pipili ayı sözlük teması
ben bu adamla 25 yıl önce tanıştım ve onu model olarak kullandım. o benim tek gecelik hayali sevgilimdi. her akşam onu ben yaratır, sabah olmadan yokeder, ertesi gün yeniden yaratırdım.
henüz internetin olmadığı seksenli yıllarda, böyle güzel bir erkeği çıplak görmek istiyorsanız, tek yapabileceğiniz şey sokakta gördüğünüz bir ayıyı ya da okuldaki bir hocayı falan hd formatında hafızaya kaydedip, sonra evde oturup resim kalemiyle onu resmetmekti. bir kaç osbir seansından sonra suçluluk duygusu ve yakalanma korkusuyla bu resimler genelde yakılırdı.
hayatı boyunca fizik, kimya, biyoloji ve matematik çalış (tırıl)mış bir inek olarak birgün yeğenimle resim çiziyorduk
*. güzel sanatlar resim bölümü mezunu olan teyzem benim resimlerimi gördü ve "oha, bu yaşına kadar senin resim yeteneğini keşfetmemiş olmamız ne büyük kayıp. seni hayatında ilk kez resim çizerken görüyorum ve resmen şok geçirdim" dedi. e güzelim ben o yaktığım resimleri toplasaydım şimdiye kadar beşinci kişisel sergimi açardım ama hem resimlerimin konusu, hem de bünyeye verilen biyoloji ve kimya dersleri adamda ressam olma hevesi mi bıraktı.
recep tayyip erdoğan
artık sağlığı ile ilgili ciddi bir açıklama yapması gerekli şahıstır.
*
yazdığı kitapta sara hastası olduğunu ve bunu belgeleyebileceğini söyleyen ergun poyraz ın içeri atıldığını, yıllar önce fenalaşıp hastaneye kaldırıldığında teşhisini koyup tedavisine başlayan doktorun esrarengiz biçimde öldüğünü, asla ama asla bir devlet ya da üniversite hastanesine gitmediğini
* ve her hastalandığında akp içinde bazı isimlerin ön plana çıkma girişimlerini bir araya getirdiğimizde, olayın basit bir sindirim sistemi sorunundan öte olduğunu düşünmek mümkündür.
fondue bourguignonne
fondü burginyon diye okunur anacım. aslında bildiğin "kendin pişir kendin ye" ama böyle fransızca ismiyle söyleyince millet bi bok zannediyor.
etleri böyle iri iri doğrayıp masanın ortasına dank diye koyuyorsun. bir de patates haşlayıp uyduruktan bir salata yapıyorsun. sonra kızdırdığın yağı ispirto ocağı gibi bişeyin üstünde masaya getiriyorsun. herkes tabağına çiğ et alıp, bir tanesini şişe batırıp kızgın yağa daldırıyor. ilk pişirdiğiniz eti yerken, ikinciyi şişe takıp yağa atıyorsun. böylece kimsenin ev sahibine çamur atma eti beğenmeme şansı da olmuyor. az pişmiş seviyorsan çok tutmazsın yağın içinde olur biter.
çok daha entel gözükücem dersen "hah hah hah, akşam yine fondue bourguignonne avec pomme de terre yedik, güzeldi dersin. (pomme de terre dediği bildiğin patates işte).
yalnız en vejetaryen insana bile eti sevdirir. etin gerçek lezzetini hissetmeni sağlar.
ayı sözlük yazarlarının en sevdiği yemekler ve yiyecekler
olympus
fotoğraf dünyasında canon mu yoksa nikon mu diye tartışılırken, ürettiği özgün makinelerle kendi pazarını yaratmayı başarmış bir firmadır. fotoğraf tutkunlarının karla kaplı dağların zirvesinden, suyun altına kadar her yere gittiklerini ve gittiği yere makinesini de götürmek istediğini bilen olympus, fotoğrafçının hayatta kalabildiği her koşulda fotoğraf çekebileceği makineler üretir. diğer markaların yeterli kar görmedikleri için hiç girmediği aksesuar üretim işinde karı değil, fotoğrafçıyı düşünerek orjinal ürünlerle makinenizi kombine etmenizi sağlar. bir nicon veya canon sahibi, fularını boynuna dolayıp, fotoğrafını çekmek için eski bir kapının önünde yaşlı teyzeler ya da güvercinlere yem atan sümüklü şirin çocuklar ararken, olympus sahibi sahibi ise saçı sakalı birbirine girmiş, medeniyetten uzak bir yerlerde kimsenin varlığından bile haberdar olmadığı canlıları ya da manzaraları fotoğraflar.
olympus diğer markalardan daha uygun fiyata olmak zorundadır çünkü onu alacak adam, asıl parasını o makineyi kullanacağı ortamda bulunmak için gerekli dağcılık, paraşüt ya da dalış ekipmanına harcamıştır. zaten çok süper ve pahalı bir olympus sahibi olsanız da bunu genelde sizden başka kimse bilmez.
diğer makineler lamborgini ye, bmw ye benzetilirken, o bir iş makinesidir, 18 tekerleki tırdır, görev adamıdır. en tecrübesiz fotoğrafçıların bile düzgün fotoğraf çekebilmesine yardım eder ama, her olympus, içindeki cevheri ortaya çıkaracak sahibini bekler. makinenizle değilse de, çektiğiniz fotoğraflarla beğenilmenizi sağlar. kendisini arka planda tutar ve sahibinin önüne geçmeye çalışmaz.
ffqfqfqqfqqqqfqfqffqqfqfqfffqqqqqffffqqqfqqqqffff
ayı sözlük birinci antalya zirvesi
hazirana kadar olursa gelebileceğim zirvedir.
whitney houston
bobby brown ile evlenerek hayatının hatasını yapmış ve zirveden en dibe nasıl vurulur görmüş bir sanatçıdır. bunların yeni evlendiği dönemde bir televizyon programında bobby brown ile yapılan bir röportajı görmüştüm. adam tam bir sonradan görmeydi. sürekli ne kadar çok parası olduğundan, çocuklarına her istediklerini aldığından, para sayesinde über harika bir yaşam sürdüklerinden falan bahsetti durdu. uyuşturucunun da yardımıyla kendisi dibi boylarken, whitney houston un da elinden tuttu. yazık.
growlr
ayısözlük yazarları sayesinde bugün öğrendiğim uygulama.
*
kutsal kase
beatbox yapanların yüzündeki embesil ifade
fotoğraf makineleri ilk icat olduğunda "fotoğraf, resim yeteneği olmayan kabiliyetsizlerin uğraşıdır" demiş abinin biri. sanırım beatbox denen olay da herhangi bir müzik aletini çalacak kadar yeteneği olmayan, müzisyen olmak için yıllarca emek verecek götü de kendinde göremeyen ergenlerin uğraşı. günümüzde artık fotoğrafçılığın da büyük bir yetenek gerektirdiği görüldü ve başlıbaşına bir sanat dalı olarak kabul edildi ama bin yıl geçse bile beatbox ın aklı başında birileri tarafından saygı göreceğini sanmıyorum.
ayı sözlük kitap önerileri
knut hamsun - açlık
knut hamsun - ve toprak yeşerince
başını yastığa koyar koymaz uyuyan insan
genelde "ben artık yatayım" dedikten sonrasını hatırlamadığım için hiç yaşamadığım tecrübedir.
malta
italya nın güneyinde küçük bir ada ülkesi. malta, comino ve gozo adında üç adadan oluşur. gozo ikinci büyük adasıdır ve orada da yerleşim vardır. comino ise iki ada arasında küçük bir kara parçasıdır. ben oradayken sadece bir aile yaşıyordu comino adasında. daha avrupa birliğine üye olmadıkları dönemde bile tüm maltalılar ingiltere de eğitim alma, oturma ve çalışma iznine sahiptiler. doksanlı yıllarda malta da üniversite yoktu. liseyi bitiren tüm gençler yüksek öğrenim için ingiltere nin yolunu tutuyor ve genelde de emekli olana kadar orada kalıyordu.
ingilizcenin resmi dil olduğu bu ülkede herkes kusursuz bir britanya ingilizcesi konuşur. o yüzden dil okulları çok meşhurdur. son derece açık fikirli ve rahat insanlardır. sokaktaki tüm arabaların camı sonuna kadar açık, kontak anahtarı üstündedir. arabayı çalsan nereye kaçacaksın ki. meclise gidip cumhurbaşkanını makamında ziyaret edebilir, kitapçılardan gay dergilerini göğsünüzü gere gere alabilirsiniz.
olgun erkeklerden hoşlananlar için burası yeryüzündeki cennet gibidir. sokaktaki her on erkekten dokuzu daddy dir. türk olduğunuzu söyleyince ağızları kulaklarına varır. malta nın tarihinde elde ettiği tek zafer, 50 bin malta şovalyesinin 300 bin osmanlı askerini yendiği savaştır. zaten her hafta bir şekilde bu olayla alakalı bir tören vardır.
genç kızların bekarlığa partileri güzeldir. gelin adayı düğünden bir gece önce gelinliğini giyerek tüm kız arkadaşlarıyla üstü açık bir otobüse doluşur ve ellerinde şarap şişeleri, tüm adayı turlarlar. sokakta gördükleri genç erkeklere laf atıp asılırlar. çok yakışıklı birini görürseler ona asılma ve taciz etme hakkı gelin adayınındır.
özet: güzel bir ülkeciktir.
merhaba
italyanca ve arapça karışımı olan malta dilinde "hoşgeldiniz" anlamına gelir. tükkana girersin su almak için, bakkal amca sana gülerek merhaba der. sen de refleks olarak merhaba diye karşılık verirsin ve amcanın yüzündeki gülümseme birden "mal la bu" bakışına döner.
ingilizce ilahiyat
bölüm öğrencisi ve mezunlarının ihl sözlükte "in the name of god" diye başlayan entry girmeleri muhtemeldir.
arçelik
eskiden kocaman bir a harfinde oluşan sevimli bir logosu varken, dünyaca ünlü rus bir tasarımcıya yüzbinlerce dolar verip yeni logo dizayn ettiren şirket.
işte bu:
http://www.seeklogo.com/images/a/arcelik...
adam demiş ki "işte iç taraftaki kıvrımlı kenarı müşteri memnuniyetini sembolize ediyor, dış kıçımın kenarı da dünyaya açılmayı" falan diye sallamış. bizimkiler de bunu yemiş ve adama bu logo için gavur parasıyla akla zarar bir meblağ ödemişler.
ahanda eski logo:
http://forum.paticik.com/thumbnails/381/...
eski logonun benim için bir anlamı da, çocukken arçelik buzdolabının önünde dikilir ve boyumu bu logoya göre ölçerdim. benim için çocuk olmanın ve büyümenin anlamıydı o logo.
teşekkür ederim
türkçe öğrenmek isteyen yabancıların kafede, restoranda bol bol kullanır, hava atarım düşüncesiyle ilk öğrenmek istediği, ama duyar duymaz da türkçe öğreneme hevesinin hemen kaçmasına neden olan kelime grubudur.
dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz
can dündar bugünkü yazısında "asıl tehlike kindar bir nesil" demiş. aslında o pkk nın kucağına itilen kürt gençliğinden bahsetmiş ama devletle tek ilişkisi jop, harç, hapis çerçevesinde olan, gerçek katiller mahkemede "çocuk" sıfatıyla yargılanıp el üstünde tutulurken, ağzını açtığı anda kendisini terör örgütü üyesi olarak hapiste bulan kin ve nefret dolu bir nesil yetişiyor.
bir söz vardır; hiç kimse, yaşamasına izin verilmiş bir mağdurdan daha acımasız olamaz. bu ülke gençliğini hem fiziksel, hem de psikolojik olarak işkenceden geçiriyorlar ama kendilerinden olmayan herkesi yok etmeleri mümkün değil. yetiştirdikleri tek şey, kendilerinden nefret eden bir halk.
ekmeğin gramajının düşürülüp fiyatının aynı kalması
yaşam kalitemizin gramajından ufak ufak çalındığı hissi yaratan gelişme.