lütfen bizim için atalarımızın mezarlarındaki osmanlıca yazıları okuyamadıkları için muzdarip olan gençlerimize osmanlıca öğretmek mars'a gitmekten daha önemli!
çok meraklı olduğum için mi pasifim acaba dedirten önerme. o halde her şeyi merak etmeye devam. bu sözün bir değişiği: adamın başına ne gelirse ya meraktan ya yaraktan şeklindedir.
cihan güçlü'nün boğazımı düğümleyen şarkısı. bir ayrılığın ardından kendini şiirlerle şarkılarla avutan, onu unuttum diyen, etrafına gülücükler saçan ama bir yerde sevdiğinin montundan giyen, kokusundan süren, onun gibi gülen birini gördüğünde birden dünyası alt üst olan, allak bullak olan, yıkılan, aslında bu gamsız görünümün yalan olduğunu, bu unutmuş görüntünün yalnızca görüntüden ibaret olduğunu, aslında gideni unutamadığını ve deliler gibi özlediğini kendine ve şarkıyı dinleyenlere itiraf ettiği şarkı. adam sevgilisine dair en ufak bir detay gördüğünde bütün özlemler, anılar, aklına doluşuyor ve büründüğü sahte gülüşler ve görüntüler o çaresiz özlem ve kahır duygusuna bulanıyor... ağlatıyor bu şarkı beni...
özellikle 2000li yılların başlarını arka arkaya best oflarla geçirdikten sonra, arada çıkardığı albümlerle pek ses getirmeyen ancak geçen sene çıkardığı "yap boz" teklisi ve bu senenin ilk günü çıkardığı "saklı" şarkılarıyla baştan aşağı dönüşüm geçiren, uzun saçlarını kısacık kestiren ve eskiden daha dinamik bir soner arıca gösterek bana "vaaav" dedirten şarkıcı. ayrıca insani yönü ve sıcaklığı çok hoşuma gitti. her cumartesi nanna'da program yapıyor. yeni imajı ve şarkılarına kattığı hafif rock tınıları çok yakışmış.
sivas olaylarında * sivas'taydık, üniversite lojmanlarındaydık, aziz nesin'i üniversite hastanesine getirirlerken peşinde yobazlar ordusu geldiği haberini aldık tv'den. rana elik sunuyordu haberleri ve biz ışıkları kapatıp yerde oturup dehşetle haber izliyorduk. ben tabi on yaşında bu kadar ciddi olaylar olduğunu sanmıyordum. polis durdurdu grubu da kurtulduk. temmuz'da olay oldu, eylül'de sivas'tan taşındık.
sonra çanakkale'ye taşındık ve 1994 gelibolu yangını çıktı, bütün surlar, atatürk'ün saatinin parçalandığı yerlerle birlikte gelibolu ormanlarının yüzde yetmiş beşi yanıp kül oldu ve gelibolu'ya bakan evimizde bu yangını içimiz ağlayarak izledik. ertesi gün ormanları görmeye gitmek ayrıca travmatikti. o yanan hayvanları ve ağaçları görmek...
sonra izmit'e taşındık, tam çocuk değildim o sıralarda artık ama travmatikti depremi tatilden geldiğimiz gece yaşamak...
oyunculuğuna ve dizilerine ayrı bir hayranlık duymakla birlikte, yazdığı her şeye karnımı tuta tuta güldüren, lafı tam gediğine oturtan ve bunu ince mizahla yapan yeni dönemdeki en komik kadınlardan biri. dizilerinin yanı sıra 4 kitabı bulunuyor, hepsi birbirinden komik ve gündeme değinen komik ama düşünüdürücü yazılar içeren... ne yapsa takipteyim. bayılıyorum...
belli bir süre çalıştığın iş yerinde samimi olduğun kişi işten ayrılırken "aaa mutlaka haftada bir ya da iki haftada bir buluşalım" denilen ama bir türlü o haftanın gelemediği ve iyi anılar bırakan ayrılma sahneleri.
her geyin izlerken iç geçirip ben de bir gün burda olmak istiyorum dediği, hobinin paraya dönüştüğü ve insanın "yattığı yerden para kazandığı" bir film endüstrisi dalı. xxx olarak da adlandırılır. erotik filme kıyasla bunda daha vahşi sevişme sahneleri bulunur.
çürükleri, dürüstlerinden daha fazla sayıda olan emniyet güçleri, eskiden polis denilince aklımıza güvenlik gelirdi, şimdi korku ve terör geliyor.
şu diyalog tanıdık gelmiyor mu?
a: oralar güvenli mi?
b: hayır, polis var
eline verilen gücü, kitleleri korumak yerine yöneticilerin talimatları uyarınca ezmek ve baskılamak ve hatta işkence etmek için kullanmaktan çekinmeyen; verilen yetki ve güç arttıkça, insan doğası gereği vahşi tabiatı da gün gibi ortaya çıkan, topluma, kadına, geylere "bakışını" işine kattığı için sağlam bir akıl muhakemesi olasılığını ortadan kaldıran ve kadınlar ve geylere errrkekliklerini göstermekten çekinmeyen kuvvetlerdir...
iki sene kadar önce yaptıkları film ve dizi müziklerini "aşk güzel şeydir" ve "adı aşk olsun" adıyla çift cd olarak topladılar, bu arada yıllarca süren birlikteliklerini bikaç sene önce evlenerek tamamına erdirdiler.
can sıkıcı ülke gündeminin dışında, kişisel olarak:
çok istediğim nadir bir cd'yi göz göre göre elimden kaçırmam, hevesim olsa param olmaması veya param olsa hevesim, sevilmeme düşüncesi, çok istediğim konserlere parasızlık yüzünden gidememek, sevdiğim adamın beni benim onu gördüğüm gözle görmemesi, beğendiğim bazı adamlara ulaşamayacak olmak gibi nedenlere bağlı depresyon halleri.
bildiniz de mi bu başlığı açtınız diye hayretlerden hayret beğendiğim başlık:
sabahın köründe dolandırıcılık kurbanı oluyordum. lütfen dikkat edin, beni sabahın köründe 0 212 709 03 66 diye bi numaradan aradılar, "siz bankanız yoluyla bizden geçen sene iki senelik kaza sigortası vs yaptırmışsınız, onay da vermişsiniz, ilk yılı ücretsizdi şimdi bir kerelik 339 tl çekeceğiz" dediler, sonra güvenilirliklerini göstermek için bilgilerimi sıraladılar, telefon numaralarımı, kartimin arka yüzündeki 3 haneli ccv numarasını bile söylediler, ben de uyku sersemi hı hıı diyordum, neyse ki gönderdikleri mesaj gelmedi ve param çekilmedi, sonra nete baktım ciddi dolandırıcılık olayları aynı şekilde, bankayı aradım "böyle böyle bir numara aradı, sizinle bağlantılı mı" dedim, o numaranın bizde kaydı yok" dediler, "kapatılıp yenisinin açılmasını tavsiye ederiz" dediler ben de kartımı kapattım. aman dikkatli olun, sizi ararlarsa "ben böyle bir konuşma hatırlamıyorum, bana ıslak imzalı sözleşmeyi ve konuşma kayıtlarını gönderin" deyin. bir daha aramıyorlar.
bu olayları normalleştirerek artık yadsımamızı istiyorlar ve toplumun büyük kesimini de ikna ediyorlar, her bu tür olayı bir başka televizyon haberi deyip geçiyor ve haberlerden sonraki diziye odaklanıyoruz, toplumsal bilincimiz hiç bu kadar zayıflatılmamıştı. bu olay ilk değil son da olmayacak ve biz bu olaya ne zaman nurgül yeşilçay'ın diziden ayrılmasından daha fazla önem verirsek, ancak o zaman biter bu olaylar, ama bu dinle, dizilerle ve yarışmalarla uyuşturulmuş toplum biraz zor kendine gelir. bu hormonlu toplum her hormonlu şey gibi öz tadından uzaklaşmış, yavan vıcık vıcık bir şey haline geldi ve ölen gene her zamanki gibi öldüğüyle kaldı.
bu akşamki bölümde baya iyi geldi. şennur teyzenin sözlerine ve gizemin saçmalamasına çok gülüyorum. sanki gülse birsel de nasıl yazabileceğini biraz daha göstermiş oldu bu bölümle. severek izliyoruz.
hiç de içim almıyor ama..
ben öyle demiyom oğlum
araya gideceğine canıma gitsin
çiğ silikon mu bu?
fikri olmamak ama zikri olmak, elde tespih, ağızdan çer çöp kürdan sigara vb bir nesne düşürmemek, dilden erkeklik adamlık delikanlılık ve racon derslerini eksik etmemek, ahlak bekçiliği yapmak ama ahlaksızlığın müptelası olmak, cin olmadan adam çarpmak, medeniyet seviyesinin altında kalmak, kültür ve bilgi birikimi edinmemek, hayat üniversitesinden mezun olmak, yobazlık, kaba davranışlar sergilemek, hoşgörü ve nezaketten uzak olmak, kafasını kullanamadığı için yumruklarını kullanmaktır.
ayyhhhh dün gece son dakkalarda gerim gerim gerdiler. yani bir gerilim filmlerinde böyle gerildiğimi hatırlarım bir de bunun dünkü bölümünün son sahnesinde. allah sizi bildiği gibi yapsın e mi son anda dedim bunu göstermeyecekler, haftaya bırakacaklar ki öyle de oldu zaten. şu senarist arkadaşlar da oya karakterine daha anlamlı ve okkalı laf sokan replikler yazsalar da azıcık içimizin yağları erise ayol. o kadar sinirleniyor, atarlanıyor ama iş merve'nin karşısında konuşmaya gelince pıssssss balon gibi sönüyor. vallahi içim şişti yemin ederim yeter diye bağırasım geldi.
en sevdiğim hikayelerimden... bir gün kadıköy'den eminönü'ye geçmek üzere vapur beklerken, yanına oturup çaktırmadan seyrettiğim beyefendiyle bir hafta sonra halvet olmuştum. vizelerim vardı o hafta, yoksa daha erken olurdum. sene 2001 yaş 18. genelde toplu taşımalardan (otobüs, tramvay, metrobüs...) kaldırdım adamlarımı... hatta bi keresinde yanımdan yürüyüp giden bir adamla on beş dakka sonra apartman bodrumunda halvet...
tuna kiremitçi ile şapşahane bir düete imza atarak müzikal yönüyle de kalbimin kıvrımlarında taht kurmuş, ne yapsa izlerim oyunculardan... bu sıralar izlediğim tek dizi olan (bkz:ufak tefek cinayetler) 'de tersi pis doktor oya'yı oynuyor.
1) sürekli bir yalan dünyasında yaşamak zorundasınızdır, gizliyseniz hele aileye, iş arkadaşlarına, normal arkadaşlara (tabi gey dostu olmadığını bildiklerinize) yalan söylersiniz
2) homofobik bir toplumda yaşamanın getirisi, aşağılanır, hakarete uğrar, dövülür, tecavüze uğrar hatta öldürülürsünüz, ve o homofobik toplumun homofobik polislerince insan yerine konmazsınız, hatta onlar da size aynı muameleyi yapar
3) çoğu zaman iç dünyanızla ilgili karmaşaları kendi başınıza çözmeniz gerekir, dışarı anlatamazsınız, diğer geylerin de kendi dertleri olur onlar da bi yere kadar dinler
4) aileniz ve toplum tarafından ağır ithamlarla cezalandırılırsınız
5) size herkese g.tveren potansiyel muamelesi yapılabilir, gece s.ken adam gündüz size bir paçavraymışsınız gibi davranabilir, veya sarhoş muhabbetlerine meze yapar.
6) başınıza bir şey geldiğinizde, tecavüze uğradığınızda polise gidemezsiniz, zira polisin aklında sizin bu halinizle zaten davetiye çıkarmış olduğuna dair bir önyargısı vardır
offf bu kadar yazdım içim şişti, gerisini siz tamamlayın.
eve gidip duş almak, sonra gerizekalıya bağlamak, "aneeeymm hasta oldum ben aids oldum" diye kendini kahretmek, adama mesajlar atmak, "bir daha sikilmek için yalvarsam da gebersem de bana yazma, mesaj atsam da cevaplama" gibi saçma sapan mesajlar atmak, sonra adam gerçekten mesaj atmadığında neden mesaj atmıyorsun diye evine gitmek ve bir daha kendini siktirmek. sonra alışıyorsun tabi.
seni özlüyorum deli kadın, bütün bu dünyanın kiri pası içinde ekranlardan yansıyan ve bize her şeye rağmen umut var dedirten temiz sevincini, neşeni ve kaleminden akan yüreğini özlüyorum, senin en ince espri yaparken bile gözlerindeki derin bakışı, en ciddi konuda bile muzip yorumlarını, kısaca seni özlüyorum deli kadın. bir resmine bakarken bile binlerce kare geçiyor gözümden, seni hiç tanımadım, tanıma imkanı bulamadım, ancak ben seni hep sevdim, senin bu dünyaya kattığın güzelliği sevdim, tüm dünyanın akılları bir araya gelse senin tek bir yorumla herkesi susturabilme becerini sevdim.
ama neyi sevmedim biliyo musun? daha seninle tanışmadan çekip gitmeni, daha şarkılar şiirler tamamlanmamışken çekip gitmeni, tabiri caizse daha karpuz kesecekken zengin kalkışı yapar gibi 80 +/- 60 yaşın baharında çekip gitmeni... yarım kaldı şarkılar, şiirler, daha çok şarkı var yazacak... daha fazla söz söyleyemem, söz söylemede senin eline su dökemem, senin sözünün üstüne söz söyleyemem, sadece diyebilirim ki, ulaşıyosa bu yazılar bir yerden sana, bir el salla oralardan bana. deli kızım uyan, bir tek sensin duyan!!! bu dünyada bize bir bakış borcun kaldı, acelen ne, bekle aysel!
müslümanlık ve islam özünde -aslında her dinde olduğu gibi- kardeşlik, hoşgörü, barış gibi güzel mesajlar içeren bir din. insanoğlunun elinde oyuncağa çevrildiği için sürekli kötü ve berbat bir din izlenimi yaratılan ancak insanların amellerinden dolayı bütün bir dinin alaşağı edilmesini doğru bulmuyorum, sonuçta ortada ortak ve güzel bir mesaj var ve sorun bu mesajı insanların kendilerine yonta yonta saçma sapan ve müslümanlıkla bağdaşmayan uygulamalara giderek yanlış bir müslümanlık izlenimi oluşturmasıdır. kulaktan dolma bilgilere pabuç bırakmamak için herkesin bir kere okuması gerektiğini düşünüyorum.
gerizekalıdır, komplekslidir, derdi varsa yüzleşmek yerine bu şekilde derdini anlatabileceğini sanandır, siktir olup gitsindir, sözlükten uzaklaşma nedenidir. böyle şeyler yapmamalıdır!!! hadi bunu da eksile gerzek dingil!
sanırım bazı yabancı nickli yazarların adlarını okumakta güçlük çeken yabancı dili iyi olmayan yazarcanlar için açılmış başlık. yoksa adı atıyorum karpuzsever olan bir yazarın nicki başka nasıl okunabilir ki?