homofobik bir iti dövüp ağzından götünden kanatmak ister gibi bir hal var, florida etkiledi, burda olmasından korkuyorum, burdaki yobaz beyinsizlerin de o yobazdan farkı yok, elimde olsa hepsine sonsuz işkence yapma isteği var sözlük bu yobaz homofobiklere
namaz kılmayan bir hayvan olduğumu kabul ediyorum, çok hücreli ökaryotik bir hayvanım, namaz falan yalan benim için, bazı hayvanlarda (diğer ökaryatlor) namaz kılabilir, kılan da hayvan kılmayan da
michelin yıldızlarına sahip iskoç şef, tv programları yapmış ve milleti yerden yere vurmuştur, en sevdiğim cümlesi "you'r in denial" dır, youtubeda yemek tarifleri vermektedir, hepsi de inanılmaz lezzetli durmaktadır
acaba rte nin karşısına trans bir kadın olarak çıkıp "evimi çeviren, çocuk sahibi olmak isteyen bir kadınım" desem nolur, o zaman da bana yarım der mi?
dün kadıköy de yürürken bir çocuğun üstünde gördüğüm tişöttür, anlamadım ilk başta, doğru mu gördüm diye, bi daha baktım, komik mi olmaya çalışıyor diye düşündüm, sonra farkettim ki değil, bu salak gerçekten ırkçı ve bunu açık açık söylüyor, içimde acayip bir dövme dürtüsü oluştu, suratına bir yumruk atsam mı dedim, tişörtünü kana bulamak istedim, ama bir farkımız kalmazdı, geçti gittim, dürtüm devam etti
eline sağlık, "ahlak" dedikleri kendi değer yargıları altında kimseye yaşam hakkı tanımamak, nefes almasını engellemek, bu mudur ahlaklı olmak, başka bir canlının mutluluğunu engellemek midir, eminim bunların çoğu kendine müslüman diyen tipler ama allah dan geleni yok sayıyorlar, ahlaklılar kendilerine göre, bundan eminler, fazla düşünmelerine gerek yok, niye düşünsünler, düşünmeden yargılamak kadar kolay bir şey var mı
çocuk yapmaması gerek o kadar çok insan var ki, tabi ki haklı yerlerde kullanılabilecek bir laf, "evlendim sırada çocuk" kafasında olanlar yapmasın, aksesuar mı la o
başrolünde the office'ten hatırlanabilecek ellie kemper'ın oynadığı 2015 yapımı komedi dizisi.
konusu ise: kimmy, 15 yaşındayken evinin önünden, kıyamet günü geldiği ve artık kimsenin hayatta kalmadığını iddia eden papaz tarafından kaçırılır ve kendisi gibi 3-4 kadınla bir yer altı sığındağında yaşamaya başlar. tabi bu hapsedilen kadınlar, 1800lü yıllardaki gibi bir hayat sürmeye mahkum kalıp dışarıdaki hayattan mahrum kalırlar. 15 sene sonra fbi tarafından kurtulan bu "köstebek kadınlar"dan olan kimmy, kendisini büyük bir pozitiflikle new york'a atar ve olaylar gelişir.
gerek kimmy ve ne kadar kötü olursa olsun durum her şeye pozitif yaklaşımı, gerek kimmy'nin ev arkadaşı titus'ın mükemmelliği ile epey komik, eğlenceli bir yapım. öyle ki, 13 bölümlük netflix yapımı olmasına rağmen hemen 2.sezon onayını almış bulunmakta. bu kadar iyi bir senaryoda herhalde tina fey'in de olmasının etkisi büyük. ayrıca inanılmaz komik, anında insanın beynine kazınan bir açılış müziği bulunmakta, izlenilesi!
benim için en önemli olan müzisyen. ayrıklığıyla, background'ıyla, söyledikleriyle, ilk çıktığında ve daha sonraları kendisini hazmetmekte zorlanan bu endüstri de herşeye rağmen taviz vermeden ayakta duruşuyla, yazdıklarıyla, aktivisit kişiliğyle, yaptığı kötü albümlerle idol alınacak bir insan.
şu an under the pink isimlii ikinci albümünü dinledim tekrar, yes anastasia'yı dinlerken, 15 yıl önce ilk dinlediğin anki gibi tüylerimi diken diken edebiliyor. spark hala daha rahatlatıyor, ın the springtime of his voodoo hala daha dinlediğim en çarpıcı ve deneysel işlerden biri.
iyi ki çıkmış karşıma müzikleri. crucify'daki kendini cezalandırmak için dini seçmesi beni korkutsa da ilk başta, öyle bağlamıştı kendisine.
ve sözlerimi de yes, anastasia'nın son kuplesiyle bitirelim.
"we'll see how brave you are
we'll see how fast you'll be running"
horde ve allience'ın ittifaka varıp orgrimmarı kuşatmasında yaptığı talihsiz açıklamalar sonucunda horde'un kendisine biat etmiş kısmını da aleyhine döndürdü hatun.zaten teldrassil'i ateşe veren bir dengesizden ne beklenirdi ki.
ama esasen ne kadar tehlikeli olduğunu frozen throne'da lich kingi döverek gösterdi. ben şahsen helm of domination'ı kendisi için almasını ve lich queen olmasını bekliyordum ama tuttu miğferi ortadan ikiye yardı ırıspı.
bakalım şimdi ne olacak, sylvannas'ın ortaklık kurduğu shadowlands efendisi kim? ne üzerine ortaklık kurdu? bwonsamdi'nin patronunun slvannas ile ne alıp veremediği var?
ve hepsinden de önemlisi nzoth'u neden bu kadar kolay harcadın ey blizzard, bok gibi şirketsin vallaha.
star wars evrenine bir türlü ısınamamış kişilere bile kendini sevdirebilecek 8 bölümlük disney+ dizisi.başrolde de game of thrones ve narcos dizileriyle tanınan pedro pascal var.
feminen olduğu için mi eşcinsel etiketi vurulmuş hemen. feminenlik = eşcinsellik mi? ilk bölümde eşcinsel olduğuna dair bir diyalog görmedim ben. karakter modacı ve stilist sanırım. her ne olursa olsun feminen olması eşcinsel olduğunu göstermez. bu kafaya göre her sert tavırlı kadın da lezbiyen zaten.
iş görüşmem olumlu sonuçlanmıştı. virüs sebebiyle kaynadı gitti. ayrıca son üç aydır evdeydim. askerden yeni gelmiştim. 80 kişilik koğuşlarda yattıktan ve o 80 kişinin problemleriyle komutanım diğer komutanlarla çay içip, muhabbet edebilsin diye ben bizzat kendim ilgilendiğim için* pek insanlarla görüşmek istemedim. erkek görmek hiç istemedim. sadece iş arıyor, iş görüşmelerine gidiyordum. zaten karantinada gibiydim. insanların daha 1 haftada benim yaşam stilime karantina demesi bana koymuyor değil*. eminim benden daha kötü durumda olan insanlar vardır. o yüzden bunları kafamda büyütüp de şımarıkça davranmak istemiyorum. sağlık çalışanlarının hala bizim için kendilerini tehlike atıyor olmaları bile bunu yapmamak için yeterli bir sebep. herkes için zor bir süreç bunu anlıyorum ama yine de bir şekilde kendimizi motive etmek zorundayız.
ablamla asansörün kalacağından çok korkardık onun için daha az ağırlık binsin diye tek ayak üstünde dururduk hep ta ki bir komşu görüp salaklığımızı düzeltene kadar.
devlet tarafından koronavirüsten korunmak ve yayılımını azaltmak için dağıtılan tıbbi malzeme, çok güzel, dağıtılsın, insanlar kullansın, kimse hasta olmasın, hersey yakın zamanda normalde dönsün, ama anlamadığım bir nokta var, belki benim aptallığımdandır , bu maskelere neden "ücretsiz" deniyor, bunlar vergilerle alınmıyor mu, sonuçta zaten bana bakmakla yükümlü bir kurum neden buna ücretsiz diyip bir lütuf bahsediyormus gibi davranıyor, tabi bunlar kişisel fikirler, belki bu günlerde evde kalmanın sıkıntısını yasıyor olabilirim, düşüncelerim saçma olabilir
kime ne abi, belki öyle rahat ediyordur, belki orospudur, belki değildir, belki oturduğu her kucağın sahibi bunu çağırmıştır da, bu saf dolaşmıştır hepsini, saftır belki de hakkatan ne biliyorsunuz
sıkıcı değil mi ya? neden seni gercekten anlayabilecek biriyle birlikte olmuyorsun? gerçekten böyle mi hissediyorsun? değişebileceğine inanmıyor musun? yani hayata sırf üremek için mi geldik, hayatın anlamı bu mu?
değerlerin, inançların, kişiliklerin, hayatların, yapılanların, söylenenlerin, düşünülenlerin, yazılanların her birinin kendi içinde çelişmesi; afrikadaki açlığa üzüldükten yarım saat sonra mcdonalsda veya burgerkingte yemek ya da şehitlerin arkasından iki gün üzülüp üçüncü gün normal hayatına devam etmek, kadınların amına koyup anneler günü kutlamak, elinde kimsede var olmayan bir ton şey olması ve daha fazlasını istemen, su sıkıntısı çeken yerler olmasına rağmen suyu eğlence için kullanmak, insanların kutsallığına inanıp sonra belli şeyler için öldürmek, dürüstlüğe doğruluğa önem verip bir eşcinsel-kadın-transeksüel-öldürüldüğünde duymamazlıktan gelme, ilgilenmeme, kürtçenin gerçek olmadığına inanmak *, eşitlikten bahsedip iki saniye sonra eşitliğin amına koyma ............ ikiyüzlülük sarmış her tarafımızı, ya da malız,ya da kapitalizm.
oyuncular saygı duruşundayken taraftarlar yine kendinden geçmiş ve ıslıklar atılmış, ingiltere'de oynanan maçta ise taraftalarda ses yok, farkımız bu galiba, daha ölen insanlar için saygı göstermeyi bilmiyoruz, sanırım ölenler "gavur, yabancı, bizden değil" olduğu için, aynısını ankara katliamında da yaptılar ve eminim orada yok olan hayatlar da "ateist, gavur, devlet düşmanı" olarak görüldü, bu yüzden saygı gösterilmedi, insan olmayı öğrenememiş bir toplum yapısı var, giderek de azıyorlar ve azdırılıyorlar, içlerindeki hayvan iyice ortaya çıkıyor, bu taraftalar türkiye ye gelen bir fransız kadına "bunu ne sikerim, amcuğunu sikerim" şeklinde bakacaklar eminim, işine geldiğinde "gavur" *, tek bildikleri kendi zırvalıkları ve bugünkü dünyayla örtüşmeyen ve örtüşmeyecek yapıları, bu yüzden geriye gitmek istiyorlar çünkü bugünün dünyasına ayak uydurmaktansa* dünyanın onlara ayak uydurması daha kolay, maymun demek istiyorum ama maymunlarla bile anlaşabiliyorsun
vegan ve vejeteryan olmadığım için bir şey diyemiyorum, iki yüzlü geliyor, köpek yemesek de kırmızı et yiyoruz, hayvanların kaslarını yiyoruz, iç organlarını yiyoruz, şahsen kırmızı et yemeyi bıraktım, yakında beyaz eti de bırakmayı planlıyorum, köpek öldürüp yemenin tavşan, domuz, at, dana, inek,tavuk, balık yemeden farkı ne, hepsinin sinir sistemi var, hepsi acı çekiyor, kimsenin şahsına bir şey demiyorum ama et yiyip de köpek veya kedi yedi diye birine laf etmek garip geliyor, ben de şahsen bu tür olaylara tam vejeteryan olunca karşı çıkıcam, o zamana kadar her türlü yargılanmayı kabul ediyorum ben de bir hayvan katiliyim, başka bir hayvanın canını alıp kendime katıyorum, çoğunlukla zevkten ve hamburger şeklinde, yine de kötü geliyor tabi köpek yemek, iki yüzlülüğüm batsın *
rahat bırakılması gereken insan, yapılan haberler sadece ameliyatı üzerinden yapılıyor ve eminim bazı insanlar da kötü durumda olduğunu görmek istiyor *, kimi ilgilendirir, onun yaşamı kendisi dışında kimi ilgilendirir, kimseyi desteklemek zorunda değil, kimseye hesap vermek zorunda değil, tek yapması gereken hepimizin yapmaya çalıştığı gibi özgürce, ön yargılardan uzak bir yaşam sürmek