myjudas

Durum: 86 - 0 - 0 - 0 - 05.12.2020 23:08

Puan: 1400 - Sözlük Kezbanı

8 yıl önce kayıt oldu. 6.Nesil Bandana.

Beni kibarca öldürebilirsin.
  • /
  • 5

platonik aşk

sanırım şu sıralar yaşadığım şey. fakülteden kendisi. ödev yardımlaşması için tanıştık. sonra da nadiren de olsa konuşmaya devam ettik. özellikle mesajlaşmalarımızda hemen, ilgiyle ve samimi cevaplar vermesi onunla mesajlaşmaktan keyif almama sebep oluyor. gerçi telefondaki konuşmalarımızda da aynı. üstelik kendisi benden sınıf olarak üstte olduğu gibi yaş olarak daha da büyük. dolayısıyla neden benimle muhabbete bu kadar ilgili olduğunu gönül ilişkilerine yormadan edemiyorum. e tabii bir de gayet hoş bir çocuk olması var. belki de bu yüzden bir şeyleri görmek istediğim gibi görüyorumdur. yalnız geçen gün artık bunu noktalamam gerektiğine karar verdim çünkü konuşma arasında "bana aşıksın biliyorum" dedi şakayla karışık. haliyle acaba benimle eğleniyor mu diye düşünmeye başladım. "ehehe şöyle bi çocuk yazıp duruyor, gay midir nedir?" gibisinden konuşulmasını istemem açıkçası arkamdan. ah ah şu an hayatımda hep düşlediğim o insan olsa bunları ne yaşardım ne de görürdüm. ah hayat ah.

a canım

bir diğer süper mabel matiz şarkısı. müzik enfes zaten ona diyecek bir şey yok. ama daha da önemlisi bir erkeğe görücü gelmesi olayını sırıtmadan yansıtabilmiş olması.
teyzeler de gerçekten çok iyi iş çıkarmış.

açtığım başlığın yayınlanmaması

belki de ilk kez seks dışında bir şey yazan yazarın açtığı başlığın silinmesi hadisesi. zannımca seks dışında da bir şeyler yazma şevkini kırmamak adına dahi olsa girdisi silinmemeliydi. *

yonca evcimik

türkçe müzik tarihinin en büyük garabetine imza atmış olabilir kendisi. mağaramdan dün çıktıma indirgenebilecek sözleri kulağa asla hoş gelmeyen bir müziğe yamamış, ortaya böyle talihsiz bir şey çıkmış.
ajdarı 154 cm yükseğe taşımış hanımkişisi.

tükürük tokat ve küfür seven pasif

öncelikle tükürük ağza mı?
vücuda tükürük düşüncesi çok da hoş gelmiyor açıkçası. ama ağza varım. evet şaşkınlık verici.
diğer şaşırtıcı nokta ise bunları talep ettiğim partnerlerimin hiçbirinin bunu yapmamış olması. her şeyi geçtim insan bi tokatlar ya, bundan niye kaçınıyorsunuz ki?
bi de şey var: (bkz:işetmek)

insanlara hakettiğinden fazla değer vermek

insanlara çok fazla bir şey vermemeyi kendime öğütlüyorum bu günlerde. çünkü insanlar çok fazla bir şey beklenebilecek varlıklar değil. karşılık beklemeden bir şey veremiyor musun? diye sorabilirsiniz. açıkçası yapamıyorum. bunu çıkarcılık olarak görmeyin lütfen. verdiğimi istiyorum çünkü aksi bana kendimi kullanılmış hissettiriyor.

diğer yandan, "insanlar çok fazla bir şey beklenebilecek varlıklar değil" ama ben bunu kötü olduklarına da yormuyorum. önce, herkesin değer verdiği şey farklı. siz verdiğiniz şeye büyük değer biçiyor olabilirsiniz ama karşınızdaki insan için bu olağan bir şey olabilir. dahası aynı şeye aynı değeri biçseniz bile, karşınızdaki insanın size bir şey vermek için kafasında kurguladığı program sizin tasavvur ettiğinizden farklı olabilir. sonuçta o insanın çevresinde başka insanlar da var. onlar için de bir şeyler yapması gerekiyor ve hepsini bir programa koyuyor, belki de bu programa yetişemiyor. siz bunların çoğundan habersizsiniz.

dolayısıyla ne kendimi verdiğini bekleyen bir insan olarak çıkarcılıkla suçluyorum ne de verdiğimi alamadığım insanları kullanıcılıkla. sınırını iyi çiz diyorum kendime, vereceğin insanı da vermeyeceğin insanı da iyi tanı. yoksa bu gerçekleri, insanın kapasitesini göz ardı ederek hareket ettiğinde ortaya çıkan sonuçlardan ötürü boşuna kimseyi suçlama.
(bkz:kendini tanımak)
(bkz:insanın kapasitesini tanımak)
(bkz:insan doğası)
(bkz:iletişim kopukluklarını göz önünde bulundurarak hareket etmek)
(bkz:iletişim kopukluğu)

anna madrigal

...ismini sol framede görünce, belediye ekipleri tarafından zehirlendi sandım. *
sözlüğümüzün komik çocukları. doğu perinçek ile ertuğrul kürkçü gibiler adeta.

özdemir

...sanki ben 2 liranın derdindeyim. gerçi birkaç tane alsam yine farkediyor neyse bakacağım artık. *
çok sıradan şeylerle güldürme becerisi var bu çocuğun.

anna madrigal

üçüncü bir göz olarak doğruluk elçisi-narsist bir çizgiye eğilimi olduğunu gördüğüm yazar.
olası yanlış anlaşılmaları def etmek için bu entrynin kişisel öfke, garez ya da hor görüyle yazılmadığını belirteyim.
biraz sakin.

beyşehir gölü

konya'nın en güzel ilçesini "en güzel yapan" göldür.
çevresindeki geniş mesire alanları piknik alanları, bilumum kafeler, volta atabileceğiniz geniş açık alanlar barındırmaktadır.
ayrıca bu göl şehrin çehresini tümünden değiştirmektedir ki konya'nın bir ilçesinde az biraz kıyı ili havası alınmaktadır.

aileye açılmak

boşvermişlik psikolosine batık olduğum zamanlarda yapmayı düşünmüşlüğüm olan eylem. ama iyi ki yapmamışım. tavsiyem de yapmamınız yönünde. hatta sadece aile değil, hiç kimseye açılmayın. hiç kimseye güvenmeyin. açılınca belki kabulenirler, beni ben olduğum için severler falan filan... bu noktada da şunu söyleyebilirim: ne ailenizden, ne hiç kimseden, ne de hayattan bir şey bekleyin. mevcut durumunuzla kabullenin aile ilişkinizi, her şeye rağmen, hayatta yalnız olduğunuzu bilerek mutlu olmaya çalışın.

ha tabii bunlar sadece benim tavsiyelerim. her insanın gerçekliği, yürüdüğü-yürüyeceği yol farklıdır. ben sadece kendi gerçekliğimden bahsettim o kadar.

edit: madem o kadar hiç kimseye güvenmeyin falan dedim, neden kimseye güvenmediğimi de olaylar üzerinden anlatayım. ilki lise son sınıfta aşık olduğum çocuğa açılmam şeklinde oldu. o da beni sevmiyor olsa bile, en azından gidip de bunu millete yaymaz diye düşünmüştüm. sonuçta o ağırbaşlı, iyi mi iyi kalpli, sincap gibi bir insandı. ama ben ona açıldıktan yıllar sonra beni kuzenlerine ifşalayıp, maskara etti. aslında ben de seni seviyordum minvalinde şeyler yazmıştı ki, meğer beni oynatıyormuş. en büyük rüyam gerçekleşti sanırken gerçeği öğrendim. üstüne bir de etmediği hakaret kalmadı. telefonda resmen nefret kustu. "insan arkadaşım dediği insana o gözle bakar mı?" demişti ki, umarım aynısını bir gün bir kız ona söyler. aynı hakaretleri eder, aynı şekilde aşağılar...
ikincisi de çok yakın olduğum bir arkadaşım üzerinden gerçekleşti. kendisi zaman zaman çok samimi davranırdı. hatta samimiyet falan biraz masum kalır, baya baya oynaştığı zamanlar olurdu. sonradan öğrendim ki myjudas bana yavşıyor gibisinden şeyler yayıyormuş ortamlarda. arkamdan tek atıp tuttuğu da bu değil tabii, hemen her konu da arkamdan attırıyormuş. bu söylediğim insan da herkesin çok efendi, dürüst, güvenilir bildiği biri. herkes bir yana ben de yıllarca öyle biri olduğunu sanmıştım. ama hayat işte acı gerçekleri yüzünüze böyle böyle çarpıyor.

hoşlanılan erkekle duş almak

yan yana etek tıraşı yapanları gördü bu gözler. (bkz:sinan tekik)
sanırım biraz daha uç noktası birbirine etek tıraşı yapmaktır.

sözlüğün ağlama duvarı olması

güldüren ve çok yerinde bir tespittir. *
hatta şahsım adına konuşmak gerekirse, en bunalımlı zamanlarımda sözlüğü hatırlıyorum. hatta bu bunalımlı zamanlarımda ayı sözlük itiraf başlığına her gün ağlamak istiyorum ama hiç münasip olmaz diye düşünüp vazgeçiyorum. gerçekten iyi ki varsın sözlük.

ayı sözlük yazarlarının favori dolmaları

özdemir

bazen kurgu bazen trol tadı veren entryleri aslında hoştu ama sanırım yazmaktan vazgeçti. benim kendisini kastederek yazdıklarım sadece format konusunda biraz daha özen göstermesi konusunda uyarmak içindi. diğer arkadaşların da niyetinin o olduğunu zannediyorum ama maalesef bir iletişim kopukluğu oldu.
tanım: hemen küsmemesi istenen yazar.

30 ekim 2020 izmir depremi

ölen insanlar, enkaz altında can çekişen insanlar, yuvasını kaybeden aileler, hayatının travması yaşayan çocuklar, sağlam yapılmayan binalar, cebini düşünen müteahhitler, sorumsuz idareler, deprem bölgesine gidip ekipleri kendine hizmet ettirecek kadar düşüncesiz idareciler, depreme sevinen ruh hastaları... gerçekten üzücü hatta korkunç bir tablo. hepimize geçmiş olsun.

her şeyi siktir edip bir köye yerleşmek

zaman alsa da eninde sonunda ne kadar yanlış olduğu anlaşılacak karardır. türkiye'nin köyleri tam bir maymunlar cehennemi. cinnet dolu haneler, ruh hastası insanlar, kanserleşmiş ilişkiler...
ben kimseyle muhatap olmaya gitmiyorum, sakinlik aramaya gidiyorum diye düşünseniz de onlar sizinle muhatap olacaklar, bomboş ve kendini her şeyin ölçüsü gören insanlar olduklarından her şeyinize karışmadan yapamayacaklar vs.
ama iyi yönden bakmak gerekirse kente tekrar döndüğünüzde kent hayatınızın kıymetini bilirsiniz.

threesome dolandırıcılığı

threesome dolandırıcılığı

ayak fetişizmi

tam tersine sahip olduğum durum. ayağını görüp de kendisine karşı libidomu kaybetmediğim birkaç insan anca vardır.
bir zamanlar rimming için de aynısını derken şu an gayet hoşuma gidiyor ya hadi hayırlısı.
  • /
  • 5

beter olsuncular

ben vurgulayarak better olsun derim. gözaltına alınırsam da better olsun ingilizce daha iyi demek cumhurbaşkanımızı en çok ben seviyorum diyerek savunabilirim kendimi.

istiklal marşı

marşı hiç okumamış ya da anlayamamış yazarların entrylerine sahip başlık. şiirin içinde türk ırkı ya da kürt ırkı veya ermeni ırkı diye bir ayrım yapılmıyor. bu ülkenin özgürlük mücadelesinde yer alanlar arasında da ırk ayrımı yoktu. annanelerinize, ninelerinize tecavüz edecek olan, binbir çeşit katliamı ve işkenceyi uygulayacak olan düşmana karşı mücadele veren halk vardı. yani yeni kurulacak olan türkiye cumhuriyeti'nin mücadelesi vardı, çerkeziyle, boşnağıyla, kürdüyle, türküyle, azerisiyle, gürcüsüyle... "baban kimdi bilemezdin şerefsiz" demeyeceğim sana, çünkü senin için bu tür şeylerin pek önemi yok. aidiyet becerin de yok zaten, nerede nasıl olursan ol zaten memnun olmayacağın apaçık ortada. bayrak önemli değil dersin, ülkeler önemli değil dersin. milliyetçilik, ırkçılık yapmayın dersin ama en sağlam milliyetçiliği, ırkçılığı yaparsın, senin için önemi olmayan o bez parçasını yakar, fakat aksine kendine yeni yeni bez parçaları üretirsin. ülkelerin, sınırların bir önemi olmadığını söylediğin halde kendine yeni ülke isimleri üretirsin, yeni sınırlar çizersin. yazdıklarınla yaptıklarını yanyana koyunca kendinle çelişirsin, sonra da yıllar önce verilen ve tüm dünyanın şaşkınlıkla izleyip tarihe not ettiği o özgürlük mücadelesini yok sayarsın. yazık sana... acınası...

özdemir

yahu yazmayayım diyorum. kendi haline bırak, zaten okuduklarını işine geldiği şekilde anlayan biri için yazılacak her kelime de ziyan olacak. ancak, görüyorum ki kendi haline bırakınca daha da bir sivrilmeye başladı.

ilk olarak ayı sözlük formatı konusunu ele alalım; elbette ki insanız, hepimiz yazarken ya formatın dışına çıkıyoruz ya da tanım ve bilgi içermeyen, eğlence amaçlı başlıklar açıyoruz. şimdi yazmış olduğu tanım içeren etry leri ayrı tutarak söyleyeceğim bunları. sözlük formatına çoğunlukla uymadığını gözlemliyoruz bu yazarın. olay sadece tanım yerine başlık ile ilgili bir hayat hikayesi içeren entryler yazması değil sadece. bunun yanı sıra bir çok entrysine iliştirdiği ve ayı sözlük formatı başlığında kullanılmaması gerektiği açıkça belirtilmiş olan chat ifadelerini de unutmamak lazım. ayrıca "yicem" tarzı ufak tefek yazım hataları da var. ancak o hatalar herkes tarafından yapılabilir.

şimdi gelelim. bu ortaya çıkardım ettim. tarzı atarlı yazılanlara. ne gizliydi ki ortaya çıkardın? sanırsın fbi ile iş birliği içinde gerçekleştirdiği bir operasyonla bulmuş yazdığımız entryleri. * bu neyin kafası dostum?* nasıl bir kurgu dünyası içerisinde yaşıyorsun? böyle bizim erişilmesi çok zor olan(!) kirli çamaşırlarımızı ortaya döküyorsun falan.*

(bkz:teksoy görevde)

bir de açtığım her başlıkta linç yiyorum serzenişi vardı. onu da unutmuş değilim. sen böyle yazılan her şeyi kişisel bir kan davasına dönüştürüp insanlara sataşırsan* ve ayrıca entrylerin içerisinde belirli gruptan insanları hakir gören ifadelere yer verirsen "ne anlar? allahın köylüsü." gibi. tabi ki buradaki yazarlar da seni antipatik bulacaktır. şunu hemen ekleyeyim. sakın şuranın adaleti buranın adaleti gibi lakırtılara başvurayım deme. burada tabi ki düşüncelerini ifade etmekte özgürsün. fakat, bazı yazdıklarından rahatsız olan insanlar da aynı ifade özgürlüğüne sahip. o yüzden yazdıklarının tepki görmesini normal karşılaman lazım.

bir diğer husus da "herkes ayağını denk alacak ulan."* ay nasıl korktuk anlatamam. neredeyse altıma kaçıracağım.* ayağımızı denk almazsak ne olacağını merak da etmiyor değilim hani. en fazla geçmişte yazılmış bir iki entryi "gün yüzüne çıkartarak." bizi rezil ettiğini falan hayal edip kendi kendini tatmin edersin.

son olarak sana şunu hatırlatmak isterim. sen şu sözlük içerisindeki bir çok yazardan sadece bir tanesisin ve sözlükten çıktığım dakikada yok oluyorsun. o yüzden hakkımda yazdıklarınla benim hayatıma olan etkin, sıcak yaz günlerinde tepemde uçuşup duran bir kara sineğin yarattığı etki kadar bile olamaz.

threesome dolandırıcılığı

bir yakınının yoğun bakıma alınması sonucu boşalan evi seks yapmak için değerlendirmek de iyiymiş.

#422635 girisinde bana insanlara ahlak satan iki yüzlü göndermesi yapmış bir yazarın ahlaksızlıkta bir ekol olması da hayli ironik bir durum. muhtemelen sırf ev boş olacak diye cenazeleri de iple çekiyordur. *

bir ilişkiyi bitiren nedenler

tutkunun kaybolması, hayatın getirdiği sorunlar karşısındaki yılgınlık, kişinin kendine dürüst olmaması sonucu meydana gelen iletişim bozuklukları, -mış gibi yapmak.

fahrettin koca

dün gece "güzide sofi" olayı patladıktan sonra hemen paralı trollü gelmiş burada övmüş kendisini.

bu ülkede yobaz yandaşlar bizden daha "insan". bunların samimiyetine de yaptıkları işe de inanmıyorum. italya'dan hiçbir farkımız olmayacak, olay yineliyorum çok kötü yönetiliyor.

neymiş karantinaymış. torpili olana yok, torpili olmayanı da zorla bir binaya tıkıyorsunuz yemek alanları ortak, ortak oturup kalkıyorlar ama adı karantina! cahiller de gelir çok iyi çalışıyor der! yemiyoruz!

dinciyle yola çıkacağıma çıkmamayı tercih ederim!

edit: (bkz:güzide sofi)

fahrettin koca

lösemili çocukların ve bağışçıların kurduğu hastaneye ruhsat vermeme nedenini halâ anlamış değilim neyse konumuz koronaydı.

edit: ön yargım vardır diye düşünüp biraz daha okuyayım bakan hakkında bilgi sahibi olayım demeseydüm keşke. medipol hastaneler zincirini bilirsiniz sahibiymiş kendisi ve uymadığı halde bütün medipollere ileri düzey hastane kategorisi atamış. atatürk orman çiftliği, ankara tren garı gibi kamu alanlarını hastanesine alan dahil eden işleri de var. anlayacağınız bakanımızda yok yok..

umreden dönenlerin karantinaya alınması

madem böyle bir ihtimal vardı üniversiteler tatil edilirken öğrenciler bilgilendirilmeliydi.karantina alanı ilan ettikleri yerde hala öğrenciler kalıyor.umreden gelenler girdikten sonra içeri girip eşyalarını almak zorunda kalıyorlar falan.wuhan virüsü çıkalı 4 aya yaklaştı umre de işi ne bunların ayrıca.tavaf ,şeytan taşlama derken o kalabalıkta hepsi enfekte olup gelmiştir.bu durumdanda anladığımız gibi aldığımız önlemler çok göstermelik ve plansız gibi geliyor bana.resmen kalan öğrenciler karga tulumba kovulmuş yurtlardan sanki umreden gelenlerin geleceği bilinmiyormuşta bir anda ortaya çıkmışlar gibi.

hiv

bugün izmir konak belediyesi'nin anonim ve ücretsiz hiv testi için öğlen yollara düştüm.
çok zor bir yolculuk oldu benim için. için için kendimi yedim. deist olan ben allah'a yalvar yakar oldum.
önceden randevu aldığım yere gittim.
ssk blokları. b blok 5. kat sağlık işleri müdürlüğü.
sağlık testi yaptırmaya geldim. randevum vardı diyorsunuz.
5 dk beklettiler beni ve buyrun diyerek bir muayene odasına aldılar.
sarışın, orta yaşlarda kadın bir doktor.
adımın, soyadımın, babamın adının ilk 2 harfini ve doğum yılımın son 2 rakamını aldı, not etti deftere. deftere baktığım da ise benim gibi belli ki bir sürü kişi gelmiş anladım.
bana şöyle bir sordu sordu. " korunmasız cinsel beraberlik yaşadın mı? "
ben affaladım. ağzımdan hayır gibi bir kelime çıkacaktı ama kendi kendimi o saniye ile düzelttim. amk olm senin, nereye geldin ki, doktora yalan söyleyeceksin lan ?! 'evet' diye cevapladım. "ne zaman yaşandı" diye sordu. ağustos sonu diye cevapladım. " iyi, 90 günlük süre bizim için önemli" dedi.
kalın plastik eldivenleri giydi. ben de kolumu sıyıracaktım ki, " aa hayır, kanı parmaktan alacağım" dedi.
ben şaşırdım. sanki hayatımı baştan sona değiştirecek bir test değil de kan grubumu öğrenmeye gelmiş gibi hissetim.
parmağımı dezenfekte ile temizledi ve küçük bir jiletle batırarak ve parmağımı sıkarak kanımı 3 farklı plastik çubuk parçasına akıttı.
sonra "gel hadi, biraz sohbet edelim 10 dk, hem de hiv hakkında bilgilendireyim seni" dedi.
iç odaya geçtik.
" hiv hakkında ne biliyorsun?" diye sordu bana.
"internetten öğrendiğim kadarıyla bilgilerim." dedim.
"güzel, ben sana biraz daha açıklama yapmak istiyorum. hiv artık geçtiğimiz yıllara göre kontrol edilebilen etkileri azaltılabilen bir durumdur. kesinlikle insan ömrünü etkilemez, yeter ki erken tanı konulsun ve insanlar bilinçlendirilebilsin. hiv sadece cinsel yolla ya da kan yolu ile bulaşır onun dışında tükürük, öpme, dokunma, koklama, ortak tuvalet gibi başka herhangi bir şekilde bulaşmaz."
doktor konuşuyor gayet samimi ve içten gözlerime bakarak ama benim için o 10 dakika hayatımın en uzun 10 dakikası.. onunla göz göze gelmemeye çalışıyorum ama ellerim titriyor. beden dilim kendini ele veriyor. hayatımda karşılaştığım en yardımcı doktor ile karşı karşıyayım ama aklım o testte.
doktor anlatmaya devam ediyor. anlattıkça beni şaşırtıyor.
" hiv artık kontrol edilebilir bir durum. eskiden günlük 3 dozda alınan bu durum sadece günlük 1 hapla artık kontrol edilip etkileri pasifize ediliyor. öyle ki 6 ya da 7 sene sonra ise başka herhangi birine bulaştırma olasılığın bile ortadan tamamen kalkıyor. hatta sana şunu da demek isterim, tıp o kadar ilerledi ki tahminimce 10 yıl sonra hiv durumunun etkileri tamamen sıfırlanıp, artık hastalık riskini ortadan kaldıracak. şunları da bilmeni isterim ki hiv pozitif olman ilaçlarını da tamamen ücretsiz almanı sağlıyor.tamamını bakanlık ücretsiz sana sunuyor. kimsenin bilmesini de istemiyorsan da bu hastalık geçmişini bakanlıktan ve eczalık sisteminden sildirebiliyorsun ki başka bir doktora gittiğinde ön yargı ile karşılaşmazsın. devlet memuru olman durumunda işini kaybetme durumu gibi bir riskin yok. şimdiye kadar hiç kimse memuriyetini bu nedenle kaybetmedi.özel sektör işinde ise böyle bir gerekçe ile işine son verilmesi kanunlara aykırı ki tazminat davası gibi çok dava açabilirsin"
ben bunları duydukça çok şaşırdım. en son aklımdan ise 'aman be amk, hiv pozitif çıkarsa çıksın be, atın ölümü arpadan olsun'.
ardından zırrrr diye aklımdaki tüm düşünceleri duman eden bir ses geldi.
doktor hanım ayağa kalktı ve içeri geçti.
ben tir tir titriyorum, ellerimi bağlamış ve çaresizce..
sonuç belli olmuştu ve o 10 dakika bitti..
içeriden doktorun sesi geldi.
"negatif."
oturduğum rahat koltuktan hemen ayağa kalktım ve yanına gittim.
-negatif mi?
-evet, evet negatif, dedi gülümseyerek bana .
-eminsiniz değil mi yani, tamamen negatif? gibi bir salakça soru sorarak doktoru affalanmasına neden oldum.
-tabi eminim. bak burada hiv, hepatit b, hepatit c hepsi negatif çıktı, diyerek bana test çubuklarını gösterdi.
-ha tamam, ya çok teşekkür ederim, bu bana çok ciddi bir hayat dersi oldu. bundan sonra sağlığıma daha çok dikkat edeceğim.
doktor hanım bana çok içten gülümseyerek 'geçmiş olsun' dedi. aynı içtenlikle cevap vermeye çalışarak ' çok teşekkür ederim, iyi günler dilerim size '.
o odadan çıktım. asansöre bindim. aynadaki yansımama baktım. ağzım kulaklarımda. binadan dışarı çıktım. cebimdeki sigarayı çıkardım ve çakmağı. ateşledim. ciğerlerime çok güzel bir duman çektim. mis. hayatımda zevk aldığım en güzel sigaralardan biriydi. karnımın da acıktığını fark ettim. gittim. bardakta mısır aldım. ketçap, mayonez, nar ekşisi, tuz ve türlü baharat. o mısır standının başındaki oğlanda lubundu. kolay gelsin kardeşim dedim ve bardağımı alarak plastik kaşığımı bandıra bandıra bir yandan yürüyerek bir yandan yiyerek ilerledim.
aa o da ne? piyango biletleri satan engelli bir biletçi. bugün şanslıyım lan ben ! aldım bir çeyrek, verdim 20 tl . altı tane güzel rakam. hadi hayırlısı len..
hala elimde bardak ben yürüyerek yürüyorum, o izmir körfezi'nin güzel esintisi eşliğinde.
yolda atladığım ve yüzüne bile bakmadan acele ile giderken o uzun saçlı, salaş kıyafetli giyinen, yere oturmuş, elinde ucu kaşık gibi olan 2 çubukla yerdeki telli bir enstrumanı çalan sokak sanatçısı. ne kadar güzel içten kimseye bakmadan çalıyor. bu enstrumanın acaba adı ne? aman kimin umrunda. yanına gittim. dinledim dinledim. müzik ruhun gıdasıdır derler ya.. ruhuma ilaç gibi geldi. bir yandan bardak mısırımı yiyorum bir yandan ayakta müziği dinleyerek mutlu oldukça oluyorum. yoldan geçenler bir bana, bir de tuhaf görünümlü o sokak sanatçısına bakıyorlar. zerre kadar umrumda değil. çok mutluyum lan. cebimden 5 tl çıkardım ve önündeki açık kutuya koydum. sanatçı hafifçe başını kaldırdı, teşekkür manasında baş selamı verdi. aynı şekilde cevaplayarak yoluma devam ettim.
izmir saat kulesi.. izmir'in kızkulesi gibi.. plastik bardakta kuş yemi satanlardan 1 tl ile aldım yem. elimi daldırdım. havaya, yerlere, güneşe, etrafıma.. her yere.. güvercinlerle dans ettim. onlar uçtu ben de uçtum. onlar kanat çırptı ben de çırptım. sağım solum her yerim kuş. insanlar bakıyor. çocuklar geldi, onlarda bize eşlik etti. çocuklar etrafımda çember çizerek koşuyor, güvercinler ise uçarak.
yem bitti.
ben yüzümdeki tebessüm ile konak iskelesine doğru yürüdüm.
karşıyaka vapuru hazır. tam zamanında. kapılar açıldı içeri direk girdim.
vapurun seyir terasına çıktım ama manzara harika, güneş efsane, rüzgar soğuk ve sert. kapşonumu başıma geçirdim. vapur hareket etmeden sudaki balıkları izledim. kocaman kocaman. ardından martılar geldi. hazırız biz. güneş parıl parıl parlıyor. izmir ışıl ışıl aydınlık. körfez besberrak mavi. hava ise tertemiz pırıl pırıl ve soğuk esintili. ben o vapurda üşüyorum ama içim mutluluktan sıpsıcacık.
düşündüm..
ben en son ne zaman böyle mutlu olmuştum? daha önce ölsem de kurtulsam şu hayattan diyen ben bugün yeniden doğdum. yapmadığım şeyleri yapıyorum. bağırmak istiyorum şimdi. sevinç çığlığı. etrafıma sessizce baktım, soğuk sert rüzgardan uçuşan kapşon içinden. yok aga, yemez amk. millet var.
mutluyum. sağlık var ya en büyük armağan. yok para, yok sevgili tribi, yok aile baskısı, yok toplum.. hepsinin a m k !
3 ay boyunca ben bunun endişesini yaşadım. sonucunu da aldım. tertemiz.
bazı mutlu anlar yaşamak için biraz cefa sanki şart..
akılla hareket etmek şart.
korunmak şart..
sevgilerle..

seri eksi oy veren ezik

(bkz:spatula)
(bkz:arceus)
(bkz:pierrot)
(bkz:çıldırdım)
(bkz:thegymnopedies)
(bkz:nikılıs keyc)
(bkz:zeytinyağlı)

kontrollerime devam ediyorum, keşfettikçe eklerim.

Toplam entry sayısı: 86

çok yakışıklı bir erkek olmak

dünyanın önünüze serilmesidir. (bkz:halo etkisi)
bu erkek kişisi çoğu şeyi başkalarından daha kolay ve zahmetsizce elde edecektir. o yüzden pembe götlüdür diyebiliriz.
ayrıca egolu olacağından da şahsımın şüphesi yoktur. ne kadar karaktersiz ve kötücül bir insan olursa olsun başkalarının onu beğeneceğini bildiğinden karakterli ve iyi niyetli bir insan olmak için çabalamayacak; değişmek ve gelişmek zorunda hissetmeyecektir. başkaları egolu görünmemek için kırk takla atarken beyimiz küçük dağları ben yarattım edasıyla gezinecek, insanları aşağılamakta bir behis görmeyecek, canı istediğinde aldatacaktır... kısacası çok yakışıklı erkek tü kakadır. yaşasın çirkine çalan ve karakterli erkekler!
(bkz:çok yakışıklı erkekleri niçin öldürmeliyiz)
unutmadan söyleyeyim suudi arabistan'dan kovulma sebebidir. yallah arabistan'a diyecektim, arabistan bile kabul etmiyor bunları.
(bkz:omar borkan al gala)

anna madrigal

üçüncü bir göz olarak doğruluk elçisi-narsist bir çizgiye eğilimi olduğunu gördüğüm yazar.
olası yanlış anlaşılmaları def etmek için bu entrynin kişisel öfke, garez ya da hor görüyle yazılmadığını belirteyim.
biraz sakin.

covid-19

komplo teorilerine genelde itibar etmem ama dünyada hemen hiçbir ülkenin bu virüsün yayılmasına karşı doğru dürüst önlem almaması, adeta virüse kucak açması beni şaşkınlığa ve acabalara gark ediyor. avrupa ülkeri bile doğru dürüst önlem almadı ve en kötü senaryolar, liderler tarafından halka yedirilmeye çalışılıyor.
(bkz:merkel'in nüfusun çoğuna virüs bulaşacak açıklaması)
(bkz:macron'un dehşete düşüren corona raporu)

bunun yanında virüs hasta, zayıf, yaşlı insanlarda ölümcül oluyor; genç ve sağlıklı insanlarda hafifçe geçiştiriliyorken;
birilerinin nazist planlarını hayata geçirdiği düşüncesini kafamdan çıkaramıyorum.

konya

21 yılımı çalmış, bunun 19 yılını lgbt birey olarak beni bir başıma yaşatmış olan şehirdir efendim. 19 yıl boyunca konya'nın taşrasında tek başıma lgbt birey olarak yaşadım. evet inanması zor. çevremde bir tek lgbt dahi yoktu. sonrasında da konya merkezde o güne kadar çevremde lgbt olmadığına şükrettiren lgbtlerle tanıştım. öyle bir ortamı vardır. o yüzden konya'yı kimse benim kadar hissetmemiştir eminim.
(bkz:konya'yı hissetmek)

umreden dönenlerin karantinaya alınması

medine’den ankara’ya ve konya'ya gelen umre yolcuları, sağlık taramasından geçirilerek karantinaya alınmak üzere öğrenci yurtlarına götürüldü. gençlik ve spor bakanlığı’ndan yapılan açıklamada umre’den gelenlerin konya ve ankara’daki yurtlarda karantinaya alındığı bildirildi. ankara'da 3, konya'da 2 öğrenci yurdunun karantina için hazırlandığı öğrenildi. karantinaya alan kişi sayısının ise 10 bin 330 olduğu açıklandı.
https://www.google.com/amp/s/www.hurriye...

üniversite öğrencilerinin mağdur edildiği bir olay. yurtlardaki öğrencilere haber verilmeksizin, gidilmeyecek zamanda umreye giden, dönünce de 14 gün kuralına uymayan örümcek beyinliler söz konusu yurtlara apar topar yerleştirildi. tatili yurtta geçirmeyi düşünen öğrenci arkadaşlar gecenin 3'ünde uyandırılıp apar topar gönderilirken, daha önce memleketine giden öğrencilerin geride kalan eşyalarına ne olduğu ise muamma.

maalesef bu yurtlardan birinde ben de kalıyorum. üniversiteler tatil edilince memlekete dönmüştüm. geride kalan eşyalarım vardı. bugün bizim yurdun karantina için kullanıldığını öğrendim. eşyalarıma ne olacak diye kara kara düşünüyorum. masaların üzerindeki, komodinlerdeki, dolaplardaki, çekmecelerdeki onca eşyamın çalınması, enfekte olması, zarara uğratılması ihtimalleri beni korkutuyor.

bunlar yetmiyormuş gibi sosyal medyada linç edilen de biziz. kimse öğrencilere haber vermeyen idareyi suçlamıyor. kimse böyle bir zamanda umreye giden, dönünce de 14 gün kuralına uymayıp hem toplumun sağlığını riske atan hem de idareyi zorunlu karantinaya mecbur bırakıp öğrencileri mağdur eden örümcek beyinlileri suçlamıyor. herkes toplumun sağlığı için öğrencilerin böyle bir fedakarlık yapması gerektiğini, ağlaklık etmememizi, devletin yurdu üzerinde istediği gibi tasarruf edebileceğini (sanki bu yurda para ödemiyoruz da bedava kalıyoruz) söylüyor.

sözün kısası başta o umreciler olmak üzere mağduriyetime sebep olan hiç kimseye hakkımı helal etmiyorum.

threesome dolandırıcılığı

anna madrigal

üçüncü bir göz olarak doğruluk elçisi-narsist bir çizgiye eğilimi olduğunu gördüğüm yazar.
olası yanlış anlaşılmaları def etmek için bu entrynin kişisel öfke, garez ya da hor görüyle yazılmadığını belirteyim.
biraz sakin.

aileye açılmak

boşvermişlik psikolosine batık olduğum zamanlarda yapmayı düşünmüşlüğüm olan eylem. ama iyi ki yapmamışım. tavsiyem de yapmamınız yönünde. hatta sadece aile değil, hiç kimseye açılmayın. hiç kimseye güvenmeyin. açılınca belki kabulenirler, beni ben olduğum için severler falan filan... bu noktada da şunu söyleyebilirim: ne ailenizden, ne hiç kimseden, ne de hayattan bir şey bekleyin. mevcut durumunuzla kabullenin aile ilişkinizi, her şeye rağmen, hayatta yalnız olduğunuzu bilerek mutlu olmaya çalışın.

ha tabii bunlar sadece benim tavsiyelerim. her insanın gerçekliği, yürüdüğü-yürüyeceği yol farklıdır. ben sadece kendi gerçekliğimden bahsettim o kadar.

edit: madem o kadar hiç kimseye güvenmeyin falan dedim, neden kimseye güvenmediğimi de olaylar üzerinden anlatayım. ilki lise son sınıfta aşık olduğum çocuğa açılmam şeklinde oldu. o da beni sevmiyor olsa bile, en azından gidip de bunu millete yaymaz diye düşünmüştüm. sonuçta o ağırbaşlı, iyi mi iyi kalpli, sincap gibi bir insandı. ama ben ona açıldıktan yıllar sonra beni kuzenlerine ifşalayıp, maskara etti. aslında ben de seni seviyordum minvalinde şeyler yazmıştı ki, meğer beni oynatıyormuş. en büyük rüyam gerçekleşti sanırken gerçeği öğrendim. üstüne bir de etmediği hakaret kalmadı. telefonda resmen nefret kustu. "insan arkadaşım dediği insana o gözle bakar mı?" demişti ki, umarım aynısını bir gün bir kız ona söyler. aynı hakaretleri eder, aynı şekilde aşağılar...
ikincisi de çok yakın olduğum bir arkadaşım üzerinden gerçekleşti. kendisi zaman zaman çok samimi davranırdı. hatta samimiyet falan biraz masum kalır, baya baya oynaştığı zamanlar olurdu. sonradan öğrendim ki myjudas bana yavşıyor gibisinden şeyler yayıyormuş ortamlarda. arkamdan tek atıp tuttuğu da bu değil tabii, hemen her konu da arkamdan attırıyormuş. bu söylediğim insan da herkesin çok efendi, dürüst, güvenilir bildiği biri. herkes bir yana ben de yıllarca öyle biri olduğunu sanmıştım. ama hayat işte acı gerçekleri yüzünüze böyle böyle çarpıyor.

fahrettin koca'nın gereksiz övülmesi

vaka tablosunun italya örneğinden farklı olmadığının anlaşıldığı şu günlerde bile devam eden durum. hayretlerdeyim.
italya, 6. gün vaka sayısı: 21
türkiye, 6. gün vaka sayısı: 47
italya 10. gün vaka sayısı: 323
türkiye 8. gün vaka sayısı: 191
muhtemelen 10. gün yine italya'yla başa baş gideceğiz.
gerçekten merak ediyorum: yurt dışından gelen o kadar insanı karantinaya almayan, geri kalanını apar topar göstermelik bir karantinaya alan (22 müftülük görevlisi karantinadan ayrıldı, umreciler taşıyan otobüsten bir kız çocuğu inip başka bir araca binip ayrıldı), vatandaşa yeterli test imkanı sunmayan, rakamları gecenin bir vakti şaibeli olarak açıklayan bu beyefendinin nesi bu kadar övülüyor?

edit: şimdiden söyleyeyim bütün sağlık çalışanlarına olduğu gibi bakana da bu süreçteki emeğinden dolayı minnettarım. ama kendisi kesinlikle bir üstün başarı örneği göstermedi, göstermiyor.

edit: 10. gün öngörümüz daha 8. günde gerçekleşti bile. vaka sayısı 359 oldu.

adama ve karisina tecavuz eden cinci hoca

hiç mi fringe izlemediniz yahu? diğer evrenden bu evrene bir şey getiriyorsanız, bu evrenden de o evrene aynı kütlede bir şey göndermelisiniz. bir üç harfliyi çıkarıp diğer üç harfliyi sokmanın hikmeti budur zaar, şaşılacak ne var?

ayı sözlük

yeterince özgürlükçü ve lgbt bireyler için yararlı olduğunu düşündüğüm canım sözlük. kendimi kabullenmemde büyük bir yeri var. 4-5 senedir takılıyorum sözlükte; homofobisini kusanı da gördüm, yeşilli-sarılı-kırmızılı birtakım grupların ağzından konuşanı da, muhazakar olup gaziye sataşanı da...hepsini kabullendim, insanların ifade özgürlüğüne verdim ama kabullenemediğim ve dark bear'ın yerinde olsam benim de uçurağım yazarlar var: bunlar sözlük kurallarını sistematik olarak ihlal etmeyi kendilerine duruş edinmişler, özgürlükten anladıkları da bu. kendilerince bu şekilde eğleniyorlar. fakat bir söz var, "nerede insan, orada toplum; nerede toplum, orada hukuk". sözlüğün yazarlar ve okurlar için daha kaliteli, nitelikli, sürdürülebilir ve albenili bir ortam olması için kurallara ihtiyacı var. editörken bu kuralları hatırlatmaktan, yazarları uyarmaktan gına geliyordu ve söyledikleri şuydu: "amaaan". bunu söyleyen insanların uçuruldukları zaman da "amaaan" demelerini bekliyorum, herkese sağlıklı günler diliyorum. ayı sözlük özgür bir ortam, özgürce yazın.

konya

21 yılımı çalmış, bunun 19 yılını lgbt birey olarak beni bir başıma yaşatmış olan şehirdir efendim. 19 yıl boyunca konya'nın taşrasında tek başıma lgbt birey olarak yaşadım. evet inanması zor. çevremde bir tek lgbt dahi yoktu. sonrasında da konya merkezde o güne kadar çevremde lgbt olmadığına şükrettiren lgbtlerle tanıştım. öyle bir ortamı vardır. o yüzden konya'yı kimse benim kadar hissetmemiştir eminim.
(bkz:konya'yı hissetmek)

sözlükte zekasıyla ve karizmasıyla yazarların çekemediği yazarlar

zekası ve karizması dolayısıyla çekemediğim bir yazarı içerdiğinden kendi adıma doğru olabilecek listedir. (bkz:futurelavirs)*
ayrıca kendi hazırladığı listeye kendini de ekleyen bir acayip yazar içeren listedir. *

anal seks

elinizi penisinize dokundurmadan bile orgazm olabilmenizi sağlayan bir eylem -pasif için konuşuyorum yoksa aktif için bu normal bi durum-. ben de ilk yaşadığımda çok şaşırmıştım. sanırım bunun için partnerinizin gerçekten yakışıklı olması lazım çünkü bana bunu yaşatanlar hep çok yakışıklı partnerlerimdi. hatta bir keresinde partnerim daha girer girmez benden bir şeyler fırlamıştı ki kendisi yaşadığım şehrin en yakışıklı gayi olmaya adaydır.

aileye açılmak

boşvermişlik psikolosine batık olduğum zamanlarda yapmayı düşünmüşlüğüm olan eylem. ama iyi ki yapmamışım. tavsiyem de yapmamınız yönünde. hatta sadece aile değil, hiç kimseye açılmayın. hiç kimseye güvenmeyin. açılınca belki kabulenirler, beni ben olduğum için severler falan filan... bu noktada da şunu söyleyebilirim: ne ailenizden, ne hiç kimseden, ne de hayattan bir şey bekleyin. mevcut durumunuzla kabullenin aile ilişkinizi, her şeye rağmen, hayatta yalnız olduğunuzu bilerek mutlu olmaya çalışın.

ha tabii bunlar sadece benim tavsiyelerim. her insanın gerçekliği, yürüdüğü-yürüyeceği yol farklıdır. ben sadece kendi gerçekliğimden bahsettim o kadar.

edit: madem o kadar hiç kimseye güvenmeyin falan dedim, neden kimseye güvenmediğimi de olaylar üzerinden anlatayım. ilki lise son sınıfta aşık olduğum çocuğa açılmam şeklinde oldu. o da beni sevmiyor olsa bile, en azından gidip de bunu millete yaymaz diye düşünmüştüm. sonuçta o ağırbaşlı, iyi mi iyi kalpli, sincap gibi bir insandı. ama ben ona açıldıktan yıllar sonra beni kuzenlerine ifşalayıp, maskara etti. aslında ben de seni seviyordum minvalinde şeyler yazmıştı ki, meğer beni oynatıyormuş. en büyük rüyam gerçekleşti sanırken gerçeği öğrendim. üstüne bir de etmediği hakaret kalmadı. telefonda resmen nefret kustu. "insan arkadaşım dediği insana o gözle bakar mı?" demişti ki, umarım aynısını bir gün bir kız ona söyler. aynı hakaretleri eder, aynı şekilde aşağılar...
ikincisi de çok yakın olduğum bir arkadaşım üzerinden gerçekleşti. kendisi zaman zaman çok samimi davranırdı. hatta samimiyet falan biraz masum kalır, baya baya oynaştığı zamanlar olurdu. sonradan öğrendim ki myjudas bana yavşıyor gibisinden şeyler yayıyormuş ortamlarda. arkamdan tek atıp tuttuğu da bu değil tabii, hemen her konu da arkamdan attırıyormuş. bu söylediğim insan da herkesin çok efendi, dürüst, güvenilir bildiği biri. herkes bir yana ben de yıllarca öyle biri olduğunu sanmıştım. ama hayat işte acı gerçekleri yüzünüze böyle böyle çarpıyor.