durup dururken

Durum: 181 - 0 - 0 - 0 - 24.10.2018 02:01

Puan: 3146 - Sözlük Kezbanı

8 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 10

gzone

bu ayki sayısında, eşcinsel ayı kültürüne yer vermiş. çok yüzeysel bir şekilde.

la la land

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

miss violence

33. istanbul film festivali’nin mayınlı bölge bölümünde gösterilen alexandros avranas'ın filmi, çarpıcı açılış sekansıyla izleyeni filme hazırlıyor. 11. doğum gününü ailesi kutlarken, hiçbir değişikliğe uğramayan yüz ifadesiyle balkondan atlayan bir kızı görüyoruz “dance met o the end of love” eşliğinde. bu ani ölümün şokunu izleyiciler olarak, filmin karakterlerinden daha yoğun yaşıyor oluşumuzdaki sorun her geçen sahnede biraz daha belirginleşiyor. ancak ailedeki ilişkiler de muğlak bir hal alıyor. kim kimin annesi, bu adam kimin babası kimin kocası gibi sorular sormaya başlıyorsunuz bir süre sonra. film ilerledikçe ve aile içindeki bu ilişkileri çözmeye başladıkça her şey daha da zorlaşıyor.

bu evde yaşlı bir kadın ve adam, orta yaşa yaklaşan bir kadın, 14 yaşında bir kız ve biri kız biri erkek 2 de küçük çocuk var.

psikolojik ve fiziksel şiddet, ceza&ödül gibi köhne iktidar oyunları, ensest, pedofili… zor bir film 'miss violence’.

finalindeki beklenen katharsisin üstüne eklediği post final sahnesiyle son yumruğu acımasızca indiriyor yönetmen.

god's whisper

raury'nin, american honey'inin finaline eşlik eden nefis şarkı.

yetimler ağidi

hrant için 73 şairin, bizim için yaktığı ağıttır. küçük iskender'in dizesi iyidir.

yetimler ağıdı

bunu sana nasıl söylerim
hata benim günah benim suç benim

dünyalar içinde dünyalar sevgilim
ateşten çıkardım baktım uzunca kendimdi
bir de başımın üstünde yok bir ülke; kendimdi
dilim yola düştü pupa yelken pınarlarım yas içinde, hey hey
yüzümde kan kalmadı kuraklık can alıyor bir yandan, dan!

bir travmam var kenarı hâreli
yine hâreli geçti yine zulüm beni

meydan başaklarım kanıyor
uzun bir yürüyüşüm ben; bakın
anlarsınız yol yorgunu gözlerimden
şiircebimden beslenen tedirgin güvercin
dayamış gagasını yavrusununkine

eyvah ki hrant, bir vakitte
göğerçinleri yemlemişti, seninki!

kanı gördük okul dönüşünde ders kitaplarında
seslere karşı çok ilgiliyiz de ondan seslerden olur ölümümüz
sonra büsbütün çıkarız raydan, her vagon kendi cehennemine
kalbimiz doludizgin, kimse avutmasın içimizdeki tren düdüklerini

toprak insana gömülüyor, bodina da öldü
sınırlar biraz daha kırmızı

bütün karakamuları alaşağı eden bir bun
bir bayraktın düştüğün yerde patikalar’ın açtığı
bir kısrağın tayını emzirme sesiydi soluğun
şimdi çığ gürlemesidir aşan zamanı

bembeyaz tırnaklarla kazdığı o görülmedik arkta
kan ve gözyaşının birbirine değmeyen ortaklığı

yattım yere bakıyorum toprağın hisli eşitliğine
sular sınırları pasaportsuz geçer
asıl azınlık yerkürenin kendisidir
tek millet, gökyüzüdür ölürken yürekli düşünüldüğünde

çan ve ezan arasına gerili mahyada
acıyı dengeler yazı: ah-ya!

orda hrant, başı dumanlı ararat’ta
ırağı bilmez bir yağız atla vardı oraya
hrant ki, külü bile nemlendirir çorak dünyayı
yine de her damlada ürperir yaşlı ararat

ne değişir hayatla karşılaşsan
hemen yanında arkadaşın ölüme gülerek bakıyorsa

gözün arkada değildi, içerideydi a hrant! gözüm
içerdeydi ve sözcükler – ki onlardı ve öldüren idi
ürkekliğin ürperdi karardı boz güruhun
yırtık tabanaltından kaçtı güvercin ruhun

yaslandığım duvarın uğultusuydun
beni sessizlikle açıklayan

hüznü giydiğin pabuçlarında bin ahhh!
içini delmiş kuzeyli bir rüzgârın
erguvan kalbine kuzu’layan bir güvercin
beykoz iskelesinde karaya vuruyor göçebe

ağarmış bir gül var yakamda
içimizdeki bahçelerden goncası

bir yağmur kenti ne kadar ıslatır?
- kanın insanı ıslattığı kadar ancak!
neden ayakta ölür aylar?
- kim bilir!

ölümün yüzüne gülüyorsun
bedenin kurşun geçirse de

kanamasın yaprakları güllerin
üşüyen sular ırmakların tenine karışsın
akımını vurdular sözcüklerden kurulu fırat’ın
beyaz bere bile ağlar çamurun işine

iki damla göz yaşı düştü vurulunca sen
pülümür’ün yaşsız kadınının gözlerinden

oysa küçük bir çocuktum ben de tren raylarında
bozuk para gibi ezilen, hiç gelmeyecek sandığım baba
duydu mu mersinli balıkçı cemal, yağmurun yağdığını
ölümsüzlük denizine sabaha karşı?

fazlasıyla geciktin, suyu dinle, aynayla ödeş, toprağa dokun
buluşmayı bil kemik fırtınasında; sancınla yüzleş

şeytan tiryakilerinin sivilcelerindeki irin,
ey! kulak zarımı kanatan antik öfke
topla köpek dişlerini, düşlerini çektir ve git!
ölüm saklar ölümsüzlüğü yaşamın bildik türküsünde; hrant dink’i de

zehrini yağmalar karanlık
sis peçesine çakılı çöller

affet! yoksulduk, ezilmiştik; aval aval seyrettik mülk talan kavgasını
kan revan içinde söktüğümüz hayatlar, sözde şanlar sundu bizlere
korkumuz kutsaldı gölgemizden, gönüllü kurşun olduk düş kırımında
sesimizi linç tutup, kazıdık vicdanı, altın ve gümüş kakmalı hançerlerle

bu kez çatlak bulunca suyunu, yasaklandı
ikinci emre kadar dökmek zehirli kanı

ne cehennemi ne cenneti
gurbeti de sılası da içindedir insanın
ömrümüzün biriktirdiği onca kavram ve sözcük
şimdi işgal altında

son pankart sokakta gerili birazdan polis kesip atacak
hepimizin ölümü en küçüğümüzün elinden olacak!

ah ile eyvah ile geçiyor zaman
dönsek kardeşliğimizi kutsayacak ardımızdaki kan
vart’a gül demişler, ağlayan kim
iki kalp, iki zehir, yüz yıllık birikim

bin dereden kanla dolmuş kuyuları hep ıslak
sen, ben, hrant... bu toprak püskürtüyor sevgimizi

artık kış çiğdemleriyle anacağız seni
onlara kanınla, terin karıştı
yüreğindeki tohumlar
rüzgârlı sözcüklerle girecek türkülere

kırık bir zamanda uçan güvercin
üzgün tutar ağzındaki zeytin dalını

sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgâra asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım ararat kadar
unutmadım bırakıp giderken söylediğin sözleri

günler mi ağdı, ah, sular mı boğuldu
sisten kapılar mı var şehrin gözlerinde

göğüslerinin arasını şiirlerle süsledim hayatın
aranızdan geçerken incinmeler düştü payıma
güvercin kapaklandığında, yüzüm albatros ve yağmur
borandır, bahardır, uzar sakallarım çıtırtılarla mavi

kuşların sabahından geçelim hrant
çiçek tozları havalansın göklerimizden

zalimin gecesi mazlumun gecesiyle birdir
ve daha uzundur zulme karar verenin gecesi
bu yüzden sesini düşürmüş kaldırımlar leylak
kırmızı, kanla gül arasında gidip gelirken kanı çekilmiş yaprak

ışık bilir vuracağı yüzü, konacağı kalbi
güvercin, toprağın düşüne kanat

kimi ölülerin ayakkabısı delik
ve sakalları saklanmış ertesi güne
kimi silahlı çiçek taşır öldürdüğüne
bayrağa sararlar gözsüz yüzünü
çorabını dikerler suç kime

ak bir güvercin kanıyla çiziyor ölümünde
ölümsüzlüğün resmini
çocuksu, muzip, yakışıklı
yüzün ki

canlar içinde bir can
kanlar içinde altı milyar insan!
ve onlar vurdukça sana, alışkanlıklarımız çözülüyordu böylelikle
küçümsediğimiz yollar açılıyordu önümüzde
güvercinlerin dudaklarındaki sıcak rüya, korkularımızı dolduruyordu

dilini susarken anlıyordum, konuşurken
birden kendimi bir kardeş çavlanında bulurken

çatılara konan kırmızı
güvercinin bıraktığı vedayı büyütüyordu
gölgesi ansız çekilen bir ağaç gibi yıkılırdım
bir elim ötekini tutmasaydı

o ki bir fincan tuz istemişti yalnızca komşudan
şimdi tuzlu bir nehir akıyor kalan ömürler arasından

şimdi kim
bu uzak diyen
diyen bu yalan
bu burkulan ruhun üşümesiyle kardeşliğin
şu kurşun dökülmüş zaman

bir ölüm şiirine eklensin diye
gövdesiyle yazmıştı son dizeyi

sürgüne okunmuş arguvan havası; ki kan
yüzünü acıya dönmüş duduk, ah! gasparyan
unutulmuş; ötekinin cenneti değil miydi her insan
kim yırttı vicdanımızı, sevgimizi kim düğümledi

kaç bin kerre öldük seni
seni öyle sevdik, bağışla bizi

bu evleri borçlu olduğumuz taş ustaları
yürüyecek. anı: hiçbir şey kalmadığında
su inceliğiyle gülümseyen günahsız kan
masum yüzünün görüntüsüdür dağılan

kan kabuğun altında fokurduyor yeniden
usanmış acısını sokakta gezdirmekten

şairleri dinlemek lazım: kabuk, su, tir, naz-
bir nar ki kırılınca hikâyemiz olacak
hadi ölümü tuzlayalım sonsuz deniz
hrant’tan sonra kokmasın bari ülkemiz

aslında ne türk’üz, ne kürd’üz, ne ermeni’yiz
öyle bir “baba”mız var ki hrant, hepimiz yetimiz!

hrant dink

hikayesidir. lisedeyim. tkp, komünizm takılıyorum bir arap-nusayri arkadaşla. kız radikaldi. daha lisede her şeyi öğretti, öğrendi. oyak bank ile askerin sahiplendiği okulda, sıkışmıştık. ben ise arada, ülkücü çocuğun penisine dokunmak istiyorum ama komünizm el vermiyordu. üst sınıf bir okuldu. asker sahip çıkardı. kömür bedavaydı.
işte bu kız arkadaş bir gün, sınıfa sinirle girdi. öğleden sonra idi. biz güney'in en büyük sanayi kuruluşu olan demirçelik'te işçilerle yemek yardımı olarak yemiştik. kız, arkaya geçti. "hrant öldü" dedi. hrant? sanıyorum ki, 80lerde koşturmuş eski tüfek solcu. çünkü genelde, anmalar yapardık o sikik güney ilinde. kız masaya bir şeyler çiziktiriyordu sinirden. sakin olmasını sağlayamadım. ağladı. onu ilk kez ağlarken gördüm. şaşırdım. devrimciler ağlarmış. "aşağıda da ismail türüt dinliyorlar" dedi. anlamadım. ertesi gün kız okula gelmedi. istanbul'a gitmişti.

the weeping meadow

savaşın, insanları yerlerinden eden, etkisini anlatan iyi filmdir.

4 ay 3 hafta 2 gün

şimdi bu film ile herkes temel bilgiyi bulabilir internetten. ama ben bu son 10 senedir yaşadığımız boktan baskıcı yerin, en iyi anlatan filmi olduğunu söyleyeceğim. christian mungui harikası. romanya'da, çavesusku döneminde kürtaj yapmak isteyen - yasaktır - kız ile ona yardım eden iki kızın hikayesi. çok gerçekçi.
çok içselleştirdiğim, geçenlerde birileri berlin'e iltac edince, cılkı çıktı buralarının deyince aklıma tekrar geldi. ya peki siktir olup gidemeyenler ne yapacak? işte aynı bu filmde yaşananlar, yaşayanlar gibi, yapacak.
benim en iyi filmim demesem de, kendinizden (eğer siktir olup gitmediyseniz,) bir parça bulabileceğiniz film.
açılış sahnesi ile akşam yemeği sahnesini izledikten, sonra inanın durup durupken ne yaptın bize diyeceksiniz.
gerçekçi bir sinema şöleni.

baba

yarın ölmesini isteyeceğim tek kişi.

ultimo tango a parigi

bernardo bertolucci harikası. marlon brando ve maria schneider oynamıştır. tereyağlı sevişme ve tecavüz sahnesi ile ünlenmiştir. hatta sahnenin gerçekten tecavüz olduğu ve maria schneider'in ondan dolayı intihar ettiği söylenir.
filmin bu denli kötü ünlü olması benim nazarımda iyiliğini götürmüyor. yabancılaşma, iletişimsizlik, hayvanlaşma, kaçma, belirsizlik, temaları üstünde enfes hareket eden filmdir. --- spoiler--- filmde özellikle marlon brando'nun konuşamadığı sadece hırladığı, böğürdüğü sahne çok etkileyicidir. --- spoiler ---

2016 yılının tek cümlelik özeti

siz de sizi gata'laştıramadıklarımızdan mısınız?

kynodontas

şimdi bu girdiyi okuyorsan, akşam kendine bir kötülük yap ve bu filmi izle bence. rahatsız edici, ama çok güzel "kutsal aile" nedir?, metaforu veriyor, eleştirmek ile kalmıyor, izledikten sonra "aile" kavramı hakkında yeniden düşünüyorsunuz. ayrıca, final sahnesi de bir kurtuluş mu değil mi belirsizliği vermesi açısından oldukça iyi.

aile

köpekdişi filmi geliyor nedense bu kavram denilince aklıma.

otterbear

benim sanırım. yeni öğrendim şu an bu kavramı.

yazarların ilginç iş deneyimleri

"oto yıkamacılığı"; "avukat katipliği" bir de bazıları ile sadece iş odaklı yaptığım oral seksçilik.

rainer werner fassbinder

aşığım. zeki demirkubuz'un en sevdiği aynı zamanda. bir gün hoşlandığım adam tipini bir arkadaşıma söylerken "sen 80'lerde yaşayasaydın, fassbinder'i de severdin" geyiği ile başladı tanışıklığımız. tek eşcinsel sinemasının değil bence alman yeni dalga sinemasının öncülerinden. asi ve çok çalışkan. alkolik. biseksüel. tüm zamanların en iyi dizisi; berlin alexanderplatz'i çekmiştir. bazen rüyalarıma girer; bazen de yıllarca kaybolur, kaçar benden. bir filmini izlemeden ölünmesin istediğim.
maria braun'un evliliği mesela, , aşığına "sen benim kültablamsın" diyecek kadar da dengesiz, bu dünyadan fassbinder geçti gördünüz mü?

http://sinemahzen.com/rainer-werner-fass...

tsai ming liang

reha erdem'in en sevdiği malezyalı yönetmen. ilk filmi ile sarsmıştır. ai qing wan sui (1999) eşcinsellik, yalnızlık, truffaut'tan oluşur biraz.
benim en zorlandığım ama en kıyamadığım yönetmendir.

jiao you

malezyalı yönetmen tsai ming liang'ın son çığlığı. uzun kamera sekansları ile izleyeni yorar doğru. ama karakterin içine içine sokar kamera. ukde kalır, insanın.
zordur izlenmesi. ben ilk izlediğimde zorlandım, sonra sabırla izledim. bu çağda yaşayanlara düşen payı, en iyi anlatan film olduğunu anladım.
reklam ışıkları içinde kaybolan, mcdonalds'tan patates artığı yiyen suriyeliler, gece, uzun tayvan sokakları,.., izleyeni düşündürür.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

gökhan kırdar - üstüme basıp geçme
  • /
  • 10

durup dururken

bizim küçük orospu..
twitter'da gösterdiği kaltaklık performansları sözlük içinde de gösterse keşke..

durup dururken

twitter'da inanılmaz seks flood'ları paylaşan yazar. tesadüfen layna düşen tivitlerini erekte okudum resmen.

favori flood'u; "evli kolim benimle iken karısı ile diyaloğu"

sözlükte de bol bol seks yazmalı ^^

evli kolim benimle iken karısı ile diyaloğu: https://twitter.com/durupdururken/status...

tim hooper

güzel öpüşür.



tonton yanakları, gözlükleri, bıyıkları ile mıuazzam bir daddy beardır.

zırıl zırıl kadınsı olup sadece aktifim diyen gay

feminenlik ile eşcinsellik arasında hiçbir ilgi olmadığı gibi aktiflik pasiflik tercihleri arasında feminenliğin bir ilgisi yoktur.

pozitif-iz sivil toplum girişimi

dernek olma yolunda ilerleyen ivil toplum birimi. hıv pozitif kişileri ve onların yakınlarını fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden güçlendirmeyi amaçlıyorlar.

kendileriyle bir röportaj gerçekleştirdik.

https://homojendergi.com/roportaj-poziti...

web adresleri: https://www.pozitifiz.org/

bazı entry'lere şaşırmak

ben de oldukça şaşırıyorum. başlıkla alakalı sıkıntıyı şikayet olarak ilgililere yönlendirmek yerine veya bir sıkıntıyı yine sözlük yetkililerine bir mesajla bildirmek yerine başlığa sitemkar entryler yardırmak. başlık anya entryler konya. abicim çok zor değil yahu bize ulaşmak. derdini söylemeden nasıl derman bulacaksın.

ayı sözlük itiraf

17 yıllık en iyi arkadaşıma değil ama ablasına bir erkek arkadaşım olduğunu söylemiş, hatta üstüne de tanıştırmış, beraber bir gün geçirmiştik, bir ay kadar önce. az önce ablasıyla konuştum, "sana önemli haberlerim var söyleyecek" diye yazmıştı, telefonda "ben zaten erkek kardeşimle konuştum, o zaten biliyormuş senin durumlarını çok önceden beri, onun için de dert değilmiş, rahat yani, sen de dert etme" dedi bana. ben zaten arkadaşımın bildiğini biliyordum, yani parçaları birleştirince tahmin etmesi çok da zor olmayan birşey ama sonuçta hala söyleyememiştim ona, nasıl söyleyeceğimi de hala biliyor değilim, hatta ve hatta şu noktadan sonra bile bu konuşmayı onla nasıl yapabileceğimi bilmiyorum ama neyse ablasının söylemesi iyi oldu, en azından kesinleşmiş oldu onun kafasında.

annem de "abine anlattım bana anlattıklarını" demişti bir kaç ay önce. sonra abimle olan konuşmalarımızda gene normal konuşmaya devam ettik, abimle yüzyüze görüşüp derin muhabbetlere de girmiyorum. zaten öyle sıkı fıkı değildik ama şimdi biraz da öteliyorum sanırım böyle bir ihtimali.

bir taraftan hala birileriyle konuşmaya, destek bulmaya, içimi dökmeye ihtiyacım var, bir taraftan bu noktadayken bile konuyu nasıl açacağımı bilmiyorum bu insanlara karşı. muhtemelen onlar da açmayacaklar, böyle sürüp gidecek.

bok gibi bence.

Toplam entry sayısı: 181

evli erkekler ile aşk yaşamanın sorunları

çok sevdiğim ayı sözlük şekerleri; evli erkekler ile yaşanması muhtemel sorunlardan bahsetmek isterim naçizane.

aslında bunu ilişkisi olan gay çifte de yorumlayabilirsiniz kaldı ki o başka dinamiği ele verir, onu başka sefere yazarım.

benim bir yeni bir de öğrenci iken evli adamlara aşık olduğumu söyleyebilirim. dikkatinizi buraya alalım; aşk dedim, onun dışında cinselliği genelde evlilerle yaşarım sorun olmazdı ama aşk olunca yapılması gerekenlerden kısaca bahsedeyim.

1 - ahlakçı değilseniz, pekala yukarıda da belirttiğim gibi, evli erkekler ile cinsellik yaşanabilir, onu sizin düşünmeniz gerekmez onu bu toplumun bizi maruz bıraktığı zorunlu heteroseksüellik düşünsün.

2- zorunlu heteroseksüellik diye bir kavram var, bunu bilin. okuyun. genelde lezbiyenlerin maruz kaldığı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır, o yüzden kendinizi fazla suçlamayın.

3- sınırınızı bilin.
onun bir gün gidebileceğini, eylül ayında çocuğu için kırtasiye alışverişi yapmak için görüşemeyeceğinizi, akşam 22:00'den sonra konuşamayacağınızı bilin. ona göre hareket edin.

4 - size ayırdığı kısıtlı zamanda tadını çıkarın.
o birkaç saat yaşamın sizin için olduğunu unutmayın, her türlü fanteziye açık olun, doyasıya sevişin, kudurun, patlayın.

5- asla karısı ile ilgili soru sormayın.
size ne? belki karısı ile mutlu bir evliliği var ama seninle zaman geçirmekten hoşlanıyor, illa mutsuz bir prens mi olacak? belki de karısının haberi var, onu öyle kabul etmiş, siz onun evliliğini değil, onu sevdiniz.

6- sevmek derken, deli divane aşık olmayın.
onunla geleceğiniz olmadığını bilin, "ne yapayım boşanıp hollanda'ya mı gidelim" derler, buraya kadar getirmeyin süreci. aşık olmayın, sizin de kapınız açık olsun, sizin de evli olmayıp bir partner ile birliktelik yaşarsanız gidebileceğini öğretin ona.

7- tribe girmeyin.
hayat yeşilçam filmi değil ve siz asiye nasıl kurtulur'un asiye'si değilsin. akışına bırak, insanların sana ne söylediğini önemseme, "karısını düşünmüyor musun?" gibi heteronormatif söylemler kuran arkadaşlarınızdan ayrıntılı anlatmayın.

8- asla para/borç/kredi vermeyin.
onun bir ailesi olduğunu ve senin sen bekarsin ne yapacaksın parayı, gibi sikik normatif cümleler kurmasına izin vermeyin. para alışverişinden uzak durun. ben çocuğu hasta olduğu halde çok ihtiyacı olduğunu düşündüğümde bile vermedim. çünkü bu hayatı bekar yaşayarak özgürlüğümün bedelini "ne zaman evleneceksin bakiimm sen" diyen çalışma arkadaşlarımın zırvaları ile ödüyorum. o da ödemeli belki de, bu sizin dışınızda gelişen bir şey.

9- onunla eğlenin.
ben marihuana, şeker, grup seks, denemediğim şey kalmadı onunla. seviyorum çünkü kudurmayı onunla. o da her gün birilerinin araba yıkamasından bıkıp, akşam karısını yaptığı patates yemeğinden kaçıp size gelmiş, dibine kadar dünya.

10 - korunun.
karımdan başka bir sen varsın, kimse ile olmuyorum, et ete değse olmaz mı yalvarmalarını dinlemeyin, korunun.

11- dışarı çıkın onunla,
park olabilir, bir tepe, araba içi, yemek, kahve molası. onunla dışarı çıkın, daha iyi tanıyacaksınız.

12- onun diğer aile hayatında ne yaşadığı sizi ilgilendirmesin.
karısından uzaklaştırma cezası almış bir adamla takılmıştım, psikopat herif, ama bana değildi ve arzu aslında aktivizm dinlemiyor. zaten sonra barıştılar filan. mesleğiniz ne olursa olsun o sizin (benim mesleğim dolasıyla o kişiler ile çalışma yapıyorum) hastanız/müvekkeliniz/müracaatçınız/müşteriniz değil. umrunuzda olmasın.

13- sizin de bir aileniz olduğunuzu unutmayın.
bekarsanız yalnız yaşıyorsanız bir aileniz yok demek değildir, "gay people dont choose their family, they get the family" diye ru paul'un bir cümlesi vardı, tam olarak yazamamış olabilirim. sizin aileniz, geceleri sokakları terk etmeyen orospular, biziz, benimki de sizlersiniz. belki de nefret etsek bile birbirimizden, kızsak da, "allah belanı versin lubunya" desek de, ailemsiniz.
sizin yalnız olduğunuzu ya da bireysel kardeş sorularına cevap vermeme gibi hakkınız olduğunuzu bilsin. nasıl ki sen sormuyorsan, o da bilmesin.

sizi seviyorum orospular.

bir heteroseksüele aşık olan geyin yapması gerekenler

merhaba sevgili ayısözlük şekerleri;

bu girdiye daha önce "bir heterokseüle aşık olan gay" diye başlık açmıştım, şimdi geliştirmek adına "yapılması gerekenler" diye de beraber düşünelim diye başlığı yeniden üretelim dedim.

öncelikle bu aşk ile ilgili küçük bir anekdot yazmıştım, okumanızı isterim zamanınız olursa:

(bkz:https://ayisozluk.com/sekersiz-cay.html?entry_id=319442)

önermelerimden bir tanesi, genelde 20 - 25 yaş arası daha yeni yeni açılmaya başlayan eşcinsellerde ortaya çıkan bir durum; çünkü genelde etrafı heteroseksüel ortamı olduğu için, vücudu kimyevi olarak onlara karşı arzu salgılıyor.

ben 3 defa diyebilecek heteroseksüellere aşık oldum, 3'ü de çok sancılıydı,

1 - biri liseye denk gelir, deniz manzaralı evi vardı ve babası alper hasanoğlu salağının dediği baba türdendi, benim baba bir çığ olduğu için belki de aşık olmuştum ayıya. sonuç mu? bir gün pantolonounu indirip "senin istediğin bu yarak asıl" deyip homofobisini kusmuştu.

2 - üniversitemin 4 yılını kapsar ikincisi, hala ismini duysam irkilirim, hatta onun için fahişelik bile yapabilirdim, neyse aşkı benden daha iyi bilirsiniz işte, kader filmi, masumiyet, ulucanlar, yenidoğan takıldık, yine de ona aşık olduğum için pişman değilim ama o pişmandı, sonuç mu? en son onu 2012'de gördüm ve bana şekersiz çayını bırakıp gitti, inanılmaz güzel bir ayıydı ve dünyaya gözleri inanılmaz bir öfke ile bakıyordu.

3 - tıp öğrencisi, önceleri biseksüelim derdi ama geçenlerde burada okudum @darkbear yazmış bimerak mı ne? bence o öyleydi. roboski katliamında bir nöbet eyleminde tanımıştım. diğerlerine göre daha açıktı ki bence homofobi kendine dokunana kadar uyutur, kendisine dokununca bir yılan başı sokar. onu da öyle yaptı. homofobisini kusup gitti. hala görürüm ucuz solcu eylemlerde. konuşmak istemem.

bunları bana arabeske bağlayıp "oh no durup duruken ne acı yaşamışsın , hadi gel yıldız tilbe dinleyelim" diye yazmadım.

sadece kısa anekdotlarda , yaptığım hataları söylemek isterim:

ben herkesin herkes olduğunu düşündüm. yani, sandım ki aşk, saflıktır ve karşısındakine bulaşır. hah, kötü bir şaka.
unutulmamalı, homofobi ile yüzleşeceksin eğer bir heteroya aşık olursan. zırhını kuşanacaksın, sırf eşcinsel kelimesinde cinsel kelimesi geçiyor diye, senin götünü sikebileceğini anlayacak karşıdaki. bunu bil.

bazen homofobik olmamasa, şunu yaparlar, "bana bir erkek aşık oldu" ki kaldı ki bu da homofobik bir tavır, kendisini diğer ortamlarda "free" göstermek adına , ne demek abicim, homofobiğim, bana bir erkek aşık oldu derler,

açılmamayı becerebilirsen, bırak açılma, hatta yatağa at, ama eğer gerçekten aşık isen o biraz zor oluyor, ben genelde hep açıldım. ne de olsa 100 - 100 heteroluk yok, inan buna.

aşkın tadını kendiniz için çıkarın, sabahlara kadar için mesela onun için, ona mektuplar yazın, inanın zaten karşılık göremeyince bitiyor ve bitince size kalan saman sarısı tadı (birhan keskin'e bakabilirsin bunun için) unutamıyorsunuz ve bu bazen sizi mutlu ediyor, ben ne zaman deniz görsem mutlu olurum mesela, şekersiz içtiğim her çayda. bunun için bile aşık olunur.

kulak asmayın. size "kız heteroya mı aşık oldun?" diyecekler, siz eşcinseller kudurdunuz diyecekler, senin derdin sikiş oğlum diyecekler, unutun bunları, aç müziğini ve o kafanı yaşa, çünkü o geçecek ve kulak astıklarına pişman olabilirsin. içinizde bir şey kalmasın.

ben rezil oldum, eğer rezil olmadan kontrol altına alabilecekseniz, bence yapın, ama aşk rezilliktir, (kader filmi) ondan dolayı bence rezil olmaktan korkmayın.

son olarak, beni 3'ü de aradı, ciddiyim, bir erkeğin onların egosunu okşaması hoşuna gidiyor, hele de bu kişiler lanet toplumun şişman denilip itilen kakılan kişileri ise, size bir gün ama bir gün geri döneceklerdir. ondan dolayı kendinizi sevin, sizi arasa aşk için aramayacak, bir daha ego isteyecek, melih gökçek'e başvurmasını söyleyin, sizi seviyorum ve siz asla birilerinin egosunu tatmin eden bir aşk yaşamadınız, gayet saflığı ile inadına politik bir aşk bu.

yazın. yazmak çok iyi geliyor. blog aç, twitterdan yaz, buraya yaz, homojene yaz, bana da yazabilirsiniz, inan çok rahatlatıyor.

kendinize o aşk sırasında acı çektirin ki acı da bitecek çünkü, bitince oh be iyi yaşadım sağol straight diyeceksin.

nazan öncel dinleyin. iyi geliyor.

son olarak dedim bir bitmedi, gerisini siz tamamlayın.

neden hornette full aktif barzolara cevap vermeliyiz

yaşamı sorgulaya sorgulaya kafayı yemiş biri olarak, yeni bir tartışma konusu açmak istiyorum sizlere, yine kişisel deneyimlere dayanarak bir iki şey karalamak, beraber düşünmek isterim sevgili ayısözlük şekerleri;
başlığı daha da genişletip, "neden fotoğrafsız yazanlara cevap atmalıyız, neden full aktifler (full aktif derken sadece sikerim sokarım diyen) e cevap verilmeli ya da yatılmalı?
tamamiyle kişisel yorum yapacağım?
aslında ilk olarak kırsaldatıpokuyangay'in bir yazısı üzerine kafa patlatmaya başladım, o bunun tam tersi tezi öne sürüyor, hatta ileri gidip, biz twinklere saldırıyordu, biraz hak verdim esasen, locke'un deneme tahtası gibi deneyeyim lan bu adamın dediklerini dedim.
ve başta ayı olması şartı üzerine, sözde kendini kabul etmiş , toplumda az biraz kendine yer etmiş, bir iki devlet dairesine, üniversiteye, hastaneye kapaklanmış adamlarla görüşmeye başladım.
görüşmeye başladım derken öyle kolay olmadı;

kıyaslamaya gelelim, ktog okur mu bilemem ama birkaç deneyimden sonra, "fuckkk yuuu" moduna girip, davulun dengi dengine ayarlarına geldim. her türlü genelleştirmeden uzak durarara bunlar kendi deneyimlerden oluşturduğum maddeler,

let's come to kıyas.

1 - full aktif tipolojisini kısaltayım f diyelim, öbür tipolojiye de b diyelim mi? (beyaz yakalı) ,
bir kere hornette b ile yazışmak bütün fotolarını gösterip, eniğine cücüğüne inceleyip, sonra sonra sohbete başlar, kendisi açıktır ki karşısındakinden aynı açıklığı beklemekte haklıdır ama artık farklı açılardan göderdiğin fotolardan, off sohbete başla artık moduna giriyorsunuz, sohbet de sanırsın, "schubert mi oh no? bach geçen yüzyılın en iyisi , kesinlikle katılmıyorum," yok öyle olmuyor, direk f gibi talebi yerinde oluyor, ama f gibi "aşkım foto at, sikiim mi? 17 cm? alır mısın?" gibi olmuyor, ayrıca f'ye bir tane foto göndermen yeterli oluyor.
az biraz belki de, "ooo ingiliz dili edebiyatı mı? canım annemdeyim, yazacağım" geldiniz mi gelişme göstermiş oluyorsunuz. aferin ikinize.

2 - iki tipolojinin karşılıklı talebi üzerinden belli dedik. buluşma noktasına. gidilen yerler, genelde okunmayı bekleyen , bazen de popüler maeve binchy kitapları ile dolu kütüphane ve bir çalışma masası oluyor, geniş ve ferah, kibarca ne içersin diye sorar ama aslında aklındaki "sikiim de gitsindir, az sonra bitirmesi gereken projeleri, hiç izlemeyeceği tiyatro oyununu düşünmek vardır. "
f:, yeri yoktur zaten, ondan dolayı seninle nerede olsa yapar ve bir şey içmez, çünkü birazdan az kaytardığı işe dönecektir, ya da çocuk ağlıyordur, karısına eczaneye gideceğini demiştir. nettir. seni direk oksamaya başlayıp kemerini çözmeye başlar, arada az da mesleğini sorar, ,

3 - ktog affet ama, resmen iğrendiğim tavır; b'nin instagramı açıktır, bir iki kadın arkadaşı vardır, hatta evde lgbti'ye dair küçük simgeler de bulabilirsiniz, sanarsın ki "waoaaaav, yess" sonra muhabbet, lgbti sikik derneklere bok atmakla sürer, ama (kesin bilgi , yeminlen) hepsi hemen hemen hepsi ucundan kıyısından bulaşmıştır, akademisyen ise konferansına gitmiştir, işyerinde kendini teminata almak için gitmiştir, iki ya da bir kez gidilmiştir. sonra "onlarrr ne yapıo ki yeaa" deyip küçümserler,
f; zaten lgbti'yi pasiften ayrı olarak göremediği için, dernek nedir bilmez, gbt kontrolü sanar, hatta, uzak durmanız gerektiğini anlarsınız, sohbeti bitirip "haddiii aşkımm" a geçersinizi.

4- kahve ile dünyayı algılarım ben, kahvesiz ve filmsiz bir dünya, yastıksız yatağa benzer kıvranırım. eğer seksten önce içmediyseniz, b; istemeye istemeye teklif eder, glukoz düşmüştür, testeron etkisini yitirmiştir, ama kibar olmak zorundadır, kahve yapmayı bilmezler, filtreli var yapayım mı der mesela, raflarda harika kupa bardaklarına donuk donuk bakar,kahveyi ben yaparım, yaptığımda, sessizce içersiniz, film ve kitap manyağı bir twink olduğum için soru sorarım ben, ama genelde o sorulara kısa cevaplar gelir, çünkü sen nereden biliyorsun ezik bakışı vardır. joseph condrad mı? benim bitirme tezim, nereden biliyorsun diyenine rastladım.
f; 'ye kahveyi siz teklif edersiniz, adam zaten evinize aldıgınız için mahçuptur. elbette ki kahveyi siz yaparsınız, öyle görmüştür, zaten bilmez de. kitap mitap konuşmazsınız ama evinizde okuduğunuza dair simgeler görünce, "sen hdpli misin?" der, çünkü o gökkuşağını pkk bayrağı sanar. konuşamazsınız. ama ayıp olmasın diye, size sokulur, götünüzü ellemeye devam eder.

5 - iş yoğunluğu,
b; vala bila "şey numaramı yer için haberleşmek için verdim, yani bein tus ya da doktora ya da bilmem ne mühendislik şeyim var, hani aramazsın değil mi?" diyeni gördüm. inanın. teli çıkartıp o an siliyorum. arıza diyorlar sonra çünkü onlara göre, kabul edilmedikleri her şey arıza, ya da seni begenmediyse, sana o an bir şey demezler ama evde sivrisinek misali bir hava gezinir.
f; numaranı almışsındır, ama zaten arayamazsın, açmaz ki, açamaz, ya o an tır kullanıyor olur, ya da belediyede açamaz, karısı da görebilir, o yüzden bunu dert etmez.

6 - ktog bir şeyi hesaba katmadı, kibir: aşk, lan aşık oldum ben b:'ye, anamın sütü boğazımdan geldi, ne ankara gölbaşlarında siktirmediğim tırcı kalmamışmıs ne de evime bakmadan ona yazıyormus, şu bile oldu be, dil tarih de sosyoloji okuyorum ben, fuko filan derrida, sen kimsin hovarda? ...vb. kibirleri kariyerlerinden aktı, ama bilmedikleri bir şey var, mesleğimden dolayı ülkenin sosyal politikasını iyi bilirim; ondandır en fazla bir yere kadar kariyer sonra seni yerler. bil.

aşık oldum f:'ye, evet onda da acı çektim, ama inanın ne bir hakaret yedim, ne de bir şey, engelledi en fazla, o da hetero düzeni bozulmasın diye, ama çay içtik, sakarya'da babacan çay evine gittik, midye yedik, gazoz içip nuri alço şakaları yaptık, üstelik her türlü işimi hallettiler, telefoncu ise telefonumu tamir etti, belediye ise yaptı yani.

uzatmak yersiz. neden hornette full aktiflerle yatmalıyız? , çünkü cevapsız kalmıyorsun,b : seni hep cevapsız bırakır, ortamı vardır zaten, hatta burada bile aıdını çıkartır, derneğe bulaşamamış aktivist ya b; seni ifşa bile eder,
f; ise ifsa edecek ortamı yoktur.

ktog'a saygılarla,

götünü siktirmek için mühendis olmak

twitter'da görmüştüm, elemanın biri yazmıştı, gören olursa özelime yazarsa tam olarak tweeti, sevinirim. şöyle bir şeydi, "başarılı olmak zorundayız, toplum bizi kabul etmesi için, öyle avam, varoş olmamalıyız, yoksa toplum ayrımcılık yapar tabii" gibi bir tweetti. mühendis olduğunu da eklemişti sanırım ya da profilde vardı. hatırlamıyorum, engel yemiştim dönüp baktığımda kişiden.

uzun uzun düşündüm konu ile ilgili.: iki kavramı inceleyeceğim. (felsefeci değilim, benmerkezci bir ibne olduğum için kendimi anlatarak inceleyeceğim,)
başarı ve eşcinsel

başarı ne demek? baudrillard'a göre, "kapitalizmde başarı aslında bir similasyondur," sürekli bireylere kariyer yapılmalarına dair bir illüzyon sunar. bunun çok güzel örneği tahsin yücel'in yalan ve peygamber'in son 5 günü'nde roman şeklinde özetler.
emperyalizm, bize kariyer, başarı gibi kavramları yedirerek, aslında kendinin hiçbir zaman devrilmeyeceğini de kanıtlar. en büyük zaferi budur.
başarılı olmak için soymak zorundasın. ben demiyorum, al capone der bunu. soymazsan başarılı değilsin. bu kadar solcu arguman yeter.

gelelim eşcinselliğe. hepimizin cinsel kimliğimizi kurarken aynı yerden kurmaz. bu bir. yani biri "full aktifim, gay değilim " der, biri "kerimcan heyooo, harika dj'sin ablan star bebeim" der, kimi modacılık yapar, kimi sanatçılık yapar, kimi bunu aktivizme döker...vb.
ama dalyarağın (hakaret değil bu, dalyarak terimini incelerseniz anlarsınız) bahsettiği toplum, bize cinsel kimliğimizi kurarken "bir dakika canım benim, sen bir geride dur" der, kendi istediği gibi kurdurur. modacı yapar, efemine olunan davranışı daha da görünür kılığ gülünç bir şeymiş gibi sunar. başroldeki kadının arkasına sığındırıp, kendi aşkı yokmuş gibi, başroldeki kadının aşkına ağlatır. devrimci yapmaz, devrimci olursa sakalsız oğlanın tragedyasına döndürür. toplum bunu sadece eşcinsellere yapmaz, kürtlere, siyahilere, alevilere, ermenilere, yapıyor.

çünkü başarılı olmak için azınlığın emeğine ihtiyaç vardır, ama bu azınlığın isyana dönüşmeyip "hoşgörülü " sunulması gerek. bu kadar.

üniversitede not ortalaması ilk 5'de olanın mardin'de yapılacak harika referanslı bir unicef projesine dahil olacaktı, staj kapsamında. tahmin edin şekerler ne oldu? ilk 5'teydim. kabul edilmedim. "yee ibneliğe vurma işi" dediğinizi duyar gibiyim. sırf lgbti derneği'bde staj yaptığım için ve açık eşcinsel olduğum için, almadı hoca. proje enfesti, deneyimler polonya'da aktarılacaktı sonra da. ben hayatımda hiç yurtdışı görme şansım olan o projeye kabul edilmedim. ... hepinizin ortalama buna benzer ayrımclığa maruz kaldığınızı biliyorum biliyoruz. açıksanız, hele bir gör başarı neymiş, sikerler.

son bir şey daha, soma'da psikoloğun görüşme yaptığı bir danışan dinledim. psikolog değildim, kabul etti. görüşme esnasında, arkadaşının yanmış cesedini düşünmekten kafayı yediğini düşünen, aslında tekrar madene dönmenin o cesede basmak olduğunu söylemişti. sonunda da eklemişti: aramızda kalacaksa benim hayatta tek sevdiğim insandı dedi. muhtemelen aşıktı. gayradarım açık benim, o sikik psikoloğa göre.

al sana başarı beyim? can gürkan ibne olsaydı senin toplumun onu göğsüne basardı emin ol, yanmış cesetlerin üstüne kurduğu başarılı ibne olurdu.

başarılı değilim, kariyere inanmıyorum, işimi iyi yaparım ama, vicdan ile ilgili olduğu için emin ol, ama götümü siktirmek için mühendis olamadığım için kusura bakma, kısa yaşamımda götümdeki klitoris'e söz geçiremem.
üstelik bunu kartel kartel bedel ödeterek yaptıran toplum için hiç olamam. toplum götüne girsin.

chaser

benim. zayıf bir iflah olmaz şişman severim. ankara'da işim zor evet.

bir heteroseksüele aşık olan geyin yapması gerekenler

merhaba sevgili ayısözlük şekerleri;

bu girdiye daha önce "bir heterokseüle aşık olan gay" diye başlık açmıştım, şimdi geliştirmek adına "yapılması gerekenler" diye de beraber düşünelim diye başlığı yeniden üretelim dedim.

öncelikle bu aşk ile ilgili küçük bir anekdot yazmıştım, okumanızı isterim zamanınız olursa:

(bkz:https://ayisozluk.com/sekersiz-cay.html?entry_id=319442)

önermelerimden bir tanesi, genelde 20 - 25 yaş arası daha yeni yeni açılmaya başlayan eşcinsellerde ortaya çıkan bir durum; çünkü genelde etrafı heteroseksüel ortamı olduğu için, vücudu kimyevi olarak onlara karşı arzu salgılıyor.

ben 3 defa diyebilecek heteroseksüellere aşık oldum, 3'ü de çok sancılıydı,

1 - biri liseye denk gelir, deniz manzaralı evi vardı ve babası alper hasanoğlu salağının dediği baba türdendi, benim baba bir çığ olduğu için belki de aşık olmuştum ayıya. sonuç mu? bir gün pantolonounu indirip "senin istediğin bu yarak asıl" deyip homofobisini kusmuştu.

2 - üniversitemin 4 yılını kapsar ikincisi, hala ismini duysam irkilirim, hatta onun için fahişelik bile yapabilirdim, neyse aşkı benden daha iyi bilirsiniz işte, kader filmi, masumiyet, ulucanlar, yenidoğan takıldık, yine de ona aşık olduğum için pişman değilim ama o pişmandı, sonuç mu? en son onu 2012'de gördüm ve bana şekersiz çayını bırakıp gitti, inanılmaz güzel bir ayıydı ve dünyaya gözleri inanılmaz bir öfke ile bakıyordu.

3 - tıp öğrencisi, önceleri biseksüelim derdi ama geçenlerde burada okudum @darkbear yazmış bimerak mı ne? bence o öyleydi. roboski katliamında bir nöbet eyleminde tanımıştım. diğerlerine göre daha açıktı ki bence homofobi kendine dokunana kadar uyutur, kendisine dokununca bir yılan başı sokar. onu da öyle yaptı. homofobisini kusup gitti. hala görürüm ucuz solcu eylemlerde. konuşmak istemem.

bunları bana arabeske bağlayıp "oh no durup duruken ne acı yaşamışsın , hadi gel yıldız tilbe dinleyelim" diye yazmadım.

sadece kısa anekdotlarda , yaptığım hataları söylemek isterim:

ben herkesin herkes olduğunu düşündüm. yani, sandım ki aşk, saflıktır ve karşısındakine bulaşır. hah, kötü bir şaka.
unutulmamalı, homofobi ile yüzleşeceksin eğer bir heteroya aşık olursan. zırhını kuşanacaksın, sırf eşcinsel kelimesinde cinsel kelimesi geçiyor diye, senin götünü sikebileceğini anlayacak karşıdaki. bunu bil.

bazen homofobik olmamasa, şunu yaparlar, "bana bir erkek aşık oldu" ki kaldı ki bu da homofobik bir tavır, kendisini diğer ortamlarda "free" göstermek adına , ne demek abicim, homofobiğim, bana bir erkek aşık oldu derler,

açılmamayı becerebilirsen, bırak açılma, hatta yatağa at, ama eğer gerçekten aşık isen o biraz zor oluyor, ben genelde hep açıldım. ne de olsa 100 - 100 heteroluk yok, inan buna.

aşkın tadını kendiniz için çıkarın, sabahlara kadar için mesela onun için, ona mektuplar yazın, inanın zaten karşılık göremeyince bitiyor ve bitince size kalan saman sarısı tadı (birhan keskin'e bakabilirsin bunun için) unutamıyorsunuz ve bu bazen sizi mutlu ediyor, ben ne zaman deniz görsem mutlu olurum mesela, şekersiz içtiğim her çayda. bunun için bile aşık olunur.

kulak asmayın. size "kız heteroya mı aşık oldun?" diyecekler, siz eşcinseller kudurdunuz diyecekler, senin derdin sikiş oğlum diyecekler, unutun bunları, aç müziğini ve o kafanı yaşa, çünkü o geçecek ve kulak astıklarına pişman olabilirsin. içinizde bir şey kalmasın.

ben rezil oldum, eğer rezil olmadan kontrol altına alabilecekseniz, bence yapın, ama aşk rezilliktir, (kader filmi) ondan dolayı bence rezil olmaktan korkmayın.

son olarak, beni 3'ü de aradı, ciddiyim, bir erkeğin onların egosunu okşaması hoşuna gidiyor, hele de bu kişiler lanet toplumun şişman denilip itilen kakılan kişileri ise, size bir gün ama bir gün geri döneceklerdir. ondan dolayı kendinizi sevin, sizi arasa aşk için aramayacak, bir daha ego isteyecek, melih gökçek'e başvurmasını söyleyin, sizi seviyorum ve siz asla birilerinin egosunu tatmin eden bir aşk yaşamadınız, gayet saflığı ile inadına politik bir aşk bu.

yazın. yazmak çok iyi geliyor. blog aç, twitterdan yaz, buraya yaz, homojene yaz, bana da yazabilirsiniz, inan çok rahatlatıyor.

kendinize o aşk sırasında acı çektirin ki acı da bitecek çünkü, bitince oh be iyi yaşadım sağol straight diyeceksin.

nazan öncel dinleyin. iyi geliyor.

son olarak dedim bir bitmedi, gerisini siz tamamlayın.

buluşmalarda yaşanan güvenlik sorunları

ayısözlük şekerlerine; bu hafta sonu yaşadığımdan yola çıkarak, sonrasında "neden ben bir buluşmada,kızlarıma, güvensizlik/güvencesizlik, korunma yollarıı" anlatmıyorum dedim, tabi bunu üst dilden söylemiyorum, ben dernek değilim sadece kendimden yola çıkıyorum. kişisel aktarım. ve genelde ayı sevenlerin kendilerini bulacağı şeyler, ayısever olduğum için sanırım.

neyse.

olay şu: çukurambar'a hayatımda gitmediğimi fark edip, bu cuma oraya gitmek istedi canım, odtülü ayılara bakmak ya da odtü'de bitti yeaa muhabbeti etmek istedim birkaç benden hallice memur arkadaşlara, hornete açtığımda yakınlarda , threesome isteyen ayı çift yazdı, seni alalım, bir şeyler içeriz, iki aktifiz (çukurambar bile olsa oralar, cinsel rolünü söyleyecek kadar erkeklikle donanması) pasif lazım, ebele gubele,
kabul ettim, arkadaşlardan kibarca ayrıldım, ilkini fazla tutmadım ikincisi beni beğendi ve zaten ikincisi "oh my god, tokiden ev al kredini ödeyeyim" derecesinde ayıydı.
çukurambar, beyaz ford focus, bir an ben " bakın ama aramızda ne yaşanırsa yaşansın, beni kesinlikle eve bırakacaksınız, değil mi?" cümlesini kurdum ki,
(ki bence haklıydım, sonuçta oralar hiç gelmediğim, bilmediğim yerler) hayatlarında hiç risk alamamşı beyaz yakalı amerikalı gay çiftten bozma "oh man what's going out?, ne diyorsun, ne yapabiliriz ki?"gibi bir cümleden sonra ilkinin ikincisi ile bakışmasından ben arabadan indirildim.
neyseki hemen oldu bunlar, arkadaşları aradım geldiler aradılar,.

olaydan sonra benim güvensizlik algım neden genişlemiş ki adamları direk darladım böyle. ?

başlayalım önermelere: (neler olduğu aşağıda)

- yeri olmayıp buluşmaya gidenler için -

1- ben genelde öğrenci iken yaşadığımdır, mutlaka adresi sorun, çaktırmadan oralar hakkında bilgi sahibi olun /(ege mahallesi vardı değil mi orada? hmm nasıl bir yer?..vb) sorularla hem mekanı tanımaya hem de adamı tanıyın.

2- bir miktar nakit para bulundurun, (geri dönüşte taksi için,) yoksa en yakın size uygun olan bankadan para çekebilecek kadar mesafeyi filan araştırın, bunu da çaktırmadan yapın.

3 - sosyoloji bilin. sosyal psikoloji de olabilir. bilin işte. ne demek bu. türkiye'deki cinsellik algısını, gaylerin sosyal hayatı, ..vb. bol bol okuma yapın ki, mesela ben, "ha ben evlidir, tamam, hetero düzeni için beni kesmez" deyip rahat rahat atlarım, beyaz yakalı ise, "orhan pamuk mu postmodern, yapma be oğuz atay'ın paltosundan çıktı" kadar kafa patlatamayacak durumda isem, gitmiyorum. karşınızdakinin, giyiminden, davranışından çıkarımlarda bulunun, (önyargı değil, önsezi: mesleki bir kavram) bize öğrenci iken sosyal yardımlarda kimin yalan söyleyebileceğini bulmamız için böyle bir kavram öğretmişlerdi, bunun için sosyoloji, ..vb. benzeri disiplinlere sahip olun.

4 - asla para alışverişinde bulunmayın.
o teklif ederse bir şeyler içmeyi bırakın alsın, ama borç para, seni sevdim gülüm, ..vb benzeri şeylere girip yaw benim çocuğumun bezi bittilere gelmeyin.

5-vaatlere güvenmeyin.
bana neler söylenmedi ki ah şekerler, beni aşağı ayrancı da ev tutup her ay gelip sikebileceğini söyleyenden tut, akp'den tanıdık birileri varmış da tayin işlerimi halledermişe kadar ne sözler, inanmayın, testesteron söyletiyor onları.

bunlar kişisel deneyimlerden yola çıkıldı. mesela en acısını anlatayım, ostim'e gittim, adam, "ben seni bırakırım" dedi, inandım. ama anlaşmamızda tek kişi olacaktı, neyse uyduruktan bir tamirci dükkanına soktu beni, bir de baktım, bunun gibi başka ayı, daha çiçeğim o zamanlar, götüm parlak , öyle heteronormatifim, threesome, rimming nedir bilmem, dışarıda "tarih öncesi köpekler havlıyordu" adam dedi, böyle ikimizi alacaksın, dedim "yok" biz tek anlaştık, adam o zaman (o sırıtışı unutamam) tek gidersin dedi. ben de öğrenciyim para nakka, taksi felan hak getire. yüzüstü ikisi sikti, iki gün evden çıkamadığımı hatırlıyorum.

ondan dolayıdır beyaz yakalı- çukurambar bebelerine o ilk sorum.

- yeri olanlar için -

1 - gelenin fotoğraflarına baktıysanız bile uymayabilirse, (sonuçta fotoğraflarda başka çıkıyor) lütfen ama lütfen kapıda bırakmayın adamları.

adam sinirlenebilir, kibarca eve alıp kahve ısmarlayın ve uyamayacağını söyleyin, nedenleri açıkça anlatın. ben bana "aşkımm göbeğim o kadar büyük ki, hava yastığı, zıplar zıplar durursun " deyip geldiğinde aslında muscle bear olan arkadaşları alıp kibarca, aslında sen beni yanlış anladım "ben şişko" (böyle deyince anlıyorlar, utanç) seviyorum.. anlatıyorum.

2 - tam tersi de olabilir. sizi beğenmeyebilir,
ben bir kere çıldırmış ağlamıştım . "eee o zaman ne nofem yazmamışşsın " profiline. gerek yok. adam feminen sevmiyor olabilir, pasif misin? diyebilir, ki "yarak kafası okusan tam taleplerim açık açık yazıyor" diyecek kadar sinirlensem de. eğer gururunuz çok incindiyse, sakince çıkmasını iletebilir, sohbet talebine karşı siz karar verin, orası sizin. istediğinizi yapın, siz o hayatı oluşturmak için işyerinde armine giyimli kadınlardan günlerce kreş dinlediniz, onun için aldous huxley'e inanın. ben kahve bileyi çok görüyorum.

3 - ev arkadaşınız varsa, söyleyin
ev arkadaşınız varsa, bunu ona söyleyin, zaten homofobik ise eve çıkmayın, benim ev arkadaşımla hiç sorun çıkmadı konu ile ilgili ve her kolide mesaj atarım ki başıma bir şey gelirse bilsin.

4 - asla siyaset , aktivizim konuşmayın?
ilk dönemlerde çok yaptım, "aktifler gay değil mi?" ne demek oluyor deyip adamları darladım, aktif pasif ne demek, yataktaki rollere göre mi belirleniyor efeminelik, ..vb aman allah'ım bir dernek broşürü dolaştım hep,sanki sandım ki" yes durup dururken, haklısın, gayliği senden öğrendim" deyip, hemen önüne çıkan ilk derneğe kayıt olacak.

siyaset de o aynı, ben haziran seçimlerinde, (sosyal psikolojik bir durum) yee hdpye oy ver, evet evet filan dolaştığım için, önüme çıkan herkese propogandik davrandığımdan, "pis terörist, ananı sikecekler" senin diye mesajlar aldığım çok oldu.
asla siyaset yok, demokrasi nöbetine gidenlerle, polislerle, askerlerle yattım, ondan sonra asla siyaset yapmadım, evime gelip lgbti simgelerini sorunca kısaca bilgi verdim.

5- her şeyinizi anlatmayın.
bunu yapıyorsunuz bence, ben ilklerde kızkardeşim lezbiyenliğe kadar gidip her şeyi anlatıyordum, kızkardeşinin kız arkadaşını izleyebilir miyim gibi teklif ile karşılaştıktan sonra anladım ki, herkese her şeyi anlatmamak gerek.

6 - sevin.
o ev sizin ve o birkaç saatlik an da. güzelleştirin. karşınızdaki kim olursa (evli, tamirci, bekar, tırcı, okuma yazma bilmeyen, lacan yutmuş, doktor, ilahiyatçı, hacı hoca..vb.) olsun, onu o anlarda sevin, müzik açın ona. bak vega albüm çıkarmış,
sohbet edin havadan sudan, çocuğu varsa anlatabileceği kadar sorun,

siz özelsiniz, siz bu lanet toplumda o özel alanı oluşturmak için sigortacılık yaptınız, siz kimbilir kaç kişiden "gay misin, ıyy bir de şişmansınız kim siker ki sizi" deyip malafatını okşayan piçlerden o özel alana geldiniz.

bu girdiyi de istediğiniz kadar kullanıp dikkate almama, geliştirme, hakkınız var.

15 temmuz'da gaybara gitmek

şu diyaloğu getirmiştir.
ben: abi içeri gireceğim ama bir yandan da korkuyorum, şimdi 15 temmuz filan, sıkıntı olmasın?
kapıdaki güvenlik: ne sıkıntısı kız? birazdan eğlenmeye gelirler.

ahmet yıldız

benim tuhaf bir bağım var ahmet ile. yani biraz da kendimi bulmama yardımcı olan kişi diyebilirim. o yüzden onunla ilgili haberlere dayanamıyorum. kahrediyor beni. bağımı anlatayım:
babam cehapeli. yani o aralar baykal vardı, böyle baykalsevici bir adam. o yüzden bizi demokrat yetiştirdi kendine göre. evimize gelip giden efemine, kardeşlerimin ve ailemizin sevdiği bir çocuk vardı.
böyle, babam bile severdi onu. kendisi ile alay etmesini bilen, psikopat abisinden dayak yiyince bize sığınan, çalıştığı kuaförden sürekli kovulan, ablamların saçını yapan biri. ben de ona benzemezdim. yani tamam hissederdim. o hep bana takılırdı, işte sen ibnesin, benden kadınsın gibi. lise başları o zaman. o çocuk kadar parlak değilim, kıllarım çıkıyor bir yandan. bir yandan da o çocuğun beni tahrik etmek için gösterdiği erkekler ilgimi çekmiyor, uzun boylu kaslı, kılsız, bebek yüzlü herifler. anlayamıyorum, burada biri yazmış, matematik öğretmenime aşığım, ama matematik öğretmenim, hiç de o çocuğun gösterdiği erkekler gibi değil. üstelik kuaförlerden de nefret ediyorum, kahvede çalışmak daha çok hoşuma gidiyordu.
neyse, efemine filanım, kahvede çaylarımı güzel bulan yaşlı amcalar ve babam ile mutluyum sanırım. babam, cumhuriyet gazetesini eksik etmezdi kahvede. cumhuriyet'in pazar eki olurdu (buraya kadar okuduysan, bana o ekteki ahmet yıldız yazısını bulursan sevinirim, hiç bulamadım. ) bir gün, pazar ekinde, ahmet yıldız'dan bahseden haber. biri yazmış. ahmet'in pembeye çalan tişörtü, göz kırpıyor. mardinli. türkiye'nin ayıları filan diyor. şok oldum. o an itiraf etmeliyim, yaşanan cinayete dikkat etmedim. efemine olmayan, gayet kıllı, sakallı, üniversite öğrencisi, şişman herifin biri. dedim "işte ben buyum!"yani şişman değilim ama sevdiğim tiplerin yadırganmaması filan, üstelik örgüt bile kurmuşlar. hemen o yazıyı alıp, sakladım yıllarca. sonra acısı hissedilen biber gibi, hissettim ahmet'i. bir yandan da üzülsün istemiyordum, beni gerçekten tuhaf karışıklıktan kurtarmıstı. internet erişimim yoktu. hep o yazıyı okudum. bilse ahmet, inan sevinirdi. ta ki üniversiteye gelene kadar, gittiğim bir dernekte o yazıyı çıkartıp, göstermiştim. gülmüşlerdi. "sen beargisin" dediler. dağıldı o grup filan demişlerdi.
ama bana eşcinselliğin kendisini kuaför, moda, kızlarn sevdiği gibi kalıplardan çıkartmayı gösteren ilk kişi ahmet'tir. son olarak, onu tanıyan birine ulaşmıştım. bana hakkında şunu söylerdi: "o hep soru sorardı, soruları bazen yorardı, ama aynı senin gibi dünyaya kabaran bir iştahla bakardı,". ben de öyleyim ahmet, senin ardında bıraktığın soruları insanlara soruyorum merak etme. yoruyorum onları. mirasın ben de.
işıklar içinde uyu.

evli erkekler ile aşk yaşamanın sorunları

çok sevdiğim ayı sözlük şekerleri; evli erkekler ile yaşanması muhtemel sorunlardan bahsetmek isterim naçizane.

aslında bunu ilişkisi olan gay çifte de yorumlayabilirsiniz kaldı ki o başka dinamiği ele verir, onu başka sefere yazarım.

benim bir yeni bir de öğrenci iken evli adamlara aşık olduğumu söyleyebilirim. dikkatinizi buraya alalım; aşk dedim, onun dışında cinselliği genelde evlilerle yaşarım sorun olmazdı ama aşk olunca yapılması gerekenlerden kısaca bahsedeyim.

1 - ahlakçı değilseniz, pekala yukarıda da belirttiğim gibi, evli erkekler ile cinsellik yaşanabilir, onu sizin düşünmeniz gerekmez onu bu toplumun bizi maruz bıraktığı zorunlu heteroseksüellik düşünsün.

2- zorunlu heteroseksüellik diye bir kavram var, bunu bilin. okuyun. genelde lezbiyenlerin maruz kaldığı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır, o yüzden kendinizi fazla suçlamayın.

3- sınırınızı bilin.
onun bir gün gidebileceğini, eylül ayında çocuğu için kırtasiye alışverişi yapmak için görüşemeyeceğinizi, akşam 22:00'den sonra konuşamayacağınızı bilin. ona göre hareket edin.

4 - size ayırdığı kısıtlı zamanda tadını çıkarın.
o birkaç saat yaşamın sizin için olduğunu unutmayın, her türlü fanteziye açık olun, doyasıya sevişin, kudurun, patlayın.

5- asla karısı ile ilgili soru sormayın.
size ne? belki karısı ile mutlu bir evliliği var ama seninle zaman geçirmekten hoşlanıyor, illa mutsuz bir prens mi olacak? belki de karısının haberi var, onu öyle kabul etmiş, siz onun evliliğini değil, onu sevdiniz.

6- sevmek derken, deli divane aşık olmayın.
onunla geleceğiniz olmadığını bilin, "ne yapayım boşanıp hollanda'ya mı gidelim" derler, buraya kadar getirmeyin süreci. aşık olmayın, sizin de kapınız açık olsun, sizin de evli olmayıp bir partner ile birliktelik yaşarsanız gidebileceğini öğretin ona.

7- tribe girmeyin.
hayat yeşilçam filmi değil ve siz asiye nasıl kurtulur'un asiye'si değilsin. akışına bırak, insanların sana ne söylediğini önemseme, "karısını düşünmüyor musun?" gibi heteronormatif söylemler kuran arkadaşlarınızdan ayrıntılı anlatmayın.

8- asla para/borç/kredi vermeyin.
onun bir ailesi olduğunu ve senin sen bekarsin ne yapacaksın parayı, gibi sikik normatif cümleler kurmasına izin vermeyin. para alışverişinden uzak durun. ben çocuğu hasta olduğu halde çok ihtiyacı olduğunu düşündüğümde bile vermedim. çünkü bu hayatı bekar yaşayarak özgürlüğümün bedelini "ne zaman evleneceksin bakiimm sen" diyen çalışma arkadaşlarımın zırvaları ile ödüyorum. o da ödemeli belki de, bu sizin dışınızda gelişen bir şey.

9- onunla eğlenin.
ben marihuana, şeker, grup seks, denemediğim şey kalmadı onunla. seviyorum çünkü kudurmayı onunla. o da her gün birilerinin araba yıkamasından bıkıp, akşam karısını yaptığı patates yemeğinden kaçıp size gelmiş, dibine kadar dünya.

10 - korunun.
karımdan başka bir sen varsın, kimse ile olmuyorum, et ete değse olmaz mı yalvarmalarını dinlemeyin, korunun.

11- dışarı çıkın onunla,
park olabilir, bir tepe, araba içi, yemek, kahve molası. onunla dışarı çıkın, daha iyi tanıyacaksınız.

12- onun diğer aile hayatında ne yaşadığı sizi ilgilendirmesin.
karısından uzaklaştırma cezası almış bir adamla takılmıştım, psikopat herif, ama bana değildi ve arzu aslında aktivizm dinlemiyor. zaten sonra barıştılar filan. mesleğiniz ne olursa olsun o sizin (benim mesleğim dolasıyla o kişiler ile çalışma yapıyorum) hastanız/müvekkeliniz/müracaatçınız/müşteriniz değil. umrunuzda olmasın.

13- sizin de bir aileniz olduğunuzu unutmayın.
bekarsanız yalnız yaşıyorsanız bir aileniz yok demek değildir, "gay people dont choose their family, they get the family" diye ru paul'un bir cümlesi vardı, tam olarak yazamamış olabilirim. sizin aileniz, geceleri sokakları terk etmeyen orospular, biziz, benimki de sizlersiniz. belki de nefret etsek bile birbirimizden, kızsak da, "allah belanı versin lubunya" desek de, ailemsiniz.
sizin yalnız olduğunuzu ya da bireysel kardeş sorularına cevap vermeme gibi hakkınız olduğunuzu bilsin. nasıl ki sen sormuyorsan, o da bilmesin.

sizi seviyorum orospular.

en yakışıklı sözlük yazarları

sosyal medyada takılma yöntemleri

çok karmaşık bir konu aslında şekerler. benim bir sürü hata yaptığım, kapatıp kapatıp durduğum tek sosyal medya maceram olan burası ve twitter adresimi kullanma/kullanamama yöntemlerinden bahsedeceğim.
(diğerlerini bilmiyorum, hiç kullanmadım)

bir kere çok çeşitli bir sosyal medya kullanımı mevcut, onu seçin. mesela @darkbear @ayısözlük sayfaları, daha çok burayı tanıtıma yönelik, kişisel paylaşımlardan uzak bir twitter kullanımı olabilir. çeşitli stklar da bunu yapmaktadır, ona sözüm olamaz.

diğeri de sinema, edebiyat, kültür sayfası gibi paylaşımlar yapan bir sayfa. (gerçi bunu ben de yapıyorum denebilir) onlara da sözüm olamaz.

asıl gelmek istediğim mesele , benim gibi biraz eğleneyim, deyip anonim hesap/anonim olmayadabilir, açarak bütün orospuluğunuzu, mizahınızı oraya aktaracağınız bir hesabı kullanım yöntemleri.

1- yani bu ay'a ilk gidiş değil ve sen newton değilsin. senden önce bu hesaplardan olanlar var ve bayağı takipçi edinmişler, o yüzden o hesaplara bakmadan "nasıl fenomen oldular yea" demeden, kendi halinde takılman daha doğru.

2 - bunu aştıysak, tarafını belli edeceksin, sen bu hesaplardan koli bulma/sikişme gibi amaçların mı olacak yoksa sadece eğlenmek mi istiyorsun. ? ben yalnızca eğlenmek için açmıştım, ayrıca koli bulmak için de seksli bir hesabım var, onu kullanıyorum, bu anonim hesabıma biri yazarsa, nazikçe cevap verip ileri götürmüyorum, çünkü salt eğlenmek için oradayım.

3 - bunun ne gibi zararı var? şimdi orada kişisel paylaşımlar da yapıyorsunuz, adam "slm nbr araçvaryervar yes" moduna yazana orada görüşürsen, "uymadı cicim ya, göbeğin çok az" dediğinizde oradaki kişisel paylaşımlardan size tokat atabilir, mesela bana "siktir git ibne, ailen bile ahlaksız" filan demişlerdi. onun için tarafını seç bence.

4 - gaysin, gaysel paylaşırsan, homofobik tepkiler gelecek, hazır olacaksın. çok takmayacaksın. mizahını öttürmeyi bileceksin.

5 - herkes yalancı.
kimseye güvenmemen gerekir diye söyledim bunu. çok acı tecrübeyle öğrendim bunu. o yüzden dm'den yazan olursa çok fazla muhabbete girmeyeceksin. tweet üzerinden konuşacaksın. bilemedim tam tersi önermesi olanlar varsa yazabilir.

6 - gerçek hayatta anonim hesabını bilenler olursa, tweetlerin hakkkında konuşurlarsa, bana "ayy iğrenç 31li tweetler paylaşıyorsun, eşcinsellik bu değil ki" diyenler oldu, onlara istersen geri takip yapabilirsin ve konuyu orada kapatılmasını sağla. çünkü o gerizekalı hetero dünyasında her şeyi konuşabiliyor, sen sadece anonim olarak takıldığın güvensiz yerde konuşabiliyorsun, çok görmemeli.

7 - politik gündemler bol olursa, sen apolitik tweetler attığın için eleştirileceksin.
kaç şehidimiz var ne yazıyorsun? açlıkgrevinedestek ver gibi çeşitli kesimlerden alacaksın bu tepkileri. tweetle dünya değişmez demiyorum, atmak istersen at, ben samimi bulduklarımı, bazen çok kızdığımda atıyorum, ama orası fatih portakal ya da birgün gazetesi sayfası değil, o yüzden çok ileri gitmiyorum. belli konularda atıyorum. en çok da lgbti gündemine dair. buna sözüm yok atabilirsin.

8 - seni engelleyecekler, geri takip edecekler, mention atacaksın cevap atmayacaklar, ..vs. bunlara hazır ol. ben acı tecrübelerle öğrendim. çok üzülme, insan insanın kurdudur işte. sinema eleştirmenlerine mention atıyordum mesela ben, artık atmıyorum. kimseye atmıyorum.

9 - asla ve asla kimseyi ifşa etmeyeceksin. bunu @astral'dan öğrendim, okuyorsa teşekkür etmek isterim, hornet yazışmalarımı, kolilerimi ifşa ediyordum isim vermeden ama azalttım, çok aşırı komik olanları paylaşıyorum. bunu çok yapanlar var, direk foto koyuyorlar hatta, çok üzülüyorum.

10 - twitter duyarlılığıu diye bir şey var? o çok duyarlısın deyip sana çıkışacaklar ya da sevecekler, ben genelde "feminist," duyarlılıklı olduğum için seksist, amk, yazanları filan unf yapıyorum, ama bunun aşırısı da fazla, çok sevdiğim bir hesabı mesela öyle yapmıştım, çok üzülmüştüm.

11- ne olursa olsun, sana dünya orası. aksın gitsin. çok güvenme, çok sevme, başına ne gelirse gelsin çok üzülme. eğlenceye çevirdiğinde tadından yenmiyor, takma yani şu kesimi" gençler ellerinde hep telefon ah ah" sanki 90'larda türkiye daha iyiydi, ne bileyim herkes kitap okuyordu sanki.

sizi seviyorum orospular. şimdilik kapalı hesabım:) birinden ayar yiyince korkup kaçtım yine. ama beklerim birkaç güne. mesleğimiz icabı dert dinlemeye alıştık, bir iki gullüm de yaparız.
@durupdururken

kırsalda tıp okuyan gay

ilk zamanlarda okuyamadığım, son günlerde iyi gelen yazılar paylaşan blogtu ta ki şu yazısı ile insan hakları ihlali işleyene kadar. tiksindirdi.
http://www.kirsaldatipokuyangay.com/2017...

espresso lab

dün twitter'da yapılan çağrı üstüne; özür dilemelerinde samimi mi diye gittik. bölge müdürü olduğunu söyleyen arkadaş kapıda bizimle konuştu. maruz kalan arkadaş ısrarla; "işletmecinin tavırlarından dolayı özür dilemesini" bekliyoruz demesine rağmen, bölge müdürü hala bir şeyler geveledi. işletmeci olan dallama da cafenin orda pis sırıtışı ile orada bize bakıyordu. ben dayanamayıp, "bölge müdürünü neden dinliyoruz, baksanıza adam bizi oyalıyor" diyerek içeride sarılma eylemi yapalım dedim. o sıra bölge müdürü bana dönerek, "içeride şu an lgbti olmadığını düşünüyorsun?" dedi. ben de "o içerideki lgbtilerin politik bilinci onları ilgilendirir, ben kendimi aktivist görüyorum". neyse, adama aynı zamanda "şimdi o işletmeci diyelim ki bir hetero çifte kötü davrandı, gelip böyle gelip konuşmazdınız, direk işinden ederdiniz, aynı şekilde mesele lgbti olunca böyle oyalamacı tavrı sürdürüyorsunuz" dedim. sonuçta maruz kalan arkadaş "sarılma eylemi"ni yapmak istememesi üzerine, "işletmeci" dallamanın kendisinden özür dileyeceği süre boyunca bekleyeceğini iletti. bölge müdürü konuşacakmış işletmeci ile. biz ayrıldık.
yukarıda yazılanlara bir cevap, "orada akıllı durmayan" lgbtiler de olsa, mesele sadece sırf lgbti oldukları için ayrımcılığa maruz kalmıştır. aması yoktur, amalı cümleler kurmayın arkadaşlar. dışarı çıkıp bakın etrafınıza. "akıllı durmayan" illaki beyaz sınıf heterolar da vardı o mekanda o sıra. neyse ne.

götünü siktirmek için mühendis olmak

twitter'da görmüştüm, elemanın biri yazmıştı, gören olursa özelime yazarsa tam olarak tweeti, sevinirim. şöyle bir şeydi, "başarılı olmak zorundayız, toplum bizi kabul etmesi için, öyle avam, varoş olmamalıyız, yoksa toplum ayrımcılık yapar tabii" gibi bir tweetti. mühendis olduğunu da eklemişti sanırım ya da profilde vardı. hatırlamıyorum, engel yemiştim dönüp baktığımda kişiden.

uzun uzun düşündüm konu ile ilgili.: iki kavramı inceleyeceğim. (felsefeci değilim, benmerkezci bir ibne olduğum için kendimi anlatarak inceleyeceğim,)
başarı ve eşcinsel

başarı ne demek? baudrillard'a göre, "kapitalizmde başarı aslında bir similasyondur," sürekli bireylere kariyer yapılmalarına dair bir illüzyon sunar. bunun çok güzel örneği tahsin yücel'in yalan ve peygamber'in son 5 günü'nde roman şeklinde özetler.
emperyalizm, bize kariyer, başarı gibi kavramları yedirerek, aslında kendinin hiçbir zaman devrilmeyeceğini de kanıtlar. en büyük zaferi budur.
başarılı olmak için soymak zorundasın. ben demiyorum, al capone der bunu. soymazsan başarılı değilsin. bu kadar solcu arguman yeter.

gelelim eşcinselliğe. hepimizin cinsel kimliğimizi kurarken aynı yerden kurmaz. bu bir. yani biri "full aktifim, gay değilim " der, biri "kerimcan heyooo, harika dj'sin ablan star bebeim" der, kimi modacılık yapar, kimi sanatçılık yapar, kimi bunu aktivizme döker...vb.
ama dalyarağın (hakaret değil bu, dalyarak terimini incelerseniz anlarsınız) bahsettiği toplum, bize cinsel kimliğimizi kurarken "bir dakika canım benim, sen bir geride dur" der, kendi istediği gibi kurdurur. modacı yapar, efemine olunan davranışı daha da görünür kılığ gülünç bir şeymiş gibi sunar. başroldeki kadının arkasına sığındırıp, kendi aşkı yokmuş gibi, başroldeki kadının aşkına ağlatır. devrimci yapmaz, devrimci olursa sakalsız oğlanın tragedyasına döndürür. toplum bunu sadece eşcinsellere yapmaz, kürtlere, siyahilere, alevilere, ermenilere, yapıyor.

çünkü başarılı olmak için azınlığın emeğine ihtiyaç vardır, ama bu azınlığın isyana dönüşmeyip "hoşgörülü " sunulması gerek. bu kadar.

üniversitede not ortalaması ilk 5'de olanın mardin'de yapılacak harika referanslı bir unicef projesine dahil olacaktı, staj kapsamında. tahmin edin şekerler ne oldu? ilk 5'teydim. kabul edilmedim. "yee ibneliğe vurma işi" dediğinizi duyar gibiyim. sırf lgbti derneği'bde staj yaptığım için ve açık eşcinsel olduğum için, almadı hoca. proje enfesti, deneyimler polonya'da aktarılacaktı sonra da. ben hayatımda hiç yurtdışı görme şansım olan o projeye kabul edilmedim. ... hepinizin ortalama buna benzer ayrımclığa maruz kaldığınızı biliyorum biliyoruz. açıksanız, hele bir gör başarı neymiş, sikerler.

son bir şey daha, soma'da psikoloğun görüşme yaptığı bir danışan dinledim. psikolog değildim, kabul etti. görüşme esnasında, arkadaşının yanmış cesedini düşünmekten kafayı yediğini düşünen, aslında tekrar madene dönmenin o cesede basmak olduğunu söylemişti. sonunda da eklemişti: aramızda kalacaksa benim hayatta tek sevdiğim insandı dedi. muhtemelen aşıktı. gayradarım açık benim, o sikik psikoloğa göre.

al sana başarı beyim? can gürkan ibne olsaydı senin toplumun onu göğsüne basardı emin ol, yanmış cesetlerin üstüne kurduğu başarılı ibne olurdu.

başarılı değilim, kariyere inanmıyorum, işimi iyi yaparım ama, vicdan ile ilgili olduğu için emin ol, ama götümü siktirmek için mühendis olamadığım için kusura bakma, kısa yaşamımda götümdeki klitoris'e söz geçiremem.
üstelik bunu kartel kartel bedel ödeterek yaptıran toplum için hiç olamam. toplum götüne girsin.