çıplaklar gemisinin türkiye'ye gelmesi
yetkililerden alınan bilgiye göre bizim limana uğradıklarında giyinik olacaklarmış, skandal! ama bir nüdist olarak içinde olmaya can attığım gemidir.
selahattin demirtaş
tayyoşa "benim sazımla ne uğraşıyorsun. keşke sen de sadece saz çalsaydın" ve devamında "ben çaldığımı söylüyorum ama sen söyleyemiyorsun "demesiyle yılın değil asrın kapağına imza atan siyasetçi, net! gazoz kapağından sonra en güldüren kapak bu oldu.
residence camından halı silkelemek
alışmadık götte don durmaz'ın rezidans karşılığı.
european equality gala
çeviri filan lazımsa yardımcı olabileceğim etkinlik.
translara yönelik bitmek bilmeyen saldırılar
bu korkunç olayları ise sözlüğün içindeki entirilere çemkirerek yapmanızı yakışıksız buldum yalnız. burada o konular da konuşulur bu konularda, bu kimsenin trans bireylere yapılan vahşeti önemsemediği ya da bu konudan bahsetmediği anlamına gelmez. canınız yanıyor olabilir, evet bizim de yanıyor, ama bunu politik söylemlerinizden ya da cinsellik entirilerinizden fırsat bulursak gibi bir laf sokmayla yapmak hoş değil. burası herkesin ortak paydayla sevgi saygı sınırları içinde bilgi ve gördüklerini paylaşma yeri ve kimseyi bu konudan bahsedip o konudan bahsetmiyor diye kınayamayız, saygılarımla...
translara yönelik bitmek bilmeyen saldırılar
insanlığın yüz karası, her olayda canımdan can kopan, bu vahşetin sona ermesi için ciddi atılmasını kimden bekleyeceğimi bilmediğim canilik, zira şikayet edilen mercilerin zaten aynı zamanda şikayet konusu olduğu bir ülkede trans bireylerin yaşadıklarına bakıp imza vermek yürüyüşlere katılmak ve tepkimi göstermekten başka elimden bi şey gelmiyor, inşallah bi gün herkesin barış ve yaşama hakkına gerçekten saygı göstereceği günler gelir. öldürülen bir travesti "kardeşim"in annesinin "koskoca dünyaya yavrumu sığdıramadınız" feryadı kulaklarımda.
işteyim gerçi ama bi gözüm burda :)
tüm ayıları buradan göbeklerinden öpüyorum...
tunca'yla b yüzü
bu pazar aramızdan ayrılışının 21. yılı nedeniyle özel
uzay heparı programı yapacağım 8 haftalık tazecik radyo programı. radyonun adı değişti yalnız, artık radyo melankolik'te olucak.
şirinler
stv'de yayınlanan versiyonu insanı dumurdan dumura sokan çizgifilm. yukarıdaki entriyi okuduysanız, o ideolojiyle yaratılmış bir çizgi filmin stv'deki versiyonunda ateş başında dönerek o meşhur şirinler şarkısını şirinlerin "hak la ilahe illalah allahu ekber" diyerek söylediğini veya +"şirin baba nerede?" -"camiye gitti", +"eyvallah" şeklinde bir diyalog gördüğünüzde kavram karmaşası yaşamamanız imkansıza yakın...
şirinler
ayrıca ilk ortaya çıkışının komünizm propagandası olarak olduğunu belirtmekte yarar var. şöyle ki şirinler komün olarak köyde yaşarlar, ve bu köyde para geçmez, herkes emeğinin karşılığıyla ya da bazı şeyler alır. herkesin görevi bellidir. ideal komünizm ve sosyalizm düşüncenin tatlı tatlı işlenmesi amaçlanıyor sanırsam, her neyse, şirin babanın kırmızı olması bir komünist liderden ve gargamel de aslında kilisenin baskısı, gargamelin kedisi azman ise kapitalist düzeni temsil etmektedir. şirine, gargamel tarafından dirliği düzeni bozsun diye köye yerleştirilmiş bir seks objesidir aslında, çünkü her şey de olduğu gibi, seks gene satar. ama öyle işlemez işler burda. neyse son olarak şirinlerin orijinal adı "smurf" olup, sanırım bu da komünizmde bir şeye karşılık gelen bir cümle öbeğinin kısaltması oluyor yamulmuyorsam.
şirinler
bizler iyi çocuklar olduğumuz halde şirinleri göremezken, gargamel'in şirinleri sürekli görmesiyle demek ki gargamel iyi çocuk ben kötüyüm sorgulamalarına ve travmasına yol açma olasılığı olan çizgi kahramanlar...
barış sulu
daha çok olmasını dilediğim insanlardan cesur ve destekçisiyim... keşke ilerde bu gözler bir gey başbakan ve cumhurbaşkanı görse... o zaman bu ülke çiçek olur....
ak parti lgbti bireyleri
kendilerine hastalıklı, aşağılık, tedavi edilmeleri gerekir diyen bir partiyi ve başkanını (tayyip hepimizin cumhurbaşkanı değil, hala oranın başı, yemesin kimseyi) "çaldığı tek şey kalbimiz" diyerek aklayan ve destekleyen, bu açıdan bir stockholm sendromlular grubu olduğunu düşündüğüm grup. yoksa insan katiline nasıl bu kadar sevdalanabilir. ulan bu adam ve güruhu sizi değil ikinci, beşinci sınıf bile görmüyor, eline fırsat geçse kıtır kıtır kestirecek başlarınızı, siz hala çaldığı tek şey kalbimiz, saf mısınız salak mısınız anlamadım ki...
selahattin demirtaş
yakışıklı olduğunuz kadar komiksiniz de... türkiye'nin umudu olarak gördüğüm, tarzıyla türkiye siyasetinin daha önce benzerini görmediği, genç, dinamik, saz çalmak suretiyle sanata yatkın, adada korumasız bisiklete binecek kadar bizden biri, ayrıca zeki, muzip, hazırcevap ve lafı gediğine koyan, ilk kez bağırmadan çağırmadan nefret tohumları saçmadan makul mantıklı konuşmalarla bize hitap edebilen siyasi lider, çok güzel hareketler bunlar da, bu tayyipgilin yüzünden başına bi şey gelmese iyi. ayy bir de yakışıklı olduğunu söylemiş miydim? ahmet hakan'da saz çalmasıyla gözlerimi dolduran, en son mizahçılarla bir araya gelip gazoz açılışı yaparak beni gülme krizlerinden gülme krizlerine sokan siyasetçi (ayy siyasetçi demeye bile dilim varmıyor, o kadar nefret ettirdiler ki yıllar içinde bu unvandan) insan...
yaz günü
haziranla birlikte artık kıyafetlerin kısalması, hafiflemesi ve bilhassa göbeklerin götlerin fora olmasıyla mütevellit insana mutluluk veren huzur veren günler...
yazarların whatsapp durumları
babacım cicikuş cicikuş... gerçi yakın zaman sonra "anlayamazsınız, hem de nee!" olacak.
cumhurbaşkanı erdoğan ve başbakan erdoğan
şizofren kişilik bölünmesi... görünce kaçılası...
yıllardır aynı tarz müzik yapan insan
bıçak sırtı bir durum, bi yanda onunla özdeşleşmiş ve tutması garanti bir tarz, diğer yanda hep aynı şeyi yaptığı ve kısır kaldığı eleştirileri... içinde olmak istemeyeceğim ikilem.