tecil için askerlik şubesine gitmem gerekiyordu. ama öğle arasına girdi şube ben vardığımda. south park karakterleri gibi giyinmiş, şubenin açılmasını beklerken şarkı söyleyesim geldi. "oh thunder in my heart. these razors cutting sharp..." diye mırıldanırken beni gizli bir ajan sanıp üstün teknoloji iletişim cihazları ile başkalarına rapor verdiğimi düşünerek öldürmelerinden korktum ve şarkı söylemeyi bıraktım. keşke devam etseydim de "i won't you let me die." kısmını getirebilseydim. belki bunlar olmazdı. *
özgün ve kaliteli ses deneyimi sunan fiyat/performans bakımından uygun kulaklık, taşınabilir hoparlör üreten isveçli bir firma. zoundplug özelliği ile bazı modellerini birden fazla kulaklık ile birleştirip tek bir cihazdan grupça müzik dinlenmekle beraber cihazı hem kablolu hem de kablosuz bir şekilde şarj sıkıntısı olmadan kullanabiliyorsunuz. bununla birlikte kafa üstü kulaklık bezlerinin çamaşır makinesinde yıkanması büyük bir avantaj. ayrıca urbanears.com adresinden kulaklıklara verilen isimlerin hikayelerini de inceleyebilirsiniz.
benim 1 yıldan fazla süredir kullandığım plattan adv wireless modeli de ses kalitesi ve şarj* yönünden bir sıkıntısı olmamasına rağmen uzun süre takınca baş ağrılarına sebep olabiliyor fakat bu handikap plattan ıı wireless modeliyle ortadan kalkmış durumda. üstte bahsettiğim zoundplug özelliği plattan adv wireless modelinde de bulunuyor ve bu özellik sayesinde best bacılarınızla beraber müzik dinlemek çok keyifli oluyor. bir diğer özelliği ise dokunmatik kontrol arayüzü. basit hareketlerle parçaları değiştirip sesi yükseltebiliyorsunuz. son olarak "karışmayan kulaklık kablosu"nun çok da abartılacak bir etkisinin olmadığını belirtmek yanlış olmaz.
yu-gi-oh duel monsters
pokémon
beyblade
huntik
little einsteins
tales from the cryptkeeper
tutenstein
beverly hills teens
dennis the menace
rugrats
flash&dash
*
understand the things ı say
don't turn away from me
'cause i spent half my life out there
you wouldn't disagree
d'you see me, d'you see
do you like me, do you like me standing there
yalnızlık
saklandığın o küçük delikte buluyor seni
yalnızlık
seviştiğin o kalpsiz bedende uyuşturuyor seni
yalnızlık
sıkıştığın o küçük evinde vuruyor seni
yalnızlık
öldürüyor seni öldürüyor beni
üstteki yazar gibi ben de 1 günde ilk sezonunu bitirdim ve bilmeyenler varsa * "a midwinter's tale" adıyla özel bir bölüm yayınlandı. oyunculuk konusunda da kiernan shipka iyi iş çıkarmış. en çok hoşlandığım karakter ise giyim tarzıyla ve tavırlarıyla prudence night. tabii sevimli çapkın nicholas scratch'i de unutmak olmaz.
benim ilk gençliğimde hayatla mücadele yolumdu cranberries ve dolores. depremden sonra o zamanki arkadaş grubumla iyiyiz yaşıyoruz şifresiydi birbirimize gönderdiğimiz şarkılar ve sonrasında bir dostluğun simgesiydi.
2002 istanbul konserinde "take me doloreees" diye bağırmışlığım da vardı en önden.
haberi alınca yerimde kalakaldım. tekrar tekrar okudum. o bir grup değildi, benim bu hayata müziklerine tutunarak dayandığım iki gruptan biriydi... gençliğimdi, bütün anılarımdı. bir devir bitti... dolores o'riordian nasıl ölür? cranberries böyle nasıl bitebilir??
dolores'in zaten şöhretten yana dertli olduğu için sadece şarkıcı dolores'i öldürdüğünü, başka bir kimlikle başka bi yerde yaşamaya karar verdiğini düşünerek avunucam sanırım. bize öldüğünü söylüyorlar diycem ama bi yanım şöhretten uzak sessiz sakin bi yaşamı tercih ettiğine inanacak. ancak böyle atlatabilirim bunu.
kendi kendinizi takdir edemedikten sonra hayatınızı bir başkasının onayına bırakırsanız ne yaratıcılığınız kalır ne de kendinize olan güveniniz. bu durum sözlük için de geçerli. kimi zaman fikir belirtiyoruz sonuçta. fikirlerin olduğu yerde de normal olarak onu beğenen de oluyor beğenmeyen de. bir yargıya vardığımızda hiçbir şeyin kesinlikle doğru ya da kesinlikle yanlış olmadığını aklımızın bir ucunda bulundurmak ve ona göre yorumlamak önemli. yapıcı eleştirileri elbette alın. bol bol yazın, bol bol okuyun. mizah mı yapmak istiyorsunuz? yapın. ama şunu unutmayın ki her şeyin de mizahı olmuyor maalesef. mizah acılardan, yokluktan, haksızlıktan çıkmış bir şeydir. ancak tecavüzün, tacizin, şiddetin, ırkçılığın, ayrımcılığın mizahı bunu yaşayana zarar veriyor. belki gözlemlerini iyi işleyip, kırıcı olmadan mesajını verebilen insanlar vardır ama insanın midesini bulandırıp da her şeyin mizahı olur demek sizce de yanlış değil mi? ayrıca yukarıda eski entrymi gördüm. hemen hemen benzer düşüncelerdeyim hala. sadece birkaç bir şey ekledim. sonuç olarak olması gereken bir oydur ama her zaman da dikkate alınmasına gerek yok diye düşünüyorum.
23.07.2015 tarihli entryimi tekrardan atıyorum. benim için çok büyük manevi değeri var. hala bu başlık altında durmasını isterim.
paranoyak ailem sağolsun ne ben onlara açıldım,ne onlar bana yaklaşık 3 yıl önce peşime dedektif taktılar
biriyle tanışmışım 2-3 hafta olmuş herşey düzgün gidiyor,ailem yazlıkta ben sevgilimin evine kalıcak iken dayımdan telefon geliyor. normalde beni sadece bilgisayarı ve telefonu bozulunca arayan adam bu. açtığımda nerdesin,napıyorsun muhabbetinden sonra gece nerde kalıcaksın diye sorduğunda arkadaşımda kalıcam dediğimde hayır kalmıyacaksın diye ısrar ediyor. aynı şekilde 1-2 defa daha kalıcam dedikten sonra sevgilimin oturduğu semti söylüyerek orda kalmayacaksın dedi. benim sinirden elim ayağım titremeye başlarken o zaman ki sevgilim zar zor sakinleştirip,saati otobüsle dönermiş gibi ayarladım. yolda bir kaç arkadaşımı aradım durum böyle,böyle eğer seni ararsam şurdaydık,burdaydık diye tembihledim. eve gittim dayı geldi. sen kimlerle görüşüyorsun diye nutuk atmaya başladı
sevgilimin çalıştığı yeri.okuduğu okulu,eski çalıştığı yeri,adresine kadar hepsini biliyor. 20 dakikalık ateşli bir tartışmadan sonra bana "millet böyle başlıyor,kadın kıyafetleri giyerek son buluyor" diye nutuk atmaya başladı. bu adam bana ahlak dersi vermeye çalışıyordu hala kulaklarıma inanmıyordum. kendisi karısını döven,metresleri olan,evinde psikolojik ve fiziksel şiddeti esirgemeyen bir insandan ahlak dersi dinliyordum. hetero olmak bunu gerektiriyor sanırım. kendine bakmadan başkalarını yargılamayı!
evden çıkarken bana "ibne misin oğlum sen" diye sorular sorup dururken bende evden bir an önce yollamak için hayır ne işim olur diye yalanlayıp kış kış ettim. olayları arayip sevgilime anlattığımda kendisi korkudan altına sıçıp telefonlarıma cevap vermemeye başladı. gece bir yandan onu ararken kenarda duran şarap şişesi gözüme ilişti hem ağlıyor,hem içiyordum. şişenin dibini bulduktan sonra ne kafam yerindeydi,nede benliğim. anlış bir hışımla dolapta ki bütün hapları alip önüme koydum ama içmeye götüm yemedi be sözlük.
neyse ertesi gün zar zor sevgilime ulaştım zar zor sakinleştirdim 1 hafta görüşmeyelim ortalık sakinleşsin dedik. bu sürede peşime dedektif takıldığı olayını teyzem,annem ve ablam duydu. ben nasil özel hayatıma tecavüz edersiniz diye laf anlatmaya çalışırken onlar tek bir ağızdan o senin dayın,baban sayılır ne yapsa yeridir tarzı argumanlar duyarken ben sinir krizi geçiriyordum. sanki ben bir birey değildim de onların ellerinde bir kontrol edebilcekleri bir kuklaydım. ben hariç herkesin hayatım hakkında laf hakkı vardı.
olaydan yaklaşık 2 hafta sonra tam sevgilime napiyorsun diye yazacak iken bir anda "dayın seni arıyacak" diye bir mesaj geldi ve annemin ayak seslerini duydum odama geldi telefonu bana verdi "dayın senle birşey konuşmak istiyor" dedi. ben itina ile telefonu alıp suratına kapatıp geri verdim. bu olay 2-3 defa daha gerçekleşti. en son duyduğum cümle dayın eve geliyor senle birşey konuşacakmış dedi ve telefonumu cüzdanımı alıp evden dışarı attım kendimi. sakin bir parka gittim sevgilimi aradım "kapımda adamlar var" dedi ondan son haber alışım oldu. 1.5 saat sonra lise arkadaşlarımla dışarda otururken dayımdan gelen mesaj "ekmekarası seni ve sevgilini biliyorum,bizim ailemizde böyle birşey yapamazsın(kraliyet ailesimisinden misin sen orospu çocuğu)(aklından geçirenler için doğulu değilim anne tarafım izmirli,baba tarafım bulgar göçmeni).elimde fotoğraflarınız var,sevgilin avucumun içinde bunu böyle yaşamaya devam edersen bu uğurda kan dökülür".kendi dayım tarafından ölüm tehdidi almıştım. hayatımda yapmadığım şey kalmadı sanırım.
bu olaylardan sonra yaklaşık 6 ay ağır depresyonda kaldım aylarca antidepresanlar ile yaşadım.evden bir an önce kendimi atmak için eğitim hayatımı çöpe atıp meslek değiştirmeyi düşündüm.
tam olayları arkamda bıraktım zannederken geçen hafta ablam senle birşey konuşmamız lazım deyip beni dışarda sakin,kuytu bir köşeye çağırdı. konuşmanın ne olacağını adım gibi biliyordum ama aptala yattım ve beni bildikleri için yemediler. bana sorular sormaya başladı ilk ne zaman hissettin,ilk ne zaman oldu ama en ağır sorusu "bu işin içinde duygusal bir şey var mı ?" diye sorması oldu. o an diyemedim yok anacım ben bunu hobi olarak yapiyorum. ilk ne zaman oldu dediğinde üniversitede dediğimde "aa daha yeniymiş,biz bunu düzeltebiliriz,normala dönebilirsin" diye saçma laflar dinlemek çok zor be sözlük. beklentilerini sorduğumda "en azından kadınlardan da hoşlanman" dedi. sistemin verdiği at gözlükleri dışına bakamayan insanlar tarafından yargılanmak en zoruymuş aslında.3 kuruşluk bilgi birikimi olmayan insanların sana ahlak dersi verip neyin yanlış,neyin doğru olduğunu sana göstermeye çalışması.
instagram kullanmadığım için oraya atamadım ama biz de yaptık kızlar. karantina günlerinde en sevdiğim aktivitelerden biri. en büyük püf noktaları, hamurun uzun süre mayalanması ve yumuşak olması diye düşünüyorum. bu şekilde gayet iyi ekmekcikler elde edilebiliyor. düşünüldüğünden daha kolay. hele ki instagram kullanıyorsanız kesinlikle yapmalısınız, yapmayanı dövüyolar.
annem zaten öldü babam ise cahil değil de kabullenemez böyle şeyleri. ya beni öldürür yada evlatlıktan red eder babamı da kaybedemem şu hayatta o yüzden açılmayı asla düşünmedim
aids'i kontrol altına alan ilaçlar var ve bu hastalıktan tamamen çeşitli tedavi yöntemleri ile (ilik nakli gibi) kurtulan hastalar da mevcut ancak bunların sayısı bir elin parmağını geçmiyor. aids, şimdilik, sadece kontrol altına alınabilen, hastanın virüsü yayamayacağı hale getirilebildiği artık ölümcül olmayan kronik bir hastalık.
covid-19 ise an itibari ile bulaşıcılığı hiv'e oranla çok çok daha yüksek, ölümcüllüğü ise hiv'e oranla yüzde olarak oldukça düşük bir hastalık ancak bu oran ülkeden ülkeye değişiklik göstermekte. evet ülkemizde aids ilaçları devlet tarafından ücretsiz olarak ömür boyu karşılanmakta ama bunun geçerli olmadığı daha gelişmemiş ülkeler olduğunu ve aids yüzünden ölümlerin daha çok bu ülkelerde olduğunu unutmayın.
coid-19'u aids ile karşılaştırırsak tedavisi mümkün, ancak bu yinede hastalığın ciddiyetini değiştirmiyor. özellikle şeker, astım ve benzeri kronik rahatsızlığı olan insanlar için covid-19 çok hızlı ölüm anlamına gelebilmekte. an itibari ile ben covid-19'dan aids'ten daha çok korkuyorum çünkü benim için çok daha büyük bir risk taşıyor daha önce astım hastası olan biri olarak. kendinizi covid-19'dan, hiv'den koruyabildiğiniz kadar korumanız sosyal anlamda kendinizi kısıtlamazsanız mümkün değil. bu bahsettiğim faktörler de hastalığın ciddiyetinin kişilerden kişiye değişebileceğini gösteriyor. sizin hangisinden daha çok korktuğunuz sizi bağlar.
koronavirüs için bu kadar tedbir alınırken hiv için birkaç küçük önlemi almak istemeyenleri gördükten sonra açtığım başlık. tamamen aids'e farkındalık yaratmak için açtım bu başlığı.
evet, hiv ilaçlarla kontrol altına alınabilir ama bu ölümlerin tamamen durduğu anlamına gelmiyor. bu "şeker"den kaç kişinin öldüğüne baktın mı hiç? unaids verilerine göre 2018 yılında 770 bin kişi, 2010 yılında 1.2 milyon kişi aids'ten ölmüş. bu durum özgürce korunmasız ilişkiye girebileceğini göstermiyor.
sözlükteki korunmasız ilişki sevdalıları tarafından linç edilmeyi bekliyordum. mankafa insan çok sözlüğümüzde. bu kişi zamanında sevgilisiyle birlikte korunmasız ilişkiyi ve aids olmayı öven entryler de giriyordu. sonra entrylerini silip kaçtılar. bununla ilgili uzunca bir entry yazardım buraya ama değmiyor. bi insana ne kadar anlatırsan anlat öğrenmiyor. bu sözlüğü takip eden genç dostlarımız bu entryleri okuyup korunmasız ilişkiye girmeyi düşünmez umarım. şeker gibi bişey sonuçta.
şeker deyince aklıma şu da geldi. -kafiye konusunda yardımlarınızı bekliyorum.-
bir gün bir gün bir eşcinsel
koli demiş ev boş gel
açmış bakmış götünü
şeker de sanmış virüsü
emmiş emmiş bitirmiş
üç hafta sonra sancı başlamış
kıvrım kıvrım kıvranmış
hastaneyi boylamış.
hiç sevmediğim durumdur. acaba bir şey unuttum mu sorusu sürekli kafamda döner durur. ve mutlaka bir şeyler unutup gittiğim yerde almak durumunda kalırım. buna bilimin acil bir çözüm bulması gerekli
kitap indirmek için platform arayanlar hattusa'yı kullanabilirler. karantina sebebiyle aylık ücretsiz kredi sayısı da 30'a kadar çıkarıldı.
https://hattusa.org/
fakat telegram hesabınız varsa orada tamamı ücretsiz daha büyük arşivler mevcut. link isteyenler özelden mesaj atabilirler.
her zaman yalnız hissediyorum sevgiye ihtiyacım var ama kendimi ifade edemiyorum insanlarla ya tartışıyorum ya da mutluymuş gibi davranıyorum kız muhabbetlerinden uzak duruyor fakat yine de stresten oluşan karın ağrılarına engel olamıyorum feminen olmasam da gay olduğumu gizlemek daha doğrusu kendim olamamak beni yoruyor buna bi son vermek istiyorum yapamıyorum sevmek ve sevilmek istiyorum ama bunu kimseye gösteremiyorum
her zaman yalnız hissediyorum sevgiye ihtiyacım var ama kendimi ifade edemiyorum insanlarla ya tartışıyorum ya da mutluymuş gibi davranıyorum kız muhabbetlerinden uzak duruyor fakat yine de stresten oluşan karın ağrılarına engel olamıyorum feminen olmasam da gay olduğumu gizlemek daha doğrusu kendim olamamak beni yoruyor buna bi son vermek istiyorum yapamıyorum sevmek ve sevilmek istiyorum ama bunu kimseye gösteremiyorum
dipnot: kendisi ateist biriydi ve benim dini görüşlerime saygı göstermedi. eğer ben birini ateist olduğu için yargılamıyorsam kimse de beni inançlarımla yargılayamaz, bunlara hakaret edemez ve küçümseyemez. bu söz o kişiyi terk etmemin çok doğru bir karar olduğunun göstergesi olarak aklımda.
hayatımdaki ilk reel buluşmamı bu akşam gerçekleştirdim. beklerken heyecandan tir tir titriyordum. garipti. sonra o geldi. gayet sevecen bir tavırla selamlaştık. elim ayağıma dolaştı ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim. yine de konuştuk. bazen sustuk bakıştık sadece. elimi okşadı sonra. pamuk gibi yumuşacık, dedi. mutlu oldum. daha sonra ayrılmadan önce karşıdan karşıya geçerken elini omzuma attı. güvende hissettim. hiçbir şey bana zarar veremeyecekmiş gibi. çok değerliymişim gibi. daha sonra saçımla oynadı. küçük bir çocuk gibi hissettim. en sonunda ise otobüs gelene kadar beni bekledi, izledi ve bana gülümsedi, ayrıldık. tamamen ayrılacağımız aklıma gelmezdi ama insanoğlu işte kimseye güven olmuyor. taşınıyormuş buradan. uzun mesafe ilişkisi zormuş. fakat ben beklerdim, ne olursa olsun severdim. olmadı. sevilmek ve sevmek bana nasip olmadı. umutlanıp umutlanıp bir anda yere çakıldım sadece. üzüldüm. yaşanabilecek güzel şeylerin yaşanmayacak olmasına üzüldüm.
bir gün yine okuldan çıkarken , evimiz okulun arkasında olduğu için , arka kapıya doğru yürüyordum. tam köşeyi dönerken mıç mıç sesler gelmeye başladı. kafamı döndüğüm gibi kolonların arasında yiyişen birilerini gördüm. ama harbi yiyişiyorlardı çünkü erkek kızın kafasını ağzına alacak gibi öpüyordu. neyse bunlar beni fark etti. ben bir iki saniye duraksadım orada. bunlar boş gözlerle bakıyor. gitse de devam etsek, der gibi. ee napayım devam edeyim yoluma, dedim. biraz uzaklaştıktan sonra gülmeye başladım ve eve varana kadar kahkahalarla güldüm. ertesi gün de ne kadar samimi olduğum kişi * varsa hepsine anlattım. duysunlar da utansınlar diye. okulda yiyişmek yani... ayıp ayıp.
edit:imla
uzun zaman sonra edit: neden yazmadığımı hatırlamıyorum ama bunlar kanka olarak takılıyorlardı. herkesi de inandırmışlardı.