kaşındıran tişört etiketi
keyif kaçıran, huzur bırakmayan, en yakınımızda, ense kökümüzde duran etiket.
agnostisizm
dinsizliğin en mantıklı türüdür. bir agnostik olarak bu konuda birinci ağızdan görüş bildirmenin kayırıcılıkla ilgisi olmadığını herkesin anlayabileceği dilde anlatmanın zorluğunu, ilk aklıma gelen sözlerle anlattığım an, "şurada burada okuduklarını gelip orada yazıyorsun" diyenlerin büyümüş gözleri altında ezilen ergenlerin bile "ahahaha ateistim ben agnostik neymiş hahahaha" dediği günler geride kaldıktan sonra herkesin birbirine vermesi gereken zararı verdiğinin lafı bile edilmese de öğrenilmiş olan gerçeğin şüpheye açık olduğu kanısını destekler nitelikte bir düşünce akımıdır agnostisizm.
tanrı varsa bile, ulaşılamaz yerdeki görünmez domateslerin dokusunda vardır. uçan patateslerin görünmez olmadığını söylemek ilk kez benim aklıma geldi, diyebilecek bir insan evladına "tanrı" diyenlerin, din dedikleri kitapların gerçekte dil ile yazıldığı; kafaların kalınlığından değil de böceklerin bacaklarını sayanların boş kuruntularından ötürü anlamazdan geliniyor. çünkü çok güzel oluyormuş öylesi, ona sorarsın. çoğunlukla çoğalma eğilimindeki kişilerin pis kalıntıları ne renkmiş ki?
eşeğe de yeni isim bulup ulamayı tersten gösterene başparmak yüzüğü takmak gibi düşünceleri yaşama sevinci ile karıştıran yazarlara agnostik denemez. kendileri babalarını henüz öldürmemiş
* birer balıkçı gibidir çünkü.
pokemon
buradan bakıldığında kuşak çatışmasını anlatmış gibi görünen video oyunu ile video oyununun daha meşhur olan animesi.
tek başıma, yalnız başıma bakmaya zorlanmadığımı bildiğim zaman bildiğim oyun kartlarının, tasoların, çeviri hatalarının, kültürün, ekosistemin, stratejinin bir diğer yönünü çerçeve içine alan paket canavarlarıdır.
bir kez bunun sinema filmlerinden birinin siğdiğsini çalmıştım. bir sabah tek başıma izlerken babam odama girdi. odamdaki televizyonu parçalamakla kalmadı, sinirden kudurduğunu bağıra bağıra anlatırken suratını buruşturduğunu da gözümün içine soktu. sonra ağabim sağolsun başka pokemon filminin cd'sini bana hediye olarak almış. kırılan siğdiğnin parçalarını sobaya atmıştım. odamdaki televizyon kırıldığından beridir de salonda yatıyorum, tıpkı babam gibi suratımı buruşturup uyuyana kadar televizyon ışığına bakıyorum. sabah uyandığımda belimin tutulduğunu görmek istiyormuş. burası anı anlatma yeri değil, dediğimde bana bakıp "bu pokemon" demişti. biraz daha para harcadım. sesi kesildi şimdi. sigarasından içiyorum.
kendisini pokemon sanıp pencereden atlayan çocuk gibi sevinçli, çocuk gibi terli, kokuşmuş halde duşa gireceğim bir ara.
hornette çok beğendiğin erkeğin yanından geçmesi
istiklal civarlarında buna benzer bir şey yaşamıştım. yanımdan geçmiş, bir merhaba bile demedi, sonra hornette bana "seni şurada gördüm, beni görmezden geldin" falan demese haberim bile olmayacaktı. sonra zaten anlaşamadık.
sevgili aramaya çalışılan zamanlar yaşanması olası bir durum.
aşırı gizli gaylerden nefret etme sebepleri
çocuk sahibi olmaları, evli olmaları, ne olduklarını bilmemeleri
*, toplumun köpeği olmaları, çok fazla anket doldurmaları falan.
burzum
camii yakma planları yaparken şarkılarını dinlemeyi sevdiğim, bol oklu, bol yaylı müzikler yapan bir grup. davulcu çok başarılı özellikle.
ayı sözlük yazarlarının sevdiği müzik enstrümanları
keman, klavyeli çalgılar.
ayı sözlük itiraf
çıplağım. üzerimde sadece don var. hava çok sıcak, yanıyorum. akşamüzeri duş aldım, biraz terledim şimdi. ellerim, gövdemin bazı yerleri yapış yapış. içecek bir şeyler almaya gitmeyi düşünüyorum. oturduğum erde dinleniyorum. belki sırtıma ek yastık alırsam dik oturmak için zorlanmayacağım. çişim çok gelmedi henüz. gitmişken kakamı da yapmayı düşlüyorum. dönüşte belki dolaptan buz çıkarırım, içeceğim için. serinliğin duygusu akışkan olmalı. ağzımda içtiğim sigaranın, bitmiş meyve suyunun tadı eskidi. su dolu spreyi göğsüme sıkıyorum. omzumdan uzamış bir kıl koparıyorum. tırnaklarımı geçen gün kesmiştim. masamın tozunu almaya üşenirim. yatağım dağınık, televizyonum bozuk; ışığı kapatmak için bile gece lambası istediğimi kendime anlatacak yeri ayırmaya zorlanır olmamak için. gürültüyü kulaklarımdan içeri alıyorum. kayganlarım çoğalıyor, havanın ağırlığı gibi. diri sıcaklığı daha sivri içeride, esintisizce oturuyor. kraker de hep bunlardan şikayetçi. kumandayı duvara tutarak suratıma baktı. gözlerimin içindeki boşluğu kendi gözlerinin içindeki boşluktan izlemeye başladı. telefonum çalıyor, sesini kısmıştım. öyle hatırlıyorum, derken uzandı, ayak parmaklarını alnının hizasına getirip gererek gerildi. yastığım kafasının altında. tüm bu anlattıklarımı bir yandan ona okuyorum. kendisi yorum yapmadan dinleme, dinlediğini içinde canlandırma konusunda iyi görünüyor. tanıştığımız günü pek hatırlamıyorum. o gün yağmurluydu, çatıda sigara içmiştik, sonra da tepsinin tersiyle müzik yaptık. şarkı söylemedi. ben söylerim şarkı da, tepsi devrilip kaydı. eğilip kalasın altından geçtim, bacakları oradaydı. bilekleri, diz kapakları oradaydı. çenesi ıslak. ağzım kuruyordu, gecenin o vakti. ağır ağır öten kuşların geçişini izledik, bacaya yakın oturduğumuz yerde. uyudu bile. gökyüzünü düşlemiş, tüm yıldızları saymaya kalktığı zamanları hatırladığı an niye elimi tutmadığını anlamadığımı kastettiğimde kafasını geriye yasladığını, tekrar yasladığını bildiğimi sanmış. uykusu ağırdı. kalkıp tuvalete gittim. çıplaklığım geçti. geri çekildim, olduğum yere
çokta olmak
çokta kalmak,
çoka gelmek, çoka girmek gibi varyasyonları türemekte olan uyduruk deyiş.
burundan kanların fışkırması
japon çizgi romanlarında(anime manga falan) çapkın
* rolündeki amcalar —genellikle iri memeli— birinden tahrik olduğu sırada, burunlarından kan gelmesi şeklinde, görsel olarak yansıtılan olgu.
çocuk aklımla izlerken "ereksiyonu böyle sembolik olarak anlatmak istemişler herhalde" diye düşünürdüm. sonra kanımın deli aktığı bir gün videosunu izlediğim bir konuşmacının suratına karşı
* otuzbir çekmeye başlayınca burundan niye kan geldiğini anladım.
kan basıncını yükselten koşullar yaşanırken asılırsanız burundan kan gelebiliyor. damarlar ince.
hayvanları sevip insanları sevmemek
var oluş biçimlerimizdeki çifte standartı garipseyen, bir bakıma "yanlış" bulan kişilerin takınabileceği tutumlardan biri gibi göründü bana.
dikdörtgenleri sevip kareleri sevmemekle neredeyse aynı.
insanları sevmemek için bir sürü sebep var. öncelikle insan olduğumu hatırlayınca daha dar bir alana düşüyoruz. bu alanda bir çoğunuzu düşürüp geçmem lazım. diğer hayvanlar kadar özgür olamayacak da olsam, bunun hayalini bana satmaya çalışanları küçümseyecek ölçüde farkında olmalıyım.
hayvanları sevdiğimde sevgiye muhtaç diğer hayvanlar seslerini yükseltecekler. iniltileri, ulumaları, cırlamaları, vızıltıları odamın duvarının öteki tarafında kaldığında yalnız evcil hayvanlarımı severim.
evcil hayvanlarımdan başlıcaları: sümbüller, zambaklar, kozalak çiçekleri, karahindiba, mavi yeşil alg falan.
(bkz:
misantropi)
parmaklamak
anal mastürbasyon yapmak işine verilen isimlerden biri. ikiden fazla parmak kullanmak uygun değildir. ecnebiler
fingering der buna, adı gibi fingirdek bir fiil.
kukunuz varsa kukuyla da yapılabilir; sahilde kendini fingerlediğini söyleyen amerikalı bir kızla tanışmıştım internette çet yaparken.
ayı sözlük itiraf
tavuk büzüğü ile ayı ayağı arasındaki fark üzerine düşünüyorum. şişman olmadığım aklıma geliyor. saç boyası reklamı izlerken daha ırkçıyım.
dün otobüste yanıma oturdu. nefsimi tuttum. sonra dayadı.
oh ne güzeldi. gözlerim kapalıydı. sürtündükçe yumuşadı.
boxer koklamak
güzel bir eylem. ara sıra kendi terli donlarımı kokluyorum, derin derin solunası hoş bir kokusu var.
2 girls 1 cup
pornodan yabancı dil öğrenmeye çalışanlara ders olarak gösterilen videolardan biridir.
sünger bob
sünger bob kare pantolon'un sünger bob kare şort olanı. kimi zaman sinir bozucu olsa da, yine de bitmediği için mutlu olduğum bir dizi.
progressive gece şiirleri
bu dün ya
bu gün
budünya
bu günya
bu dünya
bugün ya
budün ya
bu dün ya
bugünya
bu dün ya
bu gün ya
bugünün
bugün ya
bugün
ayı sözlük itiraf
diğer günler ne yaptığımı unuttum. bugün neydi diye baktım şimdi. oyun oynadığımız kartonlar eskidi. hayatı hatırladım önce. kemiklerim ıslanır uyandığımda. sen olurum.
yoktum, şimdi varım. neredeyim, dur bakayım. masamın altından çıktım. dizlerimi birbirine yanaştırdım. banyoda ısındım. kahvem buzluydu. parmaklarımı koklamalıyım. üşüdüm sanki şimdi.
köpek gibi acıkmadan yemek yememeye çalıştığım için çok yürüdüğüm günler bol yiyorum. yakından izlediğim yeni videoları uzaktan izlerken de
aklıma yeni bir şey geldi: kaç tane sapıklığım var diye düşünürken aklıma gelenlerle ilgili yeni bir şeyler yazmak. aklıma gelen sapıklıkları yazmak. bende aslında sapıklık yok. aklıma gelen sapıklıklar da, ırkçılık, cinsiyetçilik, pedofili falan.
yaşça büyük erkeklerin yazdıklarını okumaya bayılıyorum.
her saat aynı şarkıyı dinlemekten sıkılınca bir sigara yakıp tişörtüme bastırıyorum. yaladığım bardakları yıkayıp yan tarafıma bırakınca biraz daha su içiyorum. giyindiğimde terliyorum. terim kuruyunca da yıkanabilirim. ingilizceyi okulda öğrenmiştim. utangaçlık beni yalnızlığımı sevmeye zorladı. işemiş gibi yazdığımda
aklıma gelenleri söyleyen biri varmış gibi davrandığımı anlatanların baktığı taraftan geçen parlak, ışıksızlıklarım içimden geçiyor. bulanıklıklar bezlerin arasından az daha az daha ileride. nerede, diyen taraftan baktığımda nefes aldım. tepeleri özümsemek gibi bir düşüncem var mıdır? verimsizlik içinde balıkların üşüdüğünü az önce gördüm. kulaklarım tıkalıydı. bir şarkı daha açtım.
ayı şiirler
sabah bahçede çiçek topladım.
sevgilim, ayı şiirler gibi
yakın çakmak taşları, ıslak
geyik sürüleri uçuyor.
demin de dedim;
aynı şey için, kazmayı demir yerinden
tutup binen sopalarla
yazarız kesitlerini düşünürken
gözlerin bulanık ışıklarla
uzaklara, daha uzaklara
yukarıdaki gölge için bakmadı.
iç içeyken de dışımdan sana sarıldım
kaç kıyafetimiz vardı senle
birlikte giydiğimiz,
ceviz ağacının altında uzanırken.
kedi kokusu
kitap kokusu, kahve kokusu, ter kokusu, çiş kokusu, odunlu parfüm kokusu, ekşi koku, sigara kokusu, meşrubat kokusu, ayak kokusu, ağız kokusu, balık kokusu, yağmur kokusu, çamur kokusu, deniz taşı kokusu, yanık saç kokusu, soba bacası kokusu, çürük meyve kokusu, helyum kokusu, osuruk kokusu, çatapat kokusu, ten kokusu, mürekkep kokusu, badana kokusu, yeni yıkanmış yastık kılıfı kokusu,