eğer bahsi geçen tanrı islam tanrısı allah ise olmayan durumdur. hatta türlü türlü cezalarla sevicilik yapan kadını nasıl baskı altında tutabileceğinizi bile anlatmış.
doktorlarda, özellikle cerrahlarda bulunması elzem olan kompleks. tanıdığım bütün başarılı cerrahlarda kabul etmeseler bile bu kompleks var. bence biraz gerekli. ama abartmamak gerek.
bozulan dostluklarında, biten ilişkilerinde veya kötü giden işlerinde öz eleştiri yapmak yerine sürekli karşı tarafı suçlayan insanlar sürekli haklı olduklarına inanırlar. en çok acıyı onlar çekmiş, ellerini taşın altına en çok onlar koymuş ancak bir şekilde bu kötü insanlar onlara denk gelmiştir. dertlerini ve tasalarını adeta bir yaprak dökümü - leyla kıvamında en yakın arkadaşlarına anlatırken drama queen tavırlarını asla bırakmazlar.
hiç kimse kendini sürekli iyi ve doğru gören insanlar kadar inatçı değildir. çünkü ego haklı olmak ister. kötü giden şeylerin suçunu başkalarına atmak hiçbir zaman işimizi kolaylaştırmaz, tersine daha karmaşık hale getirir.
anlatılana göre milli maçta saygı duruşunu ıslıklayan konya halkının dedeleri ve neneleri şems-i tebrizi'yi mevlana'yla ilişkisi olduğu için kuyuya atmışlar. bir diğer anlatılana göre bu cinayet konya halkının homofobik duruşlarından değil; sırf mevlana ile şems günlerce evden çıkmadıkları için, mevlana'nın sohbetini özleyen halkın kıskançlıklarından işledikleri bir cinayetmiş. mevlana'nın "konya bir kase içi akreplerle dolu," sözünü bu olaydan sonra ettiği söylenir.
hangisi doğrudur bilmiyorum ancak mesnevi adlı eserde, sonradan kitaptan çıkarılan bir kaç tane eşcinsel aşk temalı hikaye olduğu biliyorum. mevlana'nın "konya bir kase içi akreplerle dolu," sözünü bu olaydan sonra ettiği söylenir.
karısının ve kızının başını kapatıp işlettiği bakkalın önüne attığı tabureyle dükkanın önünden geçen liseli kızın bacaklarına bakan esnafın, sırf öldükten sonra diğer tarafta huri memesi elleme hayaliyle üzerine yerleştirdiği bombalarla 105 kişinin ölmesine ve 500 küsur kişinin yaralanmasına sebep olan yobazın, evde kimse yokken gizli gizli annesinin veya kız kardeşinin iç çamaşırlarını giyip kendi fotoğraflarını çeken ama sosyal hayatında lgbti bireylere saymadığı hakaret kalmayan homofobik insanın, hayatında tek derdi ailesinin kendisine uygun bulduğu kocişiyle çıktığı hafta sonu kahvaltısını facebook'tan cümle aleme duyurmak veya gelinlerin tatlı teşalı tarzı sayfalarda nişanlısının ağzının ciğer yemesinden mütevellit soğan kokmasından dert yanan ve tüm hayatı bunlardan ibaret olan ancak kendi hayatını yaşayan diğer kadınlara kıskançlıkla sosyal ortamlarda orospu demekten geri kalmayan kadının bize layık gördükleri sıfattır.
fazla ciddiye almamak gerekir.
ama alıyoruz.
alıyoruz ama bırakalım, bence.
çünkü nasıl bu insanlar cinsel özgürlüğünü eline almış, erkeğin boyundurluğundan çıkmış kadınları orospu diyerek korkutmaya ve caydırmaya çalışıyorlarsa bizi de aynı şekile ibne diyerek korkutmaya ve caydırmaya çalışıyorlar. korkularımızla yüzleşmek bizi her zaman güçlendirir.
gay mi yoksa gey mi diye düşündüğümüz, ben gey değilim aktifim jargonunun rahatsız ettiği, uff heteroseksüel yazmak çok uzun ve yorucu dediğimiz şu günlerde bence türkiyeli ibnelerin kendilerini böyle tanımlamaları en doğrusu olacaktır.
ibneler arasında var mıdır bilmiyorum -henüz tanışmadım- ancak heteroseksüel ve biseksüel erkekler arasında örneğine çokça rastladığım erkektir. sanki sokakta yürürken, okulda teneffüs sırasında, cafede arkadaşlarıyla otururken yan masadan bir kadın/adam tuvalete çağırıp seks yapacaklarmış gibi her an hazır olmak ister. ayrıca nasıl bir gelenektir bilmiyorum ancak kamışına su yürüyen erkeğe ilk prezervatifi her zaman abisi, babası, dayısı veya amcası gibi bir aile büyüğü tarafından verilir.
her ne kadar bu tanım anlamadığı halde lady gaga, miley cyrus, demi lovato, one direction, justin bieber türevi şarkıcıları dinleyen, yaşları 9-15 arası değişen ergen kızlarımıza uysa da istisnai durumlar mevcuttur. bilinmeyene duyulan sevgi, sözlere değil müziğe dikkat etmek veya yabancı dil öğrenmek gibi sebeplerden de dinleniyor olabilir.
mesela ben şu sıralar italyanca şarkılara takmış durumdayım. bir ara ispanyolca ve fransızca dinliyordum. ayrıca yapılan araştırmalara göre dil öğrenirken, öğrenilen dilde şarkı dinlemek çok işe yarıyormuş. bir de şöyle bir şey var:
ölmek zaten boktan bir şey değilmiş gibi bir de utanç içinde ölmüş gariban. aids ilk ortaya çıktığı zaman eşcinsel hastalığı olarak biliniyordu ancak çok kısa zamanda bunun böyle olmadığı anlaşılmıştı. işin en sinir bozucu yanı bu adamın üstüne ne 20 kilo kireç dökmeleri de ne de haberde adamın eşcinsel olduğunu belirtmeleri. hani adamın dinden çıkıp çıkmadığını bilmeden kendi bok beyinleriyle ötekileştirmişler ya insan en çok ona sinirleniyor.
bildiğim kadarıyla islamda bir müslüman ölünce ufakta olsa bir cenaze namazı kılınmazsa, cenazenin içinden çıktığı topluma günah yazılırmış. yani inandıkları tanrı bile bu kadarını emretmiyor. sizin dini kontrol eden ataerkil zihniyetinizi...
not: şarkı içinde geçen ibne kelimesi için sonradan özür dilemişler. sarhoş olduklarını ve lafım gelişi kullandıklarını yazmışlar. eh yani eylül için şarkı yazan adamların homofobik olacaklarını düşünmüyorum. aslında bütün şarkılarını dinlediğim bu adamların homofobik olacaklarını düşünmüyorum.
ayrıca annesiyle röportaj yapmışlar. gerçekten çok ilgin. bu ülkede transın transa yaptığı zulmü kimse kimseye yapmıyormuş meğersem.
oda tv'den gizem kurt'un haberine göre eylül cansının annesi nurcan zenginin ifadeleri ise eylül cansının ve diğer trans kadınların intiharlarındaki perdeyi aralıyor.
eylül cansın intihar mesajında birçok insan benim arkadaşımdı ama arkadaşım değilmiş. herkesi vicdanı ile baş başa bırakıyorum. ben artık yapamıyorum, bunu öğrendim. herkesin istediği gibi istediği şeyi yapıyorum. şu anda 24 yaşında olmam lazım ve 24 yaşımda hayatımı sonlandırıyorum. yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi, çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım, bana çok engel oldular ve beni çok mağdur ettiler ifadelerini kullanmıştı.
cansın'ı veda videosunda kullandığı ifadelerden yola çıkarak trans mafyası tarafından ölüme sürüklendiği iddia ediliyor. intihara sürükleyen trans mafyanın travesti ve translardan haraç aldığı iddia edilen lgbti mafyası olduğuna dair önemli ipuçları var.
her şeyini yakıp sadece iç çamaşırlarıyla sokağa atmışsın
eylül cansının annesi nurcan zenginin anlattıklarını i. ç. isimli bir facebook kullancısı hesabından paylaştı. zengin yaşadıklarının sorumlusu olarak y.b., a.g. isimli travestileri gösterdi. isimleri geçen trans kadınlar anne nurcan zenginin iddialarını reddetti. anne nurcan zengin yaşadıklarını şöyle anlattı:
"ben eylül cansının annesi nurcan zengin. sözüm önce y.ye benim çocuğuma sebep olan sensin, diyeceksin ki neden? benim çocuğum şişlinin göbeğinde oturuyordu, evini ben tutmuştum hiç bir şeye ihtiyacı yoktu oysa sen benim çocuğumun kanına girdin. ben kanadaya gidiyorum eylül orada yaşayacağım, evimi devredecek kişi arıyorum toplam 6.500 tlye evimi sana devredeceğim, burada daha güzel para kazanırsın bir iki ay içinde de ödesen olur çünkü ben hemen gitmeyeceğim kanadaya ,o zamana kadar sen bu parayı verirsin bana. benim çocuğum da evindeki bütün eşyalarını sattı 'anne arkadaşım kanadaya gidiyor, ben onun evini devralıyorum dedi. çocuğumla 6.500 tlyi alana kadar aynı evde yaşadın ve çocuğum kendi üzerine olan teledünyayı da senin evine nakil yaptırdı sen kullandın çocuğumu icralık yaptın oysa borç senindir. sen parayı aldıktan sonra yanındaki birkaç kişiyle çocuğumu dövüp elbiselerini her şeyini yakıp sadece iç çamaşırlarıyla sokağa atmışsın. bana anlattı dedi ki 'anne ben seni dinlemedim evimi dağıttım sen haklı çıktın dolandırıldım. anne senin bana aldığın elbiseleri bile yaktılar beni dövdüler sokağa attılar bir külotla ortada kaldım. hiçbir şeyim kalmadı."
gidecek yerinde yoksa seve seve olmazsa s.s. çalıştırırım ben seni
anne nurcan zengin anlatımlarını şöyle sürdürüyor: "a.g. ise çocuğumun bu durumundan faydalanarak 'ben sana yardım ederim diyerek yanına almış. oysa o da çocuğumu daha çok bağa sokmuş. evinde her gün dövüyormuş, zorla uyuşturucu içki içiriyormuş, elindeki bütün parasını da alıyormuş, 'anadolu yakasında kalacaksan bana çalışmak zorundasın, gidecek yerin de yoksa seve seve olmazsa s.s. çalıştırırım ben seni. diyormuş. her gün evde eylül cansına zorla uyuşturucu içirerek ve döverek işkence yapıyormuş az para getiriyorsun git çalış yatma diye her gün işkence yapıyormuş. bunu bana çocuğum 3 ay önce kendine ev tutup onlardan ayrıldıktan sonra söyledi. neden bana daha önce söylemedin dediğimde 'anne senin üzülmeni istemediğim için söylemek istemedim. ben çok kötü şeyler yaşadım ama o pisliklerden kurtuldum , allaha çok şükür küçük de olsa başımı sokacak bir ev tuttum mutluyum rahatım dedi ama a.g. benimle yarı yarıya çalışmazsan seni anadolu yakasından sileriz demiş ve ayrıca yanında çalışanlara da eylülü bu dakikadan sonra artık buralarda barındırmayacaksınız diye talimat vermiş. "
beni soyundurup elektro şok cihazlarla ve sehpa bacaklarıyla bana işkence yaptılar
anne zengin anlatımlarına devam ediyor: "bundan bir ay önce ağlayarak gece beni aradı çocuğum o akşamda a.gnin anahtar isteme bahanesiyle çocuğumun canına kastetmişler. beni gece aradığında 'anne beni gene dövdüler üstümü başımı gene aldılar beni soyundurup elektro şok cihazlarla ve sehpa bacaklarıyla bana işkence yaptılar beni öldürmeye çalıştılar dedi ama çevreden görenler burada ne oluyor deyince elbiselerimi ve paramı da alıp kaçtılar hatta çantamı da alacaklardı ama çantamdakiler ortalığa dağılınca insanları görünce de panikten korkup kaçtılar dedi . hatta o gece spordan gelen bir çift çantasında pantolon vatandaşlardan bir çocukta sırtındaki tişörtünü çıkartıp eylüle vermiş ,al bacım, demiş. ertesi gün ben sabahtan eylülün yanına gittim her yeri mosmordu. o kişilerin yanında çalışan bayan beni arayarak 'sakın şikayetçi olmayın akşam geleceğim, konuşalım eylülden ne aldıysalar verecekler şimdi siz şikayetçi olursanız olaylar daha çok büyür dedi. sonra erçin adındaki bir kişiyle beni telefonla görüştürdü bu kişide a.gnin kızlarından biriymiş: abla yarın gel eylülden aldıklarını ben sana vereceğim, eylülün elbiseleri benim evimde gel benden al dedi."
o o... ananı da al tokata git gitmezsen seni anadolu yakasında yaşatmam
anne zengin anlatımlarını sürdürüyor: "ve ben de a.g.nin yanında temizlik yapan ara bulucu kadınla şöyle konuştum bir şartla şikayetçi olmam gidip eylülün elbiselerini ve parasını alacağım ama çocuğumu rahat bırakacaksınız çocuğumun peşini bırakacaksınız, çocuğumdan haraç almayacaksınız demek için evlerine gittim ama beni evlerine çağıran insanlar kapıyı aralayıp önce dediler ki 'elbiseleri hasan paşadaki evde ben kızınca da 'biz elbiseleri yırtıp attık dediler. hasan paşaya a.gnin evine gidin biz de oraya geleceğiz orada konuşacağız diyerek kapıyı yüzüme kapattılar. bunun üzerine biz de hasan paşaya gitmek için taksiye bindik oraya gitmekteki maksadım da çoğumun yakasında düşün artık demek içindi,biz taksideyken bir telefon daha geldi geri gelin pastanede buluşup konuşalım dediler. biz de pastaneye gitmeyerek a.yı aradık ve çocuğuma şöyle demiş 'o o... ananı da al tokata git gitmezsen seni anadolu yakasında yaşatmam dedi. bunun üzerine biz karakola gittik karakol bize dedi ki, bir gün önce olmuş biz hiçbir şey yapamayız kişilerin adresine gidip 155 arayın ancak öyle alırlar o şahısları, birkaç defa 155 i aradıktan sonra geldiler ve gelen memur o gece olayın üzerine gelen memurlardı eylüle dediler ki 'olay gecesi biz sana şikayetçi ol dedik neden o gece şikayetçi olmadın şimdi bir şey yapamayız dediler. bunun üzerine eylül cansın darp edildiği yerlerini göstermek için üstünü çıkartarak 'görmüyor musunuz halimi o gece ben onlardan korktuğum için şikayetçi olamadım çünkü tektim kimsem yoktu burada ama şimdi annem yanımda biz şikayetçiyiz gereğini yapın dedi. bizi polis otosuna aldılar şahıslar polis arabasının kapısını açarak çocuğumu dışarıya çekmeye çalıştılar ve eylüle 'sen daha akıllanmadın mı diye saldırdılar daha sonra polis kapısını kapatınca benim tarafımdaki kapıyı açarak beni çıkarmaya çalıştılar ben çantama bıçak koymuştum ve çocuğumla bana dokunan olursa seni öldürürüm diyerek bıçağı kaldırdım sonra kapıdan geri durdu, polisler bu kişilere bile müdahale edemedi. eğer ben bıçağı çıkarmasaydım ikimizi de polis otosundan çıkarmaya çalıştılar."
ismini gizlemeyi tercih eden bir trans kadın da yaptığı açıklamada a.ö. isimli trans kadının ismini vererek şunları ifade etti: trans camia neden bir araya gelemez biliyor musunuz? çünkü trans camiasında ve dernek başlarında yılanlar var bu yılanlar herkesin yapabileceği normal iyiliklerle göz boyayıp arkadan trans mafyacılık mesleklerini sağlamlaştırmanın peşindeler her zaman dernekler trans mafyacılığının başlıca suçlusudur (ilgisiz ve buna destekçileridir). trans melekleri takibi bırakmamın en büyük nedeni trans mafyacılığı savunan adminleri yüzündendir. çünkü bunun tartışmalarını birkaç hafta önce özellikle a.ö. denen şahıs, 'alanınızda bağımsız transları çalıştırmayın, hırsızlık yapıyorlar, müşteriye sert davranıyorlar ve adımızı kötülüyorlar' gibi bahanelerle (hırsızın başı, hakaretçinin başı sizsiniz, başta küçük mafyacılığınızı büyütmenin peşindesiniz) bağımsız, kendi halinde olan translara çalışmamasını sağlatıp alanlarınıza sokmayın diye bağırıyordu. e tabi analar birbirini destekler, kızları da kezbanca alkışlarlar! çalıştığın sokağın vergisini mi veriyorsunuz? satın mı aldınız? isteyen istediği sokakta, caddede çalışır!!! intihar eden arkadaşımız haricinde bir çok bağımsız trans açlık sınırında ve ölüm ile tehdit edilmektedir. bir tanesi ile daha yakınlarda konuştum. bu kızları haraca bağlıyorlar. sosyalist davranan tiplemeler, bedenler üzerinde küçücük emperyalist düzenini kuruyorlar! birisinin bedeni üzerinden para kazanmak nedir? bedeni kullanılan kişini mağduriyetini de kullanarak onu seks kölesi yapmak (onun bağımsız çalışmasına izin vermemek ve anaların kızlarımız dışında kimseyi sokakta barındırmayalım propagandasını yaptıklarını okuyunca ne kadar derneklerin ve trans mafyacıların iç içe olduğunu anladık)."
uyumayın, bir kondomlar, gereksiz toplantılarla transların hayatı korunmuyor resmen dalga geçiliyor
trans kadın anlatmayı sürdürüyor: "ortak çalışmak değil de, birilerinin o ortak kaderlerin üzerinden çıkıp kendini kraliçeleştirmeye / krallaştırmaya çalışmasına şiddetle karşı çıkıyorum! bu aç gözlülük ve kendi seks sermayesini kurup sömürü politikasını uygulamaktır! uyumayın, bir kondomlar, gereksiz toplantılarla transların hayatı korunmuyor resmen dalga geçiliyor!.. kondom bakkalda da var yeterince bilgililer her lgbti bireyi. trans mafyacılığını ele alsanıza? işinize gelmiyor değil mi? çünkü derneklerin başındaki çoğu trans aktivistlerin hepsi ana ve hepsi trans mafyadır! ve bağımsız çalışan, kendi halinde olanı ölümle tehdit ederler, intihara sürükletirler, göç ettirirler nedeni çalıştırdığı kızlarının müşterilerini almasınlar diye! derneklere gelen proje paraları ile bina alınır be! dernekleri fakir süsü olarak gösterip proje belgelerini yayınlamayıp hala 'utanmıyor musunuz dernekleri eleştirmeyi başarabiliyorsunuz ancak! daha kaos gl isveçten sadece bir proje parası 500 küsür bin cebinize geçti ve daha çok proje yardımları aldınız fakat görünürde fakirlik süsü veriyorsunuz ve garibanın cebindeki 10 tlsini bahane ederek 'yardım etmiyorsunuz' diyebiliyorsunuz? görünürde dernekler lgbti haklarını savunup bunun ile anayasal hak mücadeleleri ile uğraşıyorlar buraya kadar normal ve bunun içinde ab ve diğer yardım kuruluşlarından proje desteğini alıp ceplerine paraları rahatça aktarıp, mecliste kendilerine konuşma hakkı verildiğinde ilk istedikleri hak genelevlerin kapatılmaması ve genel ev çalıştırmak istedikleridir! bunları isteyen zaten baş aktivist trans mafyacı analardır!
ağızda acı bir tat bırakır. ne zaman sigara içen erkekle öpüşsem aklıma istemsizce u2'nun one şarkısındaki "or leave a bad taste in your mouth" sözleri geliyor.*
şaka bir yana çok fazla sigara içen erkek aynı zamanda parmak uçları ve teni sigara kokma ihtimali olan adamdır ki bu adamları sevmek ve onlarla sevişmek eziyet gibi geliyor. hadi çiğnediği mentollü sakız ile ağzındaki tadı kısmen alıyor ama tenindeki koku gitmiyor işte... tabii bu son dediğim çok fazla sigara içen erkekler için geçerli.
sevenleri mutlaka vardır ama ben sevemedim bir türlü.
çevremde gözlemlediğim, pek çok arkadaşımda olan durum. hepsi yalnızlıktan ölecek neredeyse... neden? çünkü şu hayatta en iyi anlaştıkları kişiyi en yakın arkadaşları olarak görüyorlar. sonra ilişkilerim neden kötü diye dert yakınıyorlar... sen çok iyi anlaştığın adamları kardeş olarak nüfusuna geçirirsen, tanımadığın veya çok iyi tanımadığın adamlarla ilişkiye başlarsan ne olmasını bekliyorsun ki? hoş yakından tanıyınca yakın arkadaş oluyorlar birden bire. o zamanda haram!*
gene heteroseksüellerde bu sıkıntıyı o kadar çok görmedim. sonuçta ne kadar yakın olurlarsa olsunlar karşı cinsle çok samimi olamıyorlar, istisnalar hariç. ama bizim camiada en büyük sıkıntılardan bir tanesi bu diye düşünüyorum.
burnunun dibindekini görememek derler ya, hah işte o!
genelde kezbanların rahatsız oldukları sorunların en başında gelir. "nerede serseri var gidip buluyorum" diyen bu kişiler genelde ilişki yaşadıkları kötü çocuk tarafından hırpalanmalarına rağmen ses çıkarmazlar. çünkü prenslerimiz ve prenseslerimiz için bir piçi yola getirmek en büyük başarıdır. samimiyetsizlikten kırılan arkadaş ortamlarında "bakın onu nasıl eve bağladım, benden sonra bir daha hiç eskisi gibi olmadı" diyebilmek için bu çocuklarla aşklarını ve sabırlarını sınarlar.
bu piç beylere ilgi gösteren kadınların ve adamların en sevdikleri romanın fifty shades of grey olduğunu düşünüyorum.
sait faik abasıyanık hayatı boyunca üç kadına yakınlaştı. bunlardan ilkiyle evlenmesini annesi istemedi. bilenler bilir; sait faik annesine aşırı düşkündür. evlenmek istediği ikinci kadın teklifini reddetti. üçüncüyle ise annesinin isteği üzerine nişanlandı. on ay nişanlı kaldı, ayrıldı. sait faik'in yakın arkadaşı ise yazarın kimseye dile getirmediği aşk hayatını öykülerinde anlattığı ve sait faik'in aslında eşcinsel olduğunu söyledi. başka bir yazarda bunu onayladı ve abasıyanık'ın ölmesine yakın sırf içindekileri söyleyebilmek için hikayelerinin biçimini değiştirip gerçeklik duygusu uyandırma isteğinden vazgeçtiğini söyledi.
sait faik abasıyanık'ın hikaye ve romanlarında homoerotizm, erkek imgesi ve kadın temsilleri başlığı altında oğuz güven'in yüksek lisans tezi bulunmaktadır.
gördüğüm kadarıyla kimse doğru cevabı verememiş. önce elit nedir onu yazalım.
elit siyaset ve sosyoloji kuramlarında, fazlasıyla büyük miktarda sermayeyi veya iktidarı elinde tutan küçük bir insan grubuna denir. ne yazık ki günümüzde elit denince akla çok zengin insanlar gelmektedir.
türkiye'de elit gay olduğunu pek düşünmüyorum. varsa bile kolay kolay kendilerini ifşa etmezler.
takılan penisi pembe ciklete, ciklet yalnız sakız değil, benzeten dünyanın en kalın prezervatifi. normalde yüzde beş kaçak ihtimali olur ya bunlarda bence yüzde sıfır yazmalılar.
efendim yüzümde tüylerin yeni bittiği zamanlarda seks yapacağım uzun süreli birini arıyorum kafası ne yazık ki fuck buddy olayında çalışmıyor. çünkü uzun süreli seks yapacağınız kişiyle gerekli mesafeyi ayarlayıp aradaki mesafeyi korumazsanız zamanla birbirinize bağlanabilir ve daha kötüsü birinizden birisi birinize bağlanabilir.**
şimdi vereceğim, zaman içerisinde başarısından emin olduğum bir kaç madde fuck buddy ile olan ilişkilerinizi sorunsuz bir şekilde götürebilirsiniz.
1- çok muhatap olmayın.
bence en zoru bu. yani yaşadığımız çevre belli. adam ayak üstü yalanları söylüyor, ruhumuz duymuyor. konuşmak şart ama ileri gitmemek gerek. hani yatağınıza kimi aldığınızı bileceksiniz ama hayatına çok müdahil olmayacaksınız. sanki onun özel hayatı çok umrunuzdaymış gibi soru sormayacaksınız. yani siz bilirsiniz... eğer özel hayatıyla ilgili çok konuşmaya başlarsanız size bağlanabilir veya siz ondan etkilenip bağlanabilirsiniz.
2- arkadaş olmayın.
bu biraz ilk maddenin sonucu olacak bir şey. ilk maddeye uyarsanız bu maddeyi kulak ardı edebilirsiniz ama inanın işin en önemli tarafı bu. insanlar arkadaşlarıyla seks yapmazlar. insanlar arkadaşlarının içine girmezler veya onları içlerine almazlar.
3- düzenli vakit ayırın.
eğer ikinizin de hayatları yoğunsa belli bir gün ve saat belirleyin ve ihtiyacınızı o vakitte giderin. yani karşınızdaki kişi sizin ne arkadaşınız ne sevgiliniz. iş ortağı gibi düşünün. haftanın belli günü veya günlerinde birbirinizin ihtiyacını gidereceksiniz. eğer canınız istediğinde onu ararsanız bu iş olmaz. hem zırtpırt arayıp rahatsız etmemeli hem de mesafeyi fazla açıp fuck buddynizin başka arayışlar içine girmesine engel olmalısınız.
4- seviştikten sonra yatakta çok vakit geçirmeyin.
size beraber uyumayın demiyorum. zaten uyumamanız gerektiğini biliyorsunuz. ancak seviştikten sonra nefes nefese kendinizi yatağa bıraktığınızda sarılma gibi istenmeyen duygusal bağların kurulmasını engellemek için o yatakta çok vakit geçirmemelisiniz. ha eğer gece beraber vakit geçirdiyseniz ve beraber uyumak zorundaysanız dönün sırtınızı yatın. kesinlikle hiçbir bağ kurmayın.
özellikle ilk buluşmada, ikinci buluşmayı garantilemek istiyorsanız buna dikkat edin. unutmayın, o sizin erkek arkadaşınız değil. sizin yataktaki bencil tavrınıza katlanmaz. bu yüzden karşılıklı zevk çok önemli.
robot muamelesi yapmayın diyorum ama şimdi mekanikten örnek vereceğim. makineler her ne kadar işlerimizi görmeleri için icat edilmiş olsalar bile ara sıra bizim onlara bakmamız, yağlarını değiştirmemiz veya vidalarını sıkmamız gerekmektedir. her ne kadar kendi zevki için sizinle sevişen fuck buddyniz bile olsa seviştikten sonra hemen yollarınızı ayırmayın. giyinin ve imkanınız varsa kahve için. siyasetten, sanattan veya müzikten bahsedin. görüşmediğiniz süre içerisinde ne yaptığınızı konuşabilirsiniz ancak kesinlikle özel hayatlarına müdahil olmayın. bu çok önemli.
fuck buddynizi paket ürünlere benzetebilirsiniz. yukarıdaki kurallar ilişkinin daha uzun sürmesi için gerekli olan şeyler. raf ömrü gibi düşünün. sıraladığım maddelere uyarsanız daha uzun süre görüşürsünüz. öbür türlü aşık olmak, arkadaş olmak, fazla samimiyetten sıkılmak gibi bir sürü sorunla karşılaşabilirsiniz.
okumuş kesimde pek olmasa bile okumamış veya okumayı sadece üniversite bitirmek olarak algılamış gey ve trans bireylerde görülen anlaşmazlıktır. bu anlaşmazlığı yaşayan iki tarafta da diğer tarafı eksik görme durumu vardır. translar için konuşacak olursam sanki zamanında hiç gey olarak yaşamamış gibi geylerin hayatını aşağılama söz konusudur. kendilerini kadın olma kararını verdikleri için çok cesur bulurken aslında kadın olmaları gereken geylerin bu cesareti gösteremedikleri için erkek olarak kalmakta ısrar ettiklerini savunurlar.
olaya geyler arasından bakacak olursak diğer tarafı hasta olarak suçlamalarını ele alabiliriz. normal olanın kadın ve erkek olarak doğmak olduğunu söylerken kendilerinin başka bir erkeği severek bu doğruyu hiçe saydıklarını görmezden gelirler. transların, kadınlara özendiklerini söyleyenine bile denk geldim. sanki bir erkek sırf özendiği için kadın olmak istermiş gibi.
ama bana kalırsa gereksiz ve anlamsız bir tartışma. günün sonunda hepimiz aynı bayrağın altında toplanıp başkalarının normaline karşı durmuyor muyuz?
hoş, bu tartışmayı yapanlar genelde karşı durmayanlar ya neyse...
sait faik abasıyanık hayatı boyunca üç kadına yakınlaştı. bunlardan ilkiyle evlenmesini annesi istemedi. bilenler bilir; sait faik annesine aşırı düşkündür. evlenmek istediği ikinci kadın teklifini reddetti. üçüncüyle ise annesinin isteği üzerine nişanlandı. on ay nişanlı kaldı, ayrıldı. sait faik'in yakın arkadaşı ise yazarın kimseye dile getirmediği aşk hayatını öykülerinde anlattığı ve sait faik'in aslında eşcinsel olduğunu söyledi. başka bir yazarda bunu onayladı ve abasıyanık'ın ölmesine yakın sırf içindekileri söyleyebilmek için hikayelerinin biçimini değiştirip gerçeklik duygusu uyandırma isteğinden vazgeçtiğini söyledi.
sait faik abasıyanık'ın hikaye ve romanlarında homoerotizm, erkek imgesi ve kadın temsilleri başlığı altında oğuz güven'in yüksek lisans tezi bulunmaktadır.
green apple folyalı ellerine tutuşturduğu çantasıyla, adeta bir devlet bahçeli edasıyla miacaba'yı rezil edeceğini söylerken, miacaba kpss hazırlık testlerinden fırsat buldukça rte edasıyla "bunlar troll bunlar zamanında sözlüğümüzün formatına uymadılar demekte geri durmuyor. **
psikiyatrik bir rahatsızlıktan çok psikolojik bir bozukluk olan durum. kişinin bazı yönlerden ve bazı durumlarda kendisini aşağı hissetmesine neden olan karmaşadır.
bu komplekse sahip kişilerde genelde kendini ispat etme çabası görülür. mesela ikili tartışmalarda son en son sözü söyleme takıntısı hatta tam manasıyla laf sokma çabası buna örnek verilebilir. genelde bu aşağılık kompleksi farkına varılmaz ve kişiye eziyet eder. özgüven eksikliği, saplantı bozuklukları ve kültürel yozlaşma aşağılık kompleksinin nedenleri arasında gösterilebilir.
ırkçılarda sıkça karşılaşılan bir durum diye biliyorum.
size en yakın olanlar genelde ailenizdir. kan bağından çok gönül bağıyla size bağlıdırlar. sizin için fedakarlık yaparlar ve bu fedakarlıkları yaparken karşılık beklemezler. hafta sonu sinemaya giderek veya dedikodu yaparak bu gönül bağı kuramazsınız. onu da diyeyim. **
neyse konumuza dönüyorum.
açılmanın asla bunun bir sır olarak kalacağını düşünmeyin. kalmaz. bir kere açıldığınız zaman geri dönüşü yoktur. ha, bu kötü bir şey mi? ben bilemem. sen kendi realiteni bir düşün, sonra açıl...
sonra hayatınızda hiç tanımadığınız insanlarla karşılaştığınızda "ayy attitude sen misin? ben çok ufak tefek bir çocuk bekliyordum?" dediklerinde şaşırmayın.
başlığı aşıran arkadaş ya copy-paste yapmayı bilmiyor ya da bir yerde okuduğu cümleyi başka bir yere taşıyacak hafızaya sahip değil. ha, evet kendisi devlet memuru olmak için yırtınan ancak devlet memuru olamayan bir öğretmen adayı. anladığım kadarıyla coğrafyacı. haha yok akp ile devleti bir tutarken, devlet memuru olmak isteyen yani ona göre akp'nin memuru olmak isteyen** birine laf anlatmaya çalışarak değerli vaktimi harcamayacağım. madem başlık ekşi'den aşırılmış ben de ekşi'de bu başlıkta favladığım bir entryi buraya copy-paste yapacağım.
not: entry'de cinsiyetçi terimler olabilir. onlar için kusura bakmayın. kpss'ye girerek onun deyimiyle akp memuru olmak isteyen birinin en anlayabileceği yazı bu. yazının orijinal bozulmasın diye düzeltmedim.
"günlük siyasi tartışmalarda da defalarca nedenini açıklamaya çalışsam da, maalesef geri zekalı, tek derdi akp ve dolayısıyla tek siyasi düşüncesi anti-akp olan, gerekirse dibinde bombalar patlatan teroristlere bile sempati besleyen, dünya görüşü kısıtlı, devlet nedir, hükümet nedir, dünya siyasi tarihi nedir bilmeyen, bilal'e anlatır gibi anlatılsa da anlamayan kitlenin hiçbir zaman anlamayacağı kitle.
öncelikle bu başlıkta belirtildiği gibi bu kitlenin çoğunda devlete tapma yok. akp ya da başka hükümeti sevmemek devlet düşmanlığı, devleti zayıflatma, yok etme gereksinimini getirmez. bu sadece anarşist düşüncede olabilir, sen bu devirde devletsiz bir yaşam düşünüyorsan sana güzel ütopyalar zaten kardeşim, yolun açık olsun, ha sorsak hdp'ye oy vermişsindir, belirtildiği gibi onların da hedefi kendi devletlerini kurmak, ha her şeye karşıysan saygım var sana ama gerçekçi değilsin, muhtemelen alakasız iki yüzlü bir hayat yaşıyorsundur.
hala kalkmışlar burada ilkokul seviyesindeki zekayla aakapee devlett zaten, devlett oldu bunlar!!!!. ulan zaten biz de bu yüzden akp'yi sevmiyoruz ya, hükümeti sevmiyoruz diyoruz, adamlar devleti ele geçiriyor, geçirdi, her kurumu kendilerine bağladılar, istedikleri gibi at koşturuyorlar, iç içler, dış işler, eğitim, halk, sağlık hizmetleri akla gelen her şey bitmiş, uzatmaları oynuyor. iyi de bunun senin yaşadığın ülkedeki devlet kavramıyla ne alakası var. bu devletin başında inönü de vardı, kartalla meclise gelen ecevit de, menderes de, yargılanıp ceza alan erbakan da. hükümetler değişti, devlet kurumu gelişmekte zorlandı, yeteri kadar gelişemedi belki ama bu genel olarak yaşadığın yerdeki devlete karşı olman anlamına gelmez.
sen yine anlamadın değil mi, bak düşük zekalı kardeşim, sana yine bilal'e anlatır gibi anlatayım. naziler bu dünyaya ne kadar zarar verdi, milyonlarca insan öldü, bundan büyük faşistlik dünya tarihinde görülmedi heralde. devleti de ele geçirmişlerdi, bütün kurumları vs. şimdi uzun uzun daha atlatmaya gerek yok o zaman yaptıklarını, halkın desteğini de almışlardı. fakat şu an almanya'nın geldiği konum ortada, ama iyi ama kötü, halkı senden çok daha rahat yaşıyor. bunu kabul ediyorsundur heralde. zamanında yapılanlar alman devletinin suçu değildir, bunun devletle filan alakası yok, bu o zamanki hükümetin suçudur. senin mantığınla tüm dünyanın hala alman devletine düşman olması lazım.
ama sen de ben de biliyoruz ki, senin derdin t.c kardeş. bu düşünceyi de yaftalar durursun, yine düşük iq'un ile her boku bildiğini sanırsın. belki sikik barlarda da bu kafayla 1-2 kız kandırıp sikersin kendi zekandan.
bu düşüncedekilere de kemalist dersin, al hadi tanımla, ayrıştır beni de.
akp'ye oy atmadım atmam
kemalizm sevmem
dini inancım yok
milliyetçilik gibi zırvalamalara inanacak kadar da gerizekalı değilim
akp polisini de sevmem, dünyada herhangi bir devletin teknoloji yerine askeriyeye para aktarmasını da anlamam
dibimde bombalar patlıyor, ne yapayım, devletin daha da güçsüzleşip bu bombaların patlamalarının artmasını mı isteyeyim senin mantığınla. sokağa çıkacak hali kalmadı milletin, yarın bir gün metroya, otobüse de mi binemeyelim, hastanelere de mi gidemeyelim, devlet kapatsın mı toptan.
sorsak hümanistsindir, senin hümanistliğini sikeyim. ölen çocuklara çok üzülürsünüz ya, ama gündelik hayatta ilk işiniz herkese faşist demek, düşünce özgürlüğünü sadece kendi adınıza kullanmaya çalışmak. siktiğimin iki yüzlüleri."
iki tarafta şu ülkeden gittikleri gün, güzel bir güne uyanacağız. iki grupta birbirinden beter. benim hırsızlığım iyi senin hırsızlığın kötü, sögörö çök pöhölö ödömlör nö yöpsönlör demek "çalıyorlar ama çalışıyorlar," bahanesinden farklı değil. neyse.