yeni başlayanlara sigara tavsiyesi
öncelikle sigarasız da pekala muhabbet edebilir insan. ha illa ortamı uyayım diyorsan aydan aya bir iki kez içerek eşlik edersin, otlanırsın. dolayısıyla bu durumda da sigara markası fark etmiş olmuyor otlandığın için.
marlboro touch blue diyen yazar arkadaşa selamlar. iyi ciğer varmış bedava verseler içemem. kesinlikle cevabı marlboro touch blue olmayan sorunsaldır.
winston blue içmeni tavsiye ederim. hem hafiftir hem de fiyatı ortalamadır. son olarak da başlama sebebin bana pek doğru gelmedi.
insan ne ile yaşar
okuduğum ilk romandır.
tolstoy bu eseri yazarken ne düşündü bilmem ama bana okumayı sevdirmiştir.
genel hatlarıyla
spoiler!
bir meleğin yeryüzüne inmesi ve akabinde gelişen olayları konu alır. meleğimiz michael tanrı tarafından cezalandırılmış ve henüz olgunlaşmadığı, öğrenmesi gerektiği şeyler olduğu belirtilerek insan şeklinde dünyaya gönderilmiştir. ne aradığını, ne öğrenmesi gerektiğini bilmeyen insan şeklinde bir melek, dünyada bir başına. konusu çok orijinal. bir de yazıldığı 1885 yılını düşününce. gerçi diğer açıdan da o zamanlar dinin etkisi daha fazlaydı. bu tarz dinsel konulara daha fazla kafa yorulmuş olabilir.
queen
(bkz:
bohemian rhapsody)
filmini izlemenizi tavsiye ederim.
spoiler!
final sahnesinde we are the champions diye haykırırlarken ürpermemek elde değil. kişinin kendisini bulması, hayatına nasıl yön vereceğini bilemediği durumlarda olması, elde edilebilecek çoğu şeyi elde edip yol arkadaşlarını zamanla değersiz bulması...
yaşar ne yaşar ne yaşamaz
(bkz:
aziz nesin)
toplumu irdeleyen, zamanının türkiyesini aktaran bir kitap.
league of legends
online, popüler savaş oyunu.
adc mainim. genelde silver takıldım fakat paslandığımdan olsa gerek bronz devam ediyorum bu sezon. support denemek isteyen varsa 'eğlenmek amaçlı' pre girebiliriz. çünkü lig kasmıyorum ve böyle bir iddiam da yok.
yama
hintlilerin fakir avuntusu.
şöyle ki aza tevazu, kimseden bir şey almama, şükür gibi ruhu besleyip bugünlük allah kerim dedirten bir felsefe.
tahayyül etmek
imgelemek, zihinde canlandırmak olarak tanımlanabilir.
zaten kelimeyi az çok biliyordum ama hiç bir konuşma esnasında kullanılışına denk gelmemiştim. öyle pat diye de 'bugün yeni kelime öğrendim hadi kullanayım da havalı görüneyim' şeklinde bir imaj da vermek istemiyordum. bir gün komedi dükkanı izlerken tolga çevik, yönetmene laf sokmuştu. siz öyle tahayyül edin, anlayan anladı zaten diye. o zaman ilk cümle içinde kullanılışını da görmüş oldum. ayrıca tolga çevik gerçekten kelime hazinesi zengin bir insan.
dakik
kabaca her şeyi zamanında yapmaya özen gösteren kişi.
bu konuda almanlar ün salmıştır. planlı, düzenli bir yaşam tarzı. belki çoğu için monoton addedilebilir fakat insanın karmaşadan uzak belirlilik içerisinde yaşaması da kişiye bir rahatlama verir.
atatürk'ün gençliğe hitabesi
19 mayıs törenlerinde de öğrencilere topluca okutturulurdu. bunun stadda tek vücut şeklinde okunduğunu düşünüyorum, muazzam bir şey... tabi yaşım o yıllara yetmiyor.
genç cumhuriyetin kurucusunun ülkesine yön vermek, gençlere yol çizmek amacıyla hazırladığı hitabedir. 30'lu yılların konjonktüründe söylenmesine rağmen günümüz için bile geçerliliği vardır.
mezopotamya
ilk yerleşim yerlerindendir. tüfek, mikrop ve çelik adlı bir kitap vardı. gerçekten dünyanın beşeri tarihini biraz kavradığınızda nasıl bir yer olduğunu daha iyi idrak ediyorsunuz. başka coğrafyalarda insanlar hayatta kalmak için kalorisiz lapa yerken mezopotamyada buğday ana besin maddesi oluyor. bir veriyorsun, yirmi otuz alıyorsun. bu şekilde hayvancılık yapabiliyor, onları besleyebiliyor keza yemek sorununu kısmen çözdüğünüz içinse ilerlemeye bilhassa düşünmeye vakit ayırabiliyorsunuz. burada bölgenin temel özelliği tabiki de verimli topraklar ve su. iki nehirin olması bu coğrafyayı bambaşka bir havaya sokmuş olmalı. işte böyle medeniyet başlangıcı bir coğrafyada daha düne kadar gap projesi olmasaydı güney doğu illerimiz doğru dürüst suyu bulamayacaktı.
sittin sene
bu kelimenin birkaç yıl öncesine kadar sadece argo anlamıyla kullanıldığını sanıyordum. bir konuşmasında binali yıldırım sittin sene deyince
* ne dedi duymadınız mı, oha oldum. etrafımdaki herkes hipnotize olmuş, tepkisiz izliyor. kelimeyi google'layıp arayınca da bunu mu demek istediniz:sittin sene şeklinde google beni bozmuştu. o gün bu gündür böylesine cahilliğimin yüzüme vurulduğu bir an olmamıştı.
argo olarak ise (bkz:
siktin sene)
kriminoloji
(bkz:
suç bilimi)
oldukça ilgi çekicidir. bir kimsenin neden suç işlediği, bunun altında yatan nedenin ne olduğu; psikolojik mi yoksa genetik bir sebebe mi dayandığı gibi 'yav bu adam tamam yapmış ama neden yapmış bir sor bakalım' diyen kötü gün dostu suçlu müttefiki şeker gibi bir bilim dalı. bu dersi fakültede alırken doğuştan suçlular teorisini savunan cesare lombroso adlı bir italyan amcamız vardı. kendisi suçluların kalıtsal özelliklerinin birbirine benzediğini, kafatasından, yüzün şeklinden, yapısından bir kimsenin suçlu olup olamayacağını anlayabileceğimizi iddia etmiş ve bu konuda da hayli kafatası toplayıp analiz etmiştir. misal hırsız için el becerisi gelişmiş, küçük, ince dudaklı olmasını temel almış. katillerin soğuk, cam gibi gözleri olduğu, keskin burunları olduğunu iddia etmiş. kadınların ise erkeklerden daha fazla gaddar olabileceğini söylemiş. hani bazen gazı verdiğimiz amcalar der ya bir bakayım adamın seceresini sererim, ne olduğunu anlarım diye bu araştırmacı insan da ayak şeklinden, yüz şeklinden vücudun boyutundan insanların suç profilini çıkarmış. geniş omuzlu, kalıplı, boylu insanlar için daha çok yaralama, bire bir mücadele gibi suçları belirtirken küçük, minyonlar için ise hırsızlık gibi bire bir mücadenin daha az rastlanacağı suçları seçmiştir. şimdi bu şekilde belirtince yav bu nasıl genelleme denilebilir. fakat bu konuda hayli analiz, araştırma yapılmış ve ortaya bir profil konulmuş. olayı çok basite indirgeyecek ama ışid tipli bir kişinin yanında kendinizi nasıl hissettiğinizi sorgulayın. araştırmanın amacını kısmen kavrayacaksınız. amaç demişken burada temel amaç suçlu tiplerini küçüklükten belirleyip bunlara önlem almaktır.
organ bağışı
insanların kendi hür iradeleriyle, beyin ölümü tanısı konmasından sonra, hastalıkların tedavilerinde kullanılması amacı ile organlarını bağışlamalarıdır.
18 yaşını doldurmuş olan,
hukuken akli dengesi yerinde olan, herkes, 2238 sayılı kanuna göre organlarının bir bölümünü ya da tamamını bağışlayabilir.
burada kritik husus şudur: size bağış yapmak istediğinizde neleri bağışlamak istediğinizi belirttiğiniz bir form doldurtulur ve bir bağış kartı verilir. olası bir durumda siz öldüğünüzde bu kartı bulan kişiler sizin organlarınızı direkt alamazlar. öncelikle kural olarak bağış yaparken belirttiğiniz yakınınızla iletişime geçip onun olur vermesini beklemelidirler. bir hocam hukukta bir cümlede kural olarak diye bir şey yazıldıysa onun istisnası mutlaka vardır demişti. dolayısıyla bunun istisnası ise yakınınıza ulaşamayacak durumda olmaları ve organ naklinin acil gerekiyor olmasıdır. bu kısımda değişiklik yahut yanlış aktardığımı düşündükleri kısım varsa yazarlar yeşillendirsinler düzenleyeyim.
ekstradan toprak olacağına birisini sevindirsin. organ bağışı güzeldir. bir kan lazım olduğunda bile dört dönüyor insan. organ ise çok daha kritik.
tiyatro
ilk defa tiyatroya gittiğimde sahnede ermeni çetelerin yerel halka yaptığı zulmü konu alan bir oyun oynanıyordu. izledik bitti, oyuncular selam verecek diye beklerken ermeni çete liderini canlandıran genç selam verdiğinde salonda kıyamet koptu. ıslıklar, yuh sesleri; 'ya allah bismillah allahu ekber' sloganı ile bozkurt işareti yapan, küfür eden insanlar vardı. gerçekten nasıl bir çomarlığın içine düştüğümü; kimlerle yaşadığımı sorgulamış şaşırmıştım. bu kadar mı vizyonsuzdunuz? bir üzüldüğüm nokta ise çocuğun arkadaşları, ailesi gelmiş; donup kalmışlardı. o günden sonra bir daha gitmedim.
yalnız şunu tahmin ediyorum: muhtemelen bir derneğin, kurumun abazan tayfasını medeniyet görsünler diye etkinlik adı altında getirmiş olmalılar. diğer türlü bunun izahı yok.
ekşi sözlük yazarlığı olan üyeler
bir diğer sözlükte yazarlık almış üyelerdir.
ekşi sözlüğü severim. inanılmaz bir bilgi deryası. yok yav, bunu hangi ara biliyordunuz da başlığını açtığınız dediğim çok oldu. biraz olay nereden nasıl bir beklenti içine girdiğinle ilgili. bir şey aklıma takılır, ilk ekşi sözlüğe bakarım. bir olayda ikilemde kalırım fikir edinmek açısından yine oraya bakarım. adını sanını duymadığım bir az ünlü ile denk gelirim oraya tıklarım. ayı sözlük hiçbir şey yazmasa bile sırf eşcinsellerin olduğunu göstermesi açısından bile değerlidir. ekşi sözlük ise bir derya. o sebeple yazarlığı belki ama takip edip faydalanmak önemli.
lgbti temalı kitaplar
çiçek hastalığı
yetişkinlerin ağır şekilde geçirdiğini bizzat vucüdumda deneyimlediğim hastalık.
yeğenim suçiçeği geçirmişti ve biz hiçbirimiz geçirmemiştik. ona sarılmadığımızda aynı ortamda az durmaya çalıştığımızda çok üzülüyordu. mecburen temas etmek zorunda kalmıştık. çünkü bir şekilde ihtiyaçlarını karşılamasına yardım etmemiz gerekiyordu.
kütüphaneye ders çalışmak için gitmiştim. kafamı dik zor tutabiliyordum. eve gideyim yatayım dedim. aşırı halsizlik ve ateşim vardı. yav ne oluyor 17 yaşında delikanlı insanım dedim. sonrasında en fazla 50-100 adım anca atabilip, durakta ayakta otobüs beklemeye başlamıştım. ayakta bekleme sürem 3 dk falandı çünkü daha fazla dayanamayıp yere oturmuştum, evet. ayaklarım dayanamamıştı ve titremeye, vücudumu çekmemeye başlamıştı. devamında bir 15 gün vucüdumun her yerinde çıkan -malum organımda bile vardı- kabarcıklara merhem dokundurmuştuk. benim için çok zor bir süreçti. ayrıca çok da kaşıntı yapıyor bu kabarcıklar. böyle derinizi yolmak falan istiyorsunuz ama bu sefer de patlayınca diğer kısımlara yayılıp daha çok çıkıyor. en iyisi hiç kaşımadan o sulu kabartının kuruyup kabuk bağlamasını beklemek.
#edit başlık sahibi suçiçeği ile alakası olmadığını yazmış. yanlış yere entri girmiş olduk. neyse yine de bir şey öğrenmiş oldum.
üstteki yazar
dedikoducu, yaptıklarıyla yüzleşmekten korkan bir yazar. bir taraftan da iyi niyetli ama biraz boşboğaz olduğunu düşünüyorum. neyse çok da gömmemek lazım.
türkiye'de anayasa mahkemesi'nin işlevi sorunsalı
chp'li vekil enis berberoğlu'dan sonra tekrar gündeme gelen sorunsaldır. anayasa mahkemesi'nin kararının yerel mahkeme tarafından tanınmaması ne kadar doğrudur? işte bu konuya ben dahil birçok hukukçu arkadaşım çözüm sunamamaktadır. bir kısmımız bağlayıcılığını sağlayan bir kanun olmadığını ileri sürerken bir kısım ise anayasa mahkemesi'nin verdiği kararın neye yarayacağını sorguluyor. işin bir kısım boyutu siyasi olmakla birlikte özellikle son zamanlardaki değişikliklerle beraber anayasa mahkemesi'nin kararlarını tanıyan yerel mahkemeler olduğu gibi tanımayanlar da var. bu kısıma bir düzenleme ihtiyacı var gibi.
avukat
an itibariyle yüzü aşkın üniversitenin hukuk fakültelerinden mezun, her yıl 13-14 bin kişinin aralarına katıldığı yargının savunma ayağıdır. yapılabilmesi için öncelikle bir yıllık zorunlu stajyerlik döneminin tamamlanması ve bir baroya kaydolunması gerekmektedir. son zamanlarda avukatlık kanununda yapılan değişiklerle tek bir ses olmalarını sağlayan örgütleri olan baroların bölünebilmesine imkan tanınmıştır. 5000 üyenin üzerindeki her ilde 2000 üye elde edildiğinde yeni bir baro kurulma imkanı tanınmıştır. dolayısıyla istanbul, ankara ve izmirde 2. bir baro gündeme gelebilecektir. unutmadan kimse yanınızda olmazken size arka çıkan avukatınız olur. bu sebeple müvekkilin derdi sadece müvekkilin derdi olmaktan çıkar, avukatın da derdi olur. aynı zamanda iyi birer psikologdur.
son bir not: ceza avukatı, icra avukatı diye bir şey yoktur. bir avukat hukukun tüm alanlarında dava alabilir. sadece uzmanlığını belirli bir alanda geliştirmiş ve müvekkil portföyü o alanda genişlemiştir.