kafasını taşa, duvara sürterek ateşi yeniden keşfetmek istediğim insan türüdür. bu muhabbeti arkadaşlarımla da yaparım sık sık. bana veya herhangi yakınlarına lüzumsuz isteklerde bulunuyorlarsa tek soru, tek cevap yaparız: " gerçekten kendini bu kadar özel ve ayrıcalıklı mı hissediyorsun?". ardından derin bi sessizlikle süreci noktalandırıp günlük hayata devam ederiz.
adi bi vürüs tarafından gerçekleştirilen üst solunum yolu enfeksiyonundan muzdaribim sözlük. ulan haftanın en güzel günleri cumartesi ve pazardır onu da yatak döşek geçirdik.
aşırı sevdiğim ve gittikçe daha da çok alıştığım eylemdir. derler ya insana bir başkasının gölgesi bile ağır gelebilir diye; tam olarak öyle olmaya başladı. belki bazı obsesyonlarım belki de aşırı bireyselleşmemin bi nedenidir, bazen 3, 4 saati geçen misafirliklere bile katlanamıyorum.
"kime göre" dediğim başlıktır. iki olayı ve yahut olguyu kıyas edebilmek için o ikisinin aynı kulvarda olması lazım. cinsellik ve aşk size göre aynı kulvarda mı? galiba bana göre bu ikisi aynı kulvarda olmadığı için, biri olmadan diğeri anlamsız diyemiyorum.
ilişki testi diye youtube üzerinden her pazar yayınladığı bir olayı vardır. allahım adamı izlerken çıldırıyorum, nasıl da çiftleri itin götüne sokuyor.
eski yunancada yengeç demek oluyor. peki bu adamlar niye kanseri yengece benzetmiş? bikaç teorisi var olayın ama benim aklıma en çok yatanı şu ikisi: kanserin görünümünün tıpkı yengeç şekli gibi dallı budaklı olması ve yengecin yan yürümesi gibi kanser hücrelerinin de anormal hareketlerle anormal dokulara hareket etmesi.
özellikle 20. ve 22. maddesini çok anlamlı bulduğum yazıdır. 20) online randevulaşmalarda beklentilerinizi mümkün olduğunca düşük tutun. 22)standartlarınıza karşı dürüst olun
birisine aşırı bağlılık sonucu onun yapamayacağı işlere dahi muktedir olabileceğini öngören topluluğa ithafen ortaya çıkarılmış anonim söz öbeğidir. tam olarak nefroloji hocamla aramdaki ilişkiyi açıklar, o şeyh ben de müridiyim şerefsizin.
ikisi de benim için çok zordur. reddedilme belki reddetmeye nazaran daha kolay bi süreçtir, elbette üzülürsün buna lafım yok ama reddetme eyleminde olayı aktif olarak sen planlıyorsun hele bi de karşıdakini kırmamak için elinden geleni yapmak istiyorsan iş seni de çok yıpratıyor...
dönem 2 ya da 3 iken pratik- beceri uygulama sınavında benim payıma düşen mevzudur. işlemi hocaya açıklamaya başladım her şey güzel başlamıştı taa kii laringoskop denen ekipmanı elime alana kadar. hoca boş ifadeyle gözlerimin içine bakıp kazma mı tutuyorsun lan sen deyip gülmeye başladı. anadolunun bağrından kopup gelmiş yiğidiz hoca, biz de ölüyü bu şekil diriltiyoruz demek istedim ama ağzımdan dökülen cümle " hocam siz olsanız nasıl yapardınız" demek oldu. adam sağolsun aldı gösterdi, defalarca benim yapmam için fırsat verdi. bu arada endişelenmeyin o sıralar olayımız maketti daha.
intern hekimin aklını başından alan uygulamadır. bildiğimiz kan alma merasimi toplardamardan yapılırken kan gazı için atardamar seçilir. sorun da burada doğar çünkü atardamarlar, toplardamara göre daha derin yerleşimlidir ve sinir trasesine yakın seyirlidir. kan gazı almak için brakiyal veya femoral artere girişim uygulanır. niye böyle sofistike bi olayı var kan gazının, çünkü adı üstünde kan gazları ( oksijen, karbondioksit), ph, bikarbonat gibi parametreler bu örnekten incelenir. olayın hasta için en ajite tarafı sizin girişimi 90 derece açıyla yapıyor oluşunuzdur (bkz:saplamak), bi de can yakıyor biraz. velhasıl bu olayı ilk denemelerinde başarıyla yapan bi intern iseniz, artık küçük dağları siz yaratmışsınızdır.
biraz kaçak bi cevap olacak ama ruh halime göre değişen bir olaydır bu. bazen bi dizi, film, kitap karakteri bazen bi öğretmenim, arkadaşım, bazen aile bireylerim...
iki hafta önce bir şirketin çalışanlarına covid ile ilgili eğitim verdikten sonra soru cevap kısmında biri alkol içsek iyi gelir mi, bir diğeri sarımsak yesek iyi gelir mi dedi.
dünya şu pandeminin pençesine düşeli olmuş bir yıl hala bu tür sorular soruluyor. korkunç.
daha önce de söylediğim gibi meslektaşlarımda çıkınca tarama amaçlı oldum. hiç bir belirtim yoktu. maskesiz hiç bir yerde bulunmadım. bundan sonra da hayatıma önlemlerle devam edeceğim. soran tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim, hasta arkadaşlarıma acil şifalar dilerim.
her iş yerinde vardır böyle tipler. odadan çıktığı anda dedikodusunu başlatabilme kapasitesi de vardır. ortak özellikleri ise dedikoduları sevmemeleridir. *
başkasının hayatından 3. tekil kişiler neden kendilerini sorumlu hissederler acaba? karısını aldatıyorsa bile bunu karısının çözümlemesi ve yüzleşmesi gerekir.
yazara ek bilgi vereyim. kendisi çok seviliyor demek ki işyerinde. söyledikleri ağızlarda sakız olmuş. ifşa olması yakındır. karısına bu durumu yetiştiren kız arkadaşları emin olun yazarı da gammazlayacaklardır.
4 yıldır deneyimlediğim durumdur. avantajları kadar dezavantajları da vardır.
mesela bu kişilerin seks hayatı tahmin edildiği kadar renkli değildir. tanımadığın birini evine davet etmek hiç de kolay değildir. hasta olduklarında bir tas çorbaya muhtaç olurlar. temizlik, yemek, çamaşır gibi durumlara iş hayatı da eklenince illallah dedirtir.
güzel yanları da vardır tabi. ayda, yılda bir hoşlarına giden bi adam olduğunda eve davet edebilirler. kimseye hesap verme zorunda değillerdir. istedikleri gibi girip çıkabilirler. uygulamalarda #yervar etiketiyle bulundukları bölgede popüler olurlar ve yazanları çok olur. değişik fanteziler deneyebilirler (grup vs).
benim hali hazırda 12 yıllık e-mail arkadaşım var. kendisi italya'da yaşamakta ve türkiye'ye geldiğinde beni ziyaret etmekte. tavsiye ederim, hoş anısı var. ciao matteo!
eşcinsel olduğumu hep biliyor ve farkındaydım ama bunu kabullenene ve ben buyum diyene kadar hep kötü bir şey hatta yanlış bir şey olarak görüyordum orta okul yıllarımda ilk olarak fark etmiştim erkeklere hemcinslerime karşı bazı duygusal ve cinsel ilgilerim olduğunu o zamanlar kendimden utandım ve eşcinsel olduğumu kabullenmek istemedim bu biraz da dindar bir aileye sahip olmamdan kaynaklanıyordu kendi kendimi kandırdım ergenliğe giriyorsun normaldir fazla abazasın gibisinden ilerki yıllarda kendime biseksüel kalıbı uydurdum kadınlara ilgim yoktu ama eşcinsel olduğumu hâlâ kabullenmeye hazır değildim eşcinsellik konusunda araştırmalar yapmaya başlamış kendimu kabullenmeye hazırlamaya başlamıştım ve birkaç psikolog insanla forum/chat tarzı sitede konuşup sohbet edince aslında eşcinsel olmamdan utanmamam gerektiğini bunun doğal olduğununu anlayıp kabullendim lise 2 yıllarımda 17 yaşında istemsizce başka bir eşcinsele aşık oldum ama ne aşk o sürekli aklımda fikrimda hayatım olmuş fiziğine görünüşüne dikkat etmeyen ben onun için günde 4 saat spor yaparken onun dikkatini çekmek için kendime bakım yaparken buldum kendimi o güne kadar hiç birine özel ve güzel gözükmek istememiştim onu istiyordum hemcinsimi oldukça kibar nazik hoş biriydi ve bu his içimi dolduruyordu kalbimi ve bir gece ayna karşısına geçtim ve dedim ki sen eşcinselsin oğlum bu senin gerçeğin bunu kabullen işte o kabullenme anı benim için hayatın değiştiği andı o an üzerimden ağır bir yük kalkmış rahatlamıştım değişik duygulardaydım. dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyordum kendimi ve o zamandan sonra benim için hayat olumlu yönde gelişti keşke bunu daha önceden kabullenseydim
yine bir bayramda dedemlere gitmiştik her zamanki gibi. neredeyse bütün kuzenlerim, dayılarım, teyzelerim oradaydı. genelde pek görüşmediğimizden öpüşüp hasret giderme kısmı bi ayrı oluyor. tabii küçük çocuklar daha çok ilgi görüyor.
aralarında 2-3 yaş farkı olan iki kuzenim * de en küçük dayımdan ilgi bekliyorlardı. dayım içlerinden en küçük olanı kucağına alıp taşıyor, telefonundan bir şeyler gösteriyor ve şakalaşıp güldürüyor onu. büyük olan ise aynı şeylerin ona da yapılmasını isteyip bir adım atıyor dayıma. ama dayım ise onun ilgisini fark etmiyor herhalde ve geri çeviriyor tersleyerek. başından savıyor. kuzenim de yüzü düşmüş bir şekilde oturduğum kanepeye yanıma gelip kuruluyor sessizce.
bundan sonra sanırım benim için cidden yaşayabileceğim en çaresiz anlardan biri meydana geliyor. kuzenimin gözleri dolu dolu dayımları izlediğini görüyorum. konuşamıyor, ağlayamıyor, sadece gözlerinden neredeyse düşmekte olan o göz yaşları ve isteyip de alamadığı sevgi kırıntılarının kocaman yıkıntılarıyla savaştığını belli eden bakışlarla oturuyor. ben ise çaresizce ona bakıyorum. ve elimi omzuna atıp kendime yaslıyorum onu. o an ikimizin de gözlerinden yaşlar süzülüyor ama kimse fark etmiyor.
kimse küçücük bir çocuğun sevgiye aç kalbini fark etmiyor.
kendini yalnız ve öteki olarak hissettiğin anlarda, hayatta en çok önem verdiğin kişinin seninle aynı durumda olması sana güç verir ve yalnız olmadığını hatırlatır. iyi ki eşcinsel olmayıp zevkine escinsellerle uzun süreli duygusal olarak takılma diye bir durum söz konusu değil, olsa da duygusal değil. sevgilinin biseksüel olması bile insanı o kadar yalnizlastiriyor ki. gerçi eşcinsel olmasak böyle bir avantaja da ihtiyaç duymazdik zaten.
kolayca aldatma olabilir ama o bir taraf için avantajken diğerinde dezavantaj.
bir de sex ihtiyacını gidermek için heterolar gibi en çirkin kıza * bile paspas olmaya gerek olmuyor. çok kolay bir şekilde bir gün içinde tanışıp sex yapılabiliniyor.
benim en sevdiğim ise ilişkinin gizemli olması. gizemli olan hep heyecan uyandırır. su an bile içim kıpır kıpır oldu.
mevzuyu bir delik ve bir penis kadar sığ görenlerin cahiliyet kokan açıklamasıdır. bu düşünceyi dillendiren sanatçı eserinde "embriyojenez, insan gelişimi ve evrimsel süreç, insan anatomisine fizyolojik yaklaşım, proktoloji" gibi konulara ziyadesiyle hakim olduğunu sürrealist bir dışavurumla bizlere haykırmaktadır.
verilen tepkilere nasıl yanıt vereceğini bilemeyendir. mekanın raconunu tam bilmediği icin kafasına estiği gibi davranandır. ulan şimdi bu iyi bir şey mi dedi yoksa sövdü mü diye düşünendir. kendisinin izlenildiğinin farkında olmadan yazıp durandır.
aşırı sevdiğim ve gittikçe daha da çok alıştığım eylemdir. derler ya insana bir başkasının gölgesi bile ağır gelebilir diye; tam olarak öyle olmaya başladı. belki bazı obsesyonlarım belki de aşırı bireyselleşmemin bi nedenidir, bazen 3, 4 saati geçen misafirliklere bile katlanamıyorum.
mevzuyu bir delik ve bir penis kadar sığ görenlerin cahiliyet kokan açıklamasıdır. bu düşünceyi dillendiren sanatçı eserinde "embriyojenez, insan gelişimi ve evrimsel süreç, insan anatomisine fizyolojik yaklaşım, proktoloji" gibi konulara ziyadesiyle hakim olduğunu sürrealist bir dışavurumla bizlere haykırmaktadır.
çok çorak bulduğum bir muhabbettir. tanımadığın bir insandan fotoğraf istemek bana bi nebze hadbilmezlik gibi geliyor. belki benim tanışmak olayına bakış açım farklıdır; birini tanımak onun nelerle uğraştını bilmek, neleri düşündüğünü öğrenmek, hayat felsefesini sorgulamak, entellektüel birikiminden bahsetmekle başlamalı. bunları dinlemeden bırak sevgili olmak, arkadaş olmak bile bi ilginç geliyor bana. insanların nelerden etkilendiğiyle alakalı bi konu galiba çok da dil uzatmamak lazım fakat bu kadar primitif düşünmek de bana epey yoz geliyor.
biri şu yazarın üstüne su atsın dediğim alev almış içeriktir. sevgili sözlük, aslında her daim özgürlükten yana tutum sergileyen bi adamım fakat her yeri de yatak odanıza çevirmeyin be kardeşim. toplumda yemez, içmez, sevişir diye bi eşcinsel algısı var bildiniz mi onu. işte sayenizde...
verilen tepkilere nasıl yanıt vereceğini bilemeyendir. mekanın raconunu tam bilmediği icin kafasına estiği gibi davranandır. ulan şimdi bu iyi bir şey mi dedi yoksa sövdü mü diye düşünendir. kendisinin izlenildiğinin farkında olmadan yazıp durandır.
çok çorak bulduğum bir muhabbettir. tanımadığın bir insandan fotoğraf istemek bana bi nebze hadbilmezlik gibi geliyor. belki benim tanışmak olayına bakış açım farklıdır; birini tanımak onun nelerle uğraştını bilmek, neleri düşündüğünü öğrenmek, hayat felsefesini sorgulamak, entellektüel birikiminden bahsetmekle başlamalı. bunları dinlemeden bırak sevgili olmak, arkadaş olmak bile bi ilginç geliyor bana. insanların nelerden etkilendiğiyle alakalı bi konu galiba çok da dil uzatmamak lazım fakat bu kadar primitif düşünmek de bana epey yoz geliyor.
barış özcan diyip son noktayi koyalım mı güzellik. şu sıralar dizi takip eder gibi adamin videolarını takip ediyorum. zorla adamı sapyoseksüel yapacaksin birader ama.
son dönem bana mı çok denk geliyor anlamadım, habire türk ırkı guzellemesi duyuyorum. hatta bu güzelleme öyle boyutlara varıyor ki; türk olmayan ölsün diyenler bile var. anlarım türk külturünü sever, sahip çıkarsın ama fazlası seni de beni de yorar baboş yapma.
kimsenin sevmediği kitabı mı desem hatta dikkat çekememiş olanı mı desem bilmiyorum, "cariyenin gelini nurbanu" adlı kitabı, osmanlı serisi içinde en çok hoşuma gidendir. yazarın, dönemin venedik cumhuriyetinden, venedik kültüründen bahsetmesi güzeldi.