tein

Durum: 230 - 0 - 0 - 0 - 27.01.2017 14:09

Puan: 4176 - Sözlük Kezbanı

13 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

hamdım, hamım, ham
  • /
  • 12

mutezile

islam'ı akılcı felsefeyle buluşturan akımdır.

8. yy'da vasıl bin ata tarafından temellerinin atıldığı söylense de kökenleri aslında yeni platoncu yunan felsefesindedir. bu mezhep genel olarak klasik kader anlayışını reddeder ve insanın yegane rehberinin akıl olduğunu, ona göre davranması gerektiğini, kutsal kitapta yer alan cennet/cehennem gibi kavramların yalnızca düşünmeye yardımcı olmak için var olduğunu ama gerçek bir karşılıklarının olmadığını iddia eder. bu denklemde allah'ın rolü aslında biraz deizm düşüncesindeki gibidir; allah yaratır ama yarattığını kontrol etmez.

diğer islami yaklaşımlar tarafından sapkın olmakla suçlanmış ve kısa sürede varlığı büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. bugün bu isimde yaşayan bir mezhep olmasa da çeşitli islami akımlar arasında mutezile'nin izleri görülebilir.

ukdeyi tilika avetim go ay baviko vermiş. bu nasıl nick üç kez kontrol etmek zorunda kaldım, insafsız.

ankaralı beylerin genellikle aşk yaşamaya uygun olması

sokaklarında görülecek güzel şeyler olmayan her şehir gibi ankara'da da biraz olsun yontulmuş ruhlar ya gökyüzüne bakar ya da kendi içlerine dönüp zihinlerinin kuytularına saklanırlar. kışın ayazından ve dumanından gökyüzü karardığında ya da bozkırın nemsiz havası yazın boğazları kuruttuğunda şehrin gri tonları daha da kararır, kaçacak bir tek ya kendi gölgeniz ya da bir başka nefesin hayali kalır. her şeyin gri her şeyin sert ve keskin olduğu, sokakların bile cetvelle çizildiği bir tekdüzelikte, bakış açısına bağlı olarak renk değiştiren ışık huzmeleri gibi yalnızca bir saniyelik ömrü olan parıltılar bile kıymetlenir, baş tacı edilir.

ankaralılar sizi seviyorsa keramet sizden çok onların yalnızlıklarındadır.

sağda solda aman peşimi hiç bırakmıyorlar diye laf çıkaracağınıza azıcık sevip gönlünü edin adamların insafsızlar!

ingiltere kraliçesinin kuğusunu kesip yiyen türk

kendisinden çok verilen tepkilerin tuhah olduğu bir vaka.

'tavuk mu bu, kuğu yenir mi' diyeninden 'ama ingilizler de geçmişte çok kötü şeyler yapmıştı' diyenine kadar geniş bir yelpazede öyle tepkiler verilmişki haberin altındaki yorumlarda, adamın kuğu yemesinin tuhaf bir yanı kalmamış. sonuç olarak bir grup avrupalı'nın göçmenlerden şikayetlerini bir grup göçmenin de kendi uyumsuzluklarına bakmadan avrupalılıarı ırkçılıkla suçlama eğilimini ortaya döken bir olaya dönüşmüş.

mesele kuğu değil arkadaş sen hala anlamadın mı?

lacan

türkiye'de kendisi üzerine oluşturulmuş en kapsamlı içerik monokl dergisinin 6. sayısındadır.

distrowatch

linux aleminde yer alan işletim sistemi/dağıtımlar için bir rehber.

hangi sistemin ne özelliği var, proje aktif mi, hangi dağıtımlar popüler vs gibi bilumum soruya cevap veren, işletim sistemi seçiminde yardımcı olan bir platform.

http://distrowatch.com/

hover hand

fotoğraf çektirirken ne kadar samimi davranmanız gerektiğinden emin olunamayan durumlarda ortaya çıkan, yanınızdaki kişinin vücuduna elinizi değdi değecek durumunda ama temas ettirmeden tutma durumuna verilen ad.

örneğin http://www.blackframefame.com/demotivati...

twegret

twitter'da yazılan tweetden pişman olma durumuna ingilizcede verilen ad. doğal olarak pişmanlık anlamına gelen regret sözcüğünden türetilmiş.

özçekim

teknolojiyi üreten siz olmadığınız sürece bu tür atraksiyonlar çoğunlukla 'aman çalışıyormuş gibi görüneyim' kaygısı dışında işlevsel olmayacaktır.

bana kalırsa tdk bu tür kavramlara sıfırdan türkçe sözcük bulmak yerine kavramın okunuşunu doğrudan türkçe havuzuna katmalıdır.

günah keçisi

hristiyanlıktaki günah çıkarma olayının atasıdır. henüz isa'nın öyküsü yayılmadan önce yahudi kabilelerinin bazılarında işlenen günahların ağırlığından kurtulmak için, günah işleyen kişinin günahını dile getirip kendisiyle yüzleşmesi gerektiğine inanılırmış. ancak günahı başkasına anlatmak ileride kişiye şantaj vs yapmak için kullanılabileceğinden o dönem hayvan ticaretinden para kazanan yahudiler günahlarını keçiye anlatma yoluna gitmişler. işlemin sonunda günahla dolduğuna inanılan keçi çölün ortasına bırakılır, ölüme terkedilirmiş.

eşcinsel yapan gdo lu ürünler

birkaç gün önce yeterince eşcinsel olmamakla itham (?) edildiğimden beslenme listeme eklemeyi düşündüğüm yiyeceklerdir. adamlar eşcinsellik hakkında herşeyi bilmekle kalmıyor bir de nasıl eşcinsel olunur dersi vermeye kalkıyorlar!

keşke azıcık akıl fikir veren gdo'lu yiyecekler de çıkarsalar. bilimden ümit kesilmez, bakalım.

heteroseksüel ayı sözlük yazarları silinsin kampanyası

homofobik denilen durum zannedildiği gibi tekil bir nitelikten çok dereceli bir yapıya sahip ve pek çok homofobik insan belki de hayatında hiç eşcinsel biriyle ilişki kurmadığı için homofobiye sahip oluyor. tüm hayatınızı haklarında olumsuz şeyler söylenen insanlardan biriyle bile karşılaşmadan geçirdiğinizi düşünün, kaçınız kafanıza çakılan önyargıları kendiliğinizden reddedip karşı kutba geçme cesareti gösterirdi.

benim bizzat belirgin homofobiye sahip olan ve zamanla benimle kurduğu ilişki üzerinden üniversitede sınıf içi tartışmada eşcinsel haklarını destekleyen ateşli bir konuşma yapma noktasına ulaşmış arkadaşım var yahu! ben onunla homofobik olduğu için ilişkiyi kessem ve o eşcinseller hakkında sadece kendi dünyasındaki tekil sesi suymaya devam etseydi daha mı iyiydi?

devrim ancak kendi hayatlarınızı küçük devrimlere dönüştürürseniz mümkündür. homofobik deyip eşcinseller hakkında dile getirilen her olumsuz fikirde bir insanı eksiltirsek iletişim halkımızdan, günün sonunda yalnızca bir avuç insanla konuşabilir duruma düşeriz.

ayı sözlük itiraf

küçükken mahalle arasında oynanan bazı oyunlara ilgi göstermiyormuş gibi uzaktan bakıp olası beceriksizliğime mahal vermemeyi zamanla hayatın başka alanlarına aktarmış olduğumu hissediyorum. üstelik insan bir süre sonra kendi acınası korunma çabasını karakteriymiş zannetmeye başlıyor; ilgisiz kaldığı ile kendini sakındıkları arasındaki çizgi belirsizleşiyor.

ölmeden önce görülmesi gereken yerler

nerelermiş diye merak edip ilgili linke tıkladığınızda cnbce'nin haberden önce soma'da ölenler için taziyelerini sunduğu bir ara ekranın sizi karşıladığını görerek zevzekliğin ve düşüncesizliğin bariz bir örneğini görmenize neden olan yerler.

random gülmek

bir arkadaşım açıklayana kadar nasıl yapıldığını bilmediğimdem bir süre kopyala yapıştır yöntemiyle kullandığım, hemen akabinde de kendime yabancılaşıp suçluluk duygusuna kapıldığımdan bir daha yapmadığım gülüş.

ters oturamıyorum midem bulanıyor insanı

dev örümceklerin saldırısı, meteor çarpması ve yaratıklarla dolu mağarada esir kalma gibi bilumum durumda ilk 15 dakika içerisinde ölüp gitmelerine rağmen günlük hayatta ortalama bir ömür sürerek haksız rekabet unsuru oluşturmaktadırlar.

diyanet işleri başkanlığı

her vatandaştan alınan vergiyle sadece sünnilere hizmet veren devlet kurumu.

cin

belirli yaşın altındaki çocuklara bunlardan bahsedeni 'çocukların zihinsel gelişimini olumsuz etkilemekten' yargılamalı diyeceğim ama bir bizde değil hemen her kültürde benzerleri var olan, muhtemelen insan türünün karanlıktan korkmasından türetilmiş hayali varlıklar.

cin cin cin

edit: gelmedi.

ikinci şansın genel olarak şans verenin götünde patlaması

efsaneye göre akhilleus'un incinebilir yegane yeridir topuğu; insan olmaya en yakın noktasıdır. savaş alanına gelene kadar ulaşılamaz bir yarı tanrı olan akhilleus bir başka insan için meydana çıktığında incinebilir tek yeri olan topuğundan vurulup düşer; topuğu kadar güçlü, incinebilirliği kadar insandır.

henüz bebekken onu kutsal havuzda yıkayan annesi topuğunu da batırsaydı suya, akhilleus'u diğer insanlar için ulaşılabilir kılan tek bir nokta bırakmamış olurdu. kim, sırf incinmemek için hiç dokunulmamaya razı olur?

oz büyücüsü

bu hikayenin iki yönlü bir alt metni vardır.

tüm kahramanlar hikaye boyunca aradıkları şeye zaten başından beri sahip olduklarını fark ederler. cesaret, zeka ve kalp (ruh) aslında herkeste bulunur ama biz onları kullanmak zorunda kalana kadar varlıklarından habersiz ve korkuyla bekleşiriz. bir çocuk masalı için güzel bir mesajdır.

öyküdeki diğer mesaj ise daha yetişkinlere yöneliktir ve dönemin amerikan iç politik tartışmalarına göndermelerle doludur. efendim o dönem, 19. yy sonunda amerikalılar kendi aralarında gümüşçüler ve altıncılar olarak bir kavgaya tutuşmuşlar. demokratlar gümüşün de para piyasalarında bir etkisinin olmasını isterken cumhuriyetçiler altından başkasını kabul etmeyiz demişler. hikayedeki yellow brick road altını, dorothy'nin gümüş ayakkabıları da doğal olarak gümüşü simgeliyor.

eşcinselleri savunurken hetero olduğunu vurgulayan erkek

üzerine fazla gidildiğini düşündüğüm erkek.

heteroseksüeller eşcinsellerle karşılaştıklarında bir dünya önyargıyı barınıran ve daha önce hiç çıkmadıkları bir mevkiyi terkediyorlar. insan zihni bir butona basıp reset atamayacağınız kadar karmaşık. hiç kimse bir sabah kalkıp homofobik olmadığı gibi hiç bir homofobik de bir sabah uyanıp eşcinseller hakkındaki tüm önyargılarımı bırakıyorum demeyecek ve diyemez. bazı şeyler adım adım gider bazıları ise ani sıçramalar halinde ilerler.

gerçekten de tüm hayatını tek bir eşcinselle karşılaşmadığı halde onlar hakkındaki saçmalıkları dinleyerek geçirmiş birinden sihirli bir gökkuşağının altından geçmişcesine bir anda mükemmel adama dönüşmesini mi bekliyorsunuz?
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 230

ayı sözlük yazarlarının ilk maaşı

liseyi bitirdiğim yaz, ailemin bölüm seçimi konusunda uyguladığı baskıya rest çekerek üniversiteye gitme fikrini tamamen reddettiğim, tercih yapmadığım yıldı. sonuçlar açıklanıp o puanla açıkta kaldığımı görünce ne yaptığımı anlayıp kıyameti koparmışlar, bana da bir iş bulup evde daha az vakit geçitmekten başka çare kalmamıştı. bulduğum ilk işe girip bedenimi yeterince yorarsam zihnim daha az çalışır diye düşünerek çelimsiz halimle ağırlıkların altına atmıştım kendimi. çalıştığım yerde benimle aynı işi yapan ellili yaşlarda bir abi de vardı. ayın sonunda bir öğle yemeği arasında ekmek arası peynir domatesini yemekte olan adamın karşısında donup kalmış, dehşete düşmüştüm. bir taraftan ekmeğini ısırırken diğer eliyle de az önce birlikte çektiğimiz üç kuruşluk maaşı evirip çeviriyor, mırıldanmalarından anladığım kadarıyla nereye ne kadar vereceğini hesaplamaya çalışıyor ama hangisini sonraki aya erteleyeceğini kestiremiyordu. dehşete düşmüştüm çünkü otuz yıl sonraki halime baktığım hissine kapılmıştım. boğazıma yumru olup oturan paranın azlığı, insan gibi yaşamaya yetmezliği değildi. kafasında ve göğsünde kim bilir neleri taşırken kendi hayatına sıkışıp kalma duygusu bir korku olmanın ötesinde cisimlenmiş olarak önümde duruyordu sanki, nefesim kesilmişti. her gün aynı güne uyanacak, her gün aynı şeyleri tekrar edecek ve zihnimin sınırsızlığı ile gerçekliğin çoraklığının yarattığı çelşikiyi bastırmak için aklımı tümden susturmaya çalışmakla geçecekti zaman; ilk maaşımla sonraki maaşlarım arasında tek değişen yaşım olacak ve yaşam ben yaşamadan tükenecekti.

üniversiteden vazgeçerek bana seçme şansı tanımayan ailemden intikam aldığımı düşünüyordum; gerçi ben küçükken de anneme kızdığımda yemek yemeyerek onu cezlandırdığımı sanırdım. kendine acı çektirerek çevrendekileri cezalandırmaya çalışmak ne kadar çocuksu ve anlamsız!

aldığım ilk maas bana hayatımın geri kalanın nasıl olacağı hakkında okkalı bir tokat attı; bir sonraki sene yine aileme rest çekerek ama bu sefer istediğim şehir ve bölümü seçerek üneversiteye gitmemi sağladı. okulu bitirdiğim bu eşikte muhtemelen beni yine üç kuruşu evirip çevireveğim bir iş bekliyor ama kendi seçimlerimle ve istediğim şehirde yaşadığım sürece mutluyum. yine de o öfkeyi, kendi hayatına sıkışıp kalmış o adamın zihnime kazınan portresini unutmadım. muhtemelen benden çok daha falzasına sahip olan ama hayata geçirmek için fırsat bulamamış, ruhu bedeninden şişman o hayat soğurucu bir avuç adamın düzeninde sıkışmış adamın öfkesi hala orada duruyor.

ilk maaşımla eve dönerken kardeşime manavdan meyve, eve ekmek ve kendime kitap almış, geri kalanını da üniversite masrafları için bir kenara atmıştım. meyveler taze, ekmek sıcak ve kitap güzeldi.

hypatia

ilk kadın filozof ve bilim insanıdır.

4. yy'da iskenderiye kütüphanesinin kurulmasında rol oynamış ve dünyanın çeşitli kültür merkezlerine mektuplar yollayarak yeryüzünün her yerinden iskenderiye'ye kitap kervanlarının akmaya başlamasını sağlamıştır. matematik konusunda döneminin en önemli isimlerin biri haline gelmiş ve dönemin hristiyan dogmalarını her fırsatta eleştirip akılcı felsefeyi savunmuştur. bu durum kısa zamanda kilisenin düşmanlığını üzerine çekmiş ve bir konuşma yapmak için kalbalığın karşısına çıktığı sırada daha ilk kelime ağzından çıkar çıkmaz bir okçu tarafından öldürülmüştür. öldürülmesini emreden iskenderiye patriği de bu başarısı nedeniyle aziz ilan edilmiştir.

denilir ki hypatia kilisenin öğretilerini eleştirdiği için değil bir kadın olarak felsefe, politika ve din üzerine konuştuğu için düşünmeyi erkeklere has bir meziyet sayan kilisenin öfkesinin hedefi olmuştur.

hikayesini merak edenler 2009 yapımı agora filmine de göz atabilirler.

ukdeyi lost soul vermiş efendim.

ayı sözlük yazarlarından iyi görünme taktikleri

- ayakkabılarınız çok da temiz olmasın; her daim göz kamaştıran parlaklıkta ayakkabı giyen adamlar ben de uğur ışıl(d)ak'ın oluşturduğu tekin olmayan pürüzsüzlük hissi uyandırıyor.

- şunu şununla kombine edeyim cümlesi aklınızdan geçtiği an kendinizi uçan adam sabri gibi yerlere atıp kombin kelimesi aklınızdan silinene kadar da kalkmayın; nerede bir kombine etme hali olsa orada genellikle bir adet 'dolabın yarısını üzerine giymiş adam' atmosferi oluştuğu gözlemlerimle sabittir.

- saçınız uzun ise iki saat ayna karşısında kafanızdaki uzantılarla cebelleşip dışarı çıkınca 'yataktan kalktığım gibi geldim' pozu kesmeyin. saçınız çok kısa ise de 'ayna karşısında yüzümdeki varoluşsal krız ifadesi eşliğinde saçımı sıfıra vurdum, hakkımda ne düşündüğünüz kaygısını çoktan aştım' pozu kesmeyin. alt tarafı saç yahu, hiç poz kesmeyin.

- boxer seçimine gelince, çok ayıp...!

islamofobi

müslümanların hatalarını islam'a mâl etmeyin diyenlerin gözden kaçırdığı basit bir nokta var. su şebekesine zehir karışmış ama özünde su temiz bir maddedir kullanmaya devam edebilirsiniz kapısına çıkıyor iş; suç islam'da değil müslümanlarda demek pratik olarak hiçbir sonuç doğumuyor ve zaten insanlar da suçun kimde olduğunu umursamıyorlar. mesele o zehir o sudan ayrıştırılabilir mi ya da kim ayrıştıracak meselesinde düğümleniyor.

bir de şu gerçek islam muhabbetinden de vazgeçilsin artık yahu! islam'a göre yaşamayanlar neyin gerçek islam olduğunu araştırıp öğrenmek zorunda değil. adamın islamla karşılaştığı nokta kendini müslüman olarak tanımlayan adamla kurduğu ilişkidir. ben müslümanım diyen neyse karşıdaki için islam da o olacaktır. ne yapsınlar karşılaştıkları her müslüman için eve koşup inanmadığı bir dinin kitabını mı karşılaştırsın?

müslümanlar islamiyet hakkındaki yargılardan rahatsızsa o tutarsız yargılara kızmak yerine kendilerini değiştirirlerse bir şeyler de değişebilir.

galapagos

darwin'in evrim teorisini temellendirmesinde önemli bir yeri bulunan ada toplululuğu.

adalar uzun süre diğer kara parçalarına uzak ve izole kaldığından ada üzerindeki yaşam dünyanın geri kalanından radikal ölçüde farklılaşmış ve endemik türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. yaklaşık 60 irili ufaklı ada takımının ismi ise ispanyolca kaplumbağa adaları anlamına geliyormuş.

heteroseksüel ayı sözlük yazarları silinsin kampanyası

homofobik denilen durum zannedildiği gibi tekil bir nitelikten çok dereceli bir yapıya sahip ve pek çok homofobik insan belki de hayatında hiç eşcinsel biriyle ilişki kurmadığı için homofobiye sahip oluyor. tüm hayatınızı haklarında olumsuz şeyler söylenen insanlardan biriyle bile karşılaşmadan geçirdiğinizi düşünün, kaçınız kafanıza çakılan önyargıları kendiliğinizden reddedip karşı kutba geçme cesareti gösterirdi.

benim bizzat belirgin homofobiye sahip olan ve zamanla benimle kurduğu ilişki üzerinden üniversitede sınıf içi tartışmada eşcinsel haklarını destekleyen ateşli bir konuşma yapma noktasına ulaşmış arkadaşım var yahu! ben onunla homofobik olduğu için ilişkiyi kessem ve o eşcinseller hakkında sadece kendi dünyasındaki tekil sesi suymaya devam etseydi daha mı iyiydi?

devrim ancak kendi hayatlarınızı küçük devrimlere dönüştürürseniz mümkündür. homofobik deyip eşcinseller hakkında dile getirilen her olumsuz fikirde bir insanı eksiltirsek iletişim halkımızdan, günün sonunda yalnızca bir avuç insanla konuşabilir duruma düşeriz.

çok belli ediyor muyum

zaman zaman benim de sormak istediğim oluyor bu soruyu.

eşcinsel olmamla ilgili benim genel tavrım hep şu şekilde oldu; asla yalan söyleme ama kendini korumayı da ihmal etme.

başından beri hiç rol yapmadım, ilgilenmediğim şeylerie ilgileniyormuş havası yaratmadım veya arkadaşlar arasında kız meseleleri açılınca sahte tepkiler vermedim; genellikle iki uçlu cümleler kurarak çıktım işin içinden. diğer taraftan içinde bulunduğum toplumun gerçeklerini de göz önünde bulundurarak yakın arkadaşlarım dışındakilere doğrudan 'ben eşcinselim' ya da bu kapıya çıkacak bir şeyler de söylemedim. her ne kadar içeriden doğalmış gibi görünüyorsa da aslında kendinize yine bazı sınırlar çizmiş oluyorsunuz ve karşınızakiler de yeterince incelmişlerse fark ediyorlar sanırım bazı görünmez çizgilere dikkat ederek adım attığınızı.

o yüzden ara sıra merak ediyorum o çizgileri sezen birileri oluyor mu diye. gerçi ben soğuk nevale olduğum için doğrudan odun olarak da algılanıyor olabilirim tabii.

ayı sözlük yazarlarının ilk maaşı

liseyi bitirdiğim yaz, ailemin bölüm seçimi konusunda uyguladığı baskıya rest çekerek üniversiteye gitme fikrini tamamen reddettiğim, tercih yapmadığım yıldı. sonuçlar açıklanıp o puanla açıkta kaldığımı görünce ne yaptığımı anlayıp kıyameti koparmışlar, bana da bir iş bulup evde daha az vakit geçitmekten başka çare kalmamıştı. bulduğum ilk işe girip bedenimi yeterince yorarsam zihnim daha az çalışır diye düşünerek çelimsiz halimle ağırlıkların altına atmıştım kendimi. çalıştığım yerde benimle aynı işi yapan ellili yaşlarda bir abi de vardı. ayın sonunda bir öğle yemeği arasında ekmek arası peynir domatesini yemekte olan adamın karşısında donup kalmış, dehşete düşmüştüm. bir taraftan ekmeğini ısırırken diğer eliyle de az önce birlikte çektiğimiz üç kuruşluk maaşı evirip çeviriyor, mırıldanmalarından anladığım kadarıyla nereye ne kadar vereceğini hesaplamaya çalışıyor ama hangisini sonraki aya erteleyeceğini kestiremiyordu. dehşete düşmüştüm çünkü otuz yıl sonraki halime baktığım hissine kapılmıştım. boğazıma yumru olup oturan paranın azlığı, insan gibi yaşamaya yetmezliği değildi. kafasında ve göğsünde kim bilir neleri taşırken kendi hayatına sıkışıp kalma duygusu bir korku olmanın ötesinde cisimlenmiş olarak önümde duruyordu sanki, nefesim kesilmişti. her gün aynı güne uyanacak, her gün aynı şeyleri tekrar edecek ve zihnimin sınırsızlığı ile gerçekliğin çoraklığının yarattığı çelşikiyi bastırmak için aklımı tümden susturmaya çalışmakla geçecekti zaman; ilk maaşımla sonraki maaşlarım arasında tek değişen yaşım olacak ve yaşam ben yaşamadan tükenecekti.

üniversiteden vazgeçerek bana seçme şansı tanımayan ailemden intikam aldığımı düşünüyordum; gerçi ben küçükken de anneme kızdığımda yemek yemeyerek onu cezlandırdığımı sanırdım. kendine acı çektirerek çevrendekileri cezalandırmaya çalışmak ne kadar çocuksu ve anlamsız!

aldığım ilk maas bana hayatımın geri kalanın nasıl olacağı hakkında okkalı bir tokat attı; bir sonraki sene yine aileme rest çekerek ama bu sefer istediğim şehir ve bölümü seçerek üneversiteye gitmemi sağladı. okulu bitirdiğim bu eşikte muhtemelen beni yine üç kuruşu evirip çevireveğim bir iş bekliyor ama kendi seçimlerimle ve istediğim şehirde yaşadığım sürece mutluyum. yine de o öfkeyi, kendi hayatına sıkışıp kalmış o adamın zihnime kazınan portresini unutmadım. muhtemelen benden çok daha falzasına sahip olan ama hayata geçirmek için fırsat bulamamış, ruhu bedeninden şişman o hayat soğurucu bir avuç adamın düzeninde sıkışmış adamın öfkesi hala orada duruyor.

ilk maaşımla eve dönerken kardeşime manavdan meyve, eve ekmek ve kendime kitap almış, geri kalanını da üniversite masrafları için bir kenara atmıştım. meyveler taze, ekmek sıcak ve kitap güzeldi.

cemil ipekçi

en önemli ayrımın sınıfsal olduğunu gösteren iyi bir örnektir kendisi.

katıldığı bir programda hindistan gezisi sırasında karşılaştığı yoksul insanlardan 'onlar hepimizden daha mutlu aslında çünkü iç huzuru sağlayan bir inançları var' minvalinde bahsetmişti. bu kadar gerçeklikten kopuk ve oryantalist bir söze dayanamayan diğer konuk yoksulluğun kendiliğinden gelişen bir durum olmadığını, politik sebepleri olduğunu söylemeye çalışınca da 'önemli olan iç güzelliktir' gibi klasik 'beyaz' ve sığ argümanlardan dem vurduğunu hatırlıyorum.

meselelerin politik ve sınıfsal boyutunu göremiyor olmak sağlıklı bir yetişkin için kabul edilemez bir durumdur. kendisinin naifliğine vermek isterim ama bana daha çok gümüş kaşıkla beslenenlerde görülen sınıfsal ve yarı bilinçli körlüğü çağrıştırmaktadır.

öğrenci evi

perde takılmasına gerek olmayan zira camları hiç silinmediğinden zinhar içeriyi- dışarıyı göstermeyen, kendisi şort ve atletle balkonda kahvaltı yapan karşı komşunun siz şort ile balkona çıkınca kötü kötü bakmasına neden olan, sizin evden niye gürültü gelmiyor, gizli bir şey mi yapıyorsunuz diyen tuhaf komşularca sorguya çekildiğiniz evdir.

eşcinsel çevrem yok diyen kıdemli eşcinsel

başlık altında neredeyse kavga çıktığı için yazma ihtiyacı hissettim.

fena halde yanlış anlaşılmaya kurban giden başlık. bu başlığı açıp ilk entryi giren ve muhtemeldir ki aldığı ters tepki nedeniyle silen arkadaş, tepki gösteren yazar ve ardından gelen bazı yazarların zannettiği gibi eşcinsel arkadaşı olmayan eşcinselleri kastediyor değildi. başlıktaki kıdemli kelimesinden ve silinmiş olan entry içeriğinden de anlaşılacağı üzere eşcinsel kimliğini gençliğinde yaşayan ancak yaşlandıkça topluma uyum sağlama kaygısı ağır basan, uyum sağlamak için de en kestirme yol olarak homofobik söyleme eklemlenip onu taklit ederek kabul görmeyi bekleyen bir eşcinsel tiplemesi eleştiriliyordu. kısaca, homofobik olmakla itham edilenler eşcinsel arkadaşı olmayan eşcinseller değildi.

başlığı, eşcinsel çevresi, arkadaşı olmayan eşcinseller hakkındaymış gibi algılayıp 'vay efendim bana homofobik mi diyorsunuz' tavrına girmek biraz fazla aceleci olmuş. ilk entryi silen arkadaş ki nicki hatırlıyorum, yazıyı imkanı varsa ve canlandırırsa durum daha iyi anlaşılacaktır.

demem o ki, dövüşmeden oynayın.

halklailiskilerci

eyalet sistemi konusunda kendisiyle aynı fikirde olmadığım için birkaç karşılıklı fikir teatisi içeren mesajlaşmayı tekrar etmek istemediğim bir kelime ile zekamı sorgulayarak bitiren yazar.

ilginçmiş.

sözlükten çıkmadan önce son söz

- i feel a disturbance in the force.

edit: ya beni ya da star wars'ı sevmeyen birilerinin hışmına uğramış bu entry, ilginç. bensi sevmiyorsanız tamam da öteki ihtimal... yo yo bunu kabul edemem.. jabba the hutt'lara gelesiniz...

cin

belirli yaşın altındaki çocuklara bunlardan bahsedeni 'çocukların zihinsel gelişimini olumsuz etkilemekten' yargılamalı diyeceğim ama bir bizde değil hemen her kültürde benzerleri var olan, muhtemelen insan türünün karanlıktan korkmasından türetilmiş hayali varlıklar.

cin cin cin

edit: gelmedi.

hypatia

ilk kadın filozof ve bilim insanıdır.

4. yy'da iskenderiye kütüphanesinin kurulmasında rol oynamış ve dünyanın çeşitli kültür merkezlerine mektuplar yollayarak yeryüzünün her yerinden iskenderiye'ye kitap kervanlarının akmaya başlamasını sağlamıştır. matematik konusunda döneminin en önemli isimlerin biri haline gelmiş ve dönemin hristiyan dogmalarını her fırsatta eleştirip akılcı felsefeyi savunmuştur. bu durum kısa zamanda kilisenin düşmanlığını üzerine çekmiş ve bir konuşma yapmak için kalbalığın karşısına çıktığı sırada daha ilk kelime ağzından çıkar çıkmaz bir okçu tarafından öldürülmüştür. öldürülmesini emreden iskenderiye patriği de bu başarısı nedeniyle aziz ilan edilmiştir.

denilir ki hypatia kilisenin öğretilerini eleştirdiği için değil bir kadın olarak felsefe, politika ve din üzerine konuştuğu için düşünmeyi erkeklere has bir meziyet sayan kilisenin öfkesinin hedefi olmuştur.

hikayesini merak edenler 2009 yapımı agora filmine de göz atabilirler.

ukdeyi lost soul vermiş efendim.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.