışır ve ömür boyu onunla yaşar.
şehir merkezinin küçük ve düz olması nedeniyle herkes küçük yaşlarda motosikletle tanışır ve araba alana kadar onunla yaşar.
kışın buz gibi havada bile motosikletle gezdiği için herkes bir süre sonra romatizmayla tanışır ve ömür boyu onunla yaşar.
ayı sözlük yazarlarının hiç öğrenemedikleri
akkusativ, dativ ve genitiv.
üçüncü kez almanca öğrenmeye başladım. bu sefer olcek gibi sanki. hadi bakalım allaam yaleppim inşalla dinimiz amin.
türk usulü tamir yöntemleri
fişini prizden çıkarıp ters çevirerek bir daha sokmak.
at gibi çalışırım beygir gibi yerim
öküz gibi çalışan ama parayı yastık altına koymayıp hakkını vererek harcayan insan mottosudur. genelde "su akarken testiyi doldurmak lazım, dünyanın öbür ucundaki kıytırık ülkeyi gezmek sana ne kazandıracak, paranı biriktir, yaşlılığını düşün, evlen, bik bik bik" şeklinde akıl veren bilumum arkadaş, hısım ve akrabayı susturmada etkili bir sözdür.
öküz gibi çalışmak
halepçe katliamı
halepçe katliamı hala sanal ortamda kürt halkına hakaret etmek amacıyla dile getirilir. sırf bu yüzden saddam ı öven tipler vardır. oysa suçu ve suçluyu övmek -hele böyle bir insanlık suçunu övmek- o suçu bizzat işlemek kadar kabul edilemez bir şeydir.
zanaatkar
uzunca bir çıraklık ve kalfalık döneminden geçtikten sonra öğrenilen bir meslaği icra eden, mesleğini icra ederken yaratıcılığını, birikimini ve müşterisinin isteklerini aynı potada eriterek ortaya bir sanat eseri çıkaran, bu sebeple de toplumda sanatçı gibi saygı gören ama bunu ekmek parası için yapan insandır. toplumsal hiyerarşide küçük burjuva ile emekçi sınıf arasında, ortadadır. kendi işinin patronudur ama emekçidir, başkasının sırtından değiil, kendi el emeği, göz nuruyla ürettiği şeylerden para kazanır.
genelde müşterilerinden para isterken, kullandıkları malzemenin parasını hesaplayıp, üzerine çok az bir işçilik koyarlar. parayı emek vererek, ter dökerek kazanan bu insanlar arasında dolandırıcı ve üçkağıtçıya rastlamak zordur. sadece alım-satım işinden para kazanan esnafa göre çok daha tok gözlü, dürüst ve merhametlidirler. kendilerine borç takanları asla sıkıştırmaz, hatta alacaklarının hesabını bile tutmazlar. artık en az çabayla en çok parayı kazanma hırsının hakim olduğu yeni dünya düzeni, otuz-kırk yıl öncesine kadar zanaatkarların sahip oldukları sosyal statüyü ve saygınlığı eritmiş, ve bu tür mesleklere olan ilgi azalmıştır.
daha çocukken bir araba tamircisinin duvarında "zanaatkarın kirli eli medeniyetin aynasıdır" diye bir yazı görmüştüm. bugün olsa o adamı sosyalizm propagandası yapıyor diye içeri atardılar.
yatak sarması
öyle hemen aklınıza yatakta sarmaş dolaş bir fantezi gelmesin efendim. tanım yapmak gerekirse:
yeterince yağlanamayan bir motorun içinde sürtünmeden meydana gelen aşırı ısı sonucu pistonların, gömleklerin vs eriyerek krank miline yapışmasıdır.
motoru çöpe atmanızı gerektirir. düzenli olarak motorun yağ seviyesini, karter kapağını kontrol ederek önlenebilir. ama her gün kontrol ettiğiniz bir motor da pistonları elinize verdiyse, küfretmekten başka yapılacak birşey yoktur.
*
orçun kunek
yıllar önce leman dergisinde soner günday ın yarattığı hayali kahraman. köşesinde albüm tanıtımı yapardı ve bu albümlerdeki şarkı sözleri genelde şöyle olurdu:
mayk taysın sana laf atsa bişey yapamam heralde sevdiceğim
aile ortamında erotizm olmaz gülyüzlü yarim
bayıltıcı sprey sıkmam kuzenlerime (remiks)
elimde çok önemli belgeler var, açıklarsam yer yerinde oynar hissini uyandırırım sık sık dostlarıma karşı (slow)
kavga çıksa nonstop vururum rakiplerime
bir de sanatçıların isimleri genelde "volkan görselefekt, tufan danimarka" falandı.
sikerler oğlum hepimizi sikerler
erkan can ın "gemide" filminden akılda kalan bir repliktir.
http://kisalt.com/2pg
bazı ayı sözlük yazarcanlarının da en büyük temennisidir.
en sevilen bakınızlar
sula
iskoçyalı yazar lavinia derwent in magnus macduff adlı karakterini anlattığı kitabıdır.
magnus dünyanın geri kalanından izole bir şekilde küçük bir adada ninesiyle birlikte yaşamaktadır. anne babası ölmüştür. okula sırf mecbur olduğu için gider. asıl tutkusu çok sevdiği hayvanların resimlerini yapmaktır. tek arkadaşı bir fok balığıdır ve hayvanlarla arasında çok özel bir bağ vardır. insanların küçük ve basit bir hayatının olmasının, sanıldığından çok daha mutluluk verici olduğunu anlatır.
dokuzuncu yaş günümde bana hediye olarak gelen bu kitap, deniz kenarında küçük bir balıkçı köyünde büyüyen, tüm boş zamanını ninesi ve dedesiyle geçiren ve oradaki basit hayattan son derece mutlu bir çocuk olarak bana hayatım boyunca ilham kaynağı olmuştur.
keşke büyümesek
41 yaşında kıçının kılları kadayıf olmaya başlamış bir yetişkin olarak sarfedemeyeceğim sözdür.
yeni dünya düzeni genç nesilden ve çocuklardan çok fazla şey beklemektedir. her nesil bir sonrakine daha da rekabetçi bir ortam, içine edilmiş ve kirletilmiş bir dünya, yozlaşmış ilişkiler yumağı bırakmış ve çocuk ya da genç olmak giderek daha zor hale gelmiştir.
eğitimin kalitesi bilinçli olarak düşürülmüş, marka manyağı, tüketim canavarı, bilgisayar oyunlarıyla kafayı yemiş asosyal bir kuşak yaratılmıştır. ailelerin de çocuklardan beklentisi giderek artmakta, çocuklar daha kreş yıllarından itibaren en iyi olmaya ve arkadaşlarını alt etmeye zorlanmaktadır. ömrünün ilk yirmi beş yılı en iyi okula gitme, en başarılı olma, en iyi işi bulma gibi beklentileri karşılamak için kendini heba etmekle geçer.
oysa orta yaşa yaklaşan bir erkek olarak etrafımdaki insanların benden tek beklentisi artık evlenmemdir ki ben de onlara kendi kararlarını kendisi alan bir yetişkin olarak "bi siktirin gidin" deme özgürlüğümü bol bol kullanmaktayım. çocukken "fen lisesini kazanacaksın, okul birincisi olacaksın, bıy bıy bıy" diye kafanı siken anne babaya böyle de bakalım, noluyo.
her başlığın altından şarkı sözü çıkması
evet sözlükçüm, son haftalarda sözlüğün adeta bir şarkı sözü arşivi, müzisyen, gitarist, piyanist şantör, albüm tanıtım sitesine dönüşmesi halidir. en ciddi başlıkların bile altından ya albüm tanıtımı, ya şarkı sözü çıkmasıdır.
sol çerçevede kafama göre bir şeyler göremeyince karma butonuna nazikçe dokundum ve
darbe diye başlık görünce "hemen gireyim, sözlük yazarları bu konuda neler düşünüyormuş öğreneyim, ben de iki satır döktüreyim dedim ama evet, tahmin ettiğiniz gibi o başlık da sadece bir şarkının sözlerini paylaşmak için açılmıştı.
tamam müzik güzeldir, hoştur ama sol çerçevedeki başlıkların yarısından fazlasının eurovision, albüm tanıtımı, şarkı sözü vs olması da insanın kendisini konservatuarda öğrenci gibi hissetmesini sağlıyor.
fenomen
"bir gün herkes onbeş dakikalığına şöhret olacak" sözündeki şöhret kelimesinin yerini alan terim.
internet ve youtube sayesinde sıradan insanların birkaç dakikalık doğal halleri bir anda milyonlarca insanın ilgi odağı olabiliyor. artık bu insanlar fenomen olarak adlandırılıyor. hatta orada kullanılan bir söz bir anda günlük hayatta en çok kullanılan kalıplardan biri haline dönüşebiliyor. internetin gücü de bu olsa gerek. örnek vermek gerekirse:
salak yemin ederim geri zekalı bu çocuk
şiir okurken psikopata bağlayan kız
kalk soğan doğra
artiz ne arar la pazarda
matematiği zayıf sözlük
bir yanlışın bir doğruyu götürmesi ile ösym den bile daha acımasız olan sözlüktür. iyi ki
dark bear ösym başkanı değil dedirtir.
ayılıktan aforoz edilme nedeni
patronun odaya çağırması
ingilizce de ayar yeme, azar işitme anlamına galen "being called on the carpet" deyimi buradan türemiştir.
genelde işçilerin çalıştığı atölyelerde ya da bürolarda yerde halı yoktur ama patronun odası duvardan duvara halı kaplıdır. bir çalışanın bu halının üzerine çağrılma nedeni ise sadece kendisine ayar vermek ve iyi bir fırça çekmek sebebiyle olacağı için, patronun odasına çağrılmak deyimi, azar işitmek anlamında kullanılır.
sızıntı
her üç sayfasından birinde böyle renkli, janjanlı bir kelebek, çiçek, börtü böcük, samanyolu, galaksi fotoğrafı verip "alın amk, bu da mı tesadüf eseri varolmuş. aha işte size kanıt. noooldu, allah varmış de miii?" türünden mesaj vermeye çalışan dergi.
iğrenç ötesi espriler
sarışın bir kadın yüzmede serbest stil 100 metre rekorunu kırmış. bunu nasıl yapmış?
101 metre yüzmüş.