tein

Durum: 230 - 0 - 0 - 0 - 27.01.2017 14:09

Puan: 4176 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

hamdım, hamım, ham
  • /
  • 12

ixquick

alternatif bir web arama motoru.

avrupa birliği tarafından da tavsiye edilen ixquick kullanıcı kayıtlarını üçüncü taraflarla paylaşmıyor, en geç 48 içerisinde siliyor.

https://ixquick.com/

duckduckgo

alternatif bir web arama motoru.

'google verilerinizi kaydeder, biz etmeyiz' şeklinde özetledikleri felsefeleriyle kullanıcılarına daha fazla gizlilik vaad ediyorlar.

https://duckduckgo.com/

zeki sevgili istemek

sanırım arkasındaki sebep zekanın en uzun süre ilginçliğini koruyabilen özellik olmasında saklıdır.

diğer yazarların bahsettiği görünüş, zenginlik vs. bir noktada rutinleşip daha dikkatli bakma isteğini körelten unsurlar haline gelecek, merak duygusuyla birlikte muhtemelen ilgi de sönmeye ya da en azından seyrelmeye başlayacaktır. oysa zeka anlık ve beklenmedik patlamalarla açar yolunu; her yeni durumda yeni bir yüzünü gösterir, seyrettirir kendini.

es file explorer

android için müthiş bir dosya yöneticisi.

üçüncü parti yazılımların yaptığı pek çok işi tek başına yapan ücretsiz bir programdır. dropbox vs gibi bulut sistem hesaplarınıza bağlanabilir, telefon ve bilgisayar arasında dosya transferi yapabilir ya da müziklerinizi başka bir oynatıcı olmadan çalabilirsiniz.

lucy

izlemediğim film.

filmi geçtim de kim çıkarıyor arkadaş bu beynimizin yüzde 10'u kullanıyoruz saçmalığını! kesin, dünya güneşe bir santim daha yakın olsa kavrulurduk diyen adamın parmağı var bu işte! eğer film de bu yüzde 10 saçmalığının üzerine kuruluysa bilimkurgu değil olsa olsa fantastik olur.

damar damar üstüne gelmesi

eskilerin her musibetin sebebidir dediği bir hal. sakınmak lazım.

a creepy man with a flower and a sweet girl with a knife olabilir de olmayabilir de.

uluslararası kürt kültür festivali

insaf yahu... kürt kültürü, edebiyatı, müziği, resimi vs üzerine pek bir bilgim yok zira muhemelen bunun sebebi benim biraz da bu kültüre alan açmayan iletişim kanallarına maruz kalarak büyümüş olmamla ilgili.

star wars'da bir sahne vardır. kahramanımız hakkında söylentiler olan bir gezegen hakkında bilgi almak için imparatorluk kütüphanesine gider ama görevliden böyle bir gezegenin var olmadığı cevabını alır. ısrarla sormaya devam edince de görevli bir harita üzerindeki çizgiyi gösterip 'biz bildiğimizin ötesindekini yok kabul ederiz' der. bizimki de o hesap...

beşiktaş

darbe girişimi davası beşiktaş kulübüne değil de taraftar grubu çarşı'ya açılmıştır. bir zamanlar belki çarşı ve kulüp özdeşti ama açılan davanın hemen ardından kulüp başkanı fikret orman'ın erdoğan'ın başdanışmanı yalçın akdoğan'ı ziyaret edip forma hediye etmesine bakılırsa çarşı ve kulüp tümüyle kopmuş gibi görünüyor.

çarşı'sız beşiktaş'tan geriye kalanı da keşke formayla birlikte erdoğan'a verseler de hepimiz kurtulsak!

ömer erdem

şiirde sezai karakoç geleneği olarak da bilinen çizgiyi sürdüren kalemler ekolünden bir şair.

gülen cemaatine yakın isimlerden biri olan ve halen zaman gazetesinde köşe yazmakta olan erdem 2008 yılında trt2'nin başına gtirilmiş ve kanalı katı havasından çıkarıp kültür-sanat trafına çekmeye çalışmıştı. akp-cemaat kavgası patlayınca haliyle televizyon tarafının uzağına savrulmuştur. kanımca iyi şairdir.

voyager

star trek evreninde geçen diziler kervanından bir halka.

1995-2001 arasında yayınlanan ve bir sebepten bilinen uzayın dışına fırlayıp esrarengiz yerlere savrulan voyager isimli gemi ve mürettabatın başından geçen maceraları anlatan bir yapımdır. star trek serilerinde önemli yer tutan politik meseleler bu dizide bir nebze daha geri plandadır ve aksiyon tarafı ağır basmaktadır. 90'lı yıllarda çeklimesine rağmen efektler de oldukça iyidir, göze batmaz

voyager

türkiye'nin ilk seyahat rehberi solaganıyla 10 yılı aşkın süredir yayınlanan oldukça kapsamlı bir seyahat dergisi.

voyager

fransa çıkışlı ubuntu temel alınarak hazırlanmış xfce masaüstü kullanan bir linux dağıtımı. geliştiriciler xfce'nin zayıf yanı olan görsellik kısmını bir hayli elden geçirerek oldukça estetik ve işlevsel bir sistem ortaya çıkarmış ve son kullanıcı için gerekli olan bir dizi programı da ekleyerek kullanıma hazır hale getirmişler. en güzel yanı da xfce masaüstü ile birlikte isterseniz gnome shell ya da kwin gibi pencere yöneticilerinin çeşitli efektlerini kullanabileceğiniz bir seçenek yelpazesi sunuyor olması.

ilgilenenler şu adresten edinebilir http://voyagerlive.org/

voyager

nasa'nın 1977'de jüpiter ve satürn'ün fotoğraflarını çekmek amacıyla uzaya fırlattığı iki adet uzay aracını kapsayan keşif ve araştırma projesidir. gezegenleri inceleme projesi aslen 80'li yıllarda büyük ölçüde tamamlanmış ve proje ikincil amaç olan dış uzayın keşfi aşamasına ulaşmış durumdadır. voyager 1 güneş sisteminin dışına çıkmayı başaran ilk insan yapımı nesne olarak yıldızlararası uzaya 2012 yılında erişmiş ve yoluna halen devam etmektedir.

aracın içerisinde uzaydaki zeka sahibi başka canlılara ulaşma ihtimali düşünülerek dünya ve insanlar hakkında bazı bilgiler yerleştirilmiş ve çeşitli milletlerden selamlama içeren ses kayıtları eklenmiştir. türkiye'den alınan ses kaydına şu adresten ulaşabilirsiniz. http://voyager.jpl.nasa.gov/spacecraft/l...

dönemim abd başkanı carter'ın şu sözleri de aracın taşıdığı mesajlar arasındadır: bu, uzaktaki küçük bir dünyadan bir armağandır; seslerimizden, bilimimizden, görüntülerimizden, müziğimizden, düşüncelerimizden ve duygularımızdan oluşan bir hatıradır. bir gün, karşı karşıya olduğumuz problemleri çözmüş olarak, bir galaktik uygarlıklar topluluğu'na katılmayı ümit ediyoruz. bu kayıt, ümidimizi ve kararlılığımızı ve engin ve ürkütücü bir kainat'taki iyi niyetimizi dile getirmektedir.

voyager 2010 yılında öncekilerden farklı ve henüz sırrı çözülemeyen bir takım mesajlar gödermiştir. stephen hawking ve carl sagan dünyanın konumu ve insanların durumu ile ilgili ayrıntılı bilgi veren içeriğin sakıncalı olduğunu, daha zeki bir uygarlığın daha iyi niyetli olacağına dair düşüncenin dayanıksız olduğunu söylemişlerdir.

voyager

en klasik eşcinsel yalanları

hiçbir konuda full olamamış bir insan olarak allah zeval vermesin diye karşıladığım yalanlardır.

hdp beyoğlu'ndaki bir grup marjinalden kurtulmalı

lgbt değil de dsip tayfası için söylendiğini tahmin ettiğim söz.

sırrı süreyya önder'in belediye kampanyası da dahil olmak üzere hdp cephesi selahattin demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı adaylığına kadar iktidardan ziyade muhalefetle kavga ediyor izlenimi veren bir söyleme sahipti. bu söylemin mimarı da büyük ölçüde dsip tayfası ve ufuk uras gibi akp jokerleridir. demirtaş bunun yerine sol değerleri öne çıkaran muhalefetten ziyade iktidara yönelik eleştirileri merkeze alan bir dil tercih etti ve seçimlerde ciddi bir başarı yakaladı. buradan hareketle benim anladığım kandil cephesi de eski ve başarısız yöntem yerine bu yeni dilin devam ettirilmesi gerektiğini ve beyoğlu/cihangir'in egzotik cafeleri dışında karşılığı olmayan ama sesi çok çıkan dsip tayfasına yüz verilmemesi gerektiğini söylüyor. gerçi kandil'dekilerin sık sık saçmaladığı da düşünülürse pek ihtimal vermemekle birlikte lgbt de kastedilmiş olabilir zira kısa süre önce bir başka kandilli de ermeniler hakkında saçma sözler söylemişti.

bir de lgbt arkadaşların önemli bir bölümünün hdp'yi desteklemesi merak edilmiş; eşcinsel dernek vs kurumları uzun zamandır hdp çizgisinde yer alan siyaset çvresinden açık bir destek alıyor. son zamanlarda chp'nin de bu konuya daha ılımlı yaklaştığı görünse de hdp çizgisinin daha somut bir tavır takındığı gerçek. tabii bir de eşcinsellerin sadece eşcinsel olmaktan ibaret olmaması gibi bir durum da var. bazı eşcinseller sosyalist olduğu için bazı eşcinseller azınlık hakları için bazı eşcinseller kürt oldukları ya da kürt siyasal mücadelesini desteklediği için ya da bazıları çevre hassasiyeti nedeniyle hdp'yi destekliyor olabilir.

inci sözlükteki homofobik yaklaşım

bir yönüyle olumlu olduğunu düşündüğüm durum.

eşcinsellere yönelik söylem biz farkında olsak da olmasak da evrim geçiriyor, dönüşüme uğruyor. inci sözlük ile ekşi sözlük içindeki homofobik söylem arasındaki farka bakmak bile aslında bunu görebilmek için yeterli veri sunacaktır. ekşi sözlük'te birinin sizi dikkate alabilmesi için ortalamanın biraz üstünde bir dil kullanarak neden eşcinsellerden hoşlanmadığınıza ya da neden hastalık olduğunu düşündüğünüze dair az buçuk cümle kurabiliyor olmanız gerekiyor. kısaca bulunduğunuz ortamda yetişkinlerin ağırlıkta olduğu ve genel eğitim/zeka seviyesinin ortalama üstü olduğunu varsayan kullanıcılar mecburen kendi dillerini de ciddiye alınabilmek adına yontmak zorunda kalıyorlar. uzun vadede bu durum aslında dil-zihin ilişkisi nedeniyle onların eşcinsellik ya da kendileri için marjinal olan meselelerde daha uzun süre düşünmelerine ve ezberlerini bozmaları ya da en azından sınırlarıını esnetmelerine neden oluyor. sonuç olarak malzemesi bir kaç kelime ve aşağılama cümlesinden ibaret olan söylem sosyal medyanın marjinal kabul edilen internet sayfalarına doğru itiliyor ve alanı daralıyor. inci sözlük kullandığı dil ile kendini marjinalleştirirken aslında farkında olmadan ele aldığı meseleler hakkındaki sert söylemi de kendisiye birlikte marjinalleştirip merkezden uzaklaştırıyor.

günün sonunda ben inci sözlüğün eşcinsellik hakkında orta ve uzun vadede sürece olumlu bir katkıda bulunduğunu düşünüyorum.

ayı sözlük itiraf

tanıdığım en düz insanın kendim olduğunu bir süre önce fark etmiş ama hhmmh hmmm diye şarkı mırıldanarak farkında değilmiş ya da hazzetmediğim birini görüp uzaklara bakarak yürüyormuş gibi yaparak çaktırmamaya çalışıyordum; pes ettim.

fena halde düz bir insanım ve ilginç insanları kınıyorum. çok ayıp.

sözlükten çıkmadan önce son söz

- i feel a disturbance in the force.

edit: ya beni ya da star wars'ı sevmeyen birilerinin hışmına uğramış bu entry, ilginç. bensi sevmiyorsanız tamam da öteki ihtimal... yo yo bunu kabul edemem.. jabba the hutt'lara gelesiniz...
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 230

ayı sözlük yazarlarının ilk maaşı

liseyi bitirdiğim yaz, ailemin bölüm seçimi konusunda uyguladığı baskıya rest çekerek üniversiteye gitme fikrini tamamen reddettiğim, tercih yapmadığım yıldı. sonuçlar açıklanıp o puanla açıkta kaldığımı görünce ne yaptığımı anlayıp kıyameti koparmışlar, bana da bir iş bulup evde daha az vakit geçitmekten başka çare kalmamıştı. bulduğum ilk işe girip bedenimi yeterince yorarsam zihnim daha az çalışır diye düşünerek çelimsiz halimle ağırlıkların altına atmıştım kendimi. çalıştığım yerde benimle aynı işi yapan ellili yaşlarda bir abi de vardı. ayın sonunda bir öğle yemeği arasında ekmek arası peynir domatesini yemekte olan adamın karşısında donup kalmış, dehşete düşmüştüm. bir taraftan ekmeğini ısırırken diğer eliyle de az önce birlikte çektiğimiz üç kuruşluk maaşı evirip çeviriyor, mırıldanmalarından anladığım kadarıyla nereye ne kadar vereceğini hesaplamaya çalışıyor ama hangisini sonraki aya erteleyeceğini kestiremiyordu. dehşete düşmüştüm çünkü otuz yıl sonraki halime baktığım hissine kapılmıştım. boğazıma yumru olup oturan paranın azlığı, insan gibi yaşamaya yetmezliği değildi. kafasında ve göğsünde kim bilir neleri taşırken kendi hayatına sıkışıp kalma duygusu bir korku olmanın ötesinde cisimlenmiş olarak önümde duruyordu sanki, nefesim kesilmişti. her gün aynı güne uyanacak, her gün aynı şeyleri tekrar edecek ve zihnimin sınırsızlığı ile gerçekliğin çoraklığının yarattığı çelşikiyi bastırmak için aklımı tümden susturmaya çalışmakla geçecekti zaman; ilk maaşımla sonraki maaşlarım arasında tek değişen yaşım olacak ve yaşam ben yaşamadan tükenecekti.

üniversiteden vazgeçerek bana seçme şansı tanımayan ailemden intikam aldığımı düşünüyordum; gerçi ben küçükken de anneme kızdığımda yemek yemeyerek onu cezlandırdığımı sanırdım. kendine acı çektirerek çevrendekileri cezalandırmaya çalışmak ne kadar çocuksu ve anlamsız!

aldığım ilk maas bana hayatımın geri kalanın nasıl olacağı hakkında okkalı bir tokat attı; bir sonraki sene yine aileme rest çekerek ama bu sefer istediğim şehir ve bölümü seçerek üneversiteye gitmemi sağladı. okulu bitirdiğim bu eşikte muhtemelen beni yine üç kuruşu evirip çevireveğim bir iş bekliyor ama kendi seçimlerimle ve istediğim şehirde yaşadığım sürece mutluyum. yine de o öfkeyi, kendi hayatına sıkışıp kalmış o adamın zihnime kazınan portresini unutmadım. muhtemelen benden çok daha falzasına sahip olan ama hayata geçirmek için fırsat bulamamış, ruhu bedeninden şişman o hayat soğurucu bir avuç adamın düzeninde sıkışmış adamın öfkesi hala orada duruyor.

ilk maaşımla eve dönerken kardeşime manavdan meyve, eve ekmek ve kendime kitap almış, geri kalanını da üniversite masrafları için bir kenara atmıştım. meyveler taze, ekmek sıcak ve kitap güzeldi.

hypatia

ilk kadın filozof ve bilim insanıdır.

4. yy'da iskenderiye kütüphanesinin kurulmasında rol oynamış ve dünyanın çeşitli kültür merkezlerine mektuplar yollayarak yeryüzünün her yerinden iskenderiye'ye kitap kervanlarının akmaya başlamasını sağlamıştır. matematik konusunda döneminin en önemli isimlerin biri haline gelmiş ve dönemin hristiyan dogmalarını her fırsatta eleştirip akılcı felsefeyi savunmuştur. bu durum kısa zamanda kilisenin düşmanlığını üzerine çekmiş ve bir konuşma yapmak için kalbalığın karşısına çıktığı sırada daha ilk kelime ağzından çıkar çıkmaz bir okçu tarafından öldürülmüştür. öldürülmesini emreden iskenderiye patriği de bu başarısı nedeniyle aziz ilan edilmiştir.

denilir ki hypatia kilisenin öğretilerini eleştirdiği için değil bir kadın olarak felsefe, politika ve din üzerine konuştuğu için düşünmeyi erkeklere has bir meziyet sayan kilisenin öfkesinin hedefi olmuştur.

hikayesini merak edenler 2009 yapımı agora filmine de göz atabilirler.

ukdeyi lost soul vermiş efendim.

ayı sözlük yazarlarından iyi görünme taktikleri

- ayakkabılarınız çok da temiz olmasın; her daim göz kamaştıran parlaklıkta ayakkabı giyen adamlar ben de uğur ışıl(d)ak'ın oluşturduğu tekin olmayan pürüzsüzlük hissi uyandırıyor.

- şunu şununla kombine edeyim cümlesi aklınızdan geçtiği an kendinizi uçan adam sabri gibi yerlere atıp kombin kelimesi aklınızdan silinene kadar da kalkmayın; nerede bir kombine etme hali olsa orada genellikle bir adet 'dolabın yarısını üzerine giymiş adam' atmosferi oluştuğu gözlemlerimle sabittir.

- saçınız uzun ise iki saat ayna karşısında kafanızdaki uzantılarla cebelleşip dışarı çıkınca 'yataktan kalktığım gibi geldim' pozu kesmeyin. saçınız çok kısa ise de 'ayna karşısında yüzümdeki varoluşsal krız ifadesi eşliğinde saçımı sıfıra vurdum, hakkımda ne düşündüğünüz kaygısını çoktan aştım' pozu kesmeyin. alt tarafı saç yahu, hiç poz kesmeyin.

- boxer seçimine gelince, çok ayıp...!

islamofobi

müslümanların hatalarını islam'a mâl etmeyin diyenlerin gözden kaçırdığı basit bir nokta var. su şebekesine zehir karışmış ama özünde su temiz bir maddedir kullanmaya devam edebilirsiniz kapısına çıkıyor iş; suç islam'da değil müslümanlarda demek pratik olarak hiçbir sonuç doğumuyor ve zaten insanlar da suçun kimde olduğunu umursamıyorlar. mesele o zehir o sudan ayrıştırılabilir mi ya da kim ayrıştıracak meselesinde düğümleniyor.

bir de şu gerçek islam muhabbetinden de vazgeçilsin artık yahu! islam'a göre yaşamayanlar neyin gerçek islam olduğunu araştırıp öğrenmek zorunda değil. adamın islamla karşılaştığı nokta kendini müslüman olarak tanımlayan adamla kurduğu ilişkidir. ben müslümanım diyen neyse karşıdaki için islam da o olacaktır. ne yapsınlar karşılaştıkları her müslüman için eve koşup inanmadığı bir dinin kitabını mı karşılaştırsın?

müslümanlar islamiyet hakkındaki yargılardan rahatsızsa o tutarsız yargılara kızmak yerine kendilerini değiştirirlerse bir şeyler de değişebilir.

galapagos

darwin'in evrim teorisini temellendirmesinde önemli bir yeri bulunan ada toplululuğu.

adalar uzun süre diğer kara parçalarına uzak ve izole kaldığından ada üzerindeki yaşam dünyanın geri kalanından radikal ölçüde farklılaşmış ve endemik türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. yaklaşık 60 irili ufaklı ada takımının ismi ise ispanyolca kaplumbağa adaları anlamına geliyormuş.

heteroseksüel ayı sözlük yazarları silinsin kampanyası

homofobik denilen durum zannedildiği gibi tekil bir nitelikten çok dereceli bir yapıya sahip ve pek çok homofobik insan belki de hayatında hiç eşcinsel biriyle ilişki kurmadığı için homofobiye sahip oluyor. tüm hayatınızı haklarında olumsuz şeyler söylenen insanlardan biriyle bile karşılaşmadan geçirdiğinizi düşünün, kaçınız kafanıza çakılan önyargıları kendiliğinizden reddedip karşı kutba geçme cesareti gösterirdi.

benim bizzat belirgin homofobiye sahip olan ve zamanla benimle kurduğu ilişki üzerinden üniversitede sınıf içi tartışmada eşcinsel haklarını destekleyen ateşli bir konuşma yapma noktasına ulaşmış arkadaşım var yahu! ben onunla homofobik olduğu için ilişkiyi kessem ve o eşcinseller hakkında sadece kendi dünyasındaki tekil sesi suymaya devam etseydi daha mı iyiydi?

devrim ancak kendi hayatlarınızı küçük devrimlere dönüştürürseniz mümkündür. homofobik deyip eşcinseller hakkında dile getirilen her olumsuz fikirde bir insanı eksiltirsek iletişim halkımızdan, günün sonunda yalnızca bir avuç insanla konuşabilir duruma düşeriz.

cemil ipekçi

en önemli ayrımın sınıfsal olduğunu gösteren iyi bir örnektir kendisi.

katıldığı bir programda hindistan gezisi sırasında karşılaştığı yoksul insanlardan 'onlar hepimizden daha mutlu aslında çünkü iç huzuru sağlayan bir inançları var' minvalinde bahsetmişti. bu kadar gerçeklikten kopuk ve oryantalist bir söze dayanamayan diğer konuk yoksulluğun kendiliğinden gelişen bir durum olmadığını, politik sebepleri olduğunu söylemeye çalışınca da 'önemli olan iç güzelliktir' gibi klasik 'beyaz' ve sığ argümanlardan dem vurduğunu hatırlıyorum.

meselelerin politik ve sınıfsal boyutunu göremiyor olmak sağlıklı bir yetişkin için kabul edilemez bir durumdur. kendisinin naifliğine vermek isterim ama bana daha çok gümüş kaşıkla beslenenlerde görülen sınıfsal ve yarı bilinçli körlüğü çağrıştırmaktadır.

öğrenci evi

perde takılmasına gerek olmayan zira camları hiç silinmediğinden zinhar içeriyi- dışarıyı göstermeyen, kendisi şort ve atletle balkonda kahvaltı yapan karşı komşunun siz şort ile balkona çıkınca kötü kötü bakmasına neden olan, sizin evden niye gürültü gelmiyor, gizli bir şey mi yapıyorsunuz diyen tuhaf komşularca sorguya çekildiğiniz evdir.

ayı sözlük yazarlarının ilk maaşı

liseyi bitirdiğim yaz, ailemin bölüm seçimi konusunda uyguladığı baskıya rest çekerek üniversiteye gitme fikrini tamamen reddettiğim, tercih yapmadığım yıldı. sonuçlar açıklanıp o puanla açıkta kaldığımı görünce ne yaptığımı anlayıp kıyameti koparmışlar, bana da bir iş bulup evde daha az vakit geçitmekten başka çare kalmamıştı. bulduğum ilk işe girip bedenimi yeterince yorarsam zihnim daha az çalışır diye düşünerek çelimsiz halimle ağırlıkların altına atmıştım kendimi. çalıştığım yerde benimle aynı işi yapan ellili yaşlarda bir abi de vardı. ayın sonunda bir öğle yemeği arasında ekmek arası peynir domatesini yemekte olan adamın karşısında donup kalmış, dehşete düşmüştüm. bir taraftan ekmeğini ısırırken diğer eliyle de az önce birlikte çektiğimiz üç kuruşluk maaşı evirip çeviriyor, mırıldanmalarından anladığım kadarıyla nereye ne kadar vereceğini hesaplamaya çalışıyor ama hangisini sonraki aya erteleyeceğini kestiremiyordu. dehşete düşmüştüm çünkü otuz yıl sonraki halime baktığım hissine kapılmıştım. boğazıma yumru olup oturan paranın azlığı, insan gibi yaşamaya yetmezliği değildi. kafasında ve göğsünde kim bilir neleri taşırken kendi hayatına sıkışıp kalma duygusu bir korku olmanın ötesinde cisimlenmiş olarak önümde duruyordu sanki, nefesim kesilmişti. her gün aynı güne uyanacak, her gün aynı şeyleri tekrar edecek ve zihnimin sınırsızlığı ile gerçekliğin çoraklığının yarattığı çelşikiyi bastırmak için aklımı tümden susturmaya çalışmakla geçecekti zaman; ilk maaşımla sonraki maaşlarım arasında tek değişen yaşım olacak ve yaşam ben yaşamadan tükenecekti.

üniversiteden vazgeçerek bana seçme şansı tanımayan ailemden intikam aldığımı düşünüyordum; gerçi ben küçükken de anneme kızdığımda yemek yemeyerek onu cezlandırdığımı sanırdım. kendine acı çektirerek çevrendekileri cezalandırmaya çalışmak ne kadar çocuksu ve anlamsız!

aldığım ilk maas bana hayatımın geri kalanın nasıl olacağı hakkında okkalı bir tokat attı; bir sonraki sene yine aileme rest çekerek ama bu sefer istediğim şehir ve bölümü seçerek üneversiteye gitmemi sağladı. okulu bitirdiğim bu eşikte muhtemelen beni yine üç kuruşu evirip çevireveğim bir iş bekliyor ama kendi seçimlerimle ve istediğim şehirde yaşadığım sürece mutluyum. yine de o öfkeyi, kendi hayatına sıkışıp kalmış o adamın zihnime kazınan portresini unutmadım. muhtemelen benden çok daha falzasına sahip olan ama hayata geçirmek için fırsat bulamamış, ruhu bedeninden şişman o hayat soğurucu bir avuç adamın düzeninde sıkışmış adamın öfkesi hala orada duruyor.

ilk maaşımla eve dönerken kardeşime manavdan meyve, eve ekmek ve kendime kitap almış, geri kalanını da üniversite masrafları için bir kenara atmıştım. meyveler taze, ekmek sıcak ve kitap güzeldi.

hoşlanılan adam adı altında hep ruh hastası insanlarla sınanmak

ahmet altan'ın bir kitabında şu minvalde bir söz vardır:

hayatınıza giren hemen herkes suçlu ise belki de siz bir hapishanesinizdir.

eşcinsel çevrem yok diyen kıdemli eşcinsel

başlık altında neredeyse kavga çıktığı için yazma ihtiyacı hissettim.

fena halde yanlış anlaşılmaya kurban giden başlık. bu başlığı açıp ilk entryi giren ve muhtemeldir ki aldığı ters tepki nedeniyle silen arkadaş, tepki gösteren yazar ve ardından gelen bazı yazarların zannettiği gibi eşcinsel arkadaşı olmayan eşcinselleri kastediyor değildi. başlıktaki kıdemli kelimesinden ve silinmiş olan entry içeriğinden de anlaşılacağı üzere eşcinsel kimliğini gençliğinde yaşayan ancak yaşlandıkça topluma uyum sağlama kaygısı ağır basan, uyum sağlamak için de en kestirme yol olarak homofobik söyleme eklemlenip onu taklit ederek kabul görmeyi bekleyen bir eşcinsel tiplemesi eleştiriliyordu. kısaca, homofobik olmakla itham edilenler eşcinsel arkadaşı olmayan eşcinseller değildi.

başlığı, eşcinsel çevresi, arkadaşı olmayan eşcinseller hakkındaymış gibi algılayıp 'vay efendim bana homofobik mi diyorsunuz' tavrına girmek biraz fazla aceleci olmuş. ilk entryi silen arkadaş ki nicki hatırlıyorum, yazıyı imkanı varsa ve canlandırırsa durum daha iyi anlaşılacaktır.

demem o ki, dövüşmeden oynayın.

öğrenci evi

perde takılmasına gerek olmayan zira camları hiç silinmediğinden zinhar içeriyi- dışarıyı göstermeyen, kendisi şort ve atletle balkonda kahvaltı yapan karşı komşunun siz şort ile balkona çıkınca kötü kötü bakmasına neden olan, sizin evden niye gürültü gelmiyor, gizli bir şey mi yapıyorsunuz diyen tuhaf komşularca sorguya çekildiğiniz evdir.

sözlük yazarlarının alerjileri

sanırım sadece zenginlere dokunan maddeler... fındık, fıstık bir tarafta polen bir tarafta.; ben hiç polen alerjisi olan yoksul görmedim.

sizlere de ibuprofen efendim, sevgilerle.

edit: eksiyi yemem üzerine kendime 'sağlıkla şaka olmaz' diyor eksiyi verene teessüf etmekten de geri durmuyorum.


cin

belirli yaşın altındaki çocuklara bunlardan bahsedeni 'çocukların zihinsel gelişimini olumsuz etkilemekten' yargılamalı diyeceğim ama bir bizde değil hemen her kültürde benzerleri var olan, muhtemelen insan türünün karanlıktan korkmasından türetilmiş hayali varlıklar.

cin cin cin

edit: gelmedi.

halklailiskilerci

eyalet sistemi konusunda kendisiyle aynı fikirde olmadığım için birkaç karşılıklı fikir teatisi içeren mesajlaşmayı tekrar etmek istemediğim bir kelime ile zekamı sorgulayarak bitiren yazar.

ilginçmiş.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.