bununla uğraşacak kadar boş vaktimin olduğu ve bunun derdim haline gelip kaygilandirebilecek kadar önem arz edebileceği bir dünya nasıl olurdu merak ettim.
2018 yılı itibariyle medya başta olmak üzere çoğu kuruluşun insan duygularını sömürerek reklam, proje ve iş yaptığı ve bunun esas amacının sadece cepleri kabartmak olduğu bir ülke haline gelmiş bir türkiye olma durumudur. çocukken sevip büyüdükçe sıkılmaya başladığın bir oyuncakmış gibi seni de ülkenden soğutmaya yetecek kadar mide bulandırıcı bir etmendir bu. nedir bu sömürü? ülke gündemindeki başlığa göre her yerde aynı yapımları, reklamları, haberleri, yazıları görmek sizin duygunuzun, vicdaninizin somurulmesidir. değil de nedir? yıl 2016. ne oldu ? darbe girişimi, asker, polis olayları, devlet meseleleri, harekatlar, milli duygular en yüksek seviyede. beyazperde sitesinden yılın dizilerine baktığımızda "46 yok olan", "içerde", "tatlı intikam", "hayat şarkısı".... sonra ne oluyor? gündem değişiyor. yeni sezonda 2017'de yine beyazperde sitesinde karşımıza "söz", "börü", "savaşçı", "isimsizler".... ne oldu ya? biz en son sevisiyorduk, ne zaman savaşmaya başladık? 4 mart 2018 bugün. turkcell reklamında askerlere sarılan vatandaşlar var. gsm şirketi ile bağlantısı? söyleyeyim askercell. askercell turkcell'in 2015 yılında askerler için geliştirdiği kısıtlı hat tipidir. sadece tsk tarafından uygun görülen saatlerde görüşme yapilabiliyor. bu hatla sadece belirleyeceğiniz 5 mobil 2 sabit telefon ile görüşme yapılabilir. bir de altyazida geçen data kullanım paketi ya da aboneliği varsa kullanılamaz detayı var. yani bunu farkedip iptal ettirmedikce kullanamadiginiz paketleri oduyorsunuz. yani göz göre göre danisikli dövüş var. insan göstere göstere yapmaz bari! muazzam bir iyilik değil mi? evet 2015 senesinin reklam filmini 3 yil sonra arkasina duygulu sözler dayayip asker hassasiyeti artan bir dönemde mehmetcikleri 80 milyona kavusturuyoruz diye yapıştırınca is biraz degisiyor kanaatimce. yeni reklam filmi çekip para harcama gereği bile duymuyor adam. ailesi mehmetcige sariliyor daha iyisi ne olabilir ki? gözler hafiften doluyor, gözler doldukca cepler doluyor. yazıyı uzatmamak için asker konusu ile yetinecegim ama merak edenler varsa yazabilir. önceki senelerin de somurulerini konuşabiliriz. gittikçe samimiyetsiz bir ülke oluyoruz. artık birbirimizi s*kmek için mi seviyoruz yoksa sadece s*kebildiklerimizi mi seviyoruz belli değil. bizde bu bilinçsiz vicdan oldukça sömüren çok olur. afiyet olsun türkiye, yediğin numaraların bereketinin ardı arkası kesilmiyor.
dünyaya, toprağa bereket, karnı tok sırtı pek insanlardan sevenlerine romantizm kapisi, sevmeyenlerine zulüm, aç açıkta kalan insanlara zorluktur. öyle ya da boyle canlıların olmazsa olmazi suyun, o can suyunun, geldiği kaynakların dolması için olmazsa olmazdir. bana gelirsek hiç sevmedigimdir ki planımin olduğu gün iptal etme sebebidir. ne islanacagim ya, alırım battaniyemi sıcak sıcak yayar mabadimi yatarım bahanesidir.
yine murat cemcir ve özellikle ahmet kuralın yapmacık abartılı yüz ifadeleriyle dolup taşan bir afiş, 150. defa yanlış kamera acısıyla dokunmadigi alenen belli olan afallatan bir yumruk ve ardından gelen kendinden geçme hareketlerine sebebiyet veren ve de artık bayan bir yumruk sahnesi, aynı espriler, tavırlar ve oyunculuk, klasik senaryo malzemelerinden allah ne verdiyse (zengin fakir, aşk)....başarılı tek yönü ince tanımlı mizahlar ancak onları da yıllardır uzun tamlamalarla tek nefeste söyleme refleksi de gına getirmiş durumda. ha bir de milliyetçi duygulardan yararlanıp sukse yapmak için cover yapılmış oynak siveli bir müzik olmazsa olmazi bu ikilinin. az kalsın unutuyordum, espri yaptıkları şüphesiz anlasilsin diye espri yapılırken o yükselen ses tonunu unutuyordum. çok yüklendim biliyorum ama gülemiyorum, daha iyisini yaptığımdan değil, daha monoton ve sıkan mizahi bir yapım görmediğim için.
edit: sadece fragman izlenerek yapılan şahsi bir eleştiridir.
kendini yaşam döngüsünün merkezinde gören birisinin düşüncesi olabilecek bir sav. kendi zevklerini dayatmaya alışık olmakla alakalı bir durum olsa gerek. o kişi öyleyse herkes olmalı, olabilmeli ve doğru olanı o olmalı gibisinden. kendisinin bile farkına varamadığı bir egonun sonucu,kendinden muazzam derecede emin şekilde, salt gerçekliğin olmayıp her şeyin durumsallık içersinde değişkenlik gösterdiği bir dünyada bunun tek gerçek olduğunu iddia edebilmek.... bu özgüvenden tanrım bana üç tane, üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane ver ver ver allah'ım ver!
o kürkünü giydiğin hayvanlar senin o korkunç moda zevkinin uğruna öldü be! senin hastalığın kürksüzlükten değil, görgüsüzlükten. senin görgüsüzlüklerini gördükçe ben sinirden hastalanıyorum.
arkadaş dünyasının içerisine gey tanımı yeni girmiş ama beynine oksijen bir türlü girememiş bireylerin ağız boşluğundan ilk çıkan sorulardan birisidir bu soru. yapmanız gereken ilk şey o kişiyi alıp, tavukları pişirip hacıyı çarşıya gönderip o şahsına münhasır kişi önüne konulan tavukları yerken dilber ay'dan zorunda mıyam? parçası eşliğinde yedirmektir. o tavuklardaki protein beyine ulaşmadan evvel bizim kızları tester yerine koyma ihtiyacı duymayıp oğlanlara olan ilgimizin içgüdesel oluşunu anlatmak çok zor. çünkü kimse hacıyı çarşıya gönderip pişirmiyor o tavukları, halbuki bizim bu arkadaşlar hacı çarşıdayken pişen tavuklardan protein emikleyebiliyor sadece. yoksa bizim çocuklar çoktan bizim mevzuyu anlamışlardı. teşekkürler dilber ay lav yu.
bir süredir konuşup yepyeni umutlarla yeniden bir ilişkiye başlamak üzereydim ki... bakın buraya dikkat! çok dikkat! daha ilişkide hiçbir şey oturmamışken ve ilerleyeceğimizin bir garantisi yokken beyefendinin borçları sebebiyle, kendi hattıyla alamadığı yeni telefonu benim faturama ek alıp alamayacağımız tarafıma soruluyor. ben de geri çevirince bu finansal konu nasıl oluyorsa bir şekilde güven ve samimiyete geliyor. bir de bakmışım ki ikimizin aynı ilişki mantığı ve düşüncesinde olmadığımızı öğreniyorum ve oracıkta o gemi batıyor. hay allah! o beni böyle kişisel çıkar ve amaçları için finansal kölesi olarak kullanmayacağına göre ( ki ben istediğimi anlayabilirmişim çünkü onu allah biliyormuş, önemli olan oymuş),ben bencil olmalıyım değil mi sözlük?!
çokça denedim. test ettirdim. onaylattım. beğeniliyor. üzerinde beğenilmeyenlerce her zamanki gibi gömülüyor, istenmiyor, hemencecik bitiversin de gözlerimiz artık görmesin diye feryat ediliyor. uzunca seneler mağazacılık yapan birisi olarak şunu söyleyebilirim. moda algısı sıfırın altında eksi bilemem kaç derece olan herkes kendi düz ve sığ, dalgasız dolap denizine göre yargılıyor herkesi. çünkü her şey standart, kalıplaşmıs ve aynı olmalı onlara göre. ama böyle giyinenler, moda denilen şeyin hayatının önemli bir parçasını oluşturan kişiler yani bizimle aynı hayatı yaşamıyor, aynı paraları alıp aynı yerlerde gezmiyor çoğu, aynı mantıkla yaklaşıp aynı paraları ödemiyor giydiklerine. lüks giyim diye bir sektör var. kaçınız bu mağazalardan içeri adım attı ve gezdi? fiyatlara bir baktı? o insanlar o götünüzle güldüğünüz şeylere etmez dediğiniz fiyatlara yıllardır sizin senelik maaşlarınızı yatırıyor. çünkü aynı hayatta değiliz o kişilerle. farklı yaşıyor ve farklı giyinebiliyor da olabilirler, bizimle aynı da. bunun için illa zengin olmaya da gerek yok. fast fashion markalar daha az ömürlü olan aynı kalıp ürünleri seriyor önümüze. bırakın herkes parasının yettiği kadarıyla farklı giyinip gezsin. ama yok!farklılığa bizde yer yok. "çok güzel ama ingiliççe. biss bilmiyoss ingiliççe. " mantığıyla adeta yabancı bir dil muamelesi görüyor moda. dil öğrenin o zaman. bilirseniz o zaman anlarsınız.
arkadaşlar size çekici gelen dumanın ilizyonu ve erkeğin bu tü kaka pis şeyi yatak odası nefes alış verişiyle içine çekip üflemesinin kombinasyonundan kaynaklı. yoksa çekilir tarafı yok ki bunun bir de çekici yani olsun.
kitap okumak eyleminin sembolik bir şey olduğunu düşünecek olursak, kendisine hiç bir şey katmayacak birisiyle hayatını paylaşma çabası genelde büyük hüsran ile sonuçlanıyor.
yalnız burda kendi aramızda bile birilerini genelliyor olmak ne kadar üzücü. lezbiyenler maskülen, gayler feminendir stereotypeından farksız bu genelleme.
homojen dergi'nin 14. sayısı ile yeniden karşınızdayız. emeği geçen tüm yazar arkadaşlara teşekkür ederim. homojen dergi ekibine katılmak isteyen yeni arkadaşları da bekliyoruz. bir mesaj kadar uzağınızdayız.
14. sayının tüm yazılarını bulabileceğiniz link aşağıda;
bilgili ve farkındalık sahibi biri olmazsan sorunların da olamaz hayattan isteyeceğin şey sınırlıdır ve bunu bilerek yaşarsın.elindekiyle yetinirsin.aç kalmadığında bile mutlusundur.düşününce gayet mantıklı.belkide olay sadece mutlu olmak değildir.hayata anlam katan tek kriter mutlulukmu.kesinlikle değil.bir tarafta halinden mutlu olmak zorunda olan elindekiyle yetinmek zorunda olan bir insan var bu sadece bir savunma mekanizması bile olabilir.öbür tarafta ise kendisini yetiştirmiş ,geliştirmiş daha fazlasını elde edebileceğini bilen seçenekleri olduğu için mutlu görünmek zorunda hissetmeyen ve bunu özgüvenli bir şekilde söyleyen bir insan var.fark burada bence.
yukarıdakilerin tamamına ters düşecek ama ben yazar arkadaşımıza nedense kayıt olduğum günden beri en çok önyargı topladığım kişi diyerek başlayacağım. altını çiziyorum kendisini tanımadan bende oluşan önyargılar yığını var bunlar sadece teorik iddialar olarak sıralanacak. dolu dolu yazdığını düşünmüyorum bu yüzden fırtına öncesi sessizlik savının üzerini çizdim, çok aktif olduğu doğru ama sürekli kendi açtığı başlıklarda yazıyor gibi geliyor, başlıklara bakıyorum devamını getiren kimse yine çoğu zaman yok, getiren üç beş kişi de yine karşılıklı pohpohlaştığına inandığım sabit yazarlar. alternatif yazdığı çok şey göremedim çünkü yazdıkları hep aynı tonda ilerliyor ve çizgi olarak çoktan tekrara düşmüş gibi geliyor. girdisini görünce kesin yine okunacak bir şey yazdı demeyi çok istiyorum ama şimdilik bu sefer önyargılarım yıkılacak mi acaba diye okuyorum ki bu negatif bir yaklaşım dahi olsa sonuç olarak merakla takip ediyorum. bu kesinlikle karalama kampanyası değil dediğim gibi kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok. iletişim dahi kurmadık, bu yazdıklarım belki çok eksi tepki alacak bilemiyorum ama dediğim gibi bende istemsiz oluşan önyargıları belirtmek istedim ki içimde kalmasın. nefret etmediğim ama sevmeyi çok istediğim bri yazar. başarılar diler saygılar sunarım.
kızlaaaar yeni bir zirve ile yine karşınızdayım. kesin katılacağını bildirenlerin sayısına göre olur diyorum. kalabalık bir sayıya ulaşırsak bir mekan belirlenir şuan için neresi bilemiyorum ama halledilir. üç beş kişiyle kalırsak da birimizin evinde falan olur en kötü ihtimal. benim kapılar sonuna kadar açık. evin kapıları yani. bence bi düşünün ona göre hareket edelim derim.
kızlaaaar yeni bir zirve ile yine karşınızdayım. kesin katılacağını bildirenlerin sayısına göre olur diyorum. kalabalık bir sayıya ulaşırsak bir mekan belirlenir şuan için neresi bilemiyorum ama halledilir. üç beş kişiyle kalırsak da birimizin evinde falan olur en kötü ihtimal. benim kapılar sonuna kadar açık. evin kapıları yani. bence bi düşünün ona göre hareket edelim derim.
yukarıdakilerin tamamına ters düşecek ama ben yazar arkadaşımıza nedense kayıt olduğum günden beri en çok önyargı topladığım kişi diyerek başlayacağım. altını çiziyorum kendisini tanımadan bende oluşan önyargılar yığını var bunlar sadece teorik iddialar olarak sıralanacak. dolu dolu yazdığını düşünmüyorum bu yüzden fırtına öncesi sessizlik savının üzerini çizdim, çok aktif olduğu doğru ama sürekli kendi açtığı başlıklarda yazıyor gibi geliyor, başlıklara bakıyorum devamını getiren kimse yine çoğu zaman yok, getiren üç beş kişi de yine karşılıklı pohpohlaştığına inandığım sabit yazarlar. alternatif yazdığı çok şey göremedim çünkü yazdıkları hep aynı tonda ilerliyor ve çizgi olarak çoktan tekrara düşmüş gibi geliyor. girdisini görünce kesin yine okunacak bir şey yazdı demeyi çok istiyorum ama şimdilik bu sefer önyargılarım yıkılacak mi acaba diye okuyorum ki bu negatif bir yaklaşım dahi olsa sonuç olarak merakla takip ediyorum. bu kesinlikle karalama kampanyası değil dediğim gibi kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok. iletişim dahi kurmadık, bu yazdıklarım belki çok eksi tepki alacak bilemiyorum ama dediğim gibi bende istemsiz oluşan önyargıları belirtmek istedim ki içimde kalmasın. nefret etmediğim ama sevmeyi çok istediğim bri yazar. başarılar diler saygılar sunarım.
ay korkarım ben diye iki adımı gelmeye erinen yazarlara rağmen, urkmezsem gelicem dedi ve taaaa zonguldaklardan kalkıp geldi sağolsun zirveye. başta biraz ürkütüydü ama sohbetimizle biz oksaya oksaya sakinlestirdik. sempatik sessiz sakin yazar.
edit : sabaha karşı dönerken usudum diye verdiği boyunluk bende kaldı. emanetin ben de ürkek, bir sonraki görüşmede teslim edeceğim.
bir özellik belirten her başlığa, kendi cümlelerini kullanarak özgün anlatımıyla tanım girmek veya konuyu yorumlamak yerine kendini dünyaya tanıtmaya ant içmişçesine o başlıkta bahsi geçen özelliğin onda da olduğunu herkes bilsin isteyen yazardır. üç girdisinden birisi içinde "ben de bu kişilerden biriyim, biliyor muydunuz?" anlamı taşıyan"ben","bkz:ben","ben oluyorum", "bu benim" benzeri bilumum örneklere denk geleceğiniz, dolayısıyla ben merkezli, muhtemelen de ilgi orospusu olan yazardır.
açtığı başlıkların aşırı spesifik konular olmasının inanilmaz hoşuma gittiği yazardir. her gün yeni bir bilgi sayfaları gibidir adeta. yazdıkları da fena değil. okunur bu okunur.
oldukca hoş olan berberimin, traşı gereğinden fazla uzatarak elimin olduğu yeri hizalayarak alenen bastırarak yaptığı eylemdir. elim koltukla berberin bastırdığı yerinin arasında baya baya sıkıştığı için çekemediğim ama çekmeyi de beğenim doğrultusunda istemediğim için hoşuma giden küçük aksiyondur.