çok küçüktüm, anneannem bana ne olacağımı, ne işle iştigal edeceğimi sordu. "pilot olcam anneanne" dedim. güldü, "erkekler pilot olur, sen olamazsın" dedi. "o zaman hostes olurum" dedim, güldü. "güzeller hostes olur, sen olamazsın" dedi.
çok küçüktüm, anneanneme kızdım. büyüyünce erkek olamayacağımı biliyordum ama belki güzel olurdum, o dediklerinden sonra güzel de olamadım.
beren saat'e rağmen reytingleri istenen şekilde gitmeye dizi, bir türlü akıcılığı sağlayamadılar bence, ama aslıhan gürbüz halime sultan rolünde çok çok başarılı...
ekibi yapımcıları onu bu kadar koşturmasına rağmen hep fakir bu kızcağız üstte yok başta yok, giyinecek bir çaputu yok diye içlendiğim şarkıcı.
yok lan yok, en az benim kadar teşhirci, çıktığı günden beri götünün deliğine kadar her yerini gördüğümüz, bundan bir adım sonrası soyunacak kıyafet kalmadığı için heralde derisini yüzüp iç organlarını sergileyecek diye düşündüğüm şarkıcı. üstelik benden 5 yaş küçükmüş! teşhirci goddess...
şu anda bursa'da ikamet etmekte olan, geçenlerde üç saat boyunca sohbetin muhabbetin keyfini yaşadığım, bu sektörden birtakım şeyleri görüp bilerek ayrıldığını ve şu an mutlu olduğunu, gene de elinde hala birçok şarkı olduğunu ve bunları değerlendirmek istediğini söyleyen yani müziğe sözlü olarak olmasa da söz müzik yazarı olarak dönmeye yeşil ışık yakan 90ların sanatçısı. nasıl güzel bir ses rengi vardır.
kadife gibi sesi, duru bir türkçeyle söylediği şarkıları, yormayan müziği ile 70lerden bugüne gelmiş efsane isimlerden biridir. 1946 yılında istanbul'da doğdu. babası tiyatro, sinema oyuncusu ve yönetmeni sami ayanoğlu, annesi tiyatro oyuncusu ve ilk kadın tiyatro sahibesi şayeste ayanoğlu'dur. o yaz, fabrika kızı, her sonbahar, kırık aynalar, penceresi önünde, sevgi var ya, güller dudaklar gibi her biri hit olmuş ve zerrin özer, rengin gibi sanatçılarca seslendirilmiş müzisyen. aynı zamanda oyuncudur. gülbeyaz dizisisinden hatırlanabilir. en son 2014 yılında söz müzik adıyla çıkardığı albümde başkalarına verdiği şarkılarını seslendirmiştir.
penceresi önünde karanfil saksı
oturmuş yazar yarim birine yazı
kimi sever bilinmez dumanlı başı
zalim olma sevgilim taşdan değilim
batmam elin üstüne diken değilim
zalim olma sevgilim taştan değilim
kaldır başını bir bak haram değilim
penceresi önünde üzümlü asma
benden başka birini aklına takma
benimkide yürek canım üstüne basma
zalim olma sevgilim taştan değilim
batmam elin üstüne diken değilim
zalim olma sevgilim taştan değilim
döndür başını bir bak haram değilim
bu şarkı kendisinin farkında olmayan ya da farkında olsa da yüz vermeyen sevdiğine çaresizce sesini duyurmaya çalışan bir aşığın ağıdıdır. sevdiği pencerede oturmuş bir yazı yazmaktadır. aşık adam pencerede onu izlemekte, kendisinin farkında olmayan sevgilinin kime mektup yazdığını bilmemekte, kendisine olmadığını bildiği için üzülmektedir. sevdiği pencerede yazdığı şeye o kadar dalmıştır ki, kafasını kaldırıp onu, gerçek aşığını görmez, aşık sevdiğinin kafasını kaldırıp kendisini görmesini ister, ancak sevdiği kafasını kaldırmaz ve onu görmez. (bunun toplumsal referanslarla da bağlantısı olabilir, hani bir kadının bir erkeğe bakmasının ayıp karşılandığı zamanlara atıfta bulunur şarkı güftesiyle de). ama adam bu kadar aşıkken sevdiğinin kendisine bakmasının haram olmadığını anlatır. adam batmam elin üstüne diken değilim sana zarar vermem der, sadece kaldır başını bana bak ve beni gör diye isyan etmektedir. seni bu kadar seven bir can varken, sevdiğinin farkında olup kendisine böyle umursamaz davrandığı için zalim olduğunu söyler.
ikinci bölümde, biraz daha cesaretle seslenir, biraz da sabırsızlığını ve gücenmişliğini dile getirir: "benimkide yürek canım üstüne basma" ve gene aşkından ona zarar gelmeyeceğini haykırır: "batmam elin üstüne, diken değilim", yani seni sıkıntıya sokmam, sen bana bir gül ben bu umutla seni uzaktan da olsa severim, her şeye razıyım, yeter ki sevgime karşılık ver, "döndür başını bir bak haram değilim".
adeta divan edebiyatındaki söz sanatlarının kitabı gibidir bu sözler. bu şarkı ilke kez bora ayanoğlu'nun 1981 yılındaki her şey bahane albümünde yer almış, daha sonra önce zerrin özer 1987 yılında dayanamıyorum albümünde, rengin 1996 yılında ilk ve tek albümünde, volkan konak 2003 yılında maranda albümünde söylemiş, en son bora ayanoğlu 2015 yılında çıkarmış olduğu söz müzik albümünde yeniden seslendirmiştir.
bora ayanoğlu (1981 yorumu):
zerrin özer (1987 yorumu):
rengin (1996 yorumu): http://www.izlesene.com/video/rengin-pen... volkan konak (2003 yorumu):
bora ayanoğlu (2015 yorumu):
değme muhalefetin yapamadığı muhalefeti yapan, toplumsal duyarlılığı yüksek, bu yüzden iktidar yandaşları (ve homofobik çevre) tarafından sevilmeyen, içi dışı bir özü sözü bir lafı gediğine iyi oturtan ve bi yandan bu kadar kariyerine rağmen kendine hala terzi yamağı diyecek kadar alçakgönüllü modacı.
hani evlenilecek kız eğlenilecek kız diye berbat bir kavram vardır, izninizle bunu buraya adapte etmek istiyorum. avrupa yakası eğlenilecek, anadolu yakası evlenilecek yerdir.
müslümanların neden böyle deyip kendilerini sorgulaması gereken durum. gerçekten inananları tenzih ederek, barış dini islamı korkuyla terörle anılır hale getiren süslümanların eseri. kafa koparma bunlarda, insan satma bunlarda, tecavüz taciz bunlarda, fitne fesatlık bunlarda , cehalet ve cehaletten zevk alma bunlarda, bağnazlık yobazlık bunlarda. görünen bu, imaj bu. iç yüzünü bilmesem ve işidi filan görsem ben de öyle düşünürdüm. işin kötüsü böyle bir algıya karşı müslümanların ilkelliklerini sürdürmesi... neyse ki iç yüzünü biliyorum da hala müslümanım diyorum.
emel'in güzeller güzeli "faka bastın" albümünün iki numaralı şarkısı ve bir harun kolçak klasiği. harun kolçak daha sonra yeniden doğuyorum albümünde seslendirmiştir. şarkı hüzünlü yapısı ve sözleriyle insanın içini acıtır, çok severken terk eden sevgiliye bir ahttır, hatırladıkça canını acıtan, öfkelendiren ama gene hüznünü içinde hisseden "geride kalan"ın duygularını yaşatır, "giden sevgiliye" ne öfkesi ne hüznü biter, çünkü sevgili bu beklenmedik gidişiyle "bir bozgun bir vurgun" yaşatmıştır, bu yüzden "bağışlamak" "bağışlanmaktan" daha zordur. bunda kendinde suç aradığını ifade eder, ama bağışlanmayı hak edecek bir şey yaptıysa bile bağışlamanın daha zor olduğunu söyler. zaman zaman hatırlayıp arkasından yer yer öfke yer yer hüzün duyulan sevgiliye ağıttır:
düşüncesi ofsayt olsa da, samimiyetin dibine vurmuş, yaparım arkadaş diyor, kıvırmıyor bazıları gibi "aaa olur mu öyle şey deyip" ahlaktan etikten dem vurup gözü komşu kızının eteğinin altında olanlardan değil, rezil olduğu gerçeğini değiştirmiyor ama bu.
bu akşamki bölümde baya iyi geldi. şennur teyzenin sözlerine ve gizemin saçmalamasına çok gülüyorum. sanki gülse birsel de nasıl yazabileceğini biraz daha göstermiş oldu bu bölümle. severek izliyoruz.
hiç de içim almıyor ama..
ben öyle demiyom oğlum
araya gideceğine canıma gitsin
çiğ silikon mu bu?
fikri olmamak ama zikri olmak, elde tespih, ağızdan çer çöp kürdan sigara vb bir nesne düşürmemek, dilden erkeklik adamlık delikanlılık ve racon derslerini eksik etmemek, ahlak bekçiliği yapmak ama ahlaksızlığın müptelası olmak, cin olmadan adam çarpmak, medeniyet seviyesinin altında kalmak, kültür ve bilgi birikimi edinmemek, hayat üniversitesinden mezun olmak, yobazlık, kaba davranışlar sergilemek, hoşgörü ve nezaketten uzak olmak, kafasını kullanamadığı için yumruklarını kullanmaktır.
ayyhhhh dün gece son dakkalarda gerim gerim gerdiler. yani bir gerilim filmlerinde böyle gerildiğimi hatırlarım bir de bunun dünkü bölümünün son sahnesinde. allah sizi bildiği gibi yapsın e mi son anda dedim bunu göstermeyecekler, haftaya bırakacaklar ki öyle de oldu zaten. şu senarist arkadaşlar da oya karakterine daha anlamlı ve okkalı laf sokan replikler yazsalar da azıcık içimizin yağları erise ayol. o kadar sinirleniyor, atarlanıyor ama iş merve'nin karşısında konuşmaya gelince pıssssss balon gibi sönüyor. vallahi içim şişti yemin ederim yeter diye bağırasım geldi.
en sevdiğim hikayelerimden... bir gün kadıköy'den eminönü'ye geçmek üzere vapur beklerken, yanına oturup çaktırmadan seyrettiğim beyefendiyle bir hafta sonra halvet olmuştum. vizelerim vardı o hafta, yoksa daha erken olurdum. sene 2001 yaş 18. genelde toplu taşımalardan (otobüs, tramvay, metrobüs...) kaldırdım adamlarımı... hatta bi keresinde yanımdan yürüyüp giden bir adamla on beş dakka sonra apartman bodrumunda halvet...
tuzun kuru olunca saçmakta beis görmeyeceğin söz öbeği. bilhassa yeni türkiye sanatçısısıysan bol keseden sallayabilirsin. zira sana giren çıkan yoktur. bu senin fotosentez yaratığı olduğun gerçeğini değiştirmez, ancak unutma bir gün gelir, o fazla fazla bulduğun özgürlük bir palalının elinde senin canına dayanabilir, o yüzden ne dediğimize dikkat etmek lazım. zira yarın öbür gün başkanlık gelirse ilk okkanın altında bu yalak şarlatanlar gidecek.
1) sürekli bir yalan dünyasında yaşamak zorundasınızdır, gizliyseniz hele aileye, iş arkadaşlarına, normal arkadaşlara (tabi gey dostu olmadığını bildiklerinize) yalan söylersiniz
2) homofobik bir toplumda yaşamanın getirisi, aşağılanır, hakarete uğrar, dövülür, tecavüze uğrar hatta öldürülürsünüz, ve o homofobik toplumun homofobik polislerince insan yerine konmazsınız, hatta onlar da size aynı muameleyi yapar
3) çoğu zaman iç dünyanızla ilgili karmaşaları kendi başınıza çözmeniz gerekir, dışarı anlatamazsınız, diğer geylerin de kendi dertleri olur onlar da bi yere kadar dinler
4) aileniz ve toplum tarafından ağır ithamlarla cezalandırılırsınız
5) size herkese g.tveren potansiyel muamelesi yapılabilir, gece s.ken adam gündüz size bir paçavraymışsınız gibi davranabilir, veya sarhoş muhabbetlerine meze yapar.
6) başınıza bir şey geldiğinizde, tecavüze uğradığınızda polise gidemezsiniz, zira polisin aklında sizin bu halinizle zaten davetiye çıkarmış olduğuna dair bir önyargısı vardır
offf bu kadar yazdım içim şişti, gerisini siz tamamlayın.
eve gidip duş almak, sonra gerizekalıya bağlamak, "aneeeymm hasta oldum ben aids oldum" diye kendini kahretmek, adama mesajlar atmak, "bir daha sikilmek için yalvarsam da gebersem de bana yazma, mesaj atsam da cevaplama" gibi saçma sapan mesajlar atmak, sonra adam gerçekten mesaj atmadığında neden mesaj atmıyorsun diye evine gitmek ve bir daha kendini siktirmek. sonra alışıyorsun tabi.
müslümanlık ve islam özünde -aslında her dinde olduğu gibi- kardeşlik, hoşgörü, barış gibi güzel mesajlar içeren bir din. insanoğlunun elinde oyuncağa çevrildiği için sürekli kötü ve berbat bir din izlenimi yaratılan ancak insanların amellerinden dolayı bütün bir dinin alaşağı edilmesini doğru bulmuyorum, sonuçta ortada ortak ve güzel bir mesaj var ve sorun bu mesajı insanların kendilerine yonta yonta saçma sapan ve müslümanlıkla bağdaşmayan uygulamalara giderek yanlış bir müslümanlık izlenimi oluşturmasıdır. kulaktan dolma bilgilere pabuç bırakmamak için herkesin bir kere okuması gerektiğini düşünüyorum.
seni özlüyorum deli kadın, bütün bu dünyanın kiri pası içinde ekranlardan yansıyan ve bize her şeye rağmen umut var dedirten temiz sevincini, neşeni ve kaleminden akan yüreğini özlüyorum, senin en ince espri yaparken bile gözlerindeki derin bakışı, en ciddi konuda bile muzip yorumlarını, kısaca seni özlüyorum deli kadın. bir resmine bakarken bile binlerce kare geçiyor gözümden, seni hiç tanımadım, tanıma imkanı bulamadım, ancak ben seni hep sevdim, senin bu dünyaya kattığın güzelliği sevdim, tüm dünyanın akılları bir araya gelse senin tek bir yorumla herkesi susturabilme becerini sevdim.
ama neyi sevmedim biliyo musun? daha seninle tanışmadan çekip gitmeni, daha şarkılar şiirler tamamlanmamışken çekip gitmeni, tabiri caizse daha karpuz kesecekken zengin kalkışı yapar gibi 80 +/- 60 yaşın baharında çekip gitmeni... yarım kaldı şarkılar, şiirler, daha çok şarkı var yazacak... daha fazla söz söyleyemem, söz söylemede senin eline su dökemem, senin sözünün üstüne söz söyleyemem, sadece diyebilirim ki, ulaşıyosa bu yazılar bir yerden sana, bir el salla oralardan bana. deli kızım uyan, bir tek sensin duyan!!! bu dünyada bize bir bakış borcun kaldı, acelen ne, bekle aysel!
gerizekalıdır, komplekslidir, derdi varsa yüzleşmek yerine bu şekilde derdini anlatabileceğini sanandır, siktir olup gitsindir, sözlükten uzaklaşma nedenidir. böyle şeyler yapmamalıdır!!! hadi bunu da eksile gerzek dingil!
halka açık yerde duş perdesi açık duş almak, pisuvarda çaktırmadan yanımdakine bakmak, otobüs mola yerlerindeki tuvaletlerde tenha bir pisuvar bulup birinin beni izlediğini düşünerek boşalmak.
sanırım bazı yabancı nickli yazarların adlarını okumakta güçlük çeken yabancı dili iyi olmayan yazarcanlar için açılmış başlık. yoksa adı atıyorum karpuzsever olan bir yazarın nicki başka nasıl okunabilir ki?
kocamın sevmediği benim de rahat bulduğum iç çamaşırı. yazın hiçbi şey giymiyorum o ayrı. saranı güzel hissediyor, sanki kalçalarımda kocamın elleri varmış gibi.