siddhartha

Durum: 1335 - 0 - 0 - 0 - 29.04.2014 15:02

Puan: 19338 - Sözlük Kaşarı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 67

senin ağzını yüzünü sikerim orospu çocuğu

s.a.y.s.o.ç. diye kısaltıldığında daha çok anlam ifade ediyor gibi. bir de neden kişiye kızılıp, anne taraf orospu oluyor onu anlamanın zor olduğu bir anlam karmaşasına sahip kelime birleşimi.

sabah kahvaltısı

ailelerin buluştuğu ortak zaman dilimlerinden biri. bir de pazar günleri sabah kahvaltıları meşhurdur.

panait istrati

zeze'den sonra tanıştığım bir kaç roman kahramanı hayatımda etkisini sürdürmeyi başardı. bu yüzden artık daha çok roman kahramanları üzerinden bir kitabı okumanın daha etkileyici olduğuna kanaat getirdim. en son okuduğum bu romanı, aslında tanımadığım bir arkadaşın önerisiyle okudum, iyiki de okumuşum. romandan alıntılar ile...

"adrian, hayatı nasıl anladığını annesine açıklamaya bir hayli çalışmıştı ama boşuna : edebiyatı ve güzel sanatları sevmek; yeryüzünün güzelliklerini tatmak; insanları ezenlerin saflarında yer almamak; onun için de maddi bakımdan azla yetinmek; doğruluktan ayrılmamak; insanlarla kardeşçe geçinmek; iyi bir arkadaşa bağlanmak; çevresine elinden geldiğince iyilik yapmak..."

bir kitaba bu cümlelerle başlamak çok klişe gelecekti okuyana ama bir klişeden daha çok şey ifade ettiğini kitabı okumayı bitirince anlayacaktı okuyucu...

"kime söylemeli bunu? sesimi duyup beni anlayacak dost nerede? yoksa ben dengesiz biri miyim?"

cevap gecikmedi :
"yaradanın kalbimize doldurduğu duygular arasında dostluk en az açıklayabildiğimiz ve insanı hayvandan ayıran tek duygudur. yalnız köpeği ayrı tutalım, çünkü bu hayvan karşılıksız sevgi duygusuna bazen sahibinin ölümünden sonra yaşamayacak kadar, özveriye fedakarlığa varan bir derecede sahiptir."

mihail, gözlerinin içine bakarak:
-... deli misiniz siz? dedi. sizi tanımıyorum, dedi.
- hala tanımıyor musunuz beni?
- nasıl "hala"? sizi hiç tanımıyorum...insan bir saatte tanınmaz.

adrian üzgün üzgün boynunu büktü:
-yazık! bense hiç olmazsa bir insanı sevmek için zamanın önemi olmadığını sanıyordum.
-evet ama, bir insanı sevmek için ilkin onu tanımak gerekir.
-tam tersini söylemeli: bir insanı tanıyabilmek için ilkin onu sevmek gerek. ilgilendiğimiz insanlar bize kendilerini sevdirirler, böylece onları tanımamıza olanak verirler. bütün kalpleri açan ancak sevgidir bence.

mihail, sıcak bir ilgiyle adrian'ı süzdü, sonra,birdenbire, nefes nefese sordu:
- kim öğretti size bu lafları?
- kimse.
- nerede okudunuz?
- her şeyden önce kalbimde.

merakla çevirdiğim her sayfada birinin, birilerinin izlerini, kokusunu arar gibiydim. okudukça yalnızlaştığımın farkına varsamda...

wong kar wai

aşkin bir çok halini anlatan yönetmen : wong kar wai
diğer filmlerine kıyasla türkçe'ye uyarlanan ismi gibi "benim aşk pastam" hafif kalsa da yine de izlenmeye değer bir film olduğunu düşünüyorum. tabi aşk ve sevgiden wong kar wai gibi anlayana*

öyküyü yazan wong kar wai, lawrence block ile de öyküyü senaryolaştırıyor. norah jones, jude law ve natalie portman gibi ödüllü yıldız oyuncularla çalışan wong kar wai, diğer filmlerine göre uzakdoğu'nun mekansal ifadelerinden sıyrılıp batı'ya özgü bir anlatımla kendi seyircisini biraz şaşırtıyor. ama bu wkw sevenler için çok da büyük bir yıkım olmayacaktır.

my blueberry nights (2007)

izlediğim diğer filmleri:
*chungking express (1994)
*happy together (1997)
*in the mood for love (2000)

beautiful thing

kendi tiyatro oyunundan böylesi bir film ortaya çıkaran jonathan harvey’i ne kadar övsem azdır. elbette yönetmenin ve oyuncuların payı büyük ama tiyatro oyununu bir de senaryolaştırıp izleyiciye bu kadar samimi sunan bir senaristi sevmemek mümkün değil. tiyatroyu sinemadan daha çok önemsediğim bir gerçek ancak hayatın zorluklarından-zaman sorunu- tiyatroya gidememek sinir bozucu. tiyatro öyle bir şey ki oyuncunun nefesini ensenizde hissedebilecek kadar yakınlaşabiliyorsunuz ve bu sizi daha yakınlaştırabiliyor hikayeye. sinemadaki perde de biraz daha farklı ama bu filmde de aynı duyguyu yakalayabiliyor insan. yönetmen hettie macdonald’in 1996 yapımı filmi, glen berry, linda henry ve meera syal çok doğal oyunculuklarıyla beni müthiş büyüledi. eşcinsel temalı bir film olsa da aile, komşuluk ve arkadaş ilişkileri üzerine de göndermeleri olan film her şeyden önce insanlığı insan olmaya davet ediyor.

prayers for bobby

filmin ilahi sözleri: "tanrım sana ihtiyacım var. beni seni aramaya itiyor. duy beni lütfen. bir cevap ver lütfen. beni bir kenara fırlatma. tanrım, benden vazgeçme."

prayers for bobby

filmden en önemli alıntı :
"eşcinsellik, bir günahtır. eşcinseller sonsuza kadar
cehennemde yanacaktır. değişmek isterlerse,
kötülüklerden arınabilirler. günaha sırtlarını dönerek,
tekrar normal olabilirler. işe yaramazsa tekrar
tekrar denemeleri gerekir. “ tüm bunlar, oğlum bobby'nin eşcinsel
olduğunu öğrendiğimde ona söylediklerimdi. bana eşcinsel olduğunu söylediğinde,
dünyam yerle bir oldu. hastalığını tedavi etmek için
yapabileceğim her şeyi yaptım. sekiz ay önce, bir köprüden
atlayarak intihar etti. eşcinsellik hakkındaki bilgisizliğimden
ötürü çok pişman oldum. bana öğretilen ve söylenen her şeyin bağnazlık
ve insanlıktan çıkarma olduğunu biliyorum artık. bana söylenenlerin ötesinde
biraz araştırma yapmış olsaydım... eğer yalnızca... oğlumu dinlemiş olsaydım... bana içini döktüğünde... şu an burada pişmanlıklarla dolu
olarak bulunmazdım. tanrı'nın, bobby'nin nazik ve sevgi dolu
ruhundan memnun olduğuna inanıyorum. tanrı'nın gözünde iyi yüreklilik
ve sevgi her şeydir. bunu, eşcinsellerin sonsuza kadar lanetlendiğini
tekrar tekrar söylerken bilmiyordum. bobby'e hasta, sapık ve çocuklarımız için
tehlike oluşturuyormuş gibi davrandığım zamanlarda haysiyetini ve
onurunu yok etmiş oldum. son olarak, ruhu paramparça oldu. bobby'nin üst geçite tırmanıp doğrudan yola kamyonun altına atlaması,
tanrı'nın istediği değildi. bobby'nin ölümü, ailesinin cehaletinin ve "eşcinsel"
kelimesinden korkularının sonucudur. yazar olmak istiyordu. umutları, rüyaları ondan alınmamalıydı ama onlar aldılar. cemaatlerde, bobby gibi
size yabancı gelen çocuklar var. "amin" dediğinizde,
sizi dinliyor olacaklardır. yakında dualarında sessizlik olacak. tanrı'ya yakarışları, anlayış için,
kabul görmek için ve sevginizi hak etmek için. ama sizin kininiz, korkunuz ve "eşcinsellik" kelimesine olan
bilgisizliğiniz bu duaları susturacaktır. bu yüzden, evinizde ya da ibadethânelerde
"amin" demeden önce, düşünün. düşünün ve hatırlayın. bir çocuk sizi dinliyor.

- bobby sevgiden vazgeçti.
umarım siz vazgeçmezsiniz!

başlıkları alt alta okumak

· kız olsam verirdim ....
· hande yener (3)

oğuz atay

"korkuyu beklerken" okuduğum ve etkisinden bir süre kurtulamadığım, karanlığa başka bir perdeden baktığım romanının yazarı, sen çok yaşa emi.

tutunamayanlar

lisede satın almak için para biriktirdiğim ancak alamadığım, üniversitede bir çırpıda aldığım ama yaklaşık 5 yıldır hala inatla okumadığım oğuz atay romanıdır

akira kurosawa

rashomon filmiyle insanı tokatlayan yönetmenin ta kendisidir.

900 katlı insan

dr. mustafa merter'in meditasyon ve yoga gibi yeni çağ akımlarını deneyimledikten sonra tasavvufu bir yaşam biçimi olan benimsemiş ve bu deneyimlerini freud, jung, maslow pskilogların süzgecinden geçiren yazarın mevlana, ibn arabi içselleştirmeleri sonucunda ortaya çıkan kitabıdır. daha hepsini okuyamamış ve yarıda bırakmış olsam da tasavvuf ve benötesi psikolojisi ile ilgilenenlere önerilir

weekend

week ile end'in birleşiminden meydana gelen ve genelde eğlenmeyi, gezmeyi hatırlatan kelime.

weekend

bizi hiç şaşırtmayan ve yine mutsuz sonla biten eşcinsel temalı film.

dark bear aktif mi pasif mi

daha yeni olmama rağmen bir an sözlükten soğumama vesile olan soru türü.

hey gidi hey

lisede rol aldığım şerafettin karadağ'ın yazdığı "hey gidi günler" adlı tiyatro oyunudur.

salaklar sofrası

türkçe ismiyle "salaklar sofrası" olan bir fransız komedisi. öyle böyle değil. fransız film yönetmeni, senarist ve tiyatro yazarı francis veber'in yönettiği film, istanbul'da tiyatrokare tarafindan müşfik kenter yönetiminde yine aynı adla sahnelenmiş. tiyatrosunu izleyemedim tabi ki ama film için hala geç kalmış sayılmazsınız.

le dîner de cons

türkçe ismiyle "salaklar sofrası" olan bir fransız komedisi. öyle böyle değil. fransız film yönetmeni, senarist ve tiyatro yazarı francis veber'in yönettiği film, istanbul'da tiyatrokare tarafindan müşfik kenter yönetiminde yine aynı adla sahnelenmiş. tiyatrosunu izleyemedim tabi ki ama film için hala geç kalmış sayılmazsınız.

baba özlemi

dr. beth m. erickson bir aile psikoloğudur. baba özlemi psikoloğun dharma yayınlarından çıkan kitabıdır. kitabın isminde de anlaşılacağı gibi çocukların yaşamında babaların önemine ilişkin paylaşımlar vardır. sadece çocukların değil büyüyemeyen çocukların ve baba olamayan babaların da okuması gereken bir kitaptır.

mutlu prens

daha çok dorian gray'in portresi romanıyla bilinen oscar wilde'ın seçme hikayelerinden oluşan bir diğer kitabı. anlatım bakımından çocuklar için yazıldığını düşündüren kitap, hikaye kahramanlarının sıradışılığı ve anlatım derinliği büyüklerin dahi kavramakta zorluk çektiğini gösteriyor.
  • /
  • 67
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1335

ellen degeneres

68 yaşındaki annemle her izleyişimizde değişmeyen "erkek gibi kadın, maşallah" övgüsünü alan ünlü kadın programcısı. george clooney ile olan bağından dolayı onu kıskandığım doğrudur.

fethullah gülen'e sorulacak tek soru

cemaatinizde cok gay var. gayler icin ne dusunuyorsunuz? bir fetva verebilir misiniz?

cenazemde çalınmasını istediğim şarkılar

aigai'nin bahsettiği bu olsa gerek.
izleyeceğiniz linkte gadjo dilo filminden bir sahne. cenaze törenidir. hem ağlarım, hem oynarım.

8 mart dünya emekçi kadınlar günü

kadın deyince akıllara anne, eş, kız kardeş, teyze hala vb vs gibi sıfatlar geliyorsa hala yanlış bir durumdayız diye düşünüyorum. kadın denildiğinde bir birey ve insan akıllara geliyorsa o zaman sorun ortadan kalkacaktır ve kadın-erkek ayrımı olmaksızın birlikte yaşamaya başlayacağız. çok didaktik yazdım ama durum bu....

refugee

ayı sözlük itiraf

-ilk okuldaki oğuz'a aşıktım. ama o inci'ye aşıktı. ben de onun inadına inci'yle oynardım. *

-ortaokulda burak'a aşıktım. sırf onun poposunu görmek için futbol maçlarına ben de katılırdım. oysa futboldan nefret edişim de ondandır. *

-ortaokulda bana aşık olan kızların mektuplarını ablama okuturdum, ondan cevap yazmasını isterdim, sanki ben beceremiyormuşum gibi. oysa sorun belli... *

-lisede mdr yardımcısının oğlu özgür'e aşıktım. başımı sıraya koyar onu izlerdim. beni bir gün yakaladığında, uyuyor numarası yaptım ama yemedi. bana gay misin dedi yok lan, siktir git sensin gay dedim. yıllar sonra ona aşık olduğumu söyledim. ne güzel dedi ama beni umursamadı...*

atatürk'ün gençliğe hitabesi

fazla militarist bulduğum sözler içermektedir.

edep ya hu

mehmet anıl'ın inanılmaz tarihi romanı. mehmet anıl’ın son kitabı edep ya hû’nun kahramanı; bosna eyaleti avliya nüfusundan kendi halinde bir ailenin çocuğu iken alınıp istanbul’a getirilen, önce bir paşanın, sonra bir yeniçeri ağasının kapatması olan, atmeydanı’ndaki gizli bir fuhuş yuvasında, askerlere ikram edilen, duygulu, zeki, esprili kız ferhad'ın hikayesidir.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

askerlik sayılmaz ama bir hafta gata'ya gidip gelerek, psikiyatr bölümünde sıramı beklerken, sorulan sorulara şaşkınlığımı gizleyememem, nerdeyse psikoloji bölümündeki tüm doktorlarla görüşmem, "eee sen gay'e benzemiyorsun nereden anlayacağız senin gay olduğunu" diyen doktora, " sizin de gay olduğunuz belli olmuyor, nereden bileyim sizin gay olmadığınızı" diye yanıtlamam, görüşmeyi bir hafta daha uzattı.
kadın olmak istemediğimi, hiç makyaj yapmadığımı ve kıllarımı çok sevdiğimi söylediğimde sanki bu yanıtları beklemeyen doktorun şapşal yüzünü hiç unutmayacağım.
tıp bölümünden mezun birinin, gay olmayı hala kadın olmakla alakalı-eş tutan bilim dersi almış ama hala evrimleşememiş -ki evrim teorisine inanmam- bu hayvanın nasıl da doktor olduğuna şaşırdığım...
bilmem kaç yıldızlı komutanın beni odasına çağırıp, sigarasını içerken, yanyan beni keserken sorduğu sorulara iştahla cevap verdiğim ve söylediğim her şeyde tutarlı olmama şaşıran -komutan mıdır nedir- kişinin alenen gay olduğunu hissetmem şaşılacak bir durum değildir.
hadi her şeyi anladım bir ritüel var ve herkes işini yapıyor ama -ulan ben gayim - buraya kadar gelmişim ve size anlatacağımı anlatmışım - beni askere alırsanız rahat durmam, sikerim koğuşu- dediğimde aktif misin diye soran doktora "neden sordunuz? siz pasif misiniz? diye cevaplamam "ahanda şimdi bittin olum sen" diye düşünürken doktorun sakin tavrı dikkatimden kaçmadı.
nihayetinde büyük gün 28 şubat'ta kurulun karşısına çıktığımda bir doktorun -çantanda makyaj takımı var mı? diye sormasına karşılık, bunu daha önce de söylemiştim. makyaj yapmıyorum. çantamda prezervatif var. malum, ateş almaya geldik, ne olur ne olmaz diye- şey ettim...
yok ya burası tamamen sallamasyon.
gerçeği şu : çantanda makyaj seti var mı dedi. ben de makyaj yapmadığımı. çantama bakabileceklerini söyledim. sadece kitap vardı. onlara göre bu da "gayce" bir hal tabi. sadece gayler kitap okur ya ...

ve ve ve sonuç:
hatırladığım kadarıyla 566 soruluk testi cevapladım. onaylandı.
ev,ağaç, insan kompozizyonlu bir resim yaptırdılar.yaptım. resmime bayıldılar. geçtim. onaylandım.
aile görüşmesine abim gelemediğinden, yengem geldi. olduğum gibi olanları söyledi. geçtim.

askerlik muaf oldum.
16 ocak'ta başladığım süreç. 28 şubat'ta son buldu.
gay olmasaydım da askere gitmezdim. bunu kullandım. kabul ediyorum.

cocuklugumun soguk geceleri

tezer özlü'yü tanıdığım romanının adıdır. bu kadar ince bir romanın derin izler bırakacağını okuduktan sonra anlamanız sizin derinliğinizle alakalıdır. tezer özlü'yü sevdiren bu romana -yaşamın ucuna yolculuk- olan diğer romanı eşlik ediyor

ne adamlar gördük yatakta pasiftiler

sözüm ona sokakta, orada burada yani "dışarıda" erkekliğin kitabını yazan, bağıran, küfreden, maço takılan ya da ben " erkeğim ulaaannn!" tavırlarıyla kendini gösteren kişilerin dört duvar arasında nasıl miyavladıklarını * ifade eder.

atatürk'ün gençliğe hitabesi

fazla militarist bulduğum sözler içermektedir.

galatasaray

maçı aldıklarında taraftarlarının özellikle metroda aslan kesildikleri, küfürler yağdırıp metroyu salladıkları; yenildiklerinde de o aslanların süt dökmüş kediye döndükleri takımdır.

ayı sözlük ikinci yazarlar zirvesi

telefonuma kaydettiğimi sandığım "zirve notlarım" olmadığından olan biteni yeniden yazmak zor. ancak kısaca :
dark bear 'in kişisel sorunlarını zirveye yansıtmasını sitenin editörü olarak hoş karşılamadım ama nezaketen anlayışla karşılıyorum. bunun yanısıra kendisiyle tanışmaktan keyif aldım. gayet kibar bir beyfendiymiş. hakkında konuşulanları asparagas olarak değerlendiriyorum. *
arascan dönmez'in mutlu olanlar parmak kaldırsın sorusu yıkıldığım andı. beni ancak sergilediği performansı ayağa kaldırdı. ne konuştuğunu bilen biri olduğunu hissettiremedi. *. kendisinin de bir yazısı olduğu k. kitabını çekilişte kazanan şanslı kişilerden biri oldum. *
zirve damla demircioğlu'yla tanışmama vesile oldu ve belki de yakında kendisiyle kısa film çekimlerimiz başlayacak. kısa filmlerimi kendisiyle paylaşacağımı ilettim. çok başka bir enerjisi var ki çok sevdim. *
özün süzen hanıma olan saygımı ifade ederken utanırım çünkü ben o kadar anlayışlı biri olamazdım heralde. içtenliğine, sabrına ve nezaketine hayran kaldım.
dedikodu olarak da şunu yazabilirim; ayı sözlük yazarlarının böyle önemli bir zirveye değil de vur patlasın çal oynasın gibi boş bir şeye hücum etmesi beni gerçekten düşündürttü. naringergedan anlayacağın üzerine ayı sözlük birinci istanbul fasıl zirvesine katılmayacağım.

damla demircioğlu'nun dediği gibi konuşmak, çok bilmek, çok yazmak su götürmüyor. icraat arkadaşlar, icraat görelim.
ayrıca başak hülya dağdaş hanımın konuşmasını da beğendim ki en çarpıcı vurgusu "eşcinsel olarak kendinizi bir bok sanmayın" o zaman herkes olamazsınız. yoksa hep bağırırsınız "eşcinseller vardır". zaten varsınız, mühim olan hayattaki duruşunuz. *
bir de son gözlemim şu, eşcinseller en az herkes kadar iki yüzlü.

onur haftasında bütün partilere katılıp onur yürüyüşüne katılmayan insan