tein

Durum: 230 - 0 - 0 - 0 - 27.01.2017 14:09

Puan: 4164 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

hamdım, hamım, ham
  • /
  • 12

osmanlıca

zamanında kur'an okumayı öğrenirken merak sarıp öğrendiğim ama istikrarlı olarak okuma pratiği yapmadığımdan unuttuğum, canlandırmak için ara ara heves edip başardığım ama her seferinde yine unuttuğum lisan.

demem o ki eğer işiniz ya da istikrarlı bir hobinizin parçası değilse ne yazık ki pek kalıcı olmuyor.

türk olmaktan gurur duymak

sanırım buradaki fikir ayrılığı gurur ve onur kavramlarının birbirine karıştırılmasından kaynaklanıyor. gurur başkaları tarafından görülebilen hatta zaten başkaları görsün diye bürünülen bir tavırdır. dilimizde 'gururlanma senden büyük allah var' şeklinde bir deyiş olması da gururun kişinin kendi iç dünyasıyla ilgili olmaktan çok diğerleriyle kurduğu ilişkiye dair bir kavram olduğunu ifade ediyor. diğer taraftan onur ise daha içsel bir süreci ifade etmektedir. parçası olmaktan onur duyduğunuz şeyle iligili yoğun bir memnuniyet ve onun unsurlarına karşı samimi bir ilgiyi ifade ediyor ama başkalarına bu memnuniyeti sergileme durumunu barındırmıyor. aradaki ayrım büyük ölçüde sergileme kavramıyla çiziliyormuş gibi görünüyor.

kısaca eğer türk olmaktan onur duyuyorsanız bunun muhtemel yansımaları türkçe'yi iyi kullanmak, edebiyatına ve diğer kültürel değerlerine karşı kendilğinden gelişen bir ilgi ve hakimiyet olarak kendini gösterirken, türk olmakla gurur duymak ise hayatınızda iki kitap okumadan türk'ün gücü falan diye gezinip türk olmayanlar hakkında atıp tutmak şeklinde tezahür ediyor. en azından benim gözlemlerim bunlar.

halklailiskilerci

eyalet sistemi konusunda kendisiyle aynı fikirde olmadığım için birkaç karşılıklı fikir teatisi içeren mesajlaşmayı tekrar etmek istemediğim bir kelime ile zekamı sorgulayarak bitiren yazar.

ilginçmiş.

sinner bear

ayrılacak sevgilisi olmayan biçare yazarları düşünüp teselli bulurken birini bulan diğerini de bulur diyerek ümitvar da olması gereken yazar.

eyalet sistemi

yerinden yönetimi güçlendirmek başka şey eyalet sistemi ise başka bir şeydir, karıştırmamak lazım. eğer her eyaletin kendi iç kanunlarını yapmasına izin verirseniz, iç anadolu'da yaşayan insanların hepsini bağnaz bir çoğunluğa hiçbir itiraz hakları kalmadan mahkum etmeyi de onaylamış olursunuz. eyalet sistemi ancak tüm eyaletlerin üzerinde bir yazılı metnin, temel insan haklarını koruma altına aldığı bir sistemde sağlıklı şekilde işleyebilir. bu eyaletler üstü uzlaşıyı sağlamadan eyalet sistemine geçmek herkes kendi küçük diktatörlüğünü kursun demekten farksızdır. söz konusu uzlaşıyı anayasa ve hukuk düzeninde sağladığınızda ise muhtemelen zaten eyalet sistemini gerektirecek beklentileri önemli ölçüde törpüleyecektir.

kürt sorununu çözeceğiz diye diktatörlük adacıkları yaratmayalım.

balık etli gey

pastalarla ve kuruyemiş desteğiyle olmaya çalışıldığında balık etli olmak ile orantısız kilo alımı arasındaki fark muhtemelen ortadan kalkacağından pek de heves edilmemesi gereken bir durum gibi görünüyor. yanaklarım olsun derken alimallah...

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

simply red - holding back the years

odatv nin ayı sözlük haberi

nedense odatv hep biraz tutucu bir izlenim vermiştir bu gibi mevzularda. bende ve muhtemeldir ki başkalarında da bulunan bu algıyı değiştirmek için de güzel bir adım olmuş.

x men de hangi karakter

mystique çok daha baştan çıkarıcı olsa da çizgi film versiyonundaki karakterin karizmasından olsa gerek storm bir adım öne geçmektedir.

telepati

herhangi bir gelecekte yaygın olmayacak olan uydurma bir beceridir.

launchpad

açık kaynak yazılımlar için bir geliştirme ve geri bildirim ortamı sunan web sitesi.

gece yarısından sonra tüm başlıkların ve girilerin yok olması

sanırım en uygun çözümü sol frame zımbırtısının daima son 24 saati gösterecek şekilde elden geçirilmesi olan durum.

mevcut yapı sözlüğü karmaşıklaştırmakla kalmıyor aynı zamanda gece yarısının hemen ardından giriş yapan yazarları karşılayan boş sol frame zımbırtısı sanırım yazma isteğini de azaltıyor.

yandex

kusura bakmasınlar ama kendisi pek çok insan için virüs sınıfındadır.

kurduğunuz pek çok programla birlikte sinsice tarayıcınıza eklenti ya da bar eklemekten tutun da anasayfasının çorbaya dönmüş olmasına kadar ne ararsan vardır. kendilerinin bir rus şirketi olduğu ve rusya çıkışlı şirketlerin birey haklarından ziyade devletlerle işbirliğini ön plana çıkardığını ve olası bir durumda tüm bilgilerinizi birilerine verme ihtimalini de unutmamak lazım tabii.

anonymox

eklenti mantık olarak güzel ama hız konusunda çoğu zaman tor browser'dan bile daha yavaş kalabiliyor. eğer özellikle video izlemek için kullanmayı düşünüyorsanız bunun yerine tor browser tavsiye ederim. her seferinde bir sayfa için ayrıca trarayıcı açamam diyoranız da foxyproxy ile firefox üzerinde tor kullanmak mantıklı olabilir.

kettle

sadece yurt odalarının değil öğrenci evlerinin de can dostudur. evdeki elektrik tesisatı her gün parça parça çökerken üşengeçlkten tınlanmamış, odadaki iki prizden biri iptal olunca metrelerce uzatma kablousu alınıp yola devam edilmiştir. gel gör ki zalım kader kettle ın bağlı olduğu o kutsal prize de musallat olunca ev sahibinin kapısında bitilmiş ve tüm tesisat yenilenmiştir.

kettle mühim.

türk sineması

yakın zamanda bir ortamda türk sineması değil türkiye sineması denilmelidir temalı bir tartışmaya dahil olmama sebep vermiştir.

nedense bir türlü ayarı tutturamıyoruz. anayasanın ve genel olarak devletin 'herkes türk olsun' kafası ne kadar zorbalıksa, yukardan dikte edilen kavramları temizleyelim derken dilin kendi gelişiminin bir parçası olan kavramları bir kalemde silmeye çalışmak da bir o kadar saçma ve işlevsiz görünüyor.

anadolu yakasına geçince gelen huzur

üsküdar sahilde vapurdan inip de karşıda yükselen mihrimah sultan camii ve arkasındaki dik yamaca tutunmuş ağaçların yarattığı bir beklentidir sanırım bu hiisi yaratan; kısa sürmesi pek yazık.

vapurdan inip de karşıda yükselen yamaca bakmadan kalabalığı yarmaya çalışan insanların arasında ezilmeyecek kadar hızlı ama tepeyi gözden kaçırmayacak kadar da dingin hareketlerle birkaç adım attığınızda hissedersiniz; tepenin ardında eski istanbul hikayelerinden kalıntılar bulacakmışsınız gibi heyeceanlanır, ayrıntıları görmek için devasa bir tablonun farklı köşelerine bakıyormuş gibi tepenin yamacın ayrıntılar arasında koşturur gözleriniz. yazık ki yamaca doğru yaklaşırken önce sahil yolunun keşmekeşi sonra da yamacın dibinden çamlıca tepesine kadar kesintisiz devam edecek olan tabela selinin sevimsizliği tüm iştahınızı söker alır, boğulursunuz.

galapagos

darwin'in evrim teorisini temellendirmesinde önemli bir yeri bulunan ada toplululuğu.

adalar uzun süre diğer kara parçalarına uzak ve izole kaldığından ada üzerindeki yaşam dünyanın geri kalanından radikal ölçüde farklılaşmış ve endemik türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. yaklaşık 60 irili ufaklı ada takımının ismi ise ispanyolca kaplumbağa adaları anlamına geliyormuş.

serengeti

her akşam haberlerden önce stv ekranlarından aslanların sırtlanların allah'ın bir mucizesi olarak takdim edilmesine ev sahipliği yapan mekan.

startpage

alternatif bir web arama motoru.

temelde google alt yapısını kullanan ama google'ın kullanıcı istatistiklerini tutan zamazingoları devredışı bırakarak size sonuçları getiren bir çalışma mantığına sahip olduğu söylenebilir.

https://startpage.com/
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 230

ayı sözlük yazarlarının ilk maaşı

liseyi bitirdiğim yaz, ailemin bölüm seçimi konusunda uyguladığı baskıya rest çekerek üniversiteye gitme fikrini tamamen reddettiğim, tercih yapmadığım yıldı. sonuçlar açıklanıp o puanla açıkta kaldığımı görünce ne yaptığımı anlayıp kıyameti koparmışlar, bana da bir iş bulup evde daha az vakit geçitmekten başka çare kalmamıştı. bulduğum ilk işe girip bedenimi yeterince yorarsam zihnim daha az çalışır diye düşünerek çelimsiz halimle ağırlıkların altına atmıştım kendimi. çalıştığım yerde benimle aynı işi yapan ellili yaşlarda bir abi de vardı. ayın sonunda bir öğle yemeği arasında ekmek arası peynir domatesini yemekte olan adamın karşısında donup kalmış, dehşete düşmüştüm. bir taraftan ekmeğini ısırırken diğer eliyle de az önce birlikte çektiğimiz üç kuruşluk maaşı evirip çeviriyor, mırıldanmalarından anladığım kadarıyla nereye ne kadar vereceğini hesaplamaya çalışıyor ama hangisini sonraki aya erteleyeceğini kestiremiyordu. dehşete düşmüştüm çünkü otuz yıl sonraki halime baktığım hissine kapılmıştım. boğazıma yumru olup oturan paranın azlığı, insan gibi yaşamaya yetmezliği değildi. kafasında ve göğsünde kim bilir neleri taşırken kendi hayatına sıkışıp kalma duygusu bir korku olmanın ötesinde cisimlenmiş olarak önümde duruyordu sanki, nefesim kesilmişti. her gün aynı güne uyanacak, her gün aynı şeyleri tekrar edecek ve zihnimin sınırsızlığı ile gerçekliğin çoraklığının yarattığı çelşikiyi bastırmak için aklımı tümden susturmaya çalışmakla geçecekti zaman; ilk maaşımla sonraki maaşlarım arasında tek değişen yaşım olacak ve yaşam ben yaşamadan tükenecekti.

üniversiteden vazgeçerek bana seçme şansı tanımayan ailemden intikam aldığımı düşünüyordum; gerçi ben küçükken de anneme kızdığımda yemek yemeyerek onu cezlandırdığımı sanırdım. kendine acı çektirerek çevrendekileri cezalandırmaya çalışmak ne kadar çocuksu ve anlamsız!

aldığım ilk maas bana hayatımın geri kalanın nasıl olacağı hakkında okkalı bir tokat attı; bir sonraki sene yine aileme rest çekerek ama bu sefer istediğim şehir ve bölümü seçerek üneversiteye gitmemi sağladı. okulu bitirdiğim bu eşikte muhtemelen beni yine üç kuruşu evirip çevireveğim bir iş bekliyor ama kendi seçimlerimle ve istediğim şehirde yaşadığım sürece mutluyum. yine de o öfkeyi, kendi hayatına sıkışıp kalmış o adamın zihnime kazınan portresini unutmadım. muhtemelen benden çok daha falzasına sahip olan ama hayata geçirmek için fırsat bulamamış, ruhu bedeninden şişman o hayat soğurucu bir avuç adamın düzeninde sıkışmış adamın öfkesi hala orada duruyor.

ilk maaşımla eve dönerken kardeşime manavdan meyve, eve ekmek ve kendime kitap almış, geri kalanını da üniversite masrafları için bir kenara atmıştım. meyveler taze, ekmek sıcak ve kitap güzeldi.

ayı sözlük yazarlarından iyi görünme taktikleri

- ayakkabılarınız çok da temiz olmasın; her daim göz kamaştıran parlaklıkta ayakkabı giyen adamlar ben de uğur ışıl(d)ak'ın oluşturduğu tekin olmayan pürüzsüzlük hissi uyandırıyor.

- şunu şununla kombine edeyim cümlesi aklınızdan geçtiği an kendinizi uçan adam sabri gibi yerlere atıp kombin kelimesi aklınızdan silinene kadar da kalkmayın; nerede bir kombine etme hali olsa orada genellikle bir adet 'dolabın yarısını üzerine giymiş adam' atmosferi oluştuğu gözlemlerimle sabittir.

- saçınız uzun ise iki saat ayna karşısında kafanızdaki uzantılarla cebelleşip dışarı çıkınca 'yataktan kalktığım gibi geldim' pozu kesmeyin. saçınız çok kısa ise de 'ayna karşısında yüzümdeki varoluşsal krız ifadesi eşliğinde saçımı sıfıra vurdum, hakkımda ne düşündüğünüz kaygısını çoktan aştım' pozu kesmeyin. alt tarafı saç yahu, hiç poz kesmeyin.

- boxer seçimine gelince, çok ayıp...!

islamofobi

müslümanların hatalarını islam'a mâl etmeyin diyenlerin gözden kaçırdığı basit bir nokta var. su şebekesine zehir karışmış ama özünde su temiz bir maddedir kullanmaya devam edebilirsiniz kapısına çıkıyor iş; suç islam'da değil müslümanlarda demek pratik olarak hiçbir sonuç doğumuyor ve zaten insanlar da suçun kimde olduğunu umursamıyorlar. mesele o zehir o sudan ayrıştırılabilir mi ya da kim ayrıştıracak meselesinde düğümleniyor.

bir de şu gerçek islam muhabbetinden de vazgeçilsin artık yahu! islam'a göre yaşamayanlar neyin gerçek islam olduğunu araştırıp öğrenmek zorunda değil. adamın islamla karşılaştığı nokta kendini müslüman olarak tanımlayan adamla kurduğu ilişkidir. ben müslümanım diyen neyse karşıdaki için islam da o olacaktır. ne yapsınlar karşılaştıkları her müslüman için eve koşup inanmadığı bir dinin kitabını mı karşılaştırsın?

müslümanlar islamiyet hakkındaki yargılardan rahatsızsa o tutarsız yargılara kızmak yerine kendilerini değiştirirlerse bir şeyler de değişebilir.

galapagos

darwin'in evrim teorisini temellendirmesinde önemli bir yeri bulunan ada toplululuğu.

adalar uzun süre diğer kara parçalarına uzak ve izole kaldığından ada üzerindeki yaşam dünyanın geri kalanından radikal ölçüde farklılaşmış ve endemik türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. yaklaşık 60 irili ufaklı ada takımının ismi ise ispanyolca kaplumbağa adaları anlamına geliyormuş.

türk olmaktan gurur duymak

sanırım buradaki fikir ayrılığı gurur ve onur kavramlarının birbirine karıştırılmasından kaynaklanıyor. gurur başkaları tarafından görülebilen hatta zaten başkaları görsün diye bürünülen bir tavırdır. dilimizde 'gururlanma senden büyük allah var' şeklinde bir deyiş olması da gururun kişinin kendi iç dünyasıyla ilgili olmaktan çok diğerleriyle kurduğu ilişkiye dair bir kavram olduğunu ifade ediyor. diğer taraftan onur ise daha içsel bir süreci ifade etmektedir. parçası olmaktan onur duyduğunuz şeyle iligili yoğun bir memnuniyet ve onun unsurlarına karşı samimi bir ilgiyi ifade ediyor ama başkalarına bu memnuniyeti sergileme durumunu barındırmıyor. aradaki ayrım büyük ölçüde sergileme kavramıyla çiziliyormuş gibi görünüyor.

kısaca eğer türk olmaktan onur duyuyorsanız bunun muhtemel yansımaları türkçe'yi iyi kullanmak, edebiyatına ve diğer kültürel değerlerine karşı kendilğinden gelişen bir ilgi ve hakimiyet olarak kendini gösterirken, türk olmakla gurur duymak ise hayatınızda iki kitap okumadan türk'ün gücü falan diye gezinip türk olmayanlar hakkında atıp tutmak şeklinde tezahür ediyor. en azından benim gözlemlerim bunlar.

heteroseksüel ayı sözlük yazarları silinsin kampanyası

homofobik denilen durum zannedildiği gibi tekil bir nitelikten çok dereceli bir yapıya sahip ve pek çok homofobik insan belki de hayatında hiç eşcinsel biriyle ilişki kurmadığı için homofobiye sahip oluyor. tüm hayatınızı haklarında olumsuz şeyler söylenen insanlardan biriyle bile karşılaşmadan geçirdiğinizi düşünün, kaçınız kafanıza çakılan önyargıları kendiliğinizden reddedip karşı kutba geçme cesareti gösterirdi.

benim bizzat belirgin homofobiye sahip olan ve zamanla benimle kurduğu ilişki üzerinden üniversitede sınıf içi tartışmada eşcinsel haklarını destekleyen ateşli bir konuşma yapma noktasına ulaşmış arkadaşım var yahu! ben onunla homofobik olduğu için ilişkiyi kessem ve o eşcinseller hakkında sadece kendi dünyasındaki tekil sesi suymaya devam etseydi daha mı iyiydi?

devrim ancak kendi hayatlarınızı küçük devrimlere dönüştürürseniz mümkündür. homofobik deyip eşcinseller hakkında dile getirilen her olumsuz fikirde bir insanı eksiltirsek iletişim halkımızdan, günün sonunda yalnızca bir avuç insanla konuşabilir duruma düşeriz.

çok belli ediyor muyum

zaman zaman benim de sormak istediğim oluyor bu soruyu.

eşcinsel olmamla ilgili benim genel tavrım hep şu şekilde oldu; asla yalan söyleme ama kendini korumayı da ihmal etme.

başından beri hiç rol yapmadım, ilgilenmediğim şeylerie ilgileniyormuş havası yaratmadım veya arkadaşlar arasında kız meseleleri açılınca sahte tepkiler vermedim; genellikle iki uçlu cümleler kurarak çıktım işin içinden. diğer taraftan içinde bulunduğum toplumun gerçeklerini de göz önünde bulundurarak yakın arkadaşlarım dışındakilere doğrudan 'ben eşcinselim' ya da bu kapıya çıkacak bir şeyler de söylemedim. her ne kadar içeriden doğalmış gibi görünüyorsa da aslında kendinize yine bazı sınırlar çizmiş oluyorsunuz ve karşınızakiler de yeterince incelmişlerse fark ediyorlar sanırım bazı görünmez çizgilere dikkat ederek adım attığınızı.

o yüzden ara sıra merak ediyorum o çizgileri sezen birileri oluyor mu diye. gerçi ben soğuk nevale olduğum için doğrudan odun olarak da algılanıyor olabilirim tabii.

cemil ipekçi

en önemli ayrımın sınıfsal olduğunu gösteren iyi bir örnektir kendisi.

katıldığı bir programda hindistan gezisi sırasında karşılaştığı yoksul insanlardan 'onlar hepimizden daha mutlu aslında çünkü iç huzuru sağlayan bir inançları var' minvalinde bahsetmişti. bu kadar gerçeklikten kopuk ve oryantalist bir söze dayanamayan diğer konuk yoksulluğun kendiliğinden gelişen bir durum olmadığını, politik sebepleri olduğunu söylemeye çalışınca da 'önemli olan iç güzelliktir' gibi klasik 'beyaz' ve sığ argümanlardan dem vurduğunu hatırlıyorum.

meselelerin politik ve sınıfsal boyutunu göremiyor olmak sağlıklı bir yetişkin için kabul edilemez bir durumdur. kendisinin naifliğine vermek isterim ama bana daha çok gümüş kaşıkla beslenenlerde görülen sınıfsal ve yarı bilinçli körlüğü çağrıştırmaktadır.

öğrenci evi

perde takılmasına gerek olmayan zira camları hiç silinmediğinden zinhar içeriyi- dışarıyı göstermeyen, kendisi şort ve atletle balkonda kahvaltı yapan karşı komşunun siz şort ile balkona çıkınca kötü kötü bakmasına neden olan, sizin evden niye gürültü gelmiyor, gizli bir şey mi yapıyorsunuz diyen tuhaf komşularca sorguya çekildiğiniz evdir.

hoşlanılan adam adı altında hep ruh hastası insanlarla sınanmak

ahmet altan'ın bir kitabında şu minvalde bir söz vardır:

hayatınıza giren hemen herkes suçlu ise belki de siz bir hapishanesinizdir.

eşcinsel çevrem yok diyen kıdemli eşcinsel

başlık altında neredeyse kavga çıktığı için yazma ihtiyacı hissettim.

fena halde yanlış anlaşılmaya kurban giden başlık. bu başlığı açıp ilk entryi giren ve muhtemeldir ki aldığı ters tepki nedeniyle silen arkadaş, tepki gösteren yazar ve ardından gelen bazı yazarların zannettiği gibi eşcinsel arkadaşı olmayan eşcinselleri kastediyor değildi. başlıktaki kıdemli kelimesinden ve silinmiş olan entry içeriğinden de anlaşılacağı üzere eşcinsel kimliğini gençliğinde yaşayan ancak yaşlandıkça topluma uyum sağlama kaygısı ağır basan, uyum sağlamak için de en kestirme yol olarak homofobik söyleme eklemlenip onu taklit ederek kabul görmeyi bekleyen bir eşcinsel tiplemesi eleştiriliyordu. kısaca, homofobik olmakla itham edilenler eşcinsel arkadaşı olmayan eşcinseller değildi.

başlığı, eşcinsel çevresi, arkadaşı olmayan eşcinseller hakkındaymış gibi algılayıp 'vay efendim bana homofobik mi diyorsunuz' tavrına girmek biraz fazla aceleci olmuş. ilk entryi silen arkadaş ki nicki hatırlıyorum, yazıyı imkanı varsa ve canlandırırsa durum daha iyi anlaşılacaktır.

demem o ki, dövüşmeden oynayın.

öğrenci evi

perde takılmasına gerek olmayan zira camları hiç silinmediğinden zinhar içeriyi- dışarıyı göstermeyen, kendisi şort ve atletle balkonda kahvaltı yapan karşı komşunun siz şort ile balkona çıkınca kötü kötü bakmasına neden olan, sizin evden niye gürültü gelmiyor, gizli bir şey mi yapıyorsunuz diyen tuhaf komşularca sorguya çekildiğiniz evdir.

sözlük yazarlarının alerjileri

sanırım sadece zenginlere dokunan maddeler... fındık, fıstık bir tarafta polen bir tarafta.; ben hiç polen alerjisi olan yoksul görmedim.

sizlere de ibuprofen efendim, sevgilerle.

edit: eksiyi yemem üzerine kendime 'sağlıkla şaka olmaz' diyor eksiyi verene teessüf etmekten de geri durmuyorum.


cin

belirli yaşın altındaki çocuklara bunlardan bahsedeni 'çocukların zihinsel gelişimini olumsuz etkilemekten' yargılamalı diyeceğim ama bir bizde değil hemen her kültürde benzerleri var olan, muhtemelen insan türünün karanlıktan korkmasından türetilmiş hayali varlıklar.

cin cin cin

edit: gelmedi.

olgun erkeklerden hoşlanan genç erkek

freud'a bağlamazsa ölecek hastalığına yakalanmış yazarların aksine 'aha kır saçlıya baktı, kesin bir baba problemi var' durumu istisnadır efendim. hemen bir psikanaliz yapmalar, çocukluğuna inmeler.... her şeyi de bu kadar bilmeyiverin!
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.