ve düşünürüm: belki hiç yaşamadım, ne öğrendin, ne sevdin, ne de inandın... belki de kuyruklu yalanlar mutlu etti bazı bazı... kahrolsun bağzı şeyler!!
gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.
tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.
"gösterici"lerden bir kısım zevat molotof kokteyl ile polise saldımakta imiş. radikal'in güzel bir haber başlığı var: 'niye bugüne kadar molotof atan olmadı'. bu soru tabi ki 'cüretkar' radikal'e ait değil. taksim platformunun bir tweeti.
gezi parkı direnişini eleştirmiş ve "desteklemem söz konusu olmaz" diyerek eylemcileri gericilikle itham etmiş eski şarkıcı/türkücü yeni dizi yaratıcısı vs.
bir çoğu taksimin gözde mekanlarının fiyat listesini aratmayan köylü kurnazı satıcılardır. bir çaya bir buçuk-iki lira diyeni gördüm. plastik bardakta, çay üstüne çay demleyip çaylıktan çıkan ve rengi kahverengiye dönen çaylar! en basit örneği bu. gezi parkının bu "şölen" havası hayra alamet değil. cık değil! en kısa zamanda seyyar satıcılara karşı bir karar almak lazım. mesela alışveriş yapılmaması gibi. bu direnişin selameti için elzem. sivil polis mi? evet, ne sandın!
gezi parkı işgalinin bir direniş olduğu medya tarafından "fark edildiğinde" cnn türk'teki programında, konuklarının yardımıyla da hükumeti yerden yere vurmuş; hızını alamamış sonraki gün yazdığı gazetede de bu eleştirilerine devam etmiştir. sırf bu yüzden geçmiş olsun'u benim nezdimde hak ediyor.
siz, saygıdeğer gezi parkı direnişi bileşenlerine ve tüm anadolu kentlerinde devlet zulmüne karşı birleşen insanlığa duyurulur/bir sözümüz var.
bizler bu coğrafyada varoluşu için birçok mücadele vermiş ve hala vermekte olan insanlarız.
dişimizi tırnağımıza takıp, ekmeği için canını öne atan insanlarız.
sokakta yürüme hakkı elinden alınan, gündüzlerden uzaklaştırılan, gecelere mahkum edilen insanlarız.
eğitim hakkı olmayan, barınmak, yaşamak, güvenli bir şekilde nefes alma hakkı başkalarının ellerine bırakılmış;
erkeklik şiddetinin, küfürün, ayrımcılığın, ötekileştirmenin bir yaşam şekli biçildiği insanlarız.
şimdi bugün, hep beraber burada gösterdiğimiz bu muazzam direniş bir hikayeye dönüşmeden, siz duyarlı insanların dikkatini bir konuya çekmek istiyoruz.
bu barikatların ötesinde hayat bizler için tüm acımasızlığıyla devam ediyor.
erkek şiddeti, devlet ve polis şiddeti, zulüm devam ediyor.
yaşam mücadelemiz kaldığı yerden tüm vahşetiyle devam ediyor.
hatırlatmak isteriz, 2002den bu yana sadece bizim bildiğimiz rakamlara göre 70 trans birey öldürüldü, geçtiğimiz yıl 18 trans kadın, nefret cinayetine kurban gitti. eşcinsel çocuklar aileleri tarafından kaçırıldı, öldürüldü. evlerimiz mühürlendi, yaşam alanlarımıza kurşun sıkıldı.
cinayet ve şiddet haberleriyle her gün artan, iktidarın söylemleriyle destek bulan sistematik şiddete bir son demek, homofobik ve transfobik tehditlere boyun eğmemek ve onurlu bir hayatı hak ettiğimizi cümle aleme duyurmak için bugün karşınızdayız ve yanınızdayız.
kepçelerin gezi parkına girdiği ilk günden beri, bizim de olan bu parkı, sizlerle beraber koruyor ve yarınlara taşıyoruz.
sizlerden bir ricamız var:
bugün burada yakaladığımız bu güneşli günlerin devamı için,
ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz bırakılmış biz transseksüel ve eşcinsel bireyler için,
nefret cinayetlerine dur demek, lezbiyen-gey-biseksüel ve trans bireylerin hakları insan hakkıdır demek için,
sizleri 30 haziran pazar günü, saat 17de istiklal caddesinde, bu yıl 11. kez düzenleyeceğimiz lgbt onur yürüyüşüne davet ediyoruz.
ayrica
verdiğimiz onurlu mücadeleye destek olmanızı ve burada paylaşılan dostluk ortamını mahallelerinize, evlerinize, iş yerlerinize taşımanızı istiyor, hak mücadelemizde sizleri bizlerle yoldaşlığa davet ediyoruz.
lezbiyen gey biseksüel trans blok
slogan olarak:
kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz.
insanın kendine güvenmesi lazım. on üç gün önce de gezi parkı yıkılmak istendi ama ne oldu, halk ayaklandı. öyle biz istemesek de yapacaklar, o zaman ismi biz verelim demek, baştan yenilgiyi kabul etmek demektir. ha yaparlar mı yaparlar muhakkak. ama mesele zaten köprüyü yapacaklar biz boşuna ses çıkarmayalım demenin zavallılığıdır. ayrıca adamlar ismini bile koymuşlar köprünün. böylece sana söz hakkı bile tanınmayan bir isim koyma pastasından pay alma girişiminin de zavallı olduğu ortaya çıkar.
"göstericilere kapılarını açmayan yerlere bir daha adım atmam" diyenlere dolmabahçe camisi imamından mesaj var: "biz kapılarımızı açtık bundan sonra buraya bekleriz... bu arada kandiliniz mübarek olsun..." *
gezi parkı'na yapılmak istenen topçu kışlası projesine dair güzel bir yazı için:
cc
"sorun 7200 m2 ticari alanı olan bina için haklı olarak avm kısaltmasını kullanmanın tartışmasını yapmak ya da sadece üç tane ağacı kesmek değil. diyelim ki sökülenler yeniden dikildi. bölgedeki son yeşil parça bir iç bahçe gibi binanın içine gömülürse kentle bağı kopartılmış olacak ve 'yeşil alan özelliğini kaybedecek. zaten projenin mimarı, buranın bir kent ormanı olmadığını, tüm ağaçların korunmasına gerek olmadığını şu özlü sözüyle destekliyor: ama tabii ki bir düzen getirilmek zorunda. her elini kolunu sallayan kafeye, restorana girsin demek doğru değil. herkes her yere girebilir mi?
problemin merkezi işte burada. herkes her yere girsin mi girmesin mi? bir de üzerine koskoca direnişi üç tane ağaç için şeklinde küçümsemek... projeyi kimse benimle tartışmadı demek kolay. görmediğimiz ve sır gibi saklanan projeden kamuya düşen sadece birkaç kalitesiz, bilgisayar marifetiyle elde edilmiş üç boyutlu görselken tartışmanın nasıl olacağını kestirmek zor.
belediye ya da başka bir kurum, hiçbir zaman bu kadar önemli projeyi kamuoyuyla paylaşmış, duyurmuş, tartışmış değil. haliçteki garip taşıyıcılı köprü için belediye başkanının projenin mimarına direktif vermesi dışında bir kamuoyu bilgilendirmesi yapılmamıştır.
sonuç: yetkililer kamuoyunun mimari konulardaki fikrini pek önemli saymıyorlar.
kronik sorun, her gün garip bir projenin dayatılması. her sabah, fiziki çevre, kent kullanımı, estetik değerler ve kurallar gibi ön çalışmalar ve katılımcı bir tasarımla şekillenmemiş biz karar verdik, olacak denen bir sürpriz projeyle uyanmak. örneğin taksimin yayalaştırma projesi bile bazı önemli hatalar içermektedir. hâlâ konuşacak, anlatacak, icabında düzelttirilecek bir merci yok."
master falan deyince bir şeye benzediği sanılıyor ama aynı tas aynı hamam. lisans eğitimi ne ki yükseğinden ne bekliyorsun. ha sosyal bilimlerde böyle. möendismiş, hukukmuş, tıpmış bilemem.
yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.
aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.
peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.
yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?
günümüde daha ziyade taşlamalarıyla tanınan oldukça yaratıcı bir şair. ayı sözlükte yazılan bu şiir doğru olmayabilir. sitedeki bu şiirin içeriği küçükler için uygun olmayabilir.
yürü be ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi topmuyum bir am için öleyim
mecnunuda sikeyim leylayıda sikeyim
bana yar olmayan karının izzetini itibarını sikeyim
yansın karıların alayı su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
düşmüşüz bir orospunun belasına
koymadık diye ta amının ortasına
kader böyle yazmış hatırasına
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim
kerem dağları deler bir amcık uğruna
aslı gitsinde ona buna vurdura
bir karı için değermi hiç bütün bunlara
her taraf amcık dolu mala iyi vurana
fuzuli am peşine düştün gurbete
am serindir, am derindir, şifa verir millete
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte
bu gidişle yarrağımı gidersin cennete
tembelliğin en büyük belirtisi olarak yorumlanır. ve ben tembellikte garfield'ı geçermişim. çok seviyorum. hele üç buçuk dört gibi yatıp beş, beş buçuk gibi kalkması... "gece zombi moduna girip sabaha karşı uykuya dalıp sabah da ceset gibi kalk"mak** işten bile değil. orası ayrı.
esasında roman falan değildir. annie proulx'un yazdığı kısa bir öykü. aralarında teorik bir ayırım olmasa da hikaye bile diyemiyorum bu öyküye.
everest'in film çıktığında popüler kaygılarla brokeback dağı diye türkçeye iğrencü'l-vahşet bir tercümeyle kazandırdığı öykü. bu kötü çeviriden olsa gerek -diye umuyorum- öykü hayli sıkıcı. onu okuduktan sonra kitabın başka hiç bir öyküsünü okumadım.
bu filmi sinemada izledim ben arkadaş. daha bir tane bile gay arkadaşım yokken. bir tane bile gay pornosu izlememişken. (aynı zamanda genel porno da izlememiştim.) bakırköy'de +18 mi ne yazıyordu o zaman. kimliğimi isteyecekler diye altıma sıçmıştım korkudan. ama bir kere beni kesmedi. sonraki hafta ikinci kez gittim. benim için ne kadar anlamlı olduğunu anlatamam. o zamana kadar yalnızca e2'de yayınlanan hollyoaks dizisinde gördüğüm eşcinsel sevgili muhabbetleri bir anda koca bir öykü olarak beyaz perde aracılığıyla gözümün önüne serilmişti. arkadaş o zaman ben de sonu böyle olmayan ama sevdiğimle güzel bir ilişki yaşayabilirim deyüpde sinemadan çıkararaktan eve koşmuştum. gözlerim de yaşlıydı efendim. ağlamamış değildim. son sahnede.
diğer yandan. sözlük, bu film sinemada izlediğim ilk filmdir. benim için önemini anlatabiliyor muyum? ve 2006 yılı benim için ne kadar mukaddestir. lise daha bitmemişken nihayet sinemaya gittim demek için sinemaya gitmeye çalışan ben'in -param olmazdı da gitmezdim, net zaten yoktu- gittiği ilk filmin brokeback olması hayli hoş bir tesadüf.
bürokratik aşamaları insana kan kusturan kurumlar. özeli ayrı dert devleti ayrı. refakatçi olarak yanında bulunduğunuz 'hasta' arkadaşınızla oradan kaçarcasına çıktığınızda ne olursa olsun hastalık illetinden kurtulamayacağınızı çok iyi bilirsiniz.
ancak sadece bu değildir. irdelenmesi zaruri bir mevzu olarak:
timurun soyundan gelen hatunların kullandığı ünvan.
türklerde ve türk-moğol devletlerinde kast sistemi yoktur ancak herkesten farklı olarak bir hanedan vardır. ve hanedana en çok destek çıkanlar. hanedan devleti yöneten aileye deniyor ve türklerde bu kişiye han deniyor. ve han'ın karısına da hanım deniyor. timur imparatorluğu denilen zaman diliminde durum kast sistemini anımsatacak denli karışık. timur bir beydir. her ne kadar han'ı avucunun içinde oynatsa, devleti ve dünyayı kendi istediği gibi yönetse de han değildir. neden mi? çünkü han, kan bağını gerektiren bir şey olup cengiz han'ın kanından olanlarca kullanılabilen bir ünvandır. timur ise halktan bir çocuk. nasıl kullansın? onun asıl ünvanı beg'dir. ve eşinin ismi de begüm. hanım, begüm. han ve hanım'ın kan bağıyla süregeldiği bir dönemden sonra, yani timur'dan sonra beg ve begüm de kan bağını anlatır olmuştur. timurun kanından olanlar sadece beg ve begüm olabilmiştir. öyle ki ben beg'im ben begüm'üm dediğin zaman senin şecereni çıkartabiliyor adamlar.
malumunuz, timurla yıldırım bayezıt 'han' savaşmışlardır. birbirlerine küfür dolu mektuplar göndermişlerdir. yıldırım mektuplarının altına han imzasını attırınca timur küplere binermiş; lan oluuumm sennn cengiz hanının soyundan gelmiyonki söğütlü vatandaş diye. tabi yıldırım bunu bilmiyor ve sallamıyor. han ünvanını kullanıyor. artık buna mı sinirlenmiş ne timur sen saldır yıldırıma. darmaduman et adamcağızı. tabi bir koltuğa iki karpuz sığmaz.
gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.
tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.
bir de bunların gel bi ellesene diyen türü vardır ki düşman başına. ego tavan. gel elle bir daha göremezsin. bir yerlerini yırtsan sen yapamazsın tadında sözler ve bakışlar. kasları dökülesice. **