poppers
hayatımda sadece bir kere denediğim, güya koklatınca insanın kendini rahat bırakmasına, daha fazla tahrik olmasına vs yol açtığı söylenen ama benim için hiçbir etkisi olmadığı gibi gereksiz bulduğum yardımcı seks aparatı.
100 years
yukarıdaki entiriyi görünce düşünmeden edemediğim, türkiye şartlarında işporta tezgahlarına düşmesi an meselesi olan film. türkün merakı yüz yıl beklemez. beklese bile kesinlikle mutlu olmayacak "yüz yıl bunun için mi bekledik" diye mutlaka bir kulp takacaktır izleme şansını yakalayan canım halkım. ama dediğim gibi, o filmin istanbul işportalarına düşmesi bizim gibi sinekten yağ çıkaran bir millette yüz yıl sürmez!
söylemesi zevk veren ingilizce sözcükler
bilhassa ingiliz aksanıyla "me" "indeed" ve "congratulations", (şimdi ingiliz aksanıyla okuyun: "follo meey", "endiiyd")
eşcinsellerin istanbul'a sevişme ve tanışma odası istemesi
iki gönül bir olunca her samanlık ve apartman boşluğu seyran olacağı için bence şu an gerekmeyen uygulama. zaten tanışıp sevişmek isteyen tanışıp sevişiyor.
rte'nin kemalist olması
benim yatakta aktif olmam gibi bir şey.
facebook profil fotoğrafını fransız bayrağı yapmak
facebook'un yarattığı yeni modanın bir diğer örneği olarak, sosyal olaylara dair desteğinizi göstermek adı altında gerçekleştirilen eylem. gey yürüyüşünde gökkuşağı renklerine boyanmıştı profiller, fransa olayında fransız bayrağına, ama her ne hikmetse ankara ve suruş olaylarında türk bayrağına boyanmış profil fotoları görmedik hiç. çok milliyetçi bir adam değilim, benim için insan, hayvan, bitki her canlı önemli ama böyle popülist eylemlerde hep bir çifte standart oluyor. ben de zaman zaman düşüyorum o tongaya. mesele charlie hebdo saldırısında ben de "je suis charlie" olarka değiştirmiştim profil resmimi, ama içimdeki isyanı göstermenin bir yolu olarak görmüştüm bunu çünkü. neyse insanlar çaresiz oldukları konularda ellerinden ancak bu kadarı geliyorsa onu yapıyor ama bu popülist bir eylem olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
soyunma odalarında frikik yakalama gerginliği
kendinizi yeni yeni tanımlamaya başladığınız ortaokul ve lisede beden derslerinde erkeklerle aynı sınıfta soyunup giyinirken hissettiğiniz duyguların bir tık ötesini hissettiğiniz gerginlik.
freddie mercury
bu dünyaya insanları duygudan duyguya savurmak, kafalarını karıştırmak, kendilerini sorgulatmak, şaşırtmak üzere gönderilmiş, hatta daha ileri gidip komplo teorisi yaparsam insanlar üzerinde müzik yoluyla deney yaparak insan türünü anlamlandırmaya çalışan uzaylılar tarafından gönderilmiş olduğunu düşündüğüm ikon, uzaylı. onun gibisi gelmedi gelmez!
hatırla gönül
gökçe bahadırın gene çok etkili oynadığı, iyi bulunan bir konu üzerine şimdilik güzel giden, ama bi yandan da bu kızı neden dizilerde hep böyle ağlatıyolar diye üzüldüğüm dizi. gökçe bahadır'ı aynı tip rollere sokuyorlar artık. bu bence son dram dizisi olmalı gökçe bahadır'ın ters köşe bir şey yapmasını bekliyorum.
eurovision 2016
nihayet bu sene türkiye'nin de katılacak olmasıyla benim için heyecan çanlarının yeniden çalmaya başladığı, gönlümden geçen yarışmacının edis görgülü olduğu, yeniden elimde kağıt kalem yarışmayı izleyeceğim için ayrı bir mutluluk duyduğum, insanların "aman o müzik yarışması değil, politik yarışma" çemkirmelerinin benim için zerrece önemli olmadığı ülkeler arası müzik yarışması.
avrupa'da gay olmak
her ne kadar sonsuz bir rahatlık ve özgürlük hissi verse de, her şey o kadar açık yalanıyor ki bir süre sonra nerde gizem, nerde o büyü deyip sıkılıyorsunuz. hollanda'da yaşadığım beş ay boyunca hayatımın en cennet, en mutlu ve en özgür anlarını yaşadım, gazete bayilerinde gey dergilerine hiçbir baskı ve kıkırdama olmadan bakarken ya da bir erkeğin elini tutarken ya da bir seks shopta dolanırken gey bölümünü incelerken, ama yer yer de bu özgürlük o kadar bazı büyüleri kaçırmış hissettim ki, biraz gizemli olan biraz gizleyin bazı şeyleri diyerek içten içe isyan ettiğim de oldu. ama her şeye rağmen müthiş bir rahatlık
* *
orgazm olmuş erkeğe oral yapmaya devam etmek
erkeklerimin önce isteyip sonra penis hassaslaştığı için zevk değil rahatsızlık verdiğini söylediği eylem. o noktada hadi salona geçelim bari oluyorsunuz.
ayı sözlük 2016 erken yılbaşı zirvesi
etkinliklerin hep ben şehir dışındayken olması sorunsalı... ankara'ya giderim istanbul'da etkinlik olur, istanbul'a gelirim ankara grubu toplanır, neyse umudum sürüyor bir tanesine denk gelicem ahir ömrümde. bu etkinlikte de bursa'da olucam ne yazık ki.
homojen dergi
dark bear 'ın büyük bir nezaket göstererek müzik köşesini bana emanet ettiği, her ay daha iyisini yapma sorumluluğu duyduğum dergi. bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
tuvalet aynasının karşısında cep telefonuyla fotoğraf çekmek
hele bir de duş kabinine bakıyorsa ayna çok seksi fotoğraflar ortaya çıkmasını sağlayan etkinlik. çok hoş fotolar çektim zamanında.
yaşar
sene 1996... yaşım 13... sislerin arasından çıkan adam mektupları etrafa saçarken, dikkatimi çeker, ne kadar farklı ve ne kadar sıcak bir sestir o, bir hafta sonra walkmanimin daimi kasetidir, gel benimle ise izmit değirmendere günlerimde kanıma giren ilk şarkı...
sene 1998... yaşım 15... etme bulma dünyası 15 yaş rüyası olmayan bir dünyayı keşfetme sürecinde sislerin arasından gelen adam bu defa kuşların kanadında gelir gönül yuvama konar, (1999 gölcük donanma konserine girememek ise izmit'e dair belleğimin en güzel anlarını yaşamamı sağlamıştır, zira o konsere giremediğim için değirmendere'yi boylu boyunca gezmiş ve birkaç ay sonraki depremin yarattığı enkaz halinden önce son kez en güzel halini görebildim) sebepsiz fırtına şarkısı çıkar ve orada kendi doğum tarihimi görürüm 5 nisan... ve bir satır, sonraları 2005'te şarkıların var'a nakarata olan o satırları :
"gel de al,
bende kalan şarkıların var"
sonra alelade atılmış bir tarih olduğunu düşündüğüm 5 nisan'ın yaşar'ın da doğum günü olduğunu öğrenirim...
sene 2001... yaş 18... çanakkale... bir müzikmarketin vitrininde tabloyu andıran, deniz kenarında bir fotoğrafını içeren masal posterini görürüm... yaşar kanı daha deli akmaya başlar içimde... altınoluk konserinde konser sonrası kılpayı görememem...
sene 2003... yaş 20... aylardan ocak, soğuk bir kış... istanbul bahariye caddesi, penguen kitapevi önü, sevdiğim şarkılar posteri... daha kapağı kışın en sevdiğim içecek olan sıcak şarap hissinde... yaşar.mu ile tanışırım, yaşar'a - cevap alamasam da - mesaj atma şansı yakalarım ve birkaç hafta sonra yasar.mu kapanır, olsun yaşar'a yazmışımdır yazacağımı... derken yalnızlık dört bin perde ve tüyap'ta yaşar'la ilk kez konuşma fırsatı...
sene 2005, aylardan mayıs, yaş 22... istanbul beyazıt, üniversite bitmek üzere... bir fotokopicinin raflarından birinde yeşil kapaklı hatırla albümü... yıllar sonra kapağında adeta mona liza tablosu gibi, yüzünün bir yarısına elimi kapadığımda gülen, diğer yarısına kapadığımda ağlayan yaşar'ı gördüğüm o müthiş kapak... bgm'de albüm tanıtım konseri...
sene 2006, yaş 23 ankara genelkurmay, askerdeyim, koridorda yankılanan hayırdır inşallah ile yerimde kalakalmam... yaşar'la daha tanışamadığım son zaman... 9 şubat 2007 yılında bgm albüm tanıtım konseri için askerden izin alışım... yaşarfan.com zamanları... bir buçuk saat soğukta bekleyip kulise girememek... ve yaşar kapıdan çıkar çıkmaz, ilk temas "bu yüze iyi bak, artık sık sık göreceksin"
sene 2008, yaş 25, istanbul, okul bitmiş işe girilmiş, ekonomik bağımsızlık artık cepte... yaşar konserlerine gitmeme artık hiçbi şey engel değil... dem zamanları, tonmayster üstat ender balci 'nın part time çalıştığım organizasyon şirketinin de tonmaysteri olması, bir süre açık kalan ağzımın kapanmaması, sonra o sene gerçekleşmeyen doğum günü organizasyonu amacıyla ender'in beni burak akçaoğlu'na yönlendirmesi... o doğumgünü o zaman gerçekleşmese de, samimiyetime inanan burak'ın izmit konserinde beni yaşar'la tanıştıracağını söylemesi... benim ikinci bir ağzımı kapayamama sendromum... izmit'e gidişim, bir türlü yaşar'la konuşamayışım, kulise sızdığımda yolda yaşar'a çarpıp kitlenip kalmam... sonra artık umudumu kaybetmişken, burak'ın tam yaşar arabaya bineceği sırada "yaşar bey, tunca" diyerek beni tanıştırması ve yaşar'ın "vaayy o tunca sen misin" diyerek beni tanıması ve dumurlardan dumur beğendirmesi, üstelik gel seni bir alnından öpeyim diyerek öpmesi, yetmedi, gel bir de fotoğraf çekilelim demesi (o fotoğrafta yaşar'ın adımı biliyor olması, alnımdan öpmesi ve dahi fotoğraf çekileli demesiyle ağzım yüzüm birbirine karışmış halde çıkışımı da eklemem gerekir)
yaşar: nerden geliyosun?
ben: istanbul'dan
yaşar: sırf bu konser için mi geldin?
ben: evet, hatta burayla kalmayacak, mersin ve antakya'ya da geliyorum, biletlerimi aldım...
yaşar: bu çocuğa dikkat edin, bu çocuk çok özel bi çocuk, bu çocuğu o konserlerde görmek istiyorum
diyalogu... ve bütün bir nisan ayı boyunca elimde hediyelerle yaşar kazan ben kepçe il il dolaşmalarımın başlaması... sahne önlerinde yaşar'ın artık beni görünce tanıması, selam vermesi... benim aktif olarak yaşar fan sitesiyle ilgilenmeye başlamam... forumlar..
sene 2010... yaş 27... hollanda... eski yazlar henüz çıkmamış... erasmus öğrencisiyim... bir facebook mesajı ile sanatçı ile fanlarını buluşturan bir program ilanı ve derhal başvurmamla kabul edilmem, ikisi fransız biri hollandalı üç kıza yaşar şarkısı söyleterek kral tv vasıtasıyla yaşar'a taa oralardan ulaşmak, bir de yıllardır aradığım masal plağından iki tane bulmak... yaşar'ın bunun karşılığında bize (görkem'le bana yani) henüz çıkmamış olan eski yazlar'ı herkesten önce dinletmeye söz vermesi, bu gerçeğe dönüşmese de, yaşar'ın aklında artık bir isim bir yüz olarak tanındığımı bilmenin mutluluğu...
sene 2011... ocak ayı... yaşar eski yazlar'ı denizin tuzu'nu ekleyerek ve birkaç şarkıyı değiştirerek yeniden çıkaracağını öğrenmek... yaşar'ın evlenmesi... 2012 keremciğin doğumunda orada olabilmek...
sene 2013 ve sonrası... yaşar'la dolu dolu paylaşılmış, kimi zaman dert ortağım olan, kimi zaman sırdaşım olan, kimi zaman sevincine eşlik ettiğim, kimi zaman hastalıklarla üzüldüğüm, bu sayfanın isim babası olan ikinci ailem her demcanlarımın yuvası her dem yaşar'ıyla... 19 yıl... yazması on beş dakika sürse de, ne hatıralar, ne yaşanmışlıklar, ne güzellikler var o 19 yılda... yaşar gunacgun bu doğum gününde sana farklı bir mesajla bütün bu yaşadığımız süreçleri biner kez -ayrıntıları dün gibi, cam gibi aklımda olan- hatırlayarak seslenmek istedim... sen benim hayat şansımsın... renksin... mutluluksun... heyecansın... içimdeki daha iyi şeyler yapma isteğisin... hayatımın tamamı değil ama en önemli kısmısın... ve ben kendimi şanslı hissediyorum, varlığını tanıyabildiğim için... hayatımın ışığı olduğun, bilsen de bilmesen de yolumu aydınlattığın, beni dinlediğin, beni ağlattığın, beni güldürdüğün, yaşadığımı hissettirdiğin, mükemmel dostlar kazandırdığın, şarkılarınla benim de adeta hikayemi yazdığın, geniş yüreğin, mütevaziliğin, gülümsemen (yüzündeki bir anlık gülüseme benim için bin ömre bedel), bana yeni şeyler öğrettiğin, ilgi alanlarımı ufkumu genişlettiğin için bin teşekkür azdır... hep varsın ve var olacaksın... allahım seni benden uzak etmesin, eksikliğini göstermesin... önümüzdeki sene 20. senesi olacak seni tanımamın/tanımamızın ve ben senin için şahane sürprizlerle oldu bir gece organize edeceğim...
sevgiye
az önce izlediğim ve konusu her ne kadar her gün yaşanan/yaşadığımız olaylar olsa da, her seferinde aynı acıyla ve içimin yanarak izlediğim hayatlara dokunmasıyla, her izlediğimde aynı küfürlerle sisteme lanet ettiğim haberleri hatırlatmasıyla çok etkilendiğim kısa film. sonu güzel bitsin bari bir defacık diye diye izledim.
ayı sözlük tiyatro kulübü
tiyatro oyunculuğunda kısmen deneyimli
* bir yazar olarak canu gönülden destekleyeceğim ama mevcut işlerimin yoğunluğundan dolayı bilfiil iştigal edemeyeceğim güzel etkinlik.
ayı sözlük check-in servisi
@bursa çeviri yapıyoree..
o ses türkiye
yarışmacılarının jürisinden çok daha başarılı olduğu müzik yarışması.