antti

Durum: 796 - 0 - 0 - 0 - 01.03.2025 23:46

Puan: 13544 - Sözlük Kaşarı

11 yıl önce kayıt oldu. 5.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 40

derya karadaş

zerrin rolünü o kadar müthiş canlandırıyor ki, youtube'dan açıp açıp izlemekten deli bir zevk alıyorum. kesinlikle olağanüstü bir oyuncu, gerçi başka bir rolde izlemedim kendisini ama zerrin karakteri yeter de artar bile, o jestler mimikler, aksan falan, mükemmel kadın.

the revenant

on numara ayılı film.

david bowie

70'lerde yarattığı ziggy stardust karakteri ile androjen/uzaylı/garip halleriyle ingiliz pop müziğinde eşcinsel görünürlüğünün önünü açmasıyla önemli bir rolü olan abi. bu adamdan sonra 1980'lerde bir alay eşcinsel veya eşcinsel/androjen tipli şarkıcı ve grup peydah olmuştu.

bu adama yapılmış güzel bir tribute bence c.r.a.z.y. adlı filmde vardır, film zaten harika, kahramanımızın david bowie'ye öykündüğü sahneler ise çok sıcak ve biraz da hüzünlüdür, mutlaka seyredin.

boy george

1970'lerde david bowie'nin bok yemesi ile başlayan ingiliz pop müzik kültüründeki eşcinsel/androjen akımın 1980'lerdeki en önemli temsilcisi olan abi. 90'ların başında bow down mister adlı nefis bir şarkısıyla hatırlarım kendisini.

almanca

bana da kaba geliyor bu dil, ama kusarken veya geğirirken üretilmiş dil bu değil, sizi başka bir başlığa alalım: (bkz: hollandaca)

ingilizce biliyor olmanız, bu dili öğrenirken elbette işinize yarar ama öyle çok da yaramaz. gramer mantıkları benzerdir de, kelime benzerlikleri, köken birlikleri olmasına rağmen maalesef bayağı az.

artikelleri ve ismin halleri mevzusu ile habire değişmesi gerçekten çok can sıkıcıdır ve herhalde bu dili öğrenmekteki en temel sıkıntılardan birini oluşturur. bir de seksen çeşit edatı eylemlerin önüne ekleyerek birbirinden alakasız bir milyon tane kelime türeten bir dil olması da bir başka can sıkıntısıdır (umgeben, angeben, aufgeben, untergeben, hintergeben, ausgeben falan diye gider).

bunun yanında alman kültürünün de çok da sevimli bir kültür olmaması, öğrenmeyi çok da heyecanlı kılmaz. yine de ingilizceden sonra iş olanakları açısından öğrenmesi en mantıklı dil sayılabilir.

ayrıca başka diller ile kıyaslandığında öğrenmesi çok da zor değildir.

modern mahrem

nilüfer göle'nin kadın ve örtünme ikilisini sorguladığı ufuk açıcı kitap. islamcı kesim türban takan kadın üzerinden ne kadar politik bir amaç için uğraşıyorsa, kadın üzerinden benzer bir politik amacı cumhuriyet türkiyesi de bu sefer başı açık, modern giyimli kadın üzerinden kullanmıştır, kadının politik amaçla kullanılması açısından iki akım arasında fark yoktur şeklindeki tespiti benim gerçekten ufkumu açan perspektiflerinden biriydi. bu tip konulara ilginiz varsa tavsiye olunur.

mahrem

elif şafak'ın sürpriz sonlu dehşet kitabı. çok garip bir aşk ilişkisi üzerinden mahrem ve namahrem konularını çok ilginç bir perspektifle işler. bir tarafta aşırı kilolu olduğu için topluluklar içerisinde hiç mahremini gizleyemeyen bir kadın, bir tarafta da ilişkilerini hep o evin içerisinde mahrem tutmayı, hep gizli kalmasını isteyen garip sevgilisi. bir tarafta da aynı noktada 100-200 yıl önce yaşanan bir başka istanbul masalı.

beni bayağı etkilemişti. bütün kitap boyunca bu aşkın neden bu kadar garip olduğunu sorgulatıp adama içten içe kin duymanızı sağlayıp, sonu ile ters köşe yaptırtır. tavsiye ederim ama okuması çok kolay bir kitap değil.

mahrem

elif şafak'ın sürpriz sonlu dehşet kitabı. çok garip bir aşk ilişkisi üzerinden mahrem ve namahrem konularını çok ilginç bir perspektifle işler. bir tarafta aşırı kilolu olduğu için topluluklar içerisinde hiç mahremini gizleyemeyen bir kadın, bir tarafta da ilişkilerini hep o evin içerisinde mahrem tutmayı, hep gizli kalmasını isteyen garip sevgilisi. bir tarafta da aynı noktada 100-200 yıl önce yaşanan bir başka istanbul masalı.

beni bayağı etkilemişti. bütün kitap boyunca bu aşkın neden bu kadar garip olduğunu sorgulatıp adama içten içe kin duymanızı sağlayıp, sonu ile ters köşe yaptırtır. tavsiye ederim ama okuması çok kolay bir kitap değil.

attila atasoy

sarı saç-kızıl sakal ikilisiyle bir adamın ne kadar seksi olabileceğini çocukluğumuzda kanıtlamış, korsanı andıran tipi olup da ayrıca çok sıkıcı şarkıları olan eczacı abi.

cüneyt arkın

zeki mürenin adamın çıplak göğsünü avuçlayıp, meme uçlarına dokundurduğunu fotoğrafını gördükten sonra gözüme daha da sempatik gelen yeşilçamın büyük üstadı. adam harbi çok yakışıklıymış.

ilgili fotoğraf:

uzay heparı

ben bu adamı sadece oynadığı tek film olan gece, melek ve bizim çocuklar adlı filmden biliyorum. orada da çok yakışıklı değil ama çok cool, karizmatik gelmişti bana bu adam. yaptığı kaza ve ölümü çok olay olmuştu. öldüğünde 26 yaşındaydı. bu kadar genç yaşta bu kadar yetenekli bir sanatçının ölmesi bayağı hüzün yaratmıştı.

çocukluğumda ölen yakışıklıların arasındadır, yılmaz zafer, kurt cobain, river phoenix ile birlikte.

gece melek ve bizim çocuklar

1980'lerde ve 90'ların başında böyle bir sürü bunalımlı film çekiliyordu, hep bu atıf yılmaz abinin sıkıntıları. bu film de "taksimin arka sokaklarındaki yitik hayatlar" temalı filmlerin en vurucularından olmuştu, çıktığı dönemlerde televizyonda yayınlandığında bende ciddi bir iç sıkıntısı yaratmıştı. filmdeki herkes fena halde kaybedendir, fena halde yitiktir, hepsi mutsuzdur, hepsi hayatın sillesini yemiştir, böyle filmin sonunda bok gibi kalırsınız. gene de garip bir çekiciliği vardır bu filmin. uzay heparı'nın tek filmi olması nedeniyle de özeldir. ülkedeki lgbt konulu sinema konusunda bence üst nokta hala bu filmdir.

ha bunu beğendiyseniz, bu filmin kardeşi sayılabilecek bir film daha var, onu da izleyin: (bkz: dönersen ıslık çal)

iskender paydaş

yıl 1989, televizyon'da eurovision seçmeleri var, kayahan çıkmış, kayahan o sıralar öyle böyle değil acaip popüler olmuş. şarkısı ve melankoli, şarkı harika, arkada demet sağıroğlu'nun "naran naran" diye vokali insanın aklını alacak denli güzel, tabii ki de ekrana yapışmış izliyorum. yalnız arkada elinde akordeon ile uzun sarı saçlı bir afet-ül devran var, son derece cool bir şekilde müziğe katılıyor. işte orada kilitleniyorum. ya yok böyle bir güzellik işte. adam aklımı başımdan alıyor, çok cool, çok yakışıklı, ve çok gizemli. kim lan bu? tabii o sıralar ilkokula yeni başlamış bir veletim, ne bileyim. geçiyor gidiyor, zaten kayahan kazanamıyor. bu adam benim için hayal mi gerçek mi, türk mü yabancı mı bilinmez şekilde çocukluk yakışıklısı olarak kalıyor. ta ki, yıl 1995 mirkelam çıkana kadar.

şimdi bu adamın über dobişko birisine dönüşmesi üzücü valla. oysa gençliğinde adam öyle böyle değildi ya.

edit: burada aynı şarkıyı, bu sefer iskender abi tumba çalarken buldum. ben çok iyi hatırlıyorum ama o geceyi, akordeon çalıyordu.

november rain

şarkı harikadır da, bu şarkıyı 90'larda kült hale getiren videosunun muazzamlığını da göz ardı etmemek gerekir. öte yandan 9 dakikalık bu videonun konusu bayağı absürttür. düğününde yağmur yağdı diye mi, yoksa axl gibi bir adamla evlendim diye midir bilinmez bir nedenle bunalıma girip verem olup ölen jane seymour'un absürt hikayesinin yanında, düğünde yağmur yağmaya başlayınca, yağmur değil de nükleer bomba yağıyor gibi bir garip havalara girip saçma sapan yerlere kaçışmaya başlayan davetlilerden en ilginci yağmurdan kaçmak için düğün pastasının içine atlayan adamdır. insana "neden??" diye sorgulatır. bu videoyu bacak kadar veletken izlerken bu abuk sahneyi bir türlü anlayamazdım.

neyse harika bir şarkı ve keyifle izlenen bir videodur, izlemeden ölmeyiniz.

falco

allahım ne kadar yakışıklıymış bu adam, valla bittim, bir süredir şarkılarından youtube mix dinliyorum da, valla maşallah çok tatlıymış.

ayrıca bu adama one hit wonder muamelesi çekmek çok günahtır valla, 80'lerin en vurucu hitlerinden birkaçı bu adama ait, rock me amadeus amerika'da bir numara olmuş ilk almanca şarkıdır mesela, vienna calling vardır falan, yorumculuğu hakikaten çok iyi bu adamın, almancayı kulağa güzel getiren biri, bu bile büyük başarı düşünürseniz. çok genç öldü bu abi

eşcinseller aşkı anlatıyor

transseksüel lezbiyen

eşcinsel olduğu anlaşılınca hastaneye yatırıyorlar altan'ı. 'eşcinsel' olduğu gerekçesiyle askerde tokat üstüne tokat yiyor. zonguldak belediyesi de işine son veriyor. istanbul'a gelince ameliyatla kadın olup otostoplu gecelere adım atıyor, ama bir gazetede çıkan resimli bir haber yüzünden ailesince dışlanıyor. iki yıl önce mesleğine veda eden altan, 45'inden sonra ilk kez bir kadına, film yönetmeni maria'ya âşık...

25/08/2006

şule çizmeci

eşcinsel sivil toplum girişimi lambdaistanbulun başkanı ebru tek kelimeyle nev'i şahsına münhasır biri. önce gay'miş, sonra travesti, derken transseksüel. şimdi de lezbiyen transseksüel... bu çarpıcı değişimin nedenini "insanız, değişebiliriz" diye yanıtladı. onunla transfobinizle yüzleşmeye var mısınız?

aileniz ebru adına alıştı mı?

annem hâlâ 'oğlum altan nasılsın?' diyor.

aileniz istanbul'da mı?

annem zonguldak'ta.

ne zaman ameliyat oldunuz?

15 yıl önce. bir anda, delice bir karar. o zamanlar pürtelaş sokağı'nda çalışıyorduk. zengin bir müşterim bir gelişinde epey bir para verdi. kafama esti, "gidip ameliyat oluyorum" dedim. kolumdaki altın bilezikleri bozdurdum. mecidiyeköy'de 'kasap tuncer' denilen bir doktor vardı, çok sağlıksız koşullarda ameliyat oldum. çünkü param ancak ona yetiyordu.
ameliyat sonrası 'ben kadınım' dedim. sadece nüfus cüzdanında adın değişiyor, ama toplumun gözünde nah kadınsın, ibnesin' ayol.

dana önce ne iş yapıyordunuz?

1985 öncesi, zonguldak belediyesi'nde çalışıyordum. zonguldak ufak yer, bunalımlara giriyordum. intihara kalkıştım. kendime bir sevgili arıyordum. en azgın zamanlarım. ailemin yanındayım. zonguldak endüstri meslek lisesi torna-tesfiye bölümü'nden mezunum.üniversite imtihanını kazanamadım. aslında türk solundan geliyorum, thkp-c mlsp-b'den yargılandım. askerdeyken gözaltına alındım. mahkemeye çıktım, beraat ettim. aslen erzincan tercanlıyız. ablam ve abim mühendis. babam ve annem almanya'da çalıştıkları için bize babaannem baktı. babam ölünce annem zonguldak'a döndü. kadın geldiğine pişman oldu, ben çıktım karşısına bir eşcinsel olarak.

dışladı mı, benimsedi mi?

bir yandan annem baskı yaptı, bir yandan abim. beni hacettepe üniversitesi hastanesi'ne yatırdılar, eşcinsellik tedavisi gördüm.

ne menem bir tedaviymiş bu?

ne bileyim. bir buçuk ayın sonunda doktor 'senin düzeleceğin yok' dedi. zonguldak'a dönünce sorunlar bitmedi tabii... derken askere gittim. bölükte çaycıydım. bir çaycı daha vardı, adam erzurumlu. bana 'dadaşım dadaşım' deyip duruyor. adam sarkıntılık etmeye başladı. karşılık vermediğim için beni bölük komutanına 'o homoseksüel' diye şikâyet etmiş. komutan gelip bir tokat patlattı suratıma. eşcinselim diye beni hakkâri'ye sürgüne gönderdiler. orada başıma gelmedik kalmadı.

o saate kadar sevgiliniz oldu mu?

çookkk. ne aşklar yaşıyordum, hepsi de karşılıklı.
gencim, gençlerle çıkıyordum. meyhanelere gidiyordum. erkek kılığındaydım. saçlarım bülent ersoy'un o zamanki saçları gibi yandan küt kesimliydi. zonguldak yetmedi bana, kabıma sığamıyordum. sonra istanbul'a geldim. burada travestilerle tanıştım. tavestilerle birlikte harbiye'de otostop'a çıktım. adamlar rağbet ettiler bana.

hiç korkmadınız mı?

yok be korkmadım. ilk çıktığım gece yakalandım. karaköy karakolu'na, oradan da gayrette'ye götürüp fişlediler bizi. gazeteciler resmimizi çektiler. sonra da zührevi hastalıklar hastanesi'ne götürüldüm. hiç unutmam, hürriyet gazetesini bir açtım ki en arka sayfada benim resmim var. 'zonguldaklı kız altan istanbul'da yakalandı'. gazeteyi annem okumuş, dayım okumuş... tüm çevreye rezil oldular. çok ağladım o gün. anneme telefon edip yalvardım beni affetsin diye. çok ketumdur, affetmedi. yedi sene önce beşiktaş'taki evime geldi, 10 dakika oturdu. sonra hiç görmedim. abim çocuklarına 'amcanız öldü' demiş. yıllar sonra ablamın oğlu gelip beni buldu, birlikte rakı içtik. 'altan dayı, altan dayı' diyordu. bu haberden sonra zonguldak yüzüme kapandı böylece. 20 yıl sonra arabamla zonguldak'a gittim, ablamın evinde bir bardak çay içtik döndüm. neyse, baktım otelde olmuyor, para biriktirip kazancı yokuşu'nda ev tuttum. sonra da kendime genç bir sevgili buldum. 20 yıldır arkadaşım, hâlâ görüşürüz. 15 yıl pürtelaş'ta yaşadım.

yani polisin şiddetine maruz kaldınız!

aynen öyle. o zamanlar ibrahim eren vardı. biz ilk açlık grevlerini yapanlarız. taksim parkı'na kırmızı karanfiller bırakmıştık. inan üniversite imtihanını kazansaydım şu an transseksüel değil, gay'dim. transseksüel olduğuma pişman değilim, ama gay olarak kalsaydım daha iyiydi. istanbul'da mecburdum transeseksüel olmaya. o zamanlar eşcinsel, lezbiyen, biseksüel ya da travesti olmak çok zordu. ya öyle ya böyle, yani ya heteroseksüel ya da transseksüel olacaksın: çünkü insanlar diğer yönelimleri arada kalmışlık, sapkınlık gibi algılıyor. kim iş verecekti bana? zaten kanunlarda eşcinsellik 'yüz kızartıcı suç' olarak geçiyor. zonguldak belediyesi'nde eşcinsel olduğum için işime son verdiler. türkiye'de travesti olmak kadar zor bir şey yok. yaşıtım travestilerin çoğu öldürüldü. ya otobanlarda araba çarptı ya da müşterileri öldürdüler. ben de bir soru soracağım: bize dair önyargılarınız var mıydı?

hiçbir zaman önyargım olmadı, ama halinize üzülürüm.

neyimize üzülüyorsunuz?

tehlikeli bir hayat, sizlere ucubeymişsiniz gibi davranılıyor.

yani toplumu ikiyüzlü buluyorsunuz. adam gece sana en fazla parayı veriyor, ama gündüz karısı kolundayken 'bak ibne geliyor' diyor. biz hiç yüzlerine vurmayız, efendilik bizde kalsın. bir de o iğrenç kokuları yok mu? ağızları içki kokar. bacak araları leş gibi...

o adamlarla öpüşmem.yüzünüzü ekşitmeyin. mecburiyet nedir bilir misiniz?

evet! gelelim iş-güç durumuna.

iki yıl öncesine kadar otostop'a çıkıyordum. adamları kandırıyordum '.... var' diye. eve getiriyordum, adam durumu anlarsa iş bozuluyor. beni de iri yarı görünce, bunda ne şey vardır diye düşünüyor. oysa benim kadın olduğumu hayal bile edemiyor. iki kez adamlar çok kızdı, beni kilyos yolundan kaçırmaya kalktılar. allahtan polisler çevirdi, kurtuldum. sonra korkumdan bir hafta işe çıkamadım. günlük yaşıyorum. iki yıldır fuhuş yapmıyorum. artık korkuyorum. dedim ya çok arkadaşım öldürüldü. şimdi emekli olmaya çalışıyorum. akşamları küçük bir şişe rakı açıp demleniyorum.

yalnız mı yaşıyorsunuz?

sevgilim var ayol. almanya'da. adı maria. film yönetmeni. birkaç yıl önce film çekimi için istanbul'a gelmişti. polisler tarafından copla tecavüze uğrayan kadınların belgeselini çekti. aramızda bir elektriklenme oldu. hoş hatun (gülüyor). geçen yıl beni almanya'ya çağırdı, 10 gün orada kaldık, oradan avusturya'ya geçtik. 45 yaşından sonra âşık oldum. o da bana
âşık olduğunu itiraf etti. iki kez buraya geldi. geçen yılbaşını burada beraber geçirdik. sonra mayısta tekrar geldi, ölüdeniz'e gittik. eylülde yine gelecek. erkeklerle yatmak artık içimden gelmiyor. ne bileyim, kullandılar beni. ama bu kız almanya'ya dönerken benim için hüngür hüngür ağlıyordu. doğrusu bir kadının benim için ağlaması çok hoşuma gitti. halbuki eve gelince ben de ağladım. maria'yla romantik bir ilişkimiz var. hiç evlenmemiş, erkeklerle hiç cinsel ilişkiye girmemiş. almanya'da beraber olduğu bir kadın var. ama ona benimle beraber olduğunu söylemiş, ama yine de kıskanıyorum. 'istersen aradan çıkabilirim' dediğimde 'hayır. sen, sen, sen' dedi. hoşuma gitti.

siyasete ilginiz devam etti mi?

bir arkadaşım benimle 'hadep'e bir transseksüeli üye yapmazlar' diye iddiaya girmişti. oysa beni hemen üye yaptılar. ama şu var: 'devrimciyim' diye geçinen adamlar bile bize burun kıvırıyor. belki biz onlardan bin kat daha devrimciyiz. onlar ancak teorisyen olurlar. aleviyim, ailem de demokrat. abim dev- yol'cuydu. geçmişte 141-142'nci maddeler için yürüdük. hadep'in yürüyüşlerine katıldım. daha sonra lambdaistanbula üye oldum. politik bir duruş sergileyemezsen yok olursun.

bursa'da 1. türkiye eşcinseller buluşması'nda az kalsın linç ediliyordunuz. orada bir faciayı önlemişsiniz.

o pisliği ben ve deneyimli arkadaşlarım engelledik. bursa'da en doğal olan yürüyüş hakkımızı polis engelledi. otobüsümüzü taşladılar. yöneticilik apayrı bir olay. ben eşcinsellerin örgütlenmesini seviyorum. biz pürtelaş sokak'ta neler çektik, ne dayaklar yedik. travestilerin genelde kültür seviyesi düşük. çoğu erken yaşta cinsel yöneliminden dolayı ailesi ve çevresi tarafından dışlanıyor. bu yüzden çoğu eğitimine devam edemiyor ve hayatlarını sürdürebilmek için tek çare olan seks işçiliğine yöneliyor. çünkü ne kamuda, ne de özel sektorde travesti kimliğine sahip birine iş veriliyor. bu, bir ayrımcılık. kesinlike türkiye'de gay, travesti ve transseksüeller için koruma kapsamlı bir kanun çıkması lazım.

yedinci ve son yazı oğlum benim öğretmenim başlığında.

eşcinseller aşkı anlatıyor

bir travestinin 24 saati

çocukluğundan beri kendisini kadın olarak görüyor. ergenlik döneminde tacize uğramış. lisede solcu sevgilisi öldürülmüş. resim öğretmenliği yaptığı bir dönemde bir arkadaşına uyarak bir gece travesti kılığında sokağa çıkmış, derken fişlenmiş. iki yıldır travesti meraklısı erkeklerin seks işçisi...

24/08/2006

şule çizmeci

o bildiğiniz travestilerden değil. bir kere gerçekten güzel, gerçekten feminen. ne yürüyüşünde, ne konuşmasında abartı var. mor desenli pilili bir eteğin üstüne askılı mor bir bluz giymiş. ayağında yüksek ökçeli sandaletler, kolunda işlemeli pembe bir çanta. gözünde güneş gözlüğü... makyaj yapmamış. beyoğlu'nda bir kafede buluştuk. masamızda eşcinsel sivil toplum girişimi lambdaistanbul'un başkanı ebru da vardı. hep birlikte travestilerin çetrefilli dünyalarına dokunduk.

ne zamandır seks işçisisiniz?

iki yıl. daha önce erkek görüntüsündeydim, ama kendimi gay olarak tanımlamıyordum. çünkü çok feminendim.

nasıl bir aileden geliyorsunuz?

doğma büyüme eskişehirliyim. biz alevi zazayız. beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum. evin tek erkeğiyim. tüm kardeşlerim okudular. iki yıldır ailemle görüşmüyorum.

travesti olmanızı kaldıramadılar mı?

tabii. görünüşümde büyük bir değişiklik oldu. daha önceden kamufle olup gidiyordum. ama şimdi gidemiyorum. küçükken çok kötü şeyler yaşadım. altı yaşıma kadar annem beni kadınlar hamamına götürürmüş. o zaman da kıza benzermişim. tabii zorluklar yaşadım. feodal bir mahallede oturuyorduk. erkek olmanın, kadın olmanın belli kalıpları vardı. kişiliğime yönelik çok hakarete uğradım. içe kapalı bir çocuktum, hiç konuşmuyordum. hatta ilkokula başladığımda yarım dönem beni zihinsel engelliler okuluna verdiler. hep resim yapıyordum. orta 2'ye geçtiğim yıl birden boyum uzadı, kalçalarım genişledi. beden derslerinde soyunma odasında erkeklerin yanında soyunurken utanıyordum. bir gün beni çıplak yakaladılar ve 'bu bizim gibi değil' dediler. göğüs uçlarım çıkıktı. o dönem büyük erkeklerin cinsel tacizine uğradım. biri amcamın yakın arkadaşı.

ailenize söylemediniz mi?

hayır. ortaokul döneminde bunalıma girdim. sürekli karanlık bir odada oturuyordum. o sırada eskişehir'de ünlü bir psikoloğa gittim. ona da güvenmezdim, çocukluğumdan beri erkeklere güvenmem. 13 yaşımdayken erkekler hamamında cinsel tacize uğradım.

sorunlarınızla nasıl baş ettiniz?

dine yöneldim. islamiyet'le, felsefeyle ilgili kitaplar okuyordum. lisede önce dev-sol içinde yer aldım, sonra kürtlerle tanıştım. o ortamda her şeyi unuttum, onların arasında çok rahattım 'dağa çıkacağım' dediğimde karşı çıktılar, 'sen ressam olmalısın' dediler. üniversitede resim bölümünü kazandım. krediler, burslar alarak okulu bitirdim, yani babama yük olmadım. 22 yaşımda öğretmenlik yapmaya başladım. bu arada hoşlandığım erkekler oluyordu, ama cinsel ilişki beni korkutuyordu. üniversitede de sorun yaşadım. koskoca eskişehir kampüsünde parmakla gösterilen tek eşcinsel bendim. saçlarım uzundu. hippi gibi giyinirdim. rengârenktim, saçlarım kırmızı/mordu. babam kızıyordu, ama fazla da büyütmüyordu. pardon bu arada bir ayrıntıyı unutuyorum. kürt hareketi içindeyken genco'yla platonik bir aşk yaşadık. o öldürüldü. onu uzun süre unutamadım. yan yana yatardık, gözleriyle saatlerce beni izlerdi. onunla üç yıl böyle bir ilişkimiz oldu.

üniversitede hadep'e katıldım. onlar çok tutucuydu, beni çok eleştiriyorlardı.

istanbul'a geliş ne zaman?

üniversite son sınıftayken istanbul'a gidip gelmeye başladım. diyarbakırlı zengin bir çocukla tanıştım. parayı çok seven bir tip. sonra o benim aşkım oldu. onunla da cinsellik yaşamadım. o zaman gay'dim, o ise biseksüeldi. benimle birlikte olmak için çok uğraşıyor, ama ben 'erken' diyordum. sonunda onu terk ettim. eskişehir'den çıkış o çıkış, bir daha geri dönmedim. istanbul'da türkü barlarda çalıştım. öğretmenliğe başvurduğumda tayinim eyüp'te bir küçük şirin bir okula çıktı.

öğretmenler sizi benimsedi mi?

okulun müdürü homofobik biriydi, benimle çok uğraştı. takım elbise giyiyordum, ama saçımı mora boyuyordum. sosyoloji öğretmeni bana asılıyordı, bir gün 'bacakların, kalçaların çok güzel' dedi. baktım olmayacak, tayinimi istedim, kasımpaşa'ya çıktı. işte oradayken çapa'da terapiye gitmeye başladım. hep kâbuslar görüyor, sürekli ağlıyordum. o arada fuhuş yapmaya başladım.

cinsellikten korkmuyordunuz yani.

o da şöyle oldu, anlatayım: diş hekimliğinde okuyan tuncelili bir çocukla tanıştım. ilk kez onunla oldum. bu ilişki iki yıla yakın sürdü. Âşıktım, ama söylemedim. o kişi hetero bir erkekti ve beni bir kadın olarak görüyordu. belki de bastırılmış bir eşcinseldi, bilmiyorum. ameliyatla kadın olmam için baskı yapıyor, 'evlenelim' diyordu. cinsel açıdan doyumsuzdu, çok yorucuydu. çok sık kanamam oluyordu, hâlâ da öyle. ondan ayrılınca kısa süreli ilişkiler yaşadım. sonra yasin'le tanıştım. o gündüz öğretmen, gece travestiydi. yasin, kadın kılığına girip kulüplere gidiyormuş. eğlenmek için bir gece onunla kadın kılığında dışarı çıktım, ama çok ürktüm. bir gün taksiye binip kulübe giderken polis bizi fuhuş yapıyoruz diye yakaladı. polis bana inanmadığı için damgalandım. öğretmenliğimle ilgili korkularım başladı. derken maaşım icralık oldu. bir gün travesti seyhan'la karşılaştım. o bana 'gece caddeye çıkacaksın' dedi. parasızlıktan sürünüyordum.

başınızdan geçen ilginç vakalar?

bir gece bir adam önümde durdu, bindim arabaya. adam iç mimar. çok yakışıklı bir adam. bekâr, bir kız arkadaşı varmış. bu direkt elini önüme attı. 'ben travestiyim' dedim. 'ben zaten travesti arıyorum' dedi. açtı baktı, 'ereksiyon olmaz, küçücük bir şey' dedim. 'tüh' dedi. 'yine de beni evine götürdü. banyoya girdi, yarım saat çıkmadı. bir çıktı ki peruk takmış, cazibeli bir kadın. 'merhaba tatlım, ben asu' dedi. inanamadım. benimle cinsel ilişkide aktif oldu. ilk kez böyle bir şey yaşadım. sonuçta erkekti. bir keresinde bir taksici 'keşke bütün kadınların penisi olsa' dedi.

transseksüel olursanız işsiz kalırsınız.

evet. müşterim azalır. ama o zaman da öğretmenliğe dönebileceğim. param olur olmaz ameliyat olacağım. ama önce burun ameliyatı olmak istiyorum, bizim işte güzel yüz çok önemli. şu an sekste çok iyiyim. sürekli bir müşterim var. evli, eşi de biliyor. eşine 'bir travestiyle yattım ve ona âşık oldum' demiş. kadın beni telefonla aradı. 'bana bunu yapamazsınız' dedi. adam her seferinde iyi para veriyor. doğallığım erkekleri etkiliyor.

artık istanbul'da hırsız travestiler terör estiriyor. nasıl organize oluyorlar?

daha çok harbiye'de çalışıyorlar. bu çeteler müşteriyi gasp ediyorlar. arabasını, parasını alıp yola atıyorlar. polisler benim yapmadığımı bilir. beş yıl önceye kadar böyle bir şey yoktu. taksim'de f.d. denilen bir adam çetenin reisi. bu adam kürt kökenli delikanlıları hırsızlık yapmaları için istanbul'a getirip eğitiyor. polis de bunu biliyor. bu hırsızlar baktılar, travesitler iyi kazanıyor, 'o halde bizde travesti kılığında işe çıkalım' dediler. bu hırsız travestiler gündüz erkek kılığında dolaşıyor. mesela bu çete iki ay önce bir müşteriyi pangaltı'da öldürdü. travesti bir arkadaşım internet üzerinden çalışıyordu, öldürüldü. hiç internet yoluyla kimseyle çıkmadım. çünkü internete girenlerin çoğu hırsız, çeteden.

eşcinseller aşkı anlatıyor

sevgilim karısına döndü

erkeklere olan ilgisini 10 yaşındayken fark ediyor. delikanlıyken kendinden büyük erkeklerle flört etmeye başlıyor. 25'indeyken taksim parkı'nda tanıştığı evli bir erkekle 12 yıl boyunca büyük bir aşk yaşıyor. 'masal bahçesi'nde yaşanan mutluluk beş ay önce sevgilisinin karısına dönmesiyle sona eriyor.

23/08/2006

şule çizmeci

onunla tam beş saat konuştuk. bugüne kadar hiçbir kadın arkadaşımın ayrıldığı sevgilisinin arkasından bu kadar sevgiyle söz ettiğini duymadım. 25 yaşındayken tanıştığı evli bir adamla 12 yıl süren ilişkisi beş ay önce bitmiş. bir masal bahçesinde yaşadıklarını söylüyor. bu romantik ilişkinin ardından sevgilisi için döktüğü gözyaşları dinmiyor.

aileniz eşcinsel olduğunuzu biliyor mu?

açıklama yapmadım, onlar da bir şey ima etmedi. beni görünce babamın ilk sorusu 'ne zaman evleneceksin? sana kim bakacak?' oluyor.

ailenizle iletişiminiz nasıldır?

beş çocuklu bir ailenin üçüncü erkeğiyim. babam işçiydi. annem ev hanımı. babam erzincan'dan kalkmış istanbul'a gelmiş, beş çocuk büyütme telaşında bir adam. aleviyiz, ama babam dinle ilgili baskı yapmadı. babam biraz sinirli ve gergin bir adamdır. o dönem geçim zorlukları vardı. annemin üzerinde kesin bir baskısı vardı. dayak o kadar çok yoktu, ama aralarında bağrışmalar olurdu. anladım ki babamın bana hiçbir hakkının geçmesini istememişim. altı yaşımdayken gittim eminönü'nden kendime bir boya sandığı aldım ve kendi paramı kazanmaya başladım. sonra simit satttım, pazarda çalıştım. aldığım paranın bir bölümünü anneme verirdim. çok da başarılı bir öğrenciydim. 12 eylül dönemini de hatırlıyorum.

babanız sol gelenekten mi geliyor?

evet, o yüzden küçük yaşta ezilenlerin yanında yer aldım. annem de bir ezilen... onunla yakındım, o bende bir şeyler sezinliyordu. 20 yaşımda anneme erkek arkadaşımın resmini bile gösterdim. çok üzülmüştü ama... inanmayacaksınız ama ben 10 yaşımdayken gay olduğumu biliyordum. yazları şort giydiğimde... 10 yaşında bir çocuk kendisini 40 yaşındaki adamlara beğendirmeye çalışıyordu. inanılmaz bir şey yani. babam gibi olan adamlara kendimi beğendirmek çok hoşuma gidiyordu. kırılgan bir yapıya sahip olduğumu biliyorum. o yıllarda eşcinsellik alenen yaşanmıyordu.

ergenlik çağı nasıl geçti?

çok zor. 15 yaşındayken sarışın bir kız arkadaşım oldu. kadınlar benimle birlikte olmaya çalışıyordu, ama ben kendimi bildiğim için hep yaşlı erkek vücutlarını çok merak ederdim, sokağa çıkar onları izler, gözlemlerdim. 18 yaşımdayken büyük bir şirkette çalışan bir sevgilim oldu. 40 yaşındaydı, beni çok seviyordu. ama tam olarak birlikte olmadık, flört ediyorduk. beğenilmek güzel bir duygu. evli bir erkekle olmak daha güçlü bir duygu, güveniyorsun. daha sonra onunla olmadı. 20'li yaşlarda bir evli adama âşık oldum, beni zaman zaman şile'ye götürürdü. onu sultanahmet'te tanımıştım, ofisine giderdim. çalıştığım bir şirkette bir arkadaşım benim gay olduğumdan şüpheleniyordu. beni test etmek için geneleve götürmüştü. böyle bir şey yaptığım için şimdi kendimden utanıyorum. çünkü istemeyerek, ona kendimi kanıtlamak için... ona bir gösteri sundum. böylece bir daha benden şüphelenmedi. 20'li yaşlarda taksim parkı'nı keşfettim. o dönem cesurlaştım. parkta oturuyor, çay içip arkadaşlarla sohbet ediyoruz, o arada çok gay arkadaşım oldu. o sırada masal gibi yaşadığım bir şey var.

yoksa gerçek bir aşk mı?

yunanlı bir arkadaşım beni yakışıklı bir adamla tanıştırdı. evliydi. iki çocuğu vardı.. yakışıklıydı, güvenilir biri olduğunu hissettim. sanki bir melekle tanıştım... çok yakındık. oğluna iş bile buldum. onun yanında rahat ediyordum, bana güven veriyordu. masum bir ilişkimiz vardı. 12 yıl sürdü, beş ay önce bitti.

hayatınıza başka biri girmedi mi?

üç-dört kez ayrıldık, tekrar barıştık. o aralar beraber olduğum insanlar oldu, ama önemsizlerdi... ben her zaman bir travma yaşıyordum, onun karısına gitmesini kabul edemiyordum. o da çok üzülüyordu. karısı bu ilişkiyi tahmin ediyordu. çünkü biz onunla birbirimize çok bağlıydık. türkiye'nin dörtte üçüncü birlikte gezdik. karısına benim için 'iş arkadaşım' diyordu. zaten yıllarca karısını öyle alıştırmış. şu an 57 yaşında, hâlâ özgürlüğünü yaşar. ben onu çeşitli gay kulüplerde görüyorum.

peki sevgiliniz gay miydi, biseksüel mi?

gay, çünkü karısıyla birlikte olmuyordu.

nereden biliyorsunuz?

çünkü bana hiç yalan söylemezdi. bunu hissetmedim açıkçası. kadınla erkek arasında böyle bir şey var mıdır bilemiyorum, ama bizim aramızda müthiş bir tensel uyum vardı. çok güzel şeyler yaşadım. aramızdaki yaş farkına rağmen çok iyi uyum sağlardık, iyi anlaşırdık.

karısıyla tanıştınız mı?

yoo, sadece telefonla konuşurduk. sevgilim ramazanlarda iftarı benimle açmayı severdi. karısı bundan hoşlanmıyordu belki de. onun allahını ben de seviyordum. sevgilimin karısı türbanlıydı. fotoğrafını görmüştüm; yeşil gözlü, inanılmaz güzel bir kadın. rüya gibi bir ilişkiydi. şu an beni gördüğünde yine garip bir hale bürünüyor. beni hâlâ sevdiğini biliyorum.

niye ayrıldınız o zaman?

beni kendisinden soğutmak için başkalarıyla olmaya başladı. gay barlarda, gay meyhanelerde yanında genç gay'lerle görüyorum onu. karısı ilişkimizi hissettiği için bizim ilişkimizi devam ettirmesi zordu, bana daha çok zaman ayırıyordu çünkü... bir de ben ona çok sahip çıkıyordum. şu an ona bir şey olursa en büyük acıyı yine ben hissedeceğim (gözleri yaşarıyor). artık onu kıskanmıyorum. kendimi daha fazla ateşlere atamam, yeterince attım. onun istediği her şeyi yaptım. hep benimle olmak isterdi. 'lütfen evine git' diye yalvardığım olurdu. benden ayrıldıktan sonra da evine gitmek yerine parklara gidip gay arkadaşlarıyla muhabbet ederdi. gay dünyası çok başkadır. kaybedenlerin buluştuğu bir alan. o da bir kaybedendi.

bir kadın kocasının biseksüel olup olmadığını nasıl anlar?

yataktaki davranışları ele verir. çünkü erkeklerle olan bir adam bir süre sonra kadın vücudunu unutur. ben de 1998-2000 yılları arasında kadınlarla da oldum. kadınlarla olmak hoşuma gitmiyor. tenlerini sevmiyorum.

sevgilinizle romantik bir ilişki mi yaşadınız?

çok gizli bir şeydir bu. masal bahçesine atıyorlar insanı. bunun gerçekliğine inanan iki kişi var; sen ve o. dışarıdakiler bunu küçümsüyor, anlamıyor. gay kulüplerde masamıza çiçek gönderirlerdi. gay arkadaşlarım beni çok kıskanırdı. çünkü onlar çokeşli. benim bu adamla uzun yıllar düzenli bir ilişkim olmuş.

ayrıldıktan sonraki günler nasıl geçti?

çok ağladım, bazen onun sevdiği şarkıları dinliyorum. arkadaşlarım onu bana uygun bulmuyordu, aramızda kültür ve yaşam farklılığı vardı. farklı sınıflardandık. ne önemi var?

çok yorgun duruyorsunuz.

tabii. bayağı yoruldum. sizce var mı böyle bir heteroseksüel ilişki? istesem evlenirim, çocuğum bile olur. kimse anlamaz gay olduğumu. böyle bir şeyi tercih etmem. niçin istemediğim bir hayatı yaşayayım, niçin evlenerek bir kadının hayatını mahvedeyim? insanların arayışları bitmez, sürekli denerler. bence bir erkeğin bir erkeği sevmesi, bir kadının bir erkeği sevmesinden çok farklı. ama kabul görmüyor. sakallarımın uzaması, berbere gitmek hoşuma gidiyor. sevglimle vahşi bir ilişkimiz vardı. bazen çok şımarıyordu. evinde kötü bir şey yaşadığında bana gelirdi, onu sakinleştirirdim. ben onun unutma bahçesiydim. ben sevgilimin yazlığıydım, karısı kışlığıydı.

gay dünyasının kuralları neler?

ancak belli şifrelerle girersin. her yerin kuralları var. çok kontrol vardır, sırdaş olmak, rengini belli etmemek zorundasın. tüm meslekler ölüyor orada. orası hayali bir yer gibi.
oraya hiç tahmin etmediğin ünlü birisi de giriyor. gizliliğin önemini bilmek lazım. unutmak için hep içersin oralarda. şu an istiklal'in başına yürüyelim, 10 kişiyle bakışıp size notumu verebilirim. hissederler beni... o zaman yandın yani. yine de çok hoşuma gidiyor asılmaları.

eşcinseller aşkı anlatıyor

annem beni lanetledi

üniversite ögrencisi güzel bir genç kız. lezbiyen olduğunu ailesine itiraf ettiğinden beri kendisini yalnız ve dışlanmış hissediyor. onunla yaşadığı zorlukları konuştuk.

22/08/2006

şule çizmeci

ne zamandır 'lezbiyenim' diyorsunuz?

çocukluğumdan beri... eğitimli bir ailenin çocuğuyum. tipik bir burjuva ailesi. benden 18 yaş büyük bir abim var. yalnız bir çocuktum bir kere. abim hem benden çok büyüktü, hem de yatılı okuyordu. pek arkadaşım da yoktu. bana bazen anneannem, bazen babaannem bakıyordu. bütün gün kitap okurdum. televizyon izlerdim. oyuncaklarımla oynardım. mutluydum yani... kendimi bildim bileli kız çocuklarından farklıydım. barbie ve büyük kız bebekler vardır ya, kendimi onlar gibi görmüyordum. onların kocası olabilirdim ancak. evcilik oynarken kendimi barbie'lerin erkek arkadaşı olarak görürdüm.

peki okulda uyumlu muydunuz?

hatırladığım bir şey var. kolejde okuyordum, özel kıyafet günü yapılmıştı. kızlar şeker gibi giyinmişlerdi, etekler, kafalarında kurdeleler... ben şalvar pantolon giymiştim, ayağımda botlar, bir sweetshirt... tam bir erkek çocuğu gibi giyinirdim, ama saçlarım uzundu. ailem beni erkek gibi yetiştirmeye çalışmadı.
ama ben niye öyleydim? o kıyafetleri demek ki ben beğeniyordum annem de bir gariplik görmüyordu. etek giymeyi sevmiyordum, bir adama etek giydirdiğinizde iğreti durur ya...

ergenlikte neler hissettiniz?

o kadar üzüldüm ki göğüslerim büyürken. ergenliğe girmeden önce üstümü çıkarırdım, sadece donum kalırdı. aynada kendime bakar ve beğenirdim. dümdüz göğüslerim çok hoşuma giderdi. göğüslerim şişmeye başlayınca vücudum bozuluyor gibi geldi, sinir oldum. tabii, şu anda kadın olmakla ilgili bir sorunum yok, hatta gurur duyuyorum. makyaj da yaparım, canım isterse etek de giyerim... 'göğüslerim biraz daha büyük olsaydı' diyorum.

ilk kez regl olunca ne yaptınız?

15 yaşımdaydım o zaman. hormonlarda bir problem vardı. testesteronum fazlaydı. bir kızdaki hormon dengesizliği, testesteron fazlalığı o kıza erkeksi davranış veriyor bence. hormon düzensizliği kimseyi eşcinsel yapmaz, ama lezbiyeni erkeksi yapabilir hormon.

eşcinselliği 'bir hastalık' olarak görenler 'hormon tedavisiyle onları düzeltiriz' diyor. bu mümkün mü?

ben hormon tedavisi gördüm. şu anda bütün değerlerim normal. ostrojenim de gayet iyi noktada. testesteronum fazlayken bile kıllanmadım. hormon tedavisinden sonra bir hetero olmadım, biseksüel bile olmadım. çocukken kızlarla diyaloğum gerçekten çok kötüydü. onlar beni garipsiyordu, ben de onları. yine de bir kız benim için çok değerli oluyordu. hayranlıkla bakıyor, yakınında durmak, dokunmak istiyordum. bu halim üç dört yaşından başlar liseye kadar böyle gider. filmlerde akt-ristlerin erkek sevgilisi olarak kendimi düşünürdüm. kendimi ayhan işık sanırdım. tabii o zamanlar lezbiyenlikten falan haberim yok. kötü davranışlarla karşılaştım. ortaokulda 18 kızdık. sınıfın en güzel kızları listesi yaptılar. listede 17 kız vardı, ben yoktum.

ilk aşk ne zaman?

16 yaşımda komşunun kızına âşık oldum. öpmek istiyordum. 'ama iki kız sevgili olamaz' diyordum. iki kızın sevgili olabileceğini bilmiyordum. bu komşu kızına duyduğum aşk yüzünden çok kötü depresyona girdim. dedim ki 'bari anneme söyleyeyim, o bana yardım eder.' anneme 'ben bir kıza âşığım' deyince çığlık attı, ağlamaya başladı. kıyametleri kopardı. hemen jinekoloğa götürerek bende fiziksel bir sorun olup olmadığını araştırdı. sonra psikiyatr dönemi başladı. iki seanstan sonra psikiyatr annemi çağırarak 'kızınız lezbiyen. ancak bu bir hastalık değildir. siz bunu kabul edemiyorsanız, sizin homofobinizi tedavi ettirmeniz lazım. sizinle seans yapalım' dedi. annem gerçekten depresyona girmişti. aile meclisi toplandı, annem, babama ve abime 'eğer bu kız lezbiyense ben onunla aynı evde yaşayamam' dedi. çok ağır tabii. abim, 'o zaman benimle yaşar, ben ona bakarım. o benim kardeşim. onu çok seviyorum. onu asla bırakmam, kimselere de ezdirmem' dedi.

abinizin evine mi taşındınız?

yoo annemlerleyim. babam ortadan toz oluyor. babamın hiç umrunda olmadı. beni anneme havale etti. o arada intihara kalkıştım. kendimi cezalandırmak isteği belki de. annem lezbiyenliği günah olarak görüyor. lanetlendiğimi düşünüyor. sayımız artıkça dünya batabilir diye düşünüyor. ahh nasıl da entelektüel bir kadın. çok yalnızdım. o zaman nerede gay kafelerin olduğunu bilmiyorum ki. internette gay ve lezbiyenlerin tanışabileceği sitelerin olduğundan haberim bile yok. 16-19 yaşlarım çok kötü geçti. annem telefonlarımı dinler, defterlerimi karıştırır. 18 yaşımdayken annem beni öyle bir dövdü ki. beni öldüreceğinden korkuyordum, odamın kapısını kilitlerdim. çok tedirgin olurdum. lisede platonik aşklar yaşadım. sonra lise bitti, o yaz ilk kez bir sevgilim oldu.

o da lezbiyen miydi?

maalesef 'ben heteroyum' diyen biriydi. bir akşam ben onda kalırken 'ben seni seviyorum' diyerek öptü beni. acayip âşıktık birbirimize. beraber tatile çıktık. beş ay sonra bir gün kız beni arayarak 'ben lezbiyen değilim. buna daha fazla dayanamayacağım' dedi. toplum baskısı ona fazla geldi herhalde. lezbiyen olduğu öğrenilse yurttan atılır. korktu galiba. odtü'nün yurdundan atılan bir lezbiyen çift biliyorum. ondan sonra depresyondaydım. kimseyle beraber olmadım. ailem destek olsaydı, benimle ilgilenselerdi bu kadar ağır yaşamazdım. annesi insanın idolü oluyor. seni seven insan sana lanetliymişsin gibi bakarsa kabul görmeyi nasıl bekleyeceksin ki. ben de "bu işkenceden kurtulayım, bari erkeklerle çıkayım" dedim.

lezbiyen olduğunuzu anlamadılar mı?

akıllarına bile gelmedi. üniversitedeyken iki erkekle çıktım. iyi güzel, el ele sokakta yürüyoruz, tamam. tabii öpmek istiyor, öpüşüyoruz. nasıl midem kalkıyor. bu sefer o öpüşme benim için sıkıntı. kendimi kötü hissedince sevişmeye yeltenmedim. teni kötü geliyor, kokusu kötü geliyor. o salgıladığı erkek kokusu kötü geliyor. üniversitede legato adlı bir lezbiyen oluşumun varlığından haberdar oldum. 'tüm üniversitelileri bekliyoruz' diye bir internet adresi vermişlerdi. onlarla tanıştım. dergiler, kitaplar, kafeler, filmler ve bir gay kültürü varmış. kendim gibi zor durumda olan eşcinsel gençler için bir şeyler yapmak hoşuma gitti. aynı üniversiteden bir sevgili buldum, bir yıla yakın birlikte olduk.

nasıldı ilişkiniz? mutlu muydunuz?

iyiydi, ama kültür farklılığı yüzünden çok sorun yaşadık. bir de gay kültürü lüks bir tüketim kültürü. çünkü barlar pahalı ve elittir. benim gittiğim gay barda giriş 20, küçük bira 10 ytl. bunun iki nedeni var. en önemli neden 'rekabet olmadığı için sömürelim'. gidilebilecek çok yer yok, bir de elitist kaygı var gay'lerde. gecekonduda yaşayan bir insan için gay kültürüne dahil olmak hemen hemen mümkün değil. kabul görmek de kolay değil. bu elitizmden arınmaya çalışan gruplar da var. sonuçta o kızla yapamadım, ayrıldık...

bakire misiniz?

değilim. kız arkadaşlarımdan biriyle oldum. parmakla. bazen yapay penis de kullanıyoruz. benim de kullandığım oldu. bele takılıyor, protez gibi. o da bir fantezi. kız arkadaşımı erkek kılığına sokup onunla sevişebilirim, ama bir erkekle sevişemem. çünkü bir erkek bir penisten ibaret değil. önceden feminen kızlardan hoşlanırdım. taş bebek olsun, uzun saçlı olsun. o ilk sevgilim gayet kadındı. bir dönem butch (erkeksi kadın) sevmeye başladım. güzel yüzlü kısa saçlı küçük oğlan çocuğu. şimdi son iki yıldır yine feminen sevmeye başladım.

lezbiyenler kendilerini gizleyerek mi yaşar? iş hayatında sorunlar yaşanır mı?

üst düzey yöneticilik yapıp kendilerini gizleyenler var. lezbiyen olduğu için işini kaybeden biri olduğunu duymadım, ama gay'lerin durumu daha farklı. bir kadının bu yüzden terfi ettiğini bile duydum, çünkü lezbiyenler erkeklerin hoşuna gidiyor (gülüyor). bize 'leblebiler' diye bağırdıkları olur. kadın eşcinselliği ciddiye alınmıyor. ben bugüne kadar dört kere saldırıya uğradım. son saldırı harbiye'de oldu. yanımdaki kız arkadaşım bıçak çekti, korkup kaçtılar. korkuyorum ama hayat böyle. biz yine iyiyiz, gay'ler dayak yiyorlar.

neden bazı erkekler lezbiyen pornolarına meraklıdır?

heterolarda bu inanılmaz bir fantezi. gerçekten bayılıyorlar. o kadar çok erkek biliyorum ki 'keşke iki kızın sevişmesini seyretsem, aralarına katılsam' diye düşünen. lezbiyen bir genç kızla birlikte oldukları zaman o kaleyi fethetmiş hissediyorlar. hatta 'tedavi edebiliriz' diye düşünüyorlar. bu onlar için öyle büyük bir zafer ki. seçilmiş olmak gibi bir şey. erkeklerin kafasında 'penis olmadan sevişme olamaz' diye bir düşünce var. o yüzden gay'ler tepki görüyor, işin içinde penis var.

eşcinseller aşkı anlatıyor

baba ben eşcinselim

17'sindeyken 'ben eşcinselim' diyen tolga'yı ailesi dışlamadı. annesiyle birlikte terapiye gittiler. albay baba oğlunun ilk sevgilisine 'ona zarar vermeyeceksin' diye tembih etti. tolga, rahat ve mutlu bir genç (not: bu röportaj sanırım boysan yakar ve aykut atasoy ile yapılmış).

21/08/2006

şule çizmeci

tolga ve aslan iki yıla yakındır birlikteler. ikisi de üniversitede sanat eğitimi görüyor. tolga, eşcinsel olduğunu 17 yaşındayken ailesine söylemiş. aslan ise henüz ailesine açılamamış. tolga'yla ailesinin yaklaşımını ve birlikte neler yaşadıklarını konuştuk.

nasıl geçti okul yıllarınız?

çok alay ediliyordum. ilk mastürbasyonumu 14'ümde yaptım ki bu bir erkek çocuk için geç sayılabilecek bir yaş. seksüel dürtülerimle yüzleşmeyi olabildiğince geciktirdim. hep erkeklerle ilgili fanteziler kuruyordum. orta 2'de benimle ilgili bir tahtaya bir tekerleme yazmışlardı, sınıfa girince erkek çocuklar hep bir ağızdan bunu söyleyip bana güldüler. bunu yapan çocuğun üzerine yürüdüm, yumruklaştık. eşcinsel olduğunu hissettiğim bir arkadaşımla birbirimizi korur kollardık. başka sınıflardan sırf beni görmek için gelenler olurdu, 'top tolga burada mı?' diye...

ne zaman 'eşcinselim' dediniz?

internetle birlikte hayatım değişti, erkek bedenlerine bakıyor ve etkileniyorum. ama suçluluk duygusuyla hemen kapatıyorum. interneti babam da kullanır korkusuyla... çok çelişiyordum kendimle, acaba benim duygularım mı hatalıydı, yoksa toplumun dayattığı ve meşru saydığı sadece karşı cinsle birlikte olunma zorunluluğu mu? bir partiye gittim, orada bir kızla el ele tutuştum. aslında 'heteroseksüel olmak istiyorum' diye diretiyorum. ama okulda çocuklar yanında mastürbasyon yapıyor, penis görüyor ve haz alıyorsun. o gece partideki o kızla öpüştüm ama hiçbir şey hissetmedim. bir hafta sonra annem bana gelip 'bir kızla öpüşmüşsün, niye bana söylemedin?' diyor. tüm seks olaylarını annemle konuşurum, çünkü babamın benimle bu tür konuları konuşacak cesareti hiç olmadı. bir gün annemin yanında eşcinselliği savunan bir konuşma yaptım. ertesi gün eve gelince 'tolga konuşmamız lazım' dedi babam. 'bize anlatacağın bir şey var mı?' diye başladılar, soru üstüne soru. beş saatlik sorgunun sonunda 'eşcinselim' dedim. katıla katıla ağlıyorum.

babanızın tepkisi ne oldu?

babam albay!.. 'ne yapacağız şimdi?' dedi. 'birinden yardım almalıyız' dedi annem. psikolağa hep birlikte gittik. acayip bir yabancılaşma var evde. hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorlar, ama karmakarışık kafaları. daha ilk görüşmede psikolog bana ailemin önünde mastürbasyon yapıp yapmadığımı sordu. yaptığımı söyleyince 'mastürbasyon yaparken erkekleri mi düşünüyorsun, kadınları mı?' diye sordu. 'erkekleri' deyince odadan çıkmamı istedi. daha sonra beni çağırdı ve 'annen ve babanla konuştum. sana hiçbir şekilde karışmayacaklar' dedi. sadece ben değil, annem de terapiye başladı.

evde neler değişti?

beni aşırı derecede kontrol etmeye başladılar. sürekli koruma ve kollama hali. terapiye iki yıla yakın devam ettim. o sırada üniversite sınavlarına hazırlanıyorum. sınavı kazandım, şimdi resim eğitimi görüyorum. annem, hayalinde kurguladığı oğlunu bir müddet geri istedi. aslında annemin istediği, her erkek annesine toplum tarafından dayatılan anneliğe dair arzulardı; askerlik, evlilik, çocuk sahibi olma... annem çok zorlandı kendi içinde, kişisel gelişimle ilgili kitaplar okumaya başladı. bir gün psikoloğumun önerisiyle babamla ben bira içmeye gittik. 15 dakikanın sonunda babam 'sakın anal ilişki yapma, ben buna dayanamam' dedi. şu an bildiği halde kendini rahatlatmaya çalışıyor. sonra maskeler düştü. annem ne kadar kontrolcü olduğunu anladı ve bana 'artık seni bugüne kadar kafamda kurduğum oğlum tolga olarak değil, seni bir birey olarak kabul ediyorum. sen benim hayal ettiğim oğlum değilsin' dedi. beni yeniden keşfetti. babam ise 'sen beni bu düşünceyle öldüreceksin' dedi. babamın bu tepkisini şimdi anlayabiliyorum. çünkü eşcinsel bir çocuğu olması onun erkekliğini zedeliyordu. aslında kendinde, kendi erkekliğinde arıyordu hatayı. babam annemi beni koruduğu için çok suçladı. annem babama 'oğlunun eşcinsel olduğunu kabullenemiyorsun' dedi.

ilk cinsel deneyimi kiminle yaşadınız?

2000'de internette biriyle tanıştım. ozan, benden 10 yaş büyüktü. taksim'de buluştuk. erkeksi birini arıyordum. görüntüsü iyiydi. deneyimli olduğu için onunla rahat edebileceğimi düşündüm. tanışmamızın haftasında bizim eve geldi. bir şirkette ihracat müdürü, iyi bir ailesi var. babam onunla yalnız konuşmak istedi. 'kesinlikle tolga'nın kılına zarar gelmesini istemiyorum' diye öğütler vermiş. şu an ona hem acıyorum, hem çok kötü oluyorum. ona çok haksızlıklar yaptım. bir ara intihara kalkıştım. artık babama hiç tepki vermiyorum, çünkü kalp hastası. ozan'la bir buçuk ay bir şey yaşamadık. çünkü vücudumu paylaşmaktan, çıplak kalmaktan korktum. ilk gecemiz çok güzeldi, her yer mumlarla doluydu. ona teşekkür borçluyum o gece için. ama ilişkimiz giderek zorlaştı. homofobikti. suçluluk duyuyordu eşcinsel olduğu için.

eşcinsel olduğunu gizlemiş mi?

eşcinsel olduğu anlaşılmasın diye kızlarla çıkmış. maskülen bir tip. her erkeksi gördüğünüzü heteroseksüel zannetmeyin. zaten iki adı vardı. birinci adı dışardaki hayatı kontrol ediyordu, ozan'ı eşcinseller arasında kullanıyordu. ancak benimle yan yana yürümekten hoşlanmıyordu. çünkü insanların feminen hareketlerimden dolayı beni, dolayısıyla onu da eşcinsel olarak nitelendirmelerinden korkuyordu. kendini kadınsı bulmayan birçok eşcinselin homofobik olmasının nedeni de budur zaten. ülkemizde sokakta eşcinsel yok, yatakta eşcinsel var. ozan, bana 'elini kolunu düzelt' dedi, 'sesini kalınlaştır' dedi. ancak ailem benim hareketlerime hiç karışmamıştır. ilişkimiz tükenmeye başladı. kavgalar kıyametler. üç yılın sonunda eften püften bir nedenden dolayı ayrıldık. aslan'la tanışana kadar önemsiz ilişiklerim oldu.

aslan'la ilişkiniz nasıl başladı?

tolga: aslan'ı ilk kez bir gaybarda gördüm. çok hoşlandım. yakışıklı. tam bana uyan biri, hem feminen hem de maskülen olabilen, ikisinin ortası da olabilen, rengârenk yani... onunla erkeksi sevgili arama düşlerimden de vazgeçtim. kafamdaki duvarlar artık yıkılıyordu. hem kendimi yeniden keşfediyor, hem de deneyimlediğim her şeyi eleştiriyor, neyi neden yaptığımın hesabını kendime veriyordum. amacımız günlük hayatta gördüğümüz kadın-erkek rollerini ilişkimize sokmamaktı. eşcinselliğini kendine itiraf edeli daha yeniydi değil mi aslan?

aslan: tolga'dan 11 ay önce ilk kez beraber olduğum gencin annesi bizi yatakta yakaladı. çocuk benden hemen ayrıldı. ben çok kötü üç ay geçirdim. daha sonra bir başkasıyla oldum ve yine tokat yedim. tolga bana güven verdi, dünya görüşümüz uyuşuyordu.

'artık bana top diye laf atıldığında üzülmüyorum'

ailenizin aslan'a yaklaşımı nasıl?

tolga: babam bugüne kadar eve giren arkadaşlarımın hepsinin eşcinsel olduğunu biliyor, hepsini çok seviyor. ama aslan'ı çok daha fazla seviyor. babam belki bir kızla beraber olurum ihtimalini yaşıyor. ama o onun ihtimali. annem ise bana 'sen bana bir hediyesin' der. 'sen olmasan transfobimi, homofobimi yenemeyecektim' der. annemin sadece düşüncelerinin değil, cinsel hayatının değiştiğinden eminim.

aslan: haftada iki üç gün onlarda kalırım.

tolga: aynı odada kalıyoruz. annem aslan'ın evinde bu ilişkiyi yaşayamayacağımızı biliyor. 'keşke babama söylemeseydim' dediğim zamanlarda annem 'iyi ki söyledin, iyi ki kafasını karıştırdın. sakın sen üzülme' der. eskiden biri bana 'top' diye laf attığında üzülüyordum. oysa aslan 'üzülmeyeceksin' dedi. çünkü o hakaretler aynı zamanda cinsel kimliğinizi kabul etmenizde, 'evet ben eşcinselim' demenizde size mani olan toplumsal ikazlar...

aslan: bir baba için erkekliğine saldırıdır çocuğunun eşcinsel olması... 'ben ne hata yaptım?' diye düşünüyorlar. eğer eşcinsellik bir tercih olsaydı, onların hataları yüzünden eşcinsel olmuş olabilirdik, ama eşcinsellik bir yönelim. iki yüzlü kurallar uygulanıyor.

bursa'da olan olaylarda bize küfreden insanlar iki yüzlü. travestilere sorun yattığınız birlikte olduğunuz insanlar kimler diye... 'ülkücüler, dinciler'. bu adamlar sokakta eşcinsele tahammül edemiyorlar. iki yüzlülüğümüz, bizim baskıcı, totaliter, demokratik olmayan ahlaki değerlerimizden kaynaklanıyor bence. kimse kimsenin eşcinsel olabileceğini düşünmüyor.
o yüzden en yakınınızdaki oğlunuz 'eşcinselim' dediğinde inanılmaz bir travma yaşıyorsunuz.
  • /
  • 40

evdeki bütün dolapların ağzına kadar dolu olması

kendi odam harici bizim evdede bu durum söz konusu. ayrica buna ek olarak birnirinden bağimsiz esya kombinasyonlarida söz konusu. bunun sosyoekonomik durumla alakasi olduğu kadar bence kişisel seçimler dogrultusunda da geliştiğini düşünüyorum. birsuru farkli bardak, tabak takımı, bircok farkli nevresim, ivir zivir hiç bilmiyorum... zaten anneannem gecekondu ile başlamiş hayatinda, annemde gece konduda büyümüş. toplayicilik ve serbest birakamama hali soz konusu. ben çok sıkılıyorum bu düzensizlil ve karmasadan mesela. ablam evden tasindi ve ben onun odasina geçtim. annem benim odamı da doldurdu uç ay icerisinde. saka gibi. tabii ki çöp ev değil ama çok fazla esyada yok değil.
benim bazamin altini bosalttiğim için ve hicbir sey istemediğim için odamda, yatagimin altinda da icten içe arzusu var ama caktirmiyor. ben de annemin aksine çok minimalist oldum. bir bavula sigacak kadar esyam var. baska da bir seyim yok. tabii kitaplarim hariç... çok sey attim, yok ettim, hediye ettim. hayatimda da hicbir sey degismedi. esyalarla iliskimize goz atmamiz gerekiyor.

one child nation

çin’in 1979’dan 2015’e kadar uyguladığı tek çocuk politikasının toplumda yarattığı etkileri ele alan 2019 yapımı bir belgesel. bu kadar uzun bir süre bu politikanın uygulanmış olması, toplumun sessiz kalarak boyun eğmesi gerçekten üzücü.

la serenissima

bir dönem sanırım tvlerde sinyal müziği, jenerik müziği o bu müziği için çokça kullanılmış parça. ben aşağıdaki rondo veneziano halinden bahsediyorum.

şarjlı dikey süpürge

böyle başlıklar subliminal mesaj içeriyor genelde. yoksa kim ne yapsın ayı sözlükte elektrikli süpürge entrisini. cihat deyince nasıl aklımıza erotik geliyorsa dik duran sert bişeyden bahsediyor yazar kör göze parmak sokar gibi. şarjlı diye belirtiyor yani tekrar tekrar yapabilirim diyor. vakumlu bir cihaz seçilmesi de tesadüf değil tabi ki!!

geylerin şehir merkezinde yaşamayı tercih etmesi

çocuk olunca arabasız olmuyor. araba olunca da şehir merkezi tam bir işkence. evimin önünde otopark olmasına rağmen arabamı çıkarmaktan, trafiğe girmekten gittiğim yerde park yeri atamaktan nefret ediyorum. o yüzden heteroseksüeller bir süre sonra şehrin çeperlerine sürüklenirken gayler dayanabiliyor merkezde olmanın bu negatif taraflarına.

Toplam entry sayısı: 796

hayırlı evlat

ana babasına ileri yaşlarında destek olan kişi sanırım. babamın son ameliyatinda yanında oldum, iki hafta yanlarında kaldım. babamı sağ salim çıkardık hastaneden. yaşlanınca insanlar bir gariban kalıyorlar. anne babamın bankacılık ve edevlet işlemleriyle, cep telefonu problemleriyle, vergi fatura ödemeleriyle falan ben uğraşıyorum uzunca bir süredir. son bir kaç yıldır yurtdisina tatillere götürüyorum. bu son yanlarında bulunusumda da babamın eskiyen cep telefonunu yeniledim, evin de temizliği kolaylaşsın diye şarjlı dikey süpürge aldım, sonra da evi bütün dolapları sifonyerleri çeke çeke bir güzel temizledim. evleri çöp evden hallice, annem herseyi biriktiriyor. evde geçirdiğim süre boyunca gizli gizli torba torba eşya da attım, eski gazeteler, kağıtlar, torbalar, plastik kutular, kavanozlar, tarihi geçmiş ilaçlar, neler neler. bozulmuş bir iki eşyayı tamir ettim, kaplaması kalkmış mobilyaları yapıştırdım, böyle ot bok bir dünya iş yaptım. ayrılırken pek çok dualarını aldım. kendi yaşamımı pek amaçsız buluyorum ama en azından anne babama sahip çıkıyorum, bu biraz kendimi iyi hissettiriyor.

hayırlı evlat kategorisine giriyorum sanırım. babam diyor kaç kişinin evladı ana babasıyla bu kadar ilgileniyor diye. öte yandan bu hayırlı evlatlık işi de şans işi anne baba için. abim kendisine faydası olmayan hiç bir işe karışmaz mesela. ayrıca ben de evli çocuklu biri olsaydım veya ne bileyim zamanında yurt dışına falan taşınmış olsaydım tüm bunları nasıl yapacaktım. bu son olayda bunları düşündüm. hayat olasiliklara atılan zarlar gerçekten.

bu arada garip olan şu ki, babamı gayet sevsem de anneme beni her zaman ihmal ettiğinden, hiç zaman ayirmadigindan, sıkıntım olduğunu söylediğimde hep başından attığından (kendisi de bitmeyen depresyonda olduğundan duygusal sorun duymaya katlanamıyor) dolayı hala çılgın öfke duymaktayim, o öfke hiç geçmedi. hala anneme sarılamıyorum yıllardır. buna rağmen gene de her işlerine de koşuyorum. böyle de oluyormuş demek.

ayı sözlük günlük

geçen cumartesi günü bir çift olarak bir akşam yemeğine çağırıldık. erkek arkadaşım iki şişe şarap almış, ben de güzel bir çiçek yaptırdım, onu götürdük. çağıran kişi erkek arkadaşımın italyan yoga hocası. yemekte bir çift daha vardı, bir karı-koca daha. böylece biri eşcinsel 3 çift olarak akşam yemeği yedik. son derece de normal geçti. ama tabii benim için bir başka ilk oldu.

dün akşam da ev partisine çağırdı beni erkek arkadaşım, oraya gittim, orada da 8-9 kişi kadardık. yemek sofrasında erkek arkadaşım "aşkım kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim" dedi, sonra da herkese "antti benim hayatımdaki en güzel şey" diye beni takdim etti. herkes gülümsedi falan. o sofradaki tek eşcinsel çift de bizdik bu arada. vallaha rüya gibi geliyor bu olan bitenler. nazar değdirmeyin ha, umarım hepiniz bu şekilde olan ortamları yaşarsınız. erkek arkadaşım benim hayatımda en önemli rol modelim oldu. aslında açıldıktan sonra türkiye'deki kendi arkadaş çevremde de bu şekilde erkek arkadaşımı tanıştırabilirim gibi geldi. yalnız yurtdışında bu işler daha kolay evet.

tek eşlilik

hayatım boyunca, oldum bittim tekeşli yaşadım, sanırım benim cinsel karakterim bu şekilde. bunun nedeni olarak geç açılmam, ondan önce kızlarla ilişki yaşamış olmam mı nedendir bilmiyorum, kızlarla da tekeşliydim, kimseyi aldatmadım, açıldıktan kısa bir süre sonra da sevgilim oldu ve hala devam ediyoruz. açılma süreci çalkantılarımda bir ara çokeşli diyemeyeceğim ama, tek gecelik yaşadığım bir çok kişinin girip çıktığı çalkantılı, sıkıntılı ama bence yaşanması gereken bir dönem de yaşadım, o kısımdan da aslında pişman değilim, ama öyle o kucaktan bu kucağa bir hayat nasıl geçer bilmiyorum zira benim hissettiğim, bir noktadan sonra, kalktığım her yataktan içimde derin bir duygusal boşluk, bir tükenmişlik hissiyle kalktığımdı. bir noktadan sonra bu duygu benim içimi yemeye başladığında durup "ne yapıyorum ben amk?" demiştim kendime. burada tekeşli yaşamı övüp orta sınıf ahlakı dayatmacılığı yapmak da istemiyorum, sonuçta herkes nasıl rahat ediyorsa öyle yaşasın derim, yalnız bir ilişkide güzel bir cinsel uyum, güzel bir arkadaşlık, güven, sevgi ve şefkat olması beni daha çok mutlu ettiriyor, onu biliyorum. bir de belki de öyle dramatik ayrılıklar, aldatmalar falan da yaşamadım ben, o nedenle ruhum da fazla örselenmedi o konuda, bu nedenle de böyle rahat konuşabiliyorum, bilmiyorum. açık ilişki yaşayanlar da öyle mutluysa sorun yok bence, hatta romantik ilişki yaşamayıp farklı kişilerle sadece seks ilişkisi yaşayanlar da ok, ama "etrafta bir sürü bal toplayacak çiçek varken neden sadece tek bir çiçekle yetineyim" veya "zaten bi yaştan sonra seçeneklerim azalacak, o zaman durulmak zorunda kalacağım, hazır gençken seksin dibine vurayım" şeklinde artık bir cinsel gözü doymama mı denir ne denir, bana pek uymuyor. bir de ben biraz da mr. play it safe, yani fazla riske atılmayı, maceradan maceraya koşmayı falan seven biri değilim, nedeni o da olabilir, kafamın rahat olması, huzurlu olmak daha önemli benim için, maceraları başka konularda yaşamayı tercih ediyorum. bunun dışında tekeşli bir eşcinsel yaşam da bu ülkede çok süper kolay birşey değil, yine de her sıkıntınızı paylaşabileceğiniz, derdinizi dinleyip ortak olan, size yardım eden, iş yerindeyken size komikli resimler gönderen, tatillerde beraber dünyayı gezdiğiniz bir eşinizin olması dünyanın en güzel zenginliklerinden biri bence. kendimi kısıtlanmış hissediyor muyum? pek değil aslında. elbette orada burada görüp çok beğendiğim, cinsel çekim hissetiğim başka erkekler oluyor, ama zaten her cinsel çekim duyduğunuz insanla yatıyor değilsiniz zaten, hatta çok az bir yüzdesiyle yatabilirsiniz (çoğu karşıcinsel zaten muhtemelen), bir de yatsanız nolcak zaten, yatmak için bir sürü emek, diyelim işler yolunda gitti yattınız, sonrasında gene aynı boşluk, anlamsız geliyor. bir de yani sevgiliyle abazan muhabbeti yapmak konusunda bir sıkıntım yok, bu da aklıma gelenleri paylaşma konusunda da beni kısıtlamıyor, o yüzden genel olarak kısıtlanmış hissetmiyorum diyebilirim.

eşcinsellerin danışabileceği psikologlar

sözlük dışı kimseler de kolay bulabilsin diye jenerik bir başlık açmaya gayret ettim fakat asıl konu lgbti+ bireylerin danışabileceği ve psikolojik yardım alabileceği psikolog ve psikiyatristler veri tabanı gibi birşey. ben bu bilgileri elde etmekte çok zorlandım zira önceden rastgele sayılabilecek bir şekilde gittiğim bir psikolog hanım bana saçma sapan şeyler söyleyip gittiğime gideceğime pişman etmişti ve kafanız buhranlıyken bir de böyle bir deneyim yaşamak hiç hoş birşey değil. lgbt durumlarından haberi olmayan hatta daha kötüsü son derece yanlış şekilde haberdar olan ruh sağlığı çalışanları bulunmaktayken, psikolojik yardım ihtiyacınız olursa böyle birine çatmamak için tavsiye ihtiyacı oluyor. ben o tavsiyeleri çok zor buldum, buradan paylaşmak istedim, belki başka birilerinin işine yarar.

ankara
ceren göker
gökçe silsüpür
irem yıldız (madalyon psikiyatri merkezi)
harika özel (madalyon psikiyatri merkezi)
selçuk candansayar
koray başar (özellikle trans konularında)

istanbul
şahika yüksel (özellikle trans konularında)
seven kaptan
ardıl bayram şahin

izmir
ışıl vahip
nezaket kaya
nur engindeniz

cetad eğitimini tamamlamış terapistlerin türkiye genelindeki listesinden de faydalanılabilir. http://www.cetad.org.tr/listtherapists.aspx?menu=19

fiyatları ucuz değil, özeller seans başına 200-300 tl, devlet hastanesinde 110 tl muayene parası var. bulunduğunuz şehirdeki lgbt derneğiyle iletişime geçerek, müşkül durumdaki lgbt bireylere daha uygun fiyatlı hizmet veren psikolog tavsiyesi de isteyebilirsiniz.

ayrıca (bkz: lgbt psikolojik yardım)

uzun süreli ilişki

"ilişki emek istemez" diyebilen kişilerin cidden kaç düzgün ilişki yaşayabildiklerini, bu ilişki dediklerini kaç zaman kazasız belasız, saygı sevgi sınırları içerisinde götürebildiklerini merak ettim. varsa öyle kolay ilişki, açıklasınlar sırrını da bizler de faydalanalım.

benim tecrübem şu ki, ilişki gayet karşılıklı emek, fedakarlık, anlayış, özveri, gerektiğinde geri adım atmak, gerektiğinde suyuna gitmek vs. tarzı davranışlar gerektiriyor. öte yandan bunu sevdiğinizden, güvendiğinizden ve içinizden öyle geldiğinden yapmanız gerekiyor. eğer ilişki için gerekli o emeği kasarak, istemeyerek, zorla, lanet ede ede yapacaksanız, işte o ilişki gitmez. emek vermek ile zorlamak arasında bir fark var, o karıştırılmış sanırım.

eşcinsel ilişkilerin yarınsızlığı

valla bu algı tamamen ilişkiden ne beklediğiniz ile alakalı. evlenemiyor olmak, çocuk sahibi olamıyor olmak, toplumun onaylamıyor olması ilişkinin kısa ömürlü olmasını gerektiren şeyler değil. ha siz bu nedenlerden ötürü gidip eninde sonunda karşı cinsten biriyle evleneceğim kabullenmesiyle işe giriyorsanız, işte o zaman bu ifade anlam kazanıyor. gerçekten böyle düşünen ama bunu açıkca ifade etmeyen kişilerle beraber olan ve ilişkisinin devamlı olacağını uman eşcinsel kardeşlerimize buradan allahtan sabır diliyorum.

benim durumum tam böyle gelişmedi, kafayı sıyırmaya başlayıp ya delirmek ya açılmak ikileminde kalıp açıldıktan (ve ferahladıktan) sonra aradan bir zaman geçti, bir boşluğa düştüm, sonra paniğe kapılıp tekrar bir kızla beraber olmaya çalıştım, onda da elime yüzüme bulaştırdım, gerçekten hatırlamak istemediğim şeyler yaşadım. o dönemde kafaya dank etti ki, ben bir kızla birşey götürebilecek durumda değilim. işte tam o noktada, uzun yıllar boyunca hayatımın içine sıçan kafa karışıklığından artık tam o noktada vazgeçmem ve bir karara varmam gerektiğini anladım. arada kalmak, o mu bu mu ikilemleri yaşamak ne bana iyi geliyordu, ne ilişki kurmaya çalıştığım insanlara. tam o noktada kesin kabule geçtim, bir daha geri bakmayacağım dedim.

o noktadan sonra da önümde duran seçenek ya o daldan o dala konan kuş, ya da düzenli, mantıklı, güvenli, huzurlu bir ilişkiydi. ben ilk seçenekteki gibi birisi zaten hayatım boyunca olamadım, bir kere ciddi denedim, işleri oyun oynar gibi ele aldım ama bir noktadan sonra yarattığı duygusal boşluğun yarattığı girdap beni çok fena içine çekmeye başladı. feci bir his. o noktada o saçma hayatımdan da vazgeçtim. bilmemkaç yaşıma gelip de hala elinde hornet dolanan biri olmak istemediğimi anladım. ondan sonra da hayat benzer düşünen birini çıkardı karşıma allaha şükür.

eşcinsel ilişkilerin karşıcinsel ilişkilerden farkı ne bilmiyorum, erkek doğası mı, toplumsal ötekileştirme mi, nedir yani? ilk defa bu dünyaya girdiğimde, bu farkın nedenini anlamaya çalışıyordum, çok garip geliyordu. şimdi hala anlayabilmiş değilim de artık kabullendim ve üstünde düşünmüyorum. toplumsal kabulün yüksek olduğu liberal batı ülkelerinde durum nasıl, daha mı yarınlı ilişkiler, bilmiyorum. ama bu saçmalığın nedeninin toplumsal koşullardan da kaynaklandığına kesinlikle eminim, bu ülkede eşcinsel bir ilişki yürütmek zor, ama imkansız değil, ayrıca başka ilişkilerin de başka sıkıntıları oluyor, eşcinseliz diye karalar bağlamak zorunda olduğumuzu da düşünmüyorum. ne kendine acımak ne öğrenilmiş çaresizlik hoş şeyler değil.

herkese kendi düşündükleriyle uyumlu insanların nasip olmasını dilerim. ya da en azından dürüst insanların.

eşcinsellerin danışabileceği psikologlar

sözlük dışı kimseler de kolay bulabilsin diye jenerik bir başlık açmaya gayret ettim fakat asıl konu lgbti+ bireylerin danışabileceği ve psikolojik yardım alabileceği psikolog ve psikiyatristler veri tabanı gibi birşey. ben bu bilgileri elde etmekte çok zorlandım zira önceden rastgele sayılabilecek bir şekilde gittiğim bir psikolog hanım bana saçma sapan şeyler söyleyip gittiğime gideceğime pişman etmişti ve kafanız buhranlıyken bir de böyle bir deneyim yaşamak hiç hoş birşey değil. lgbt durumlarından haberi olmayan hatta daha kötüsü son derece yanlış şekilde haberdar olan ruh sağlığı çalışanları bulunmaktayken, psikolojik yardım ihtiyacınız olursa böyle birine çatmamak için tavsiye ihtiyacı oluyor. ben o tavsiyeleri çok zor buldum, buradan paylaşmak istedim, belki başka birilerinin işine yarar.

ankara
ceren göker
gökçe silsüpür
irem yıldız (madalyon psikiyatri merkezi)
harika özel (madalyon psikiyatri merkezi)
selçuk candansayar
koray başar (özellikle trans konularında)

istanbul
şahika yüksel (özellikle trans konularında)
seven kaptan
ardıl bayram şahin

izmir
ışıl vahip
nezaket kaya
nur engindeniz

cetad eğitimini tamamlamış terapistlerin türkiye genelindeki listesinden de faydalanılabilir. http://www.cetad.org.tr/listtherapists.aspx?menu=19

fiyatları ucuz değil, özeller seans başına 200-300 tl, devlet hastanesinde 110 tl muayene parası var. bulunduğunuz şehirdeki lgbt derneğiyle iletişime geçerek, müşkül durumdaki lgbt bireylere daha uygun fiyatlı hizmet veren psikolog tavsiyesi de isteyebilirsiniz.

ayrıca (bkz: lgbt psikolojik yardım)

ayı sözlük itiraf

bugün geyler lezbiyenler konferansı gala gecesindeydim. avrupanin her köşesinden queer kişilerle tanıştım. bulunduğumuz ülkenin başbakan yardımcısı çıktı konuşma yaptı, daha lgbt kişilere ne hakları vermeyi planladiklarindan bahsetti. maşallah, lezbiyen çiftlere ücretsiz ivf hizmeti bile veriliyor bu ülkede, biz türkiye'de bir yürüyüş bile yapamazken elalemin konuştuğu konulara bak. neyse iyi yedirip icirdiler. yarın sabahın köründen öğleden sonraya kadar da resepsiyonda durup gelene geçene yardım edicem. gönüllüluk güzel bir şey, ayrıca öğretici. şimdi de tramvaydayim, erkek arkadaşıma gidiyorum. bu geceyi onda geciricem, yarın türkiyeye ailesini ziyarete gidiyor, gitmeden birlikte olalım dedim. neyse onun yokluğunda bu konferansla şunla bunla oyalanacagim, gene iyi denk geldi. erkek arkadaşım dünya iyisi bir insan, onu bulmuş olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. allah herkese gönlüne göre birini versin inşallah. iyi geceler herkese.

ayı sözlük itiraf

kuzenimle buluştuk, bir sürü konuştuk, direkt balıklamasına o konulara atlamadık, her zaman yaptığımız muhabbetten başladık, şöyle oldu böyle oldu, falan filan. son derece rahat, her zamanki gibi, sıfır gerginlikle, kakara kikiri konuştum, sorun olmadı. ilerleyen zamanlarda konu bu noktaya da geldi elbette, kız herşeyi sordu, annene niye söylüyorsun bana söylesene dedi, gülüştük, o sordu ben anlattım, ama öyle polis sorgulaması gibi sormadı, gene normal muhabbet düzeyinde, araya başka şeyler de sokarak, fena halde relax bir şekilde konuştuk. hatta kendisinin de biseksüel eğilimlerinin olduğunu ama hiç aksiyon yaşamadığını anlattı. ben de bütün ilişkimi, olan biteni, çocukluğumda eşcinsellik konusunda yaşadığım bir iki komik olayı anlattım. erkek arkadaşımın yaptığı bazı salaklıkları anlattım, güldük. bütün konuşma boyunca hiç yaşadığım travmatik olaylara, eşcinsellik mevzusunun benim için açıklaması, başetmesinin aslında ne kadar problemli olduğuna ve buna benzer hiçbir şeye girmedim, aksine hep komik taraflarından ya da çok da trajik olmayan taraflarından bahsettim. güle oynaya, dünyanın en doğal olaylarından bahsediyor havasında konuştuk yani (ki aslında çok doğal da, travmatik yapan bizleriz).

yani ilk defa yaptığım bir açılma muhabbeti için aşırı derecede olumlu geçti ve aslında buna hala inanamıyorum. yokmuş böyle bir hafiflik, böyle bir özgürlük. o kadar rahatlamış durumdayım ki anlatamam. bütün kafamda kurduğum sorunlarım, hava kaçıran bir balon gibi sönüverdi gibi geliyor. pozitif duygularla doluyum. 30 yılın doldurduğu saklanmışlıklar, utanmalar, korkularım çözülüyor. şu anda bütün dünyaya eşcinselliğimi ilan edebilirmişim gibi gelmeye başladı. facebook'ta gökkuşağı bayrağı paylaşasım var. tabii şaka, bu noktaya gelmeye hala biraz daha var, ama yani çok uzak bir gelecek gibi görünmemeye başladı bana.

kuzenime buradan kocaman sevgiler gönderiyorum. aslında çok anlamadı herhalde benim rahat tavırlarımdan aslında bu konuşmanın benim için ne kadar büyük bir aşama olduğunu, çünkü çok rahat görünmek için biraz çaba sarfetmedim değil. ama ne demişler fake it until you make it. mış gibi yaptım ama sonra güzel götürdüm olayı. birilerine açılmayı düşünen ama kafasında tereddütleri olan arkadaşlara tavsiye ediyorum. güvenli bölgelerdeyseniz, karşı taraf tarafından kötü yargılanmayacağınızı düşünüyorsanız, samimi olduğunuz kişilere açılmanın çok olumlu bir rahatlatıcı etkisi oluyor. erkek arkadaşınla tanışmayı çok isterim, çok merak ettim dedi, ben de en yakın tarihte ayarlayıp tanıştırmayı planlıyorum. muhteşem ki ne muhteşem, resmen hayatımda yeni bir devir başladı. allah nazardan saklasın, tü tü tü.

heteroseksüel erkeklerin gaylerden çok daha yakışıklı ve cezbedici olması

hoşlanılan erkeğe açılamamak

valla gey milletinde böyle şeylerin olmaması gerekir zira bu tür başlıklardaki durumlar, daha çok orada burada gördüğünüz, size çekici gelen insanlara nasıl yaklaşacağınızı bilememeyi anlatır ama türkiye'de bir eşcinselseniz, orada burada gördüğünüz adamlara uluorta, eşcinsel olduğundan emin olmadan hiç açılmayın bence. karşınızdakinin eşcinsel olma olasılığı (ve bunu kabullenmiş olma olasılığı, ve birileriyle ilişkiye açık olma olasılığı vs) %2'den daha düşükken, bu kadar düşük bir yüzdeyle kocaman bir riske girmenin hiç bir mantığı yok. yok eşcinselliğinden emin gibisiniz ama eleman gene de açık etmiyor bu durumu, bu gibi tiplerle de uğraşmaya gerek yok, büyük ihtimal açıldığınızda "ne münasebet, sen beni ne zannettin vs" tarzı savunmaya geçecek, hiiiiiç ama hiç gereği yok böyle durumların. ulan sonuçta internet çağında yaşıyoruz, elinizin altında böyle bir nimet varken buradaki yüzlerce olasılığı değerlendirmeyip, bunun yerine böyle süper riskli işlere girmenin ne anlamı var? vay efendim ben aşık oldum galiba, vay efendim çok tatlı çocuk ama, vay efendim onun da benim gibi zedelenmiş duyguları var beni bir tek o anlarlar falan feşmekan... geçecen bunları, fasa fiso. gey dediğin adam akıllı olur, bu özellikle tehditlerle dolu cangıl dünyada geyler daha çocukluklarından başlayarak nasıl hayatta kalacaklarını sürekli hesaplayarak belli bir yaşa gelirler. böyle naif duygusallıkların hiç bir mantığı yok. elemana açılacan da seni bütün dünyaya ifşa etmeyecek, ba ba ba ba... sikerler öyle işi. böyle saçmalıklara girmek yerine alırsın eline interneti, tanışma sitelerinden sana mantıklı, aklı başında gelen profillerle şansını denersin, ki orada bile kendini kabullenememiş, aklı mantığı olmayan mal tiplerden bir sürü var, ama sonuçta senin kafana uyacak, cinselliğiyle belli bir noktaya kadar barışmış (en azından bir profil açabilecek kadar) tiplerle karşılaşma olasılığın daha yüksek. üstüne doğru dürüst bir profili de varsa, kendini düzgün cümlelerle ifade edebilmişse, eli yüzü düzgünse, zamanını ve duygularını böyle tiplerle iletişim kurmak için kullan. mal mısınız kardeşim sokakta, okulda, otobüste bilmemnerede gördüğünüz tatlı çocuğa, elinizde hiç bir başka veri yokken açılmaya? atatürk ne demiş, benim geyim akıllıdır, zekidir, çeviktir, aynı zamanda o aklını kullanmasını bilir. ne güzel demiş atamız. siz de atanızdan feyz alın ulan biraz. kıps, hadi yallah.

aileye ve yakın çevreye eşcinsel olduğunu açıklayamama nedenleri

içselleştirilmiş homofobinin insanlara neler yazdırabildiğini gösteren nedenler. eşcinsel kişilerin öncelikle kendi kafalarındaki önyargıları yıkabilmeleri gerekiyor ve bu bile oldukça sancılı ve emek isteyen bir süreç. okumak öğrenmek lazım, yoksa toplumun bizlere zerk ettiği homofobiyle kendimizi ve çevremizi algılıyor, sonra böyle yazılar yazıyoruz.

uzak mesafe ilişkisi

valla yıllardır yürüttüğüm ilişki türü. ilk başta aynı şehirdeydik, o nedenle temelimiz sağlam. sonra ayrı şehirlere düştük iş nedeniyle. istenirse her haftasonu gidilebilecek bir mesafede ama her haftasonu gitmek gelmek de yorucu olabiliyor. bir de ikimizin de bazı haftasonları yapacak başka bir işi oluyor. gene de ayda minimum bir-iki haftasonu görüşüyoruz. onun dışında her gün mutlaka telefon görüşmesi. bu herhalde ilişkiyi sürdürebilmek için en önemli şey. 7 yıldır babamın hastalığı nedeniyle iki-üç ay fiziksel olarak görüşemediğimiz oldu ama telefonla hiç görüşmediğimiz bir gün bile olmadı. tabii bu ilişkinin temelinde ciddi bir güven ve sevginin bulunması lazım. bu şekilde gidiyor valla, yakın zamanda bir araya gelebilecek gibi de gözükmüyoruz. belki böyle olması da iyi, arada sürekli bir özlem de oluyor, ilişki hızlı tüketilmiyor. bilmiyorum, her ilişki çok biricik dinamiklerle şekilleniyor. sana uyan başkasına uymaz. iki tarafın da ekonomik ve sosyal olarak belli bir rahatlık düzeyinde olması elzem bence. ayrıca ikimiz de tek yaşıyoruz, birimizden biri ailesi yanında olsa gene zor olurdu herhalde. ikimiz de bu ilişkinin ikimize çok iyi geldiğinin bilincindeyiz, o yüzden de koruyoruz. bir de ikimiz de öyle gözü dışarıda, seks yapmazsa ölecek tipler değiliz, işinde gücünde, belli bir yaşa gelmiş, hayatta ne istediğini iyi kötü çözmüş, evcimen tipleriz. bu nedenle zaten aramızda bir güven ortamı var. gelecekten ne beklemeliyim pek bilmiyorum ama şu zamana kadar götürdük işte, halimden memnunum. ideal dünyalarda yaşamıyoruz, herşey mükemmel olmazsa olmaz diyen biri de değilim. iyi ki böyle sevgi dolu bir ilişkim var diye yatıp kalkıp dua ediyorum aslına bakarsanız. düzgün, kafanın anlaştığı, seni seven, güvendiğin bir insan bulmak kolay değil, hatta bayağı şans. bunun çok bilincindeyim, o nedenle çok özen gösteriyorum bu ilişkiye. allah nazarlardan saklasın bizi.

salatalık

aileye ve yakın çevreye eşcinsel olduğunu açıklayamama nedenleri