mahallenin bakkalinin kocasi

Durum: 4094 - 0 - 0 - 0 - 29.01.2014 16:28

Puan: 88148 - Sözlük Kevaşesi

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

Isirgan otu.
  • /
  • 205

cumartesi gecesini evde yalnız geçiren ezik insan

ayı sözlük yazarlarının şu an yedikleri şeyler

yazarı olmak istenilen kitaplar

21 mayıs 1864

bugün meclisteki grup toplantılarında bir tek bdp eşgenelbaşkanı selahattin demirtaş tarafından gündeme getirilmiş olan, çerkes halklarının anayurtlarından kırımlar ve katliamlara uğratılarak sürüldükleri kara gündür.
demirtaş konuşmasında, çerkes halklarının atalarının kanlarıyla sulanmış ve gasp edilmiş topraklarda, soykırımın ve sürgünün 150. yılında düzenlenecek olan olimpiyatların, çerkes halkının anılarına büyük bir saygısızlık olduğunu belirtti.

(bkz: 2014 soçi kış olimpiyatları)

köpekle uyumak

amerika ve kanada'nın bir çok büyük kentinin sokaklarında, özellikle soğuk kış aylarında sıklıkla görülebilen manzaradır.
homless diye tabir edilen evsiz barksız insanların amansız kış koşullarıyla mücadele etmek ve bir gün daha hayatta kalmak için başvurdukları yöntemdir.
devletin ve toplumun çoktan gözden çıkartmış olduğu bu en alttakilere, modern zaman lanetlilerine, bir tek sarılıp uyudukları hayvan dostları sırt çevirmez.

sosyal değişim derneği

her türlü ırkçılık, etnik ayrımcılık, milliyetçilik ve nefret suçuna karşı mücadele eden dernek.
başkanlığını yapmakta olan cengiz algan, an itibariyle imc tv'de, sözlük yazarımız michelle demichevich'le birlikte homofobi, transfobi ve nefret suçları üzerine konuşmakta.

www.sosyaldegisim.org

michelle demishevich

an itibariyle imc tv'de yayınlanmakta olan mercek altı programında, hem avcılarda yaşanan translara ve travestilere yönelik saldırılar hem de genel olarak transfobi üzerinde konuşmakta olan güzel ve karizmatik ayı sözlük yazarı.

tarsus

mersin ilinin adanaya sınır komşusu olan şirin ilçesidir.
ilçe merkezi hala 1950'li yıllardan kalma köhne bir görüntüye sahip olsada, son zamanlarda hızla gelismektedir ve eski görkemli günlerine tez zamanda kavuşacak gibidir.
herkesin, bu geminin burada ne işi var diyeceğini duyar gibiyim, ama evet, çanakkale deniz savaşlarinin önemli aktörü nusret mayin gemisi, tarsusun orta yerindeki bir parkın içinde ziyaretçilerini beklemektedir.
kleopatra kapısı, st. paul kilisesi, st. paul kuyusu ve eshabı kehf mağarası görülmesi gereken önemli tarihi eserlerdir.
yolunuz tarsus'a düşerse tantuni ve cezerye yemeyi ve bölge insanlarından birinden şahmeran efsanesi'ni dinlemeyi unutmayın.

adana

gap turu'na başladığımız sıcak çukurova kenti.
bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış bereketli kilikya cografyasının başkenti.
şakirpaşa havalimanindan sehir merkezine dogru, mandalina agaçlariyla süslenmiş büyük bir bulvarda ilerlerken, sağ tarafta gördüğümüz madi hotel tabelası, sabah sabah tebessüm etmemize vesile oldu.
dışı selimiye, içi sultanahmet camilerinden kopya edilmiş olan 6 minareli sabancı merkez camisi ve türkülere konu olmuş 16 asırlık taş köprü görüldükten ve bici bici yenildikten sonra tarsus'a doğru yola çıkıldı.
bu arada yollarda gördüğümüz belediye otobüslerinden bazılarının şoförünün kadın olmalarını görmek, adana'ya olan sempatimin tavan yapmasına yol açtı.

edit: adana köprü başı'nda gördüğümüz yakışıklı seyyar satıcı dışında, amman adanalı canım adanalı dedirtecek bir babayiğide rastgelmemiş olmamızı ise, günlerden pazar ve saatlerin henüz sabahın erken saatleri olmasına bağladık.

gap turu

efendim, transit olarak geçtiğiniz kilis ve osmaniye'yi de sayarsanız, sırayla, adana, tarsus (mersin'e bağlı), hatay, gaziantep, ( şanlıurfa, mardin, batman, diyarbekir, adıyaman ve kahraman maraş, toplamda 11 ili ve midyat, harran, hasankeyf, halfeti, siverek, hilvan, kahta, pazarcık gibi ilçeleri kapsayan ve bir çok acentanın küçük farklarla benzer programlar yaptığı kültür turlarına verilen isimdir.
otobüslü ve uçaklı olmak üzere opsiyonlari vardır. turun ortalarında yorgunluktan havlu atmak istemeyenler, 150-200 lira fark verip uçaklı olanı tercih etmelidir.
bölgenin iklimi, kavurucu yaz sıcakları hesaba katılırsa, 15 haziran öncesi veya eylül başlarından itibaren bir tarih seçilmelidir.
yine bölgenin nefis yemeklerinin sizi baştan çıkarmasına izin vermeyip, kontrolü elden bırakmamanız menfaatiniz icabıdır.
aşırı kebap ve acılı mezelerle bünyeye yüklenmek, motorunuzun bozulmasına yol açabilir.

düğünde kendini kaybeden fortçu dayı

açmayın dedeler ve asansörde yiyişen amcalar ekolünün son temsilcisi.
ortalarda bunca dede, amca, dayı videosu varken, bir tek nine, hala veya teyze versiyonu olmaması da ayrı bir panel konusudur kanaatimce. ee olmayinca, haliyle lezbiyen görünürlülüğünü daha çook konuşuruz.

sarosbalik

sevgili nickimi sallasam ellisi ile beraber çıktığımız gap turu'nun adıyaman ayağında tanışmak ve iki lafın belini kırmak fırsatı bulduğumuz, ayı sözlüge değer katan yazarlar listemin en başlarında yer alan ayıcan.
onca işinin gücünün arasında fırsat yaratıp, şehrin bir hayli dışında bulunan otelimize bizi ziyarete gelmesi büyük incelikti.
kendisinden bölge hakkında aldığımız ayrıntılı brifing ve anlattığı gündelik hayata ilişkin renkli öykülerle, programın yoğunlugu nedeniyle, kaldığımız otel dışında hiç bir yerini görmedigimiz adıyamanı görmüş kadar olduk.
güler yüzünü, sıcak muhabbetini, renkli kişiliğini yakından görmekten mutluyum.
tez zamanda yolunun buralara düşmesi ve orada yapamadığımız anasonlu muhabbeti burada gerçekleştirebilme dileğiyle..

nickimi sallasam ellisi

kendisine, son 16 yılıma yol arkadaşlığı ettiği için teşekkür etmek istediğim, adı bende saklı müstesna şahsiyettir efendim.
18 mayis sabahi, üzerinde kadim uygarlıkların gelip geçtiği nemrut dağının zirvesinde, görkemli tanrıların gölgesinin düştüğü bir taraçada yan yana oturup güneşin, mezopotamya'yi muhteşem bir kızıllıkla selamlamasını birlikte izledik.
daha nice 18 mayısta, daha nice gün doğumunu beraber izlemek dileğiyle.

kılıçdaroğlu'nun yerine chp'nin başında olması gereken şahıs

benim adayım kızılmaske. nam-i diğer fantom.
onun için, mecliste on tayyip gücündedir diyorlar.

edit: şaka bir yana, bu chp'nin ve ondan hala umudu olanların hali cidden içler acısı. gökten feriştahın oğlu inse kurtaramaz. net.
en akıllıca olanı, chp'nin kendini feshedip, amacı kemalizm üzerine araştırma yapan ve atatürk'ün mirasını koruyan bir vakıfa dönüşmesidir.
içindeki politika yapmak isteyen ulusalcı-faşist-şövenist kesim -ki çoğunluğu oluşturan bunlar- acilen mhp'ye veya isteğe bağlı olarak mhp'nin daha sağında yer alan nasyonal sosyalist isçi partisine iltica ederler.
geriye kalan az sayıdaki sosyal demokrat kesim ise, ya shp benzeri yeni bir örgütlenmeye giderler, ya da yeşiller ve sol gelecek veya halkların demokratik kongresi gibi hali hazırda varolan sol-sosyalist- demokrat bir oluşuma katılıp mücadelelerini orada yürütürler.
böylesi, chp'nin türkiye'ye yapabileceği en büyük ve en son güzellik olur.

plaj ereksiyonu

tatil beldelerinde vakitlerinin çoğunu kıyı abazası olarak geçiren yurdum ergenlerinin başına sıklıkla gelen durumdur.

zamansız ereksiyon

11 mayıs 2013 reyhanlı patlaması

gerçeklesmesinde akp'nin önemli sorumlulugu olan ve an itibariyle 42 yurttaşımızın hayatını kaybettiği terör saldırısıdır.
hükümetin yanlış suriye politikasının sonucu olarak gerçekleşmiştir. hesapsız kitapsız bir biçimde tamamen abd politikalarina angaje olup, yanına da suudi ve katar gericiliğini alıp suriye'ye doluşan kaideci ve salefist çeteleri desteklemenin sonucu budur.
saldırıyı ister suriye istihbaratı intikam için, isterse suriyeli cihatçılar türkiye'yi suriyedeki iç savaş batağına çekmek için yapmış olsun, sorumluluk siyaseten akp dedir.
turkiye suriye iç savaşında taraf olduğunu defalarca belirtmiştir.
sınır, rejim karşıtı guruplar rahatça girip çıkabilsinler ve lojistikleri kesilmesin diye bilerek ve isteyerek kevgire çevrilmiştir.
ciddi güvenlik ve istihbarat zaafiyeti vardır.
başbakan, içişleri ve dışişleri bakanları sorumludurlar ve demokratik bir ülkede hesap vermeleri gerekir. oysa roboski katliamindan biliyoruz ki, pek bir şey olmayacak ve üç gün sonra her şey unutulacak.
bu arada bu olayı kürt açılımıyla ilişkilendirmek nasıl bir kafanın ürünü, anlayabilmiş degilim.
üç ayı aşkın bir süredir kürt sorununun çözümü konuşuluyor ve ne türk ne kürt bir tek genç ölmedi.
bu elim terör olayını bahane edip, baska bir şiddet üreten meselenin çözüm sürecine bok atmak ne kadar doğru?
kürt açılımı olmasaydı, pkk silah bırakmasaydı daha mi iyi olurdu?
bu saldırı olmazmıydı? hangi gerekçelerle ve hangi bağlamda bu analiz yapıliyor? keske biraz daha detaylandırılsaydı da aydınlansaydık.
sapla samanı ayırmaktan yoksun bir muhaliflik, ancak iktidarın değirmenine su taşır.

göt sikenin göt borcu olur

tevekkeli degil, geçen gün bizim bakkal efendi, "veresiye defterin iyicene kabardı" dediydi.
pek oralı olmadım ama, meğersem subliminalden yürüyormuş gözünün çapağını yediğim.

naringergedan

av mevsimi filminde şener şen'in bir repligi vardir " bakış açını değiştir" diye.
sözlükte hemen hemen tüm entrylerinde bu mesajı veren yazar naringergedan'dır.
ve bunu, "kör parmağım gözüne" kabalığıyla degil, kimseyi incitmeyen, günümüzde artık neredeyse hic rastlanmayan bir incelikle yapar.
mitlerle, tabularla, yalanlarla bina edilmiş bir gerçekliğin sorgulamasını yapar, hoytratlığın ve nobranlığın talan ettigi hayatların gercekliğini irdeler. kavramlara giydirilmiş yanıltıcı giysileri soyar, çıplaklığımızın, sanılanın aksine savunmasızlık degil, belki de bizi daha güçlü kılacak bir silah olduğunu gosterir. maskelerin ardına gizlenmiş binbir türlü ayrıntının ardında kaybolmuş basit doğruların izini sürer. "sakıncalı" olduğu öğretilmiş/ögrenilmiş bir çok yanlışın doğru, erdem olarak belletilmiş bazı doğruların da, aslında bize giydirilmiş birer deli gömleği olabileceği üzerine düşünmeye iter.

"gerçeklik" denilen hapishanelerin yıkılabilmesinin ancak olaylara farklı açılardan bakabilmekle mümkün olabileceğini anlatır. hem, daha insani bir hayata yönelik umutlarışnı yitirmeyen, iflah olmaz bir romantikdir, hem de ikiyüzlü olmayan, basit, temiz, ve oyunsuz bir dünyadan yana olan bir realisttir.


(bkz: düş hekimi)

kahvenin milliyeti

yanık tenine ve egzotik kokusuna bakılırsa brezilyalıdır.
  • /
  • 205
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 4094

insanın yaşlandığını anladığı an

pisuvardaki siyah killarınızın beyazladığını farkettiğiniz andır. o an hayatınızın en büyük tra jedisidir artık. olur olmadık zamanlarda suskunlaşmaya başlarsınız.

çocukluğunuzda henüz minicik bir yavru bear olduğunuz, mandalinayesili pantolon giydiğiniz, arkadaşlarınızla bearabeare sabahlara kadar pony slaystation oynadığınız , yaşadığınız küçük ve şirin mahallede, mahallenin bakkalinin kocasinın size elma şekeri verdiği günleri hatırlarsınız.

gençliğinizde bear sikertir tavırlarla ortalarda bir azgın ve aynı zamanda naringergedan özgüveniyle
gezdiğiniz, nickimi sallasam ellisi diyerek kimseyi beğenmediğiniz günleri anımsar, hey gidi hey bir zamanlar ciwan gibi delikanlıydım ama şimdi olmuyorneyapsamolmuyor diyerek iç çekersiniz.

yıllar geçmiş, 1baltayasap olamamışsınızdır. eskiden ahmetonskinin saçları kadar karizmatik olan saçlar dökülmeye, bir kelayi olmaya başlamışsınızdır. gençliginizde aslan yürekli richard gibi dikelen sikiniz, zavallı bir yorgun pipiye dönüşmüştür. teselliyi salaş meyhanelerde, rakı şişesinin dibinde her gece sarosbalık olmakta bulursunuz. performansınızdan memnun olmayıp, aaa niye öyle oldu diye soran ve iktidarsız olduğunuzu
ima eden partnerinize utangaç bir edayla askolsunbenöylebirinsanmiyim
dersiniz.

ve honeybeenim gençliğim anne şarkısını her duyduğunuzda keremce duygulara kapılırsınız, gözleriniz dolar. yaşlanmak böyle birşeydir işte.


eşcinsel olduğunu belirtmenin yolları

kalabalık bir mekanda ay yok mu beni sikeeeeeenn...! diye bağırmak. evet en kolay yolu bu...

gizli bear

göbeğini korse, götünü düşük bel pantolon ve kıllarını epilasyon marifetiyle gizlemiş, aramızda umarsıca dolaşan ayıcanlardır.

(bkz: epilasyon)

aktif gay

düzenli olarak spor yapıp, yemesine içmesine tikkat eden gay.

ayı sözlük yazarlarının seviştikleri en ilginç mekanlar

önceki entry de seviştiğim ilginç mekanların bir listesini yazmıştım ama en ilginç olanı, dağda, bir koyun sürüsünün ortasında, sürünün çobanıyla, yıldızların ve çobanın abasının altında olanıdır. unutmam mümkün değil.
sene 94. üniversite 3. sınıf bittiği sene yaz tatilinde memlekete gitmeye karar verdim. bizimkiler istanbulda ama köyde dayımlar uzak akrabalar falan var. bir de yeni bir fotoğraf makinası almışım. gidip doğa fotoğrafları çekicem dedim, atladım otobüse, 14 saatlik yolculuktan sonra ulaştım köye.
ilk bir kaç gün benden bir kaç yaş küçük olan dayımın kuzu çobanlığı yapan oğluyla dağ tepe, köyün etrafında dolaştık. ben durmadan fotoğraf çekiyorum. bu arada dağda başka çobanlarla sürülerle de karşılaşıyoruz. bu çobanlardan birisi, uzun boylu, yapılı, esmer, yeşil gözlü, gür bıyıkları olan 35-40 yaşlarında bi abi çok dikkatimi çekmişti. tarık akan ın "sürü" filmindeki haline benzeyen bir adam. dayı oğlu bizi tanıştırdı. biz köyden göç ettiğimizde ben çocuktum daha, ama bu abi bizimkileri, abilerimi, babamı falan iyi tanıyor. bize de uğra dedi,
çayımızı iç. olur dedim, ayrıldık ordan. bu esnada dayıoğlunun bu elemandan pek hazzetmediğini sezinledim.
dayıoğlunun ağzını aradım biraz. meğersem bir yıl önce dayıoğlu bu çobanın yanında yamaklık yapıyormuş. koyun sürüleri büyük olduğu için çobanların yardımcıları oluyormuş. bir de bizim oralarda koyun sürüleri geceyi dağda geçirir, ertesi gün öğleye dogru köye iner, koyunlar sağılır, çoban uyur, akşamüstü hava serinlediginde sürü yine dağa çıkar. bu abi de bizim kuzeni dağdalarken bir kaç kez yoklamış. yok senin sikin büyük mü falan diye.. ama sözde bizimki hiç oralı olmamış.

neyse efenim ben tüyoyu aldım ya, ertesi gün bu abilerin dayımlardan çok uzak olmayan evlerine gittim. abi uyuyor. ailesi epey geniş, karısı, kardeşleri, annesi babası, saolsunlar izzet ikram gösterdiler. hoş beş edildi. hal hatır soruldu. yemekler yenildi, çaylar içildi. akşamüstü bizim abi uyandı, o da yemeğini yedi, ben bu arada doğa sevgisinden girdim, fotoğrafçılıktan çıktım, dağları, koyunları, kuşu, kurdu, böceği ne çok sevdiğimi anlatıp, onunla dağa gidip gidemeyeceğimi sordum. olur dedi. zaten yardımcı tutmamış bu sene. geçen seneye nispeten sürüyü,
bir kısmını satıp küçültmüşler.
vakit geldi düştük yola, vurduk kendinizi dağlara. gece yarısına doğru gür otların bulunduğu bir yaylada konakladık. mis gibi dağ havası, koyunların çanlarından çıkan müzik, uzaktan kurbağa sesleri, gökyüzü yıldız dolu,
uzansan tutacaksın ellerinle sanki. kavurmalı dürümlerimizi yedik çay demledik.
yanımda oturuyor bu, dağ gibi. çayımızı içtik, sohbet koyulaştı, istanbulu soruyor. istanbul gece hayatını, kızlarını... istanbulun kızları kolay veriyomuş diyor.. sen çok siktin mi diyor... bağırtırmısın diyor... beni deli ediyor... gözlerini pantolonumun önündeki giderek büyüyen kabarıklıktan alamıyor... ben he diyorum, hık diyorum
mık diyorum.. utanıyorum... gülüyorum... en sonunda sikin büyük mü diye sorup el atıyor. dayanamıyor ve yapışıyorum dudaklarına...
gerisi yıldızların altında sabaha kadar süren bir sarhoşluk... bir delilik.. bir kendini kaybediş.... her ikimiz için de yabancısı olduğumuz dünyaların keşfi..
ben onun ilk öpüştüğü erkekmişim. o benim ilk seviştiğim çobandı.... öpüşmek ah ne hoştu yıldızların altında....






insanın yaşlandığını anladığı an

pisuvardaki siyah killarınızın beyazladığını farkettiğiniz andır. o an hayatınızın en büyük tra jedisidir artık. olur olmadık zamanlarda suskunlaşmaya başlarsınız.

çocukluğunuzda henüz minicik bir yavru bear olduğunuz, mandalinayesili pantolon giydiğiniz, arkadaşlarınızla bearabeare sabahlara kadar pony slaystation oynadığınız , yaşadığınız küçük ve şirin mahallede, mahallenin bakkalinin kocasinın size elma şekeri verdiği günleri hatırlarsınız.

gençliğinizde bear sikertir tavırlarla ortalarda bir azgın ve aynı zamanda naringergedan özgüveniyle
gezdiğiniz, nickimi sallasam ellisi diyerek kimseyi beğenmediğiniz günleri anımsar, hey gidi hey bir zamanlar ciwan gibi delikanlıydım ama şimdi olmuyorneyapsamolmuyor diyerek iç çekersiniz.

yıllar geçmiş, 1baltayasap olamamışsınızdır. eskiden ahmetonskinin saçları kadar karizmatik olan saçlar dökülmeye, bir kelayi olmaya başlamışsınızdır. gençliginizde aslan yürekli richard gibi dikelen sikiniz, zavallı bir yorgun pipiye dönüşmüştür. teselliyi salaş meyhanelerde, rakı şişesinin dibinde her gece sarosbalık olmakta bulursunuz. performansınızdan memnun olmayıp, aaa niye öyle oldu diye soran ve iktidarsız olduğunuzu
ima eden partnerinize utangaç bir edayla askolsunbenöylebirinsanmiyim
dersiniz.

ve honeybeenim gençliğim anne şarkısını her duyduğunuzda keremce duygulara kapılırsınız, gözleriniz dolar. yaşlanmak böyle birşeydir işte.


annelerin homofobik ama komik yorumları

lgbt ailelerin bilinçlenme toplantısı. 2 anne aralarında konuşuyor.

1.anne: zebra hanımcıım, eskiden üzülürdüm bizim oğlana top dediklerinde. meğersem top, üstte olana diyolarmış.. ay bi ferahladım bi ferahladım.. ne iyi şey bilinçlenmek..

2.anne: valla zürafa hanımcıım çok haklısın. ben de bur da öğrendim. benim oğlan da pek bi seksüelmiş. mahallenin hocasına sordum, "gençler bu yaslarda azgın olur telaş etmeyin, evlendirin durulur" dedi..

gay barda babayla karşılaşmak

efendim bizzat başıma gelmiştir. anlatayımda dinleyin ve dersler çıkarın.
2004 yılıydı galiba. türkiye'ye tatile gelmiştim. çok sevdiğim bir lezbiyen arkadaşımla taksimde buluştuk.
yemek yedik, bir kaç kafe gezdik, türkü bara gittik. gecenin üçüne doğru bu bana, "hadi seni gey bara götüreyim" dedi.
tek yön o zamanlar, ingiliz konsoloslugu civarinda bir yerdeydi. sarhoş kafayla arayıp bulduk, girdik içeri. sanırım hafta içiydi. içerde in, cin ve üç beş lubunya tek kale maç yapıyordu. neyse efendim, gelmişken birer bira içelim dedik, aldık biraları, bir köşede muhabbete koyulduk.
bu sırada içeriye iki kişi girdi. öndeki, uzun koyu renkli bir paltoyu omuzlarına atmış, boynunda beyaz atki, 40
yaşlarında, hafif toplu, orta boylu, bıyıklı, kısa saçlı, yüzü biraz sedat peker'i andıran bir ağır abi. arkasinda ki ise 20-25 yaşlarında, uzun, sert yüz hatlarına sahip, takım elbiseli bir genç. hareketlerinden öndeki abi'ye çok saygılı olduğu hatta çekindiği anlaşılıyor. öndekinin, kendi çapında bir baba, arkadakinin de onun koruması olduğunu hemen anlıyorum.

bu garip ikili karsimizdaki bir masanın kenarina yanastilar. garsonlar hemen viski getirdiler. baba'nin paltosu hala üstündeydi. arkadaki eleman bir sey içmiyordu. baba melül gözlerle pistte dans edenleri süzüyordu. sonra bakislari
bizi buldu ve üzerimizde sabitlendi.
önce pek takmadim. ancak bir müddet sonra bu bakislar, yüzük tasiyici frodo'nun üzerine çevrilmis sauron bakislari gibi rahatsiz etmeye basladi. ufaktan benim büzük terlemeye ve yusuf yusuf olayina girmeye baslamisti.
ama hala kezban gibi, adamin yanimdaki lezbiyen arkadastan dolayi bize baktigini düsünüyordum. arkadasim,her ne kadar, 1.50 boyunda, kisacik saçlı, ve 15 yasindaki çilli bir erkek çocuguna benzesede, 95'lik memeleriyle, dikkat çeken bir kadindi ve bu memeler karsidaki baba'nin da dikkatini çekmis olabilirdi. adam zil gibi sarhostu ve belli ki çoktan, "nefes alsin yeter" moduna girmisti.

bir tatsizlik çikmadan biralarimizi içip gitmek en iyisiydi galiba. bu arada baba, korumasina isaret etti, kulagina bir seyler fisildadi ve koruma bize dogru gelirken, kendisi tuvaletlere dogru yürüyüp gitti.
kalbim yerinden firlayacak gibiydi. bela geliyorum diyordu... neden siktirolup gitmedik diye kiziyordum kendime. bu ipsizler artik neyinkafasilabu kafasını yasiyorlarsa, yanımdakini bir afeti devran, benide herhalde onun pezevengi sanmislardi. ve simdi pazarlik için geliyorlardi. siçtigimizin resmiydi bu..

genç izbandut yanimiza geldi, kulagima egildi ve belirgin bir kürt aksaniyla, " abim seni çagiriyor" dedi.
arkadasimla birbirimize baktik. onun gözlerindeki dehseti ve çaresizligi görebiliyordum.
ama sakin olmak gerekiyordu. "merak etme, hersey yoluna girecek" dedim ve dizlerim titreyerek arkaya yöneldim.

baba beni pisuvarlarin orda bekliyordu. ben daha bir kelime etmeden, "selam aslanim, çok güzel dudaklarin var. bir alt dudak verir misin?" dedi.

ben girdigim "oha nasil yani?" sokunu atlatamadan dudaklarima yapisti ve bir yandan similyami avuçlarken, öte yandan dudaklarimi kanatircasina emdi.
sonra yüzümü avuçlarina alip bir müddet bakti.. sonra yine öptü.
"benim adim necmettin" dedi. "içerden yeni çiktim. yanımdaki arkadas ürkütmesin seni.. dost var düsman var. o yüzden tedbirli olmak lazim.yanimda çalisan, dürüst güvenilir bir çocuk. ıstersen bir otele gidelim. sevismeyi o kadar özledim ki.. sabah kadar sevisiriz" diye ekledi.
"veriyor musun?" diye sordu sonra. "hayir" dedim kekeleyerek. sonuç itibariyle tekinsiz bir herifti ve ben bir full aktif tarafindan hunharca sikilerek ölmek için çok genç ve güzeldim. hayir bunu istemiyordum.
"aferim delikanli adammissin. erkek adam vermez zaten" dedi. "bak bende vermiyorum yanlis anlama. ama istersen biraz kerkinirsin. zaten büyükmüs te senin alet. istesemde alamam.."
"abi dedim kusura bakma. arkadasimla geldim. onu birakamam. allah nasip ederse baska bir zaman insallah."
nedense çok ısrar etmedi. sanirim çok sarhostu. hülyali bakislarla bakti bir müddet. "çok ta yakisikliymissin. seni çok canim çekmisti. halbu ki... sabah kadar çılgınca sevisirdik seninle... " dedi, sirtini döndü ve yalpalayarak gitti.

yüzümü yikayip arkadasin yanina gittigimde, onlar bari terketmisti çoktan. olanları anlattigimda, korkudan yüzünün rengi atmis olan arkadas önce çok sasirdi sonra makaralari koyverdi.. epeyce güldügümüzü hatirliyorum. "olum büyük balik kaçirmissin. keske bir telefon alsaydin" dedi. evet bunu nasil da düsünememistim. barda baba'yi görmüs, ama baba'yi almistim. gerçi sin sonunda babalar'a da gelebilirdim, ancak yine de pisman olmustum. hem de adam çok güzel öpüsüyordu. ama is isten geçmis, baba kendi karanlik
dünyasini perdeleyen sis bulutunun ardindan çoktan kaybolmustu.

ilk eşcinsel deneyim

80 li yıllar. anadolu’nun en muhafazakar şehirlerinden birinde imam hatipte yatılı okuyorum. kentin, hepsi de birbirinden berbat seks filmleri oynatan 2 adet sineması var. sinemalarda sürekli 3 film devamlı matine oynuyor. o hafta hangisinin makinisti biraz gözü kara çıkıp, bu berbat filmlerinin arasına 3-5 dakikalık bir parça atıyorsa o sinema hemen bir şehir efsanesi gibi kulaktan kulağa yayılıyor ve kentin tüm abazan ergenleri hafta sonu soluğu orada alıyor. benim gibi parası ya da cesareti olmadığından gidemeyenler, aksam olup da herkes yatakhanede toplandığında, o gün sinemaya gitmiş olanların ballandıra ballandıra anlattıkları sahneleri dinlemekle yetiniyorlardı. o sıralar bir emanuelle furyası vardı tüm sinemalarda. emanuelle bir efsanesiydi bizim için. gitmesek de, görmesek de seks kelimesinin tdk sözlüğündeki mecazi karşılığıydı.

bir gün yatılı okulda, yatakhanelerin bir kısmı birkaç günlüğüne kapatıldı. sanırım bir haşere istilası söz konusuydu ve sırayla ilaçlanmaları gerekiyordu. yönetim bir kaç yatakhaneyi kapattı ve orda kalanlara, " yakın arkadaşınız ya da köylünüz olan biriyle aynı yatağı paylaşın, iki gün idare edin" dedi. bizim yakın köylü rahmi adında bir arkadaş benim misafirim oldu mecburen. cumartesi akşamıydı. saat on oldu. ışıklar söndürüldü.
herkes yataklara girdi. yatılı okuyanlar bilir, ışıkları söndükten sonra muhabbet bir müddet devam eder. fıkralar anlatılır, geyik yapılır herkesin uykusu gelene kadar.

sinemaya giden bir arkadaş başladı o gün izlediği emanuelle filmini anlatmaya. tabi bire bin katarak. benim yanımda yatan rahmi, beyaz tenli, kırmızı yanaklı iri yarı bir çocuk. biraz içine kapanık, hatta utangaç. ikimiz de 15 li yaşlardayız.hikayeyi anlatan ballandıra ballandıra anlatıyor, rahmi yanımda kıpır kıpır. bacakları bacaklarıma yapışıyor. sıcacık. sonra elleri yavaşça pijamamın önündeki kabarıklığa gidiyor. anlatıcının heyecanlı sesine kaptırmış herkes kendini... rahmin'in eli, yorganın altında arayıp benim elimi buluyor...sonra ben onun pijamasının altında aradığımı buluyorum acemi ve tedirgin hareketlerle...sanki kendi ellerimiz değil, emanuelle'in usta elleri dokunuyor o güne kadar keşfetmediğimiz mahremiyetimize. her dokunuş bilinmedik haz kapılarının kilidini açıyor birer birer. hikaye, damaklarımız kurumuş, soluk soluğa kaldığımız bir anda biz utançlı bir suç ortaklığının hazzını yasarken sona eriyor...çocukluğun masumiyet perdesini yırtıp büyüklerin "dünyevi hazlarla dolu günahkar dünyasına " bir emanuelle hikayesi eşliğinde adım atıyoruz.

eşcinseller hakkında yanlış bilinenler

bazıları, evet, kadın ruhuna giydirilmiş erkek bedeni taşırlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil...

bazıları, evet, erkek ruhuna giydirilmiş kadın bedeni taşırlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, sekse düşkündür. tıpkı bazı heteroseksüller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, çocuk sahibi olmak isterler ve olurlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, aşık olmak isterler ve olurlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, kimseye bağlanmadan özgür yaşamak isterler. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, hayatları boyunca aradıkları aşkı bulamazlar. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

bazıları, evet, göt yalamayı severler. tıpkı bazı heteroseksüeller gibi. ama hepsi değil.

osmanlı devletini adaletin ve barışın timsali sanmak

salt osmanlıcıların değil, zaman zaman, osmanlı devletini yıkan ittihat ve terakki cemiyeti ve bir anlamda onun uzantısı sayılabililecek kemalist kadrolara yakın olanların da düştüğü hata.
osmanlı sonuç itibariyle yönetenlerin tanrının yeryüzündeki gölgesi, yönetilenlerin ise kul sayıldığı, ideolojisi din olan feodal bir imparatorluktu. tıpkı kendi dönemindeki diğer imparatorluklar gibi.
dolayısıyla diğer devletler ve kendi hükmettiği halklar ile olan ilişkisi, "hep mağdurların yanında olan hoşgörülü devlet" mantığı ile değil, kendi yaşamsal çıkarlarına göre olagelmiştir.
öbür türlü, 16. ve 17. yüzyıllar boyunca anadoluda süren celali isyanları boyunca osmanlı'nın anadolu'nun türkmen halkına kan kusturmasını nasıl açıklayacağız?

1915'te bu topraklar üzerinde yaşanmış en büyük katliama imza atmış olan ittihat ve terakki çeteleri, kuşkusuz, kuyucu murat paşa geleneğinin birer devamcısı olarak, böylesine kanlı bir gelenekten beslenmiş olmalılar.

biseksüelleri eleştirmenin bifobi sayılması

bir çok sözlük yazarının " ben bi seksüelim, bi seksüelim sorma gitsin.." diyerek sıraya girdiğini görmeme ve kendi kendime, "ulan yoksa ben seksüel değilmiyim?.. " diye sormama sebep olan başlık olmuştur.

2. nesil

(bkz: mundar nesil)


edit: ya aslında ben, mundar deken, hani kayıp nesil anlamında, 1. neslin eziklediği, 3. neslin iplemeyeceği, heder olmuş, mundar olmuş nesil demek istedim.. yerseniz.. yani ben epey bi eksilenmişim bu entarim ile.. belki kıvırırsam... dedim.. olmadı mı..? yazdıkça batıyom galiba... ben kaçiimmm....

evlat olsa sevilmeyecek tipler

ap gay

güvenilmez, ne yapacakları belli olmaz, karanlık tiplerdir.. bir günleri bir diğerini tutmaz.. böyleleriyle yolanda çıkılmaz hacı.. benden söylemesi...