annelerimizin çocukluktan itibaren zihinlerimize özenle aşıladığı bilimsel gerçekliktir.
(bkz: evladım yere oturma yer çeker)
teşekkürler anne. newton mirasını yaşattığın için sana minnettar.
ait olacak bi yer bulamamayi gectim bir yere uyum sağlayabilmemizin de o yere ait olduğumuz anlamına gelmediği gerçeğini farketmemiz gereken durumdur. her ikisi de insanı mutsuz edebilecek şeylerden birisi. meslekler üzerinden örnek vereyim. mühendislik yapabiliyor olman o meslek hayatını senin ait olduğun yer haline getirmiyor. belki de öğretmen olmak istiyorsun ve ait olduğun yer orası. bu sebeple yapabiliyor, uyum sağlayabiliyor olmak da ait olmak demek olmuyor ne yazık ki. o yüzden ait olamamak mi yoksa ait olduğunu zannetmek mi daha kötü bilemedim.
bununla uğraşacak kadar boş vaktimin olduğu ve bunun derdim haline gelip kaygilandirebilecek kadar önem arz edebileceği bir dünya nasıl olurdu merak ettim.
2018 yılı itibariyle medya başta olmak üzere çoğu kuruluşun insan duygularını sömürerek reklam, proje ve iş yaptığı ve bunun esas amacının sadece cepleri kabartmak olduğu bir ülke haline gelmiş bir türkiye olma durumudur. çocukken sevip büyüdükçe sıkılmaya başladığın bir oyuncakmış gibi seni de ülkenden soğutmaya yetecek kadar mide bulandırıcı bir etmendir bu. nedir bu sömürü? ülke gündemindeki başlığa göre her yerde aynı yapımları, reklamları, haberleri, yazıları görmek sizin duygunuzun, vicdaninizin somurulmesidir. değil de nedir? yıl 2016. ne oldu ? darbe girişimi, asker, polis olayları, devlet meseleleri, harekatlar, milli duygular en yüksek seviyede. beyazperde sitesinden yılın dizilerine baktığımızda "46 yok olan", "içerde", "tatlı intikam", "hayat şarkısı".... sonra ne oluyor? gündem değişiyor. yeni sezonda 2017'de yine beyazperde sitesinde karşımıza "söz", "börü", "savaşçı", "isimsizler".... ne oldu ya? biz en son sevisiyorduk, ne zaman savaşmaya başladık? 4 mart 2018 bugün. turkcell reklamında askerlere sarılan vatandaşlar var. gsm şirketi ile bağlantısı? söyleyeyim askercell. askercell turkcell'in 2015 yılında askerler için geliştirdiği kısıtlı hat tipidir. sadece tsk tarafından uygun görülen saatlerde görüşme yapilabiliyor. bu hatla sadece belirleyeceğiniz 5 mobil 2 sabit telefon ile görüşme yapılabilir. bir de altyazida geçen data kullanım paketi ya da aboneliği varsa kullanılamaz detayı var. yani bunu farkedip iptal ettirmedikce kullanamadiginiz paketleri oduyorsunuz. yani göz göre göre danisikli dövüş var. insan göstere göstere yapmaz bari! muazzam bir iyilik değil mi? evet 2015 senesinin reklam filmini 3 yil sonra arkasina duygulu sözler dayayip asker hassasiyeti artan bir dönemde mehmetcikleri 80 milyona kavusturuyoruz diye yapıştırınca is biraz degisiyor kanaatimce. yeni reklam filmi çekip para harcama gereği bile duymuyor adam. ailesi mehmetcige sariliyor daha iyisi ne olabilir ki? gözler hafiften doluyor, gözler doldukca cepler doluyor. yazıyı uzatmamak için asker konusu ile yetinecegim ama merak edenler varsa yazabilir. önceki senelerin de somurulerini konuşabiliriz. gittikçe samimiyetsiz bir ülke oluyoruz. artık birbirimizi s*kmek için mi seviyoruz yoksa sadece s*kebildiklerimizi mi seviyoruz belli değil. bizde bu bilinçsiz vicdan oldukça sömüren çok olur. afiyet olsun türkiye, yediğin numaraların bereketinin ardı arkası kesilmiyor.
dünyaya, toprağa bereket, karnı tok sırtı pek insanlardan sevenlerine romantizm kapisi, sevmeyenlerine zulüm, aç açıkta kalan insanlara zorluktur. öyle ya da boyle canlıların olmazsa olmazi suyun, o can suyunun, geldiği kaynakların dolması için olmazsa olmazdir. bana gelirsek hiç sevmedigimdir ki planımin olduğu gün iptal etme sebebidir. ne islanacagim ya, alırım battaniyemi sıcak sıcak yayar mabadimi yatarım bahanesidir.
yine murat cemcir ve özellikle ahmet kuralın yapmacık abartılı yüz ifadeleriyle dolup taşan bir afiş, 150. defa yanlış kamera acısıyla dokunmadigi alenen belli olan afallatan bir yumruk ve ardından gelen kendinden geçme hareketlerine sebebiyet veren ve de artık bayan bir yumruk sahnesi, aynı espriler, tavırlar ve oyunculuk, klasik senaryo malzemelerinden allah ne verdiyse (zengin fakir, aşk)....başarılı tek yönü ince tanımlı mizahlar ancak onları da yıllardır uzun tamlamalarla tek nefeste söyleme refleksi de gına getirmiş durumda. ha bir de milliyetçi duygulardan yararlanıp sukse yapmak için cover yapılmış oynak siveli bir müzik olmazsa olmazi bu ikilinin. az kalsın unutuyordum, espri yaptıkları şüphesiz anlasilsin diye espri yapılırken o yükselen ses tonunu unutuyordum. çok yüklendim biliyorum ama gülemiyorum, daha iyisini yaptığımdan değil, daha monoton ve sıkan mizahi bir yapım görmediğim için.
edit: sadece fragman izlenerek yapılan şahsi bir eleştiridir.
kendini yaşam döngüsünün merkezinde gören birisinin düşüncesi olabilecek bir sav. kendi zevklerini dayatmaya alışık olmakla alakalı bir durum olsa gerek. o kişi öyleyse herkes olmalı, olabilmeli ve doğru olanı o olmalı gibisinden. kendisinin bile farkına varamadığı bir egonun sonucu,kendinden muazzam derecede emin şekilde, salt gerçekliğin olmayıp her şeyin durumsallık içersinde değişkenlik gösterdiği bir dünyada bunun tek gerçek olduğunu iddia edebilmek.... bu özgüvenden tanrım bana üç tane, üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane ver ver ver allah'ım ver!
o kürkünü giydiğin hayvanlar senin o korkunç moda zevkinin uğruna öldü be! senin hastalığın kürksüzlükten değil, görgüsüzlükten. senin görgüsüzlüklerini gördükçe ben sinirden hastalanıyorum.
arkadaş dünyasının içerisine gey tanımı yeni girmiş ama beynine oksijen bir türlü girememiş bireylerin ağız boşluğundan ilk çıkan sorulardan birisidir bu soru. yapmanız gereken ilk şey o kişiyi alıp, tavukları pişirip hacıyı çarşıya gönderip o şahsına münhasır kişi önüne konulan tavukları yerken dilber ay'dan zorunda mıyam? parçası eşliğinde yedirmektir. o tavuklardaki protein beyine ulaşmadan evvel bizim kızları tester yerine koyma ihtiyacı duymayıp oğlanlara olan ilgimizin içgüdesel oluşunu anlatmak çok zor. çünkü kimse hacıyı çarşıya gönderip pişirmiyor o tavukları, halbuki bizim bu arkadaşlar hacı çarşıdayken pişen tavuklardan protein emikleyebiliyor sadece. yoksa bizim çocuklar çoktan bizim mevzuyu anlamışlardı. teşekkürler dilber ay lav yu.
bir süredir konuşup yepyeni umutlarla yeniden bir ilişkiye başlamak üzereydim ki... bakın buraya dikkat! çok dikkat! daha ilişkide hiçbir şey oturmamışken ve ilerleyeceğimizin bir garantisi yokken beyefendinin borçları sebebiyle, kendi hattıyla alamadığı yeni telefonu benim faturama ek alıp alamayacağımız tarafıma soruluyor. ben de geri çevirince bu finansal konu nasıl oluyorsa bir şekilde güven ve samimiyete geliyor. bir de bakmışım ki ikimizin aynı ilişki mantığı ve düşüncesinde olmadığımızı öğreniyorum ve oracıkta o gemi batıyor. hay allah! o beni böyle kişisel çıkar ve amaçları için finansal kölesi olarak kullanmayacağına göre ( ki ben istediğimi anlayabilirmişim çünkü onu allah biliyormuş, önemli olan oymuş),ben bencil olmalıyım değil mi sözlük?!
ben. tam bir ortam orospusuyumdur. ortamdaki herkesle özel bir arkadaşlık kurup sürekli dedikodu bombardımanına tutulan kişiyimdir. kendime bayılıyorum.
kitap okumak eyleminin sembolik bir şey olduğunu düşünecek olursak, kendisine hiç bir şey katmayacak birisiyle hayatını paylaşma çabası genelde büyük hüsran ile sonuçlanıyor.
yalnız burda kendi aramızda bile birilerini genelliyor olmak ne kadar üzücü. lezbiyenler maskülen, gayler feminendir stereotypeından farksız bu genelleme.
homojen dergi'nin 14. sayısı ile yeniden karşınızdayız. emeği geçen tüm yazar arkadaşlara teşekkür ederim. homojen dergi ekibine katılmak isteyen yeni arkadaşları da bekliyoruz. bir mesaj kadar uzağınızdayız.
14. sayının tüm yazılarını bulabileceğiniz link aşağıda;
yukarıdakilerin tamamına ters düşecek ama ben yazar arkadaşımıza nedense kayıt olduğum günden beri en çok önyargı topladığım kişi diyerek başlayacağım. altını çiziyorum kendisini tanımadan bende oluşan önyargılar yığını var bunlar sadece teorik iddialar olarak sıralanacak. dolu dolu yazdığını düşünmüyorum bu yüzden fırtına öncesi sessizlik savının üzerini çizdim, çok aktif olduğu doğru ama sürekli kendi açtığı başlıklarda yazıyor gibi geliyor, başlıklara bakıyorum devamını getiren kimse yine çoğu zaman yok, getiren üç beş kişi de yine karşılıklı pohpohlaştığına inandığım sabit yazarlar. alternatif yazdığı çok şey göremedim çünkü yazdıkları hep aynı tonda ilerliyor ve çizgi olarak çoktan tekrara düşmüş gibi geliyor. girdisini görünce kesin yine okunacak bir şey yazdı demeyi çok istiyorum ama şimdilik bu sefer önyargılarım yıkılacak mi acaba diye okuyorum ki bu negatif bir yaklaşım dahi olsa sonuç olarak merakla takip ediyorum. bu kesinlikle karalama kampanyası değil dediğim gibi kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok. iletişim dahi kurmadık, bu yazdıklarım belki çok eksi tepki alacak bilemiyorum ama dediğim gibi bende istemsiz oluşan önyargıları belirtmek istedim ki içimde kalmasın. nefret etmediğim ama sevmeyi çok istediğim bri yazar. başarılar diler saygılar sunarım.
kızlaaaar yeni bir zirve ile yine karşınızdayım. kesin katılacağını bildirenlerin sayısına göre olur diyorum. kalabalık bir sayıya ulaşırsak bir mekan belirlenir şuan için neresi bilemiyorum ama halledilir. üç beş kişiyle kalırsak da birimizin evinde falan olur en kötü ihtimal. benim kapılar sonuna kadar açık. evin kapıları yani. bence bi düşünün ona göre hareket edelim derim.
bu başlığı ortaya çıkarmak istedim çünkü sözlük içinde en görmeyi sevmediğim şey ; hayatlarındaki ve günlük yaşamlarındaki otu boku başlık halinde durum güncellemesi gibi buraya sıçan yazarlar. değerlendirme yapabilen yazarlardan ricam son zamanlarda girilen başlıklara içeriklerine ve girilen girdi sayısına baksınlar. adeta kişi veya kişilerin can sıkıntısını giderme, içini boşaltmak için kullandığı bir kap görevi gören,çoğunlukla bel altı olup anlam barındırmayan, kalabalık oluşturan adeta çöplük yerine dönmüş bir hali var başlıkların. editör olarak çalıştığım süre boyunca sadece başlıklar ve girdilerdeki yazım hatalarını düzeltmek,benzer başlıklar açıldıysa oraya yönlendirip tekrara düşmemizi önlemeye çalışmak, gelen şikayet mesajlarını kontrol etmek istemedim. sözlüğe ziyarete gelenlerin heteroseksüel ve homoseksüel bireyler olarak bir araya gelerek oluşturduğu bu platformda bel altı zırvaların çoğunlukta olup sadece bir iki girdi ile sayfa dolduran başlıklardan ibaret olduğunu düşünmelerini istemiyorum.bizi sadece cinsellikten ibaret detaylar olarak görmelerini istemedim. başlıkların bir iki girdi ile kalmayarak, herkesin bir şeyler yazmak isteyeceği,paylaşabilecek bir şeyler bulabildiği içerikler üretilsin istiyorum. kimse kimsenin özgürlüğünü kısıtlamak niyetinde değil,olamaz,olmamalı da. ama burası da beynimizin tuvalet alanı olmamalı, akıp başka beyinlerle karıştığı yer olmalı. her şeyin bir usulu vardır.yemenin,içmenin,oturup kalkmanın,gülmenin eğlenmenin hatta ağlamanın. her şeyin.... sözlüğün de sözlükte yazar olmanın da.... bunu bilmiyorsak önce bunu öğrenelim lütfen.
kızlaaaar yeni bir zirve ile yine karşınızdayım. kesin katılacağını bildirenlerin sayısına göre olur diyorum. kalabalık bir sayıya ulaşırsak bir mekan belirlenir şuan için neresi bilemiyorum ama halledilir. üç beş kişiyle kalırsak da birimizin evinde falan olur en kötü ihtimal. benim kapılar sonuna kadar açık. evin kapıları yani. bence bi düşünün ona göre hareket edelim derim.
yukarıdakilerin tamamına ters düşecek ama ben yazar arkadaşımıza nedense kayıt olduğum günden beri en çok önyargı topladığım kişi diyerek başlayacağım. altını çiziyorum kendisini tanımadan bende oluşan önyargılar yığını var bunlar sadece teorik iddialar olarak sıralanacak. dolu dolu yazdığını düşünmüyorum bu yüzden fırtına öncesi sessizlik savının üzerini çizdim, çok aktif olduğu doğru ama sürekli kendi açtığı başlıklarda yazıyor gibi geliyor, başlıklara bakıyorum devamını getiren kimse yine çoğu zaman yok, getiren üç beş kişi de yine karşılıklı pohpohlaştığına inandığım sabit yazarlar. alternatif yazdığı çok şey göremedim çünkü yazdıkları hep aynı tonda ilerliyor ve çizgi olarak çoktan tekrara düşmüş gibi geliyor. girdisini görünce kesin yine okunacak bir şey yazdı demeyi çok istiyorum ama şimdilik bu sefer önyargılarım yıkılacak mi acaba diye okuyorum ki bu negatif bir yaklaşım dahi olsa sonuç olarak merakla takip ediyorum. bu kesinlikle karalama kampanyası değil dediğim gibi kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok. iletişim dahi kurmadık, bu yazdıklarım belki çok eksi tepki alacak bilemiyorum ama dediğim gibi bende istemsiz oluşan önyargıları belirtmek istedim ki içimde kalmasın. nefret etmediğim ama sevmeyi çok istediğim bri yazar. başarılar diler saygılar sunarım.
sürekli uğradığı zorbalıklardan dolayı yalnız kalmak için çok çabalayan bir çocuktum. içine kapanık ama yakın çevresine de bir o kadar da neşeli ve sevgi saçan, kibar, efendi, uysal ve azıcık çok bilmiş bir çocuktum. burnumun üzerinde belli olan bir damar vardı(sonrasında kayboldu), ve kaküllü saç kesimim olurdu hep. bu ikisinin birleşimiyle efemine bir görüntüm olmuş olmalı ki bazı oğlanlar sen kız mısın erkek mi diye sorardı. kırılırdım. o yüzden çocuklarla çok konuşmak istemezdim. kızlar böyle şeyleri umursamıyordu. bu yüzden onların yanında daha rahat hissediyor olduğum için daha önce de #398412 nolu entry'mde bahsettiğim sebeplerle belirttiğim gibi kızlarla oynardım. o aileleri tarafından kibarlık ve nezaket öğretilmemiş geleceğin budalalarının itiş kakışları da hiç bitmiyordu ve ben gücümün onlara yetmeyeceğini biliyordum.bir de şimdiki gibi 80 85 kiloluk bir ekmek hamuru değilim o zamanlar. cılız mı cılız bir çocuk. üflesen devrilecek yani. kaba kuvveti sıfırın altında bilmem kaç. bu yüzden daima sevilen kişi olmayı bir şekilde becerdim ve herkesi döven çocuklar bazen bana kızsa bile dokunmazlardı. ben yumruğumu değil aklımı kullanıyordum. bu da beni daha güçlü kılıyordu aslında. neyse onlardan uzak durup kızlarla oynuyorum diye oğlanlar burada da rahat vermeyip bu defa da "kız enes" ,"top enes" diyerek dalga geçip zorbalık ederlerdi. hal böyle olunca kızlarla da oynamayı bırakıp dışarı çıkmamaya başladım. neyse ki küçük olmama rağmen eve bilgisayar almıştık da ben evde sıkılmamı engelleyecek bilgisayar oyunları oynuyor ve dışarı çıkma ihtiyacı hissetmiyordum. en azından bu şekilde kimse benimle hiçbir şekilde dalga geçip canımı sıkamıyordu hiç kimse. canımı sıkan o zevzek ve gerzek çocuklarla okul dışında bir arada olmak ve onları görmek zorunda değildim artık. sonunda istediğim yalnız kalmaya sahiptim. ama içimde birikmiş bir sürü kırgınlık ve üzüntü vardı. bu kadar duyguyla ne yapacağımı bilemediğim için yazarak içimi dökmeye başladım ve yazılar yazma serüvenim. ayrıca iyi kötü bir şeyler de çizmeyi seviyordum. kompozisyonlar, hikayeler yazıyor, resim yapıyordum. yazdıkça, çizdikçe rahatlıyordum. bu konuda kendimi geliştirdim ve yarışmalara katılmaya başladım. katıldığım yarışmalarda hep birinci oldum ve ne ihtiyacım varsa ya da ne istiyorsam kazandığım ödül paralarıyla, altınlarla almaya başladım veyahut istediğim şeyi ödül olarak veren yarışmaları bulup onlara katılmaya başladım. kalemim hem öğretmenlerim hem müdürüm hem de arkadaşlarım tarafından çok beğeniliyordu ve bu başarıların verdiği gazla sinema yazarlığı okumak istiyordum ama ailemin memur kafasıyla düşünen zihniyetleri buna müsaade etmedi. yeteneğimi rafa kaldırmak zorunda kaldım. sonrası ise klasik şekilde gelişen türk gencinin hayat mücadelesi. ama öyle de ya da böyle, ben hep kendimce bazı şeyleri başarırken onlar erkek olmaya devam ettiler. şimdi onların bazısı uyuşturucu bataklığında kendini heba ediyor, bazıları ipsiz sapsız, bazıları hala işe yaramaz. erkeklikleri bir işe yaramadı yani. ben ise onların inandıklarının ve onların aksine erkek olarak gördükleri kişilerin sahip olduğu tüm sorumluluklara sahip mutlu bir hayata sahibim çok şükür. bu yüzden insanlar çocuklarına cinsiyet dayatmalarını erkek dediğin şöyledir kadın dediğin böyledir diye öncelikli göstermek yerine insan olmayı ve iyi kötü insan ayrımına dikkat etmeyi öğütlererse belki daha huzurlu bir geleceğin zemini atılmış olur. saygılar.
edit: cinsel kimliğim ile alakalı olarak her zaman kendimin farkında idim. ilkokulda bile biliyordum. kızlarla iyi anlaşsam da onlardan hoşlanmıyordum. ama etrafımda hiç erkeklerden hoşlanan erkek yoktu bu yüzden söyleyemiyordum kimseye. sonrasında uğradığım hakaretler sebebiyle bu şekilde kimsenin beni sevmeyeceğini, nefret edeceğini ve dışlayacağını anladığım için erkeklerden uzak durdum biraz da aslına bakarsanız. ama hiç itiraz etmedim kendime. kızlardan hoşlanmak için zorlamadım kendimi. hep barışıktım kendimle. sadece dışlanmak kırıcıydı.
sorun bence eksi yemek değil. kimsenin eksi oy vermesinde bir yanlışlık yok. oy verme sistemi bunun için. beğenmediğin bir içeriği belli etmen için. ama insani rahatsız eden şey bunun suistimal edilmesi.
sırf sevmediği için sürekli eksi oy vererek karşı tarafı rahatsız etmeye çalışmak acizlikten başka bir şey degildir . sorununu iletişim kurup konuşarak çözmeyi beceremiyorsan görmezden gelirsin, ama yok illa it dalasina gireceğim diye elinden başka bir şey gelmedigi için eksi oy butonuna abaniyorsan da yazar kardeş kusura bakma ama sürekli eksileyen beyni gelişmemiş depresif bir mal değneği olmak dışında bir özelliğin yok demektir.
bir özellik belirten her başlığa, kendi cümlelerini kullanarak özgün anlatımıyla tanım girmek veya konuyu yorumlamak yerine kendini dünyaya tanıtmaya ant içmişçesine o başlıkta bahsi geçen özelliğin onda da olduğunu herkes bilsin isteyen yazardır. üç girdisinden birisi içinde "ben de bu kişilerden biriyim, biliyor muydunuz?" anlamı taşıyan"ben","bkz:ben","ben oluyorum", "bu benim" benzeri bilumum örneklere denk geleceğiniz, dolayısıyla ben merkezli, muhtemelen de ilgi orospusu olan yazardır.
açtığı başlıkların aşırı spesifik konular olmasının inanilmaz hoşuma gittiği yazardir. her gün yeni bir bilgi sayfaları gibidir adeta. yazdıkları da fena değil. okunur bu okunur.
bu başlığı ortaya çıkarmak istedim çünkü sözlük içinde en görmeyi sevmediğim şey ; hayatlarındaki ve günlük yaşamlarındaki otu boku başlık halinde durum güncellemesi gibi buraya sıçan yazarlar. değerlendirme yapabilen yazarlardan ricam son zamanlarda girilen başlıklara içeriklerine ve girilen girdi sayısına baksınlar. adeta kişi veya kişilerin can sıkıntısını giderme, içini boşaltmak için kullandığı bir kap görevi gören,çoğunlukla bel altı olup anlam barındırmayan, kalabalık oluşturan adeta çöplük yerine dönmüş bir hali var başlıkların. editör olarak çalıştığım süre boyunca sadece başlıklar ve girdilerdeki yazım hatalarını düzeltmek,benzer başlıklar açıldıysa oraya yönlendirip tekrara düşmemizi önlemeye çalışmak, gelen şikayet mesajlarını kontrol etmek istemedim. sözlüğe ziyarete gelenlerin heteroseksüel ve homoseksüel bireyler olarak bir araya gelerek oluşturduğu bu platformda bel altı zırvaların çoğunlukta olup sadece bir iki girdi ile sayfa dolduran başlıklardan ibaret olduğunu düşünmelerini istemiyorum.bizi sadece cinsellikten ibaret detaylar olarak görmelerini istemedim. başlıkların bir iki girdi ile kalmayarak, herkesin bir şeyler yazmak isteyeceği,paylaşabilecek bir şeyler bulabildiği içerikler üretilsin istiyorum. kimse kimsenin özgürlüğünü kısıtlamak niyetinde değil,olamaz,olmamalı da. ama burası da beynimizin tuvalet alanı olmamalı, akıp başka beyinlerle karıştığı yer olmalı. her şeyin bir usulu vardır.yemenin,içmenin,oturup kalkmanın,gülmenin eğlenmenin hatta ağlamanın. her şeyin.... sözlüğün de sözlükte yazar olmanın da.... bunu bilmiyorsak önce bunu öğrenelim lütfen.
oldukca hoş olan berberimin, traşı gereğinden fazla uzatarak elimin olduğu yeri hizalayarak alenen bastırarak yaptığı eylemdir. elim koltukla berberin bastırdığı yerinin arasında baya baya sıkıştığı için çekemediğim ama çekmeyi de beğenim doğrultusunda istemediğim için hoşuma giden küçük aksiyondur.