mahallenin bakkalinin kocasi

Durum: 4094 - 0 - 0 - 0 - 29.01.2014 16:28

Puan: 88116 - Sözlük Kevaşesi

13 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

Isirgan otu.
  • /
  • 205

ahmet kaya

sene 86-87. ortaokuldaydım. kırtasiyecisi, kitabevi ve gaste bayii olmayan küçük bir taşra kasabasında yaşıyorduk. evimizde televizyon yoktu. fakir ama onurluyduk.* o yıllarda manavdan, bakkaldan alınan öte beri eski gastelerin hamurla yapıştırılmasıyla yapılan kesekağıtlarında evlerimize gelirdi ve en buyuk eğlencem, bu kesekağıtlarını yırtmadan itinayla sökerek okumaktı. liseye giden abimin yaz tatillerinde çalıştığı tamirciden, birkaç haftalık yövmiyesi karşılığında aldığı 2. el grundig marka kasetçalar evimizdeki tek elektronik cihazdı. bir de ablamın, abimin ve benim, gülden karaböcek ile hakkı bulut kasetlerinden oluşan, sonradan coşkun sabah, ferdi tayfur ve abdullah papur un ekleneceği mütevazi arşivimiz vardı. küçük ve önemsiz hayatımız, gülden abla ile hakkı abi'nin kederli şarkılarını dinleyip, melodramın dibine vurmamızla geçip gidiyordu. bir de, uzak bir kentin üniversitesinde
okuyan büyük abimiz vardı. o yaz yine, yıpranmış, fermuarı bozuk, kulpu koptu kopacak hantal valiziyle çıkıp geldi. her gelişinde mutlaka, harçlıklarından biriktirip 2. el kitapçılardan aldığı 3-5 roman getirirdi ve bu benim için tatil boyu sürecek bir şenlik anlamına geliyordu. o yaz kitaplarla birlikte bir de kaset çıktı sihirli valizden. ahmet kayanın piyasaya yeni çıkmış gıcır gıcır, jelatini açılmamış şafak türküsü kasedi. küçük abim ve ablam
tanımadıkları bir sanatçının kasediyle hayalkırıklığına uğramışlar, ilgilerini yitirmişlerdi. ama ben, büyük abim sevmişse vardır bir hikmeti deyip defalarca dinledim. başta pek anlamadığım bir müzik tarzıyla yavaş yavaş yepyeni bir dünyanın kapıları açıldı önümde. diğerlerinin bu tarz müziği sevmeleri biraz zaman alacaktı ama ben
hemencecik ısınıvermiştim bu kocaman yürekli, babacan tavırlı adama. o kocaman bıyıklarının altındaki kocaman gülümsemesini ilk ben keşfetmiştim. benimle bahçemizdeki kiraz ağacı arasındaki kan kardeşliğinin şarkısını söyleyen ve hayatın bütün gizlerine vakıf olağanüstü bir bilgeyle gizemli bir bağ oluştu aramızda. o artık büyülü sesi ve şifalı elleriyle benim hayatıma dokunan bir adamdı. kısa sürede bağışlayıcı bir baba koruyucu bir abi, güvenilir bir sırdaş olmuştu bana. aradan yıllar geçti. bütün şarkıları hafızamda, hüzünlü ve bir o kadar isyankar sesi kulaklarımda, ve yokluğu kesik bir kol gibi omuzbaşımda... hala yıldızlar yağar saçlarıma, deniz kenarından yakamozları her seyredişimde. onun ve onun gibi gözleriyle gülen insanların yokluğu cehennemimizin diğer adıdır. üşürüz o gözler kapandığında. seni çok ama çok özledik be usta....

hayattan rengi alın geri neyi kalır ki

geriye karanlık kalır ama hayat devam eder. sesleri alın sessizlik kalır ama sessizliğin içinde de yaşar insan. kokuları alın, çiçekler kalır geriye. her ne kadar kokmasalar da gözalıcıdırlar her daim. tatları alin meyveler kalır yine dallarında. ama dokunmayı alırsanız hiçbir şey kalmaz geriye.. hayat dediğimiz şey dokunmaktır. hatta bildiğimiz anlamda hayatın olmadığı sonsuz uzaklıktaki gezegenlerde, soğuk kozmosta bile dokunma devam eder. şeylerin şeylere değmesi, dokunması, çarpması, parçalaması oluşturur hayat dediğimiz mucizeyi. dokunmaktan korkmayın birbirinize... dokunmak hayattır... çok mu felsefik oldu lan? dur bi cigara yakiim bari..

pasif gay

mukemmel insandir. butun dunyevi hirslarindan siyrilmis, egolarindan arinmis, adeta nirvanaya ulasmistir. kariyer yapiim, cok para kazaniim, son model arabaya biniim diye gotunu yirtmaz. citayi hep dusuk tutar.. etliye sutluye karismaz.. kendiyle barisik, hayata asik, sevilesi, oksanasi ubersoft bir varliktir.. bircogunun uzun meditasyon seanslari sonucunda 3. gotunu pardon gozunu acmayi basardigi bilinen bir gercektir. cicegin, bocegin, hatta devedikenin bile yasam hakkini savunur.. birde cok samimi antimilitaristtir bu pitirciklar.. ama bazi kendini bilmez afedersiniz denyolar, bu alkislanasi ozellikleriyle dalga gecip, yine cok afedersiniz sanki bu arkadaslar her "höt" diyene sanki, "al sana göt" diyolarmis meger, diye dedikodular duydum ben...ben kaciim en iyisi... hadiyin chusss...

son sigara

her sevişme sonrasında içtiğim sigaranın, son sigaram olmasını dilerim içimden ama bir türlü olmaz.. o kadar güzeldir bi orgasm sigarası tellendirmek... dadından yinmez yani arkadaş. sevişmek bu kadar güzelken, orgasm sigarası bu kadar keyifliyken gel de bırak bu mereti. sanırım aktif ve pasif sex hayatımın bitmesini bekliycem sigarayı bırakmak için..

ispanyol erkekleri

katalan olsaydım asla milliyetçi olmamama sebep olacak erkek cinsidir. lan bırakın ayrılıkçı milliyetçi katalan olmayı, kraldan çok kralcı olur, bütün copa del rey finallerinde, içim kan ağlayarak da olsa barcelona yerine r. madrid'i tutardım. lan salaklar, birgün ayrılırsanız eğer, o kadar güzel castillian herifi kaybedeceksiniz. haa "schengen var abi no frontier, no visa" diyerek kendinizi avutuyorsanız, yanılıyorsunuz. serde ibnelik olsa bile ulusal gururu kırılmış castilyanlarin bi daha size vereceğini mi düşünüyosunuz? gider elin perulusuna, ekvadorlusuna verir de yine de size vermezler... akıllı olun. aynı gökyüzünün altında kardeş kardeş yaşayın. haa illede bayraksa derdiniz, gökkuşağı bayrağının altında sikişin, sokusun, keyfinize bakin... hayat kısa be abicim değer mi goygoy yapmaya.....

ispanyol erkekleri

onlar için sözlüğün "içimizdeki ispanyol" u olmaya bile razıyım.. yani o kadar diyorum. bu vesileyle picasso, dali, juan miro, gaudi abilerime selamlarımı gönderiyor ellerinden öpüyorum.

ispanyol erkekleri

içlerinden ormanda yaşayan, armudun iyisini yiyen, kış uykusuna yatan cinsine mensup olanları, erkeğin dibidir. nokta.

mahallenin bakkalinin kocasi

hoşbulduk sevgili yogilerim. uçsuz bucaksız çöllerde yıllarca şanssız bir bedevi düşürebilirim belki diyerekten boşa zaman harcamış, afedersiniz kendini bozmuş bir kutupayısı hayvanı olarak, sizden haberdar olduğum zaman nasıl keyiflendiğimi anlatamam. adeta somon balığı kaynayan bir nehire, ya da bıngıl bıngıl fok balığı hayvanı kaynayan kuzey buzz denizine yeniden kavuştum.. sıcak çöl kumlarından buzz gibi soğuk sulara dalmak gibi öyle bi hislenme, öyle bi yumuşaklık, öyle bi godoşluk... ağliycam galiba... çekilin lütfen.. yalnız kalmaa ihtiyaçlandım sankim...

mahallenin bakkalinin kocasi

haa bu arada kankalar, fotoğrafçı abimiz de, götü göbeği yerinde, göğsünden ve ensesinden kıllar fışkıran, kara gözlü, kara kaşlı, kaytan bıyıklı yağız bi abimiz. karanlık odada ufak bi mesaimiz oldu.. harika fotoğraf çekiyo adam...

mahallenin bakkalinin kocasi

evvelsi gün ayı sözlükten haberdar olan, dün gün boyu muhtarlıktan ilmuhaber, savcılıktan temiz kaadı, 6 adet fotoğraf temin edip, gece sabaha kadar usanmadan kuyrukta bekleyip sözlüğe kaydını yaptıran, bugün de aranızda olan, sabırlı, gürbüz, şebelek ve bir o kadar da zirzop yazar.

hetero muyum yoksa denilen anlar

haftasonu birkaç panpayla beraber şehrin en revaçta olan bear barına (örneğin meat market) gidilir. amaç ayı düşürmek olmadığı için çılgınlar gibi dansedilip bünyenin afedersiniz yorgunluktan amına konulur. yine afedersiniz gelsin biralar gitsin tekilalar, öküz gibi içilir. gecenin son saatlerinde, "artık eve gitsem de zıbarıp yatsam" diye düşündüğünüz bir zamanda belki bir daha karşınıza çıkma olasılığı, marsta hayat olma olasılığından daha düşük harika bir insan mı ayı yavrusu mu olduğuna karar veremediğiniz eleman çıkar. işin daha da ilginci, adeta denizden yeni çıkmış, şehvetli bir poseidon gibi duran ayıoğluayı, arzulu bakışlarla sizi kesmekte adeta "parçala beni kazım" çığlıkları atmaktadır. tabi sende ibnelik var. "ulan yorgunluktan geberiyorum, kusmamak için kendimi zor tutuyorum" diye düşünmek yerine hemen elemana bodoslama yanaşılır, tanışılır ve yalpalayarak evin yolu tutulur. eleman eve atılmıştr. kapıdan girer girmez çılgınca öpüşülür, gömlekler pantolonlar adeta yırtılırcasına sağa sola atılır. yatağa girmeden önce eleman izin isteyip banyonun yerini sorar, tarif edersiniz. "hemen geliyorum bebek" diyerek, o muhteşem kalçalarını ahenkle dansettirerek banyonun yolunu tutarken yatağa uzanırsınız. aklınızdan geçen son şey "bu gece fena sikiş olacak" düşüncesidir. ertesi sabah berbat bir başağrısıyla uyanırsınız. yanınızda yatan bir poseidon, bir zeus ya da enazından bir hermes yoktur. hatta keçi ayaklı, kıllı, maymun suratlı bir pan bile yoktur.. tam "lan yoksa yine kıçı açıkta mı bıraktık uyurken, türlü şekilli ruyalar gördük amk." diye düşünürken, yanı başınızdaki notu görürsünüz. "gitmem gerekiyordu bebek. o kadar güzel uyuyordun ki uyandırmaya kıyamadım" ne bir telefon numarası ne başka bişey. işte o an kendinizi bok gibi hissedersiniz. hatta "la la noluyo la.. yoksa ben heteromuyum ya la....? " gibi absürt düşünceler bile gelir aklınıza... mis gibi bir ayı, cillop gibi götüyle sabaha kadar yanınızda yatmış, ve siz afedersiniz ossura ossura uyumuşsunuzdur. allah sizin belanızı versindir..

arap erkekleri

araplar türlü türlüdür.
maroclular candır, içtendir, kadirşinastır, arkadaşlığın değerini bilir, misafirperverdir. iyidirler vesselam ama ben bu güne kadar içlerinden yakışıklı birine rastlamadım.. tabi bunun subjektif bir değerlendirme olduğunu unutmayın.. size yakışıklısı denk gelebilir..
cezayirliler agresiftir, kendi aralarında konuşurlarken kavga ettiklerini sanırsınız, güven vermezler insana. bulundukları ortamlardan hızla uzaklaşılmalıdır..
tunuslular efendi ve nispeten eğitimli insanlardır. sakin ve ağırbaşlıdırlar.
libyalılar cezayirlilerin kötü bir kopyasıdır. çoğu size gerçek ismini söylemez. ya massimodur, ya da
antoniodur isimleri, zira ya annesi ya da babası italyandır... topuk topuk topuk diyorum başka da bir şey demiyorum.
mısırlılar da bu konularda libyalılardan farklı değildir. tek fark onlarda ebeveynlerden birisi muhtemelen yunan kökenlidir. güzellik konusunda da yine tanrının cimri davrandığı bir toplumdur. ancak arap dünyasında küçük dağları biz yarattık havasındadırlar. edebiyat, sinama ve müzik alanında diğer arap ülkelerine oranla üstün olduklarından, bu övgüde haklıdırlar.
lübnanlılar belki de arapların içinde en dikkate değer olanlarıdır. ne kadar yakışıklı, ne kadar kültürlü, ne kadar sıcak olduklarını anlatmaya kelimeler yetmez. adeta sevilip sevilip çoğaltılmaları gereken şukela bir topluluktur bunlar. ha içlerinden yavşak çıkmaz mı? çıkar diyelim ve devam edelim.
suriyeliler ve ıraklılar yine en şukela bear bireyleri barındırmaları açısından bünyemde lübnanlılara benzer sempatik hisler beslememe yol açar. zaten ortadoğu'da adam çıkarsa lübnan, suriye ve ırak'tan belki biraz da ürdün'den çıkar, gerisinden ya civciv çıkar ya kuş çıkar..
başta suudi arabistan olmak üzere körfezin diğer aile şirketi gibi yönetilen emirliklerininse hepsinin amına koyim... camiamızdan uzak, şeytana (usa) yakın olsunlar diyip bahsimizi burada kapatalım.

red hot chili peppers

14 yaşındaki yeğenimin takipçisi olduğu, face de şarkılarını paylaştığı ve "amca nolur beni konserlerine götür " diye canımdan bezdirdiği gruptur..

ısırarak sevişmek

ahmet kaya

güzel bi abimizdi.. adam gibi adamdı.. yeri doldurulamadı.. hala özlüyoruz be abi seni..

survivor gayler vs lezbiyenler

içlerinde ajdar olursa eğer, kesinlikle gaylerin kazanacağı yarışmadır. adam talimli nasıl olsa. sadece muz yiyerek 139 gün boyunca hayatta kalabilir..

bendeniz

2000 yılıydı galiba. taksimde, yanılmıyorsam ismi orange olan bir club da, buyuk ihtimalle lambdacıların organize ettiği ilk gay pride partisinde sahne almıştı kendisi. lan yoksa deniz seki miydi o? neyse efenim, sabaha karşı biten partiden sonra 25-30 kadar lambda aktivistiyle beraber, devasa bir rainbow flag le birlikte istiklal caddesinde çocuklar gibi şendik... sonra gümüşsuyundan kabataşa kadar yürüyüp, sahildeki çay bahçesinde sıcacık çaylarımızı içerek güneşin doğuşunu izlemiş güllümün dibine vurmuştuk... hey gidi günler hey.. durup dururken hislendim lan.. yaşlanıyommu ne..?

deccal

bush seçildiğinde tamam bu deccal demiş, sonrasında hayal kırıklığına uğramıştım.. sonra ne sarkozy ler, ne merkeller gördü bu bünye, şerbetlendi.. romney seçilse bile artık sikimde diil... dünya yansa bir tutam otum yanmaz gayri. işimdeyim gücümdeyim...

bal gibi

devrediş ne lan? devremülk olayından mı bahsediyo?

tam ümidi kesmişken birden ona rastladım

aklıma nedense " ümit fucker ın ekmeği, ye memedim ye" dizelerini getirmiştir.
  • /
  • 205
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 4094

insanın yaşlandığını anladığı an

pisuvardaki siyah killarınızın beyazladığını farkettiğiniz andır. o an hayatınızın en büyük tra jedisidir artık. olur olmadık zamanlarda suskunlaşmaya başlarsınız.

çocukluğunuzda henüz minicik bir yavru bear olduğunuz, mandalinayesili pantolon giydiğiniz, arkadaşlarınızla bearabeare sabahlara kadar pony slaystation oynadığınız , yaşadığınız küçük ve şirin mahallede, mahallenin bakkalinin kocasinın size elma şekeri verdiği günleri hatırlarsınız.

gençliğinizde bear sikertir tavırlarla ortalarda bir azgın ve aynı zamanda naringergedan özgüveniyle
gezdiğiniz, nickimi sallasam ellisi diyerek kimseyi beğenmediğiniz günleri anımsar, hey gidi hey bir zamanlar ciwan gibi delikanlıydım ama şimdi olmuyorneyapsamolmuyor diyerek iç çekersiniz.

yıllar geçmiş, 1baltayasap olamamışsınızdır. eskiden ahmetonskinin saçları kadar karizmatik olan saçlar dökülmeye, bir kelayi olmaya başlamışsınızdır. gençliginizde aslan yürekli richard gibi dikelen sikiniz, zavallı bir yorgun pipiye dönüşmüştür. teselliyi salaş meyhanelerde, rakı şişesinin dibinde her gece sarosbalık olmakta bulursunuz. performansınızdan memnun olmayıp, aaa niye öyle oldu diye soran ve iktidarsız olduğunuzu
ima eden partnerinize utangaç bir edayla askolsunbenöylebirinsanmiyim
dersiniz.

ve honeybeenim gençliğim anne şarkısını her duyduğunuzda keremce duygulara kapılırsınız, gözleriniz dolar. yaşlanmak böyle birşeydir işte.


ayı sözlük yazarlarının seviştikleri en ilginç mekanlar

önceki entry de seviştiğim ilginç mekanların bir listesini yazmıştım ama en ilginç olanı, dağda, bir koyun sürüsünün ortasında, sürünün çobanıyla, yıldızların ve çobanın abasının altında olanıdır. unutmam mümkün değil.
sene 94. üniversite 3. sınıf bittiği sene yaz tatilinde memlekete gitmeye karar verdim. bizimkiler istanbulda ama köyde dayımlar uzak akrabalar falan var. bir de yeni bir fotoğraf makinası almışım. gidip doğa fotoğrafları çekicem dedim, atladım otobüse, 14 saatlik yolculuktan sonra ulaştım köye.
ilk bir kaç gün benden bir kaç yaş küçük olan dayımın kuzu çobanlığı yapan oğluyla dağ tepe, köyün etrafında dolaştık. ben durmadan fotoğraf çekiyorum. bu arada dağda başka çobanlarla sürülerle de karşılaşıyoruz. bu çobanlardan birisi, uzun boylu, yapılı, esmer, yeşil gözlü, gür bıyıkları olan 35-40 yaşlarında bi abi çok dikkatimi çekmişti. tarık akan ın "sürü" filmindeki haline benzeyen bir adam. dayı oğlu bizi tanıştırdı. biz köyden göç ettiğimizde ben çocuktum daha, ama bu abi bizimkileri, abilerimi, babamı falan iyi tanıyor. bize de uğra dedi,
çayımızı iç. olur dedim, ayrıldık ordan. bu esnada dayıoğlunun bu elemandan pek hazzetmediğini sezinledim.
dayıoğlunun ağzını aradım biraz. meğersem bir yıl önce dayıoğlu bu çobanın yanında yamaklık yapıyormuş. koyun sürüleri büyük olduğu için çobanların yardımcıları oluyormuş. bir de bizim oralarda koyun sürüleri geceyi dağda geçirir, ertesi gün öğleye dogru köye iner, koyunlar sağılır, çoban uyur, akşamüstü hava serinlediginde sürü yine dağa çıkar. bu abi de bizim kuzeni dağdalarken bir kaç kez yoklamış. yok senin sikin büyük mü falan diye.. ama sözde bizimki hiç oralı olmamış.

neyse efenim ben tüyoyu aldım ya, ertesi gün bu abilerin dayımlardan çok uzak olmayan evlerine gittim. abi uyuyor. ailesi epey geniş, karısı, kardeşleri, annesi babası, saolsunlar izzet ikram gösterdiler. hoş beş edildi. hal hatır soruldu. yemekler yenildi, çaylar içildi. akşamüstü bizim abi uyandı, o da yemeğini yedi, ben bu arada doğa sevgisinden girdim, fotoğrafçılıktan çıktım, dağları, koyunları, kuşu, kurdu, böceği ne çok sevdiğimi anlatıp, onunla dağa gidip gidemeyeceğimi sordum. olur dedi. zaten yardımcı tutmamış bu sene. geçen seneye nispeten sürüyü,
bir kısmını satıp küçültmüşler.
vakit geldi düştük yola, vurduk kendinizi dağlara. gece yarısına doğru gür otların bulunduğu bir yaylada konakladık. mis gibi dağ havası, koyunların çanlarından çıkan müzik, uzaktan kurbağa sesleri, gökyüzü yıldız dolu,
uzansan tutacaksın ellerinle sanki. kavurmalı dürümlerimizi yedik çay demledik.
yanımda oturuyor bu, dağ gibi. çayımızı içtik, sohbet koyulaştı, istanbulu soruyor. istanbul gece hayatını, kızlarını... istanbulun kızları kolay veriyomuş diyor.. sen çok siktin mi diyor... bağırtırmısın diyor... beni deli ediyor... gözlerini pantolonumun önündeki giderek büyüyen kabarıklıktan alamıyor... ben he diyorum, hık diyorum
mık diyorum.. utanıyorum... gülüyorum... en sonunda sikin büyük mü diye sorup el atıyor. dayanamıyor ve yapışıyorum dudaklarına...
gerisi yıldızların altında sabaha kadar süren bir sarhoşluk... bir delilik.. bir kendini kaybediş.... her ikimiz için de yabancısı olduğumuz dünyaların keşfi..
ben onun ilk öpüştüğü erkekmişim. o benim ilk seviştiğim çobandı.... öpüşmek ah ne hoştu yıldızların altında....






aktif gay

düzenli olarak spor yapıp, yemesine içmesine tikkat eden gay.

eşcinsel olduğunu belirtmenin yolları

kalabalık bir mekanda ay yok mu beni sikeeeeeenn...! diye bağırmak. evet en kolay yolu bu...

gizli bear

göbeğini korse, götünü düşük bel pantolon ve kıllarını epilasyon marifetiyle gizlemiş, aramızda umarsıca dolaşan ayıcanlardır.

(bkz: epilasyon)

insanın yaşlandığını anladığı an

pisuvardaki siyah killarınızın beyazladığını farkettiğiniz andır. o an hayatınızın en büyük tra jedisidir artık. olur olmadık zamanlarda suskunlaşmaya başlarsınız.

çocukluğunuzda henüz minicik bir yavru bear olduğunuz, mandalinayesili pantolon giydiğiniz, arkadaşlarınızla bearabeare sabahlara kadar pony slaystation oynadığınız , yaşadığınız küçük ve şirin mahallede, mahallenin bakkalinin kocasinın size elma şekeri verdiği günleri hatırlarsınız.

gençliğinizde bear sikertir tavırlarla ortalarda bir azgın ve aynı zamanda naringergedan özgüveniyle
gezdiğiniz, nickimi sallasam ellisi diyerek kimseyi beğenmediğiniz günleri anımsar, hey gidi hey bir zamanlar ciwan gibi delikanlıydım ama şimdi olmuyorneyapsamolmuyor diyerek iç çekersiniz.

yıllar geçmiş, 1baltayasap olamamışsınızdır. eskiden ahmetonskinin saçları kadar karizmatik olan saçlar dökülmeye, bir kelayi olmaya başlamışsınızdır. gençliginizde aslan yürekli richard gibi dikelen sikiniz, zavallı bir yorgun pipiye dönüşmüştür. teselliyi salaş meyhanelerde, rakı şişesinin dibinde her gece sarosbalık olmakta bulursunuz. performansınızdan memnun olmayıp, aaa niye öyle oldu diye soran ve iktidarsız olduğunuzu
ima eden partnerinize utangaç bir edayla askolsunbenöylebirinsanmiyim
dersiniz.

ve honeybeenim gençliğim anne şarkısını her duyduğunuzda keremce duygulara kapılırsınız, gözleriniz dolar. yaşlanmak böyle birşeydir işte.


annelerin homofobik ama komik yorumları

lgbt ailelerin bilinçlenme toplantısı. 2 anne aralarında konuşuyor.

1.anne: zebra hanımcıım, eskiden üzülürdüm bizim oğlana top dediklerinde. meğersem top, üstte olana diyolarmış.. ay bi ferahladım bi ferahladım.. ne iyi şey bilinçlenmek..

2.anne: valla zürafa hanımcıım çok haklısın. ben de bur da öğrendim. benim oğlan da pek bi seksüelmiş. mahallenin hocasına sordum, "gençler bu yaslarda azgın olur telaş etmeyin, evlendirin durulur" dedi..

gay barda babayla karşılaşmak

efendim bizzat başıma gelmiştir. anlatayımda dinleyin ve dersler çıkarın.
2004 yılıydı galiba. türkiye'ye tatile gelmiştim. çok sevdiğim bir lezbiyen arkadaşımla taksimde buluştuk.
yemek yedik, bir kaç kafe gezdik, türkü bara gittik. gecenin üçüne doğru bu bana, "hadi seni gey bara götüreyim" dedi.
tek yön o zamanlar, ingiliz konsoloslugu civarinda bir yerdeydi. sarhoş kafayla arayıp bulduk, girdik içeri. sanırım hafta içiydi. içerde in, cin ve üç beş lubunya tek kale maç yapıyordu. neyse efendim, gelmişken birer bira içelim dedik, aldık biraları, bir köşede muhabbete koyulduk.
bu sırada içeriye iki kişi girdi. öndeki, uzun koyu renkli bir paltoyu omuzlarına atmış, boynunda beyaz atki, 40
yaşlarında, hafif toplu, orta boylu, bıyıklı, kısa saçlı, yüzü biraz sedat peker'i andıran bir ağır abi. arkasinda ki ise 20-25 yaşlarında, uzun, sert yüz hatlarına sahip, takım elbiseli bir genç. hareketlerinden öndeki abi'ye çok saygılı olduğu hatta çekindiği anlaşılıyor. öndekinin, kendi çapında bir baba, arkadakinin de onun koruması olduğunu hemen anlıyorum.

bu garip ikili karsimizdaki bir masanın kenarina yanastilar. garsonlar hemen viski getirdiler. baba'nin paltosu hala üstündeydi. arkadaki eleman bir sey içmiyordu. baba melül gözlerle pistte dans edenleri süzüyordu. sonra bakislari
bizi buldu ve üzerimizde sabitlendi.
önce pek takmadim. ancak bir müddet sonra bu bakislar, yüzük tasiyici frodo'nun üzerine çevrilmis sauron bakislari gibi rahatsiz etmeye basladi. ufaktan benim büzük terlemeye ve yusuf yusuf olayina girmeye baslamisti.
ama hala kezban gibi, adamin yanimdaki lezbiyen arkadastan dolayi bize baktigini düsünüyordum. arkadasim,her ne kadar, 1.50 boyunda, kisacik saçlı, ve 15 yasindaki çilli bir erkek çocuguna benzesede, 95'lik memeleriyle, dikkat çeken bir kadindi ve bu memeler karsidaki baba'nin da dikkatini çekmis olabilirdi. adam zil gibi sarhostu ve belli ki çoktan, "nefes alsin yeter" moduna girmisti.

bir tatsizlik çikmadan biralarimizi içip gitmek en iyisiydi galiba. bu arada baba, korumasina isaret etti, kulagina bir seyler fisildadi ve koruma bize dogru gelirken, kendisi tuvaletlere dogru yürüyüp gitti.
kalbim yerinden firlayacak gibiydi. bela geliyorum diyordu... neden siktirolup gitmedik diye kiziyordum kendime. bu ipsizler artik neyinkafasilabu kafasını yasiyorlarsa, yanımdakini bir afeti devran, benide herhalde onun pezevengi sanmislardi. ve simdi pazarlik için geliyorlardi. siçtigimizin resmiydi bu..

genç izbandut yanimiza geldi, kulagima egildi ve belirgin bir kürt aksaniyla, " abim seni çagiriyor" dedi.
arkadasimla birbirimize baktik. onun gözlerindeki dehseti ve çaresizligi görebiliyordum.
ama sakin olmak gerekiyordu. "merak etme, hersey yoluna girecek" dedim ve dizlerim titreyerek arkaya yöneldim.

baba beni pisuvarlarin orda bekliyordu. ben daha bir kelime etmeden, "selam aslanim, çok güzel dudaklarin var. bir alt dudak verir misin?" dedi.

ben girdigim "oha nasil yani?" sokunu atlatamadan dudaklarima yapisti ve bir yandan similyami avuçlarken, öte yandan dudaklarimi kanatircasina emdi.
sonra yüzümü avuçlarina alip bir müddet bakti.. sonra yine öptü.
"benim adim necmettin" dedi. "içerden yeni çiktim. yanımdaki arkadas ürkütmesin seni.. dost var düsman var. o yüzden tedbirli olmak lazim.yanimda çalisan, dürüst güvenilir bir çocuk. ıstersen bir otele gidelim. sevismeyi o kadar özledim ki.. sabah kadar sevisiriz" diye ekledi.
"veriyor musun?" diye sordu sonra. "hayir" dedim kekeleyerek. sonuç itibariyle tekinsiz bir herifti ve ben bir full aktif tarafindan hunharca sikilerek ölmek için çok genç ve güzeldim. hayir bunu istemiyordum.
"aferim delikanli adammissin. erkek adam vermez zaten" dedi. "bak bende vermiyorum yanlis anlama. ama istersen biraz kerkinirsin. zaten büyükmüs te senin alet. istesemde alamam.."
"abi dedim kusura bakma. arkadasimla geldim. onu birakamam. allah nasip ederse baska bir zaman insallah."
nedense çok ısrar etmedi. sanirim çok sarhostu. hülyali bakislarla bakti bir müddet. "çok ta yakisikliymissin. seni çok canim çekmisti. halbu ki... sabah kadar çılgınca sevisirdik seninle... " dedi, sirtini döndü ve yalpalayarak gitti.

yüzümü yikayip arkadasin yanina gittigimde, onlar bari terketmisti çoktan. olanları anlattigimda, korkudan yüzünün rengi atmis olan arkadas önce çok sasirdi sonra makaralari koyverdi.. epeyce güldügümüzü hatirliyorum. "olum büyük balik kaçirmissin. keske bir telefon alsaydin" dedi. evet bunu nasil da düsünememistim. barda baba'yi görmüs, ama baba'yi almistim. gerçi sin sonunda babalar'a da gelebilirdim, ancak yine de pisman olmustum. hem de adam çok güzel öpüsüyordu. ama is isten geçmis, baba kendi karanlik
dünyasini perdeleyen sis bulutunun ardindan çoktan kaybolmustu.

ilk eşcinsel deneyim

80 li yıllar. anadolu’nun en muhafazakar şehirlerinden birinde imam hatipte yatılı okuyorum. kentin, hepsi de birbirinden berbat seks filmleri oynatan 2 adet sineması var. sinemalarda sürekli 3 film devamlı matine oynuyor. o hafta hangisinin makinisti biraz gözü kara çıkıp, bu berbat filmlerinin arasına 3-5 dakikalık bir parça atıyorsa o sinema hemen bir şehir efsanesi gibi kulaktan kulağa yayılıyor ve kentin tüm abazan ergenleri hafta sonu soluğu orada alıyor. benim gibi parası ya da cesareti olmadığından gidemeyenler, aksam olup da herkes yatakhanede toplandığında, o gün sinemaya gitmiş olanların ballandıra ballandıra anlattıkları sahneleri dinlemekle yetiniyorlardı. o sıralar bir emanuelle furyası vardı tüm sinemalarda. emanuelle bir efsanesiydi bizim için. gitmesek de, görmesek de seks kelimesinin tdk sözlüğündeki mecazi karşılığıydı.

bir gün yatılı okulda, yatakhanelerin bir kısmı birkaç günlüğüne kapatıldı. sanırım bir haşere istilası söz konusuydu ve sırayla ilaçlanmaları gerekiyordu. yönetim bir kaç yatakhaneyi kapattı ve orda kalanlara, " yakın arkadaşınız ya da köylünüz olan biriyle aynı yatağı paylaşın, iki gün idare edin" dedi. bizim yakın köylü rahmi adında bir arkadaş benim misafirim oldu mecburen. cumartesi akşamıydı. saat on oldu. ışıklar söndürüldü.
herkes yataklara girdi. yatılı okuyanlar bilir, ışıkları söndükten sonra muhabbet bir müddet devam eder. fıkralar anlatılır, geyik yapılır herkesin uykusu gelene kadar.

sinemaya giden bir arkadaş başladı o gün izlediği emanuelle filmini anlatmaya. tabi bire bin katarak. benim yanımda yatan rahmi, beyaz tenli, kırmızı yanaklı iri yarı bir çocuk. biraz içine kapanık, hatta utangaç. ikimiz de 15 li yaşlardayız.hikayeyi anlatan ballandıra ballandıra anlatıyor, rahmi yanımda kıpır kıpır. bacakları bacaklarıma yapışıyor. sıcacık. sonra elleri yavaşça pijamamın önündeki kabarıklığa gidiyor. anlatıcının heyecanlı sesine kaptırmış herkes kendini... rahmin'in eli, yorganın altında arayıp benim elimi buluyor...sonra ben onun pijamasının altında aradığımı buluyorum acemi ve tedirgin hareketlerle...sanki kendi ellerimiz değil, emanuelle'in usta elleri dokunuyor o güne kadar keşfetmediğimiz mahremiyetimize. her dokunuş bilinmedik haz kapılarının kilidini açıyor birer birer. hikaye, damaklarımız kurumuş, soluk soluğa kaldığımız bir anda biz utançlı bir suç ortaklığının hazzını yasarken sona eriyor...çocukluğun masumiyet perdesini yırtıp büyüklerin "dünyevi hazlarla dolu günahkar dünyasına " bir emanuelle hikayesi eşliğinde adım atıyoruz.

eşcinseller hakkında yanlış bilinenler

bazıları, evet, kadın ruhuna giydirilmiş erkek bedeni taşırlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil...

bazıları, evet, erkek ruhuna giydirilmiş kadın bedeni taşırlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, sekse düşkündür. tıpkı bazı heteroseksüller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, çocuk sahibi olmak isterler ve olurlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, aşık olmak isterler ve olurlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, kimseye bağlanmadan özgür yaşamak isterler. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, hayatları boyunca aradıkları aşkı bulamazlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, göt yalamayı severler. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

osmanlı devletini adaletin ve barışın timsali sanmak

salt osmanlıcıların değil, zaman zaman, osmanlı devletini yıkan ittihat ve terakki cemiyeti ve bir anlamda onun uzantısı sayılabililecek kemalist kadrolara yakın olanların da düştüğü hata.
osmanlı sonuç itibariyle yönetenlerin tanrının yeryüzündeki gölgesi, yönetilenlerin ise kul sayıldığı, ideolojisi din olan feodal bir imparatorluktu. tıpkı kendi dönemindeki diğer imparatorluklar gibi.
dolayısıyla diğer devletler ve kendi hükmettiği halklar ile olan ilişkisi, "hep mağdurların yanında olan hoşgörülü devlet" mantığı ile değil, kendi yaşamsal çıkarlarına göre olagelmiştir.
öbür türlü, 16. ve 17. yüzyıllar boyunca anadoluda süren celali isyanları boyunca osmanlı'nın anadolu'nun türkmen halkına kan kusturmasını nasıl açıklayacağız?

1915'te bu topraklar üzerinde yaşanmış en büyük katliama imza atmış olan ittihat ve terakki çeteleri, kuşkusuz, kuyucu murat paşa geleneğinin birer devamcısı olarak, böylesine kanlı bir gelenekten beslenmiş olmalılar.

2. nesil

(bkz: mundar nesil)


edit: ya aslında ben, mundar deken, hani kayıp nesil anlamında, 1. neslin eziklediği, 3. neslin iplemeyeceği, heder olmuş, mundar olmuş nesil demek istedim.. yerseniz.. yani ben epey bi eksilenmişim bu entarim ile.. belki kıvırırsam... dedim.. olmadı mı..? yazdıkça batıyom galiba... ben kaçiimmm....

biseksüelleri eleştirmenin bifobi sayılması

bir çok sözlük yazarının " ben bi seksüelim, bi seksüelim sorma gitsin.." diyerek sıraya girdiğini görmeme ve kendi kendime, "ulan yoksa ben seksüel değilmiyim?.. " diye sormama sebep olan başlık olmuştur.

müslüman eşcinsel

ayı sözlük'teki herkesi ayı veya ayısever sanmak

genelde alfonso'nun düştüğü hatadır. afedersiniz ama sanki ayı sözlükte mal bulmuş gibi saldırıyor. şimdi taam ayı bir hayvandır, lütfen cahilliğimi bağışlayın, şimdi biz sığıra, davara sözüm meclisten dışarı mal diyoruz, yani diyebiliriz ama konunun ayılarla ne ilgisi var? ayı hayvanı mal mıdır, hayır değildir.
alfonso, sikmiyim bi tarafını lan akşam akşam. ay pardon sinirlendim şekerim afedersin. bu arada fransızlar ne kadar centilmen değil mi robert, ıstakozu önce götlerine sokup sonra yiyolar...