nyfw 2018 e damga vuran olaydır. uzun zamandır şöyle bir kavga olacak diye bekliyorduk. valla çok iyi gelmiştir. hem de böyle saç saça, baş başa çok iyi valla.
şimdi öncelikle şunu bir izleyin.
bu cardi b nin ünlü olmadan önce katıldığı love & hip hop adlı reality programından. kadın ayakkabı fırlatmayı seviyor valla. ay çok varoş hareketler ama izlemesi de bir o kadar zevkli.
sen git milyonlarca dinlenen şarkı yap. dünya çapında tanın. sonra mahalle kavgası gibi ayakkabı fırlat. inşallah nicki minaj'da ayakkabıyı böyle yemiştir dicem de bişey olmamış.
şimdi asıl konumuza gelirsek, nicki minaj son çıkarttığın "queen" albümündeki sıçışını ona buna sataşarak kapatmaya çalışırsan biri gelir böyle ağzının payını verir canıms. hayır sen kaç senedir şu endüstridesin ki queen oldun. satmıyorsa eğer ya da listelere girmiyorsa başarısızsındır kabul ediceksin.
asıl kendine yediremediği ise cardi b'nin inanılmaz yükselişi. oraya buraya saldıra saldıra en son gelinen nokta bu oldu. yahu insanlar ne yapacak da senin albümün satmayacak. kötü ki satmıyor canım işte.
nicki zaten uzun zamandır twitterda cardiyi kötüleyen ne kadar tweet varsa rt yapıyor favlıyordu. olayın patlama noktası minajın cardi b'nin anneliğine ve çocuğuna laf etmesiymiş. bel altı vurmuş yani. cardi de çıkarmış kırmızı ayakkabısını yine ayağından. ya varoşluk akıyor ama işte bu yüzden sempatik bu kız. sen git new york fashion week partisinde çingene gibi ayakkabı fırlat falan.
hayır nicki minaj'ın ona buna saldıracak ve kendini queen, tanrı görecek boyuta falan ne ara geldiğini merak ediyorum. o kezbansa bu da aynı bokun laciverti. sen daha 7-8 yıldır piyasadaki bir rapçisin. millete atıp tutarsan başına yersin ayakkabıyı.
ayy valla içim rahatladı. keşke böyle olaylar hep olsa da oturup izlesek.
kafasındaki şişliği de nickinin koruması yapmış. mekanı çıplak ayakla terkedişi çok iyi yaa ashjfkfg.
92 doğumlu dominik-trinidad kırması amerikalı rapçi. elbette ki geçmişte çok başarılı kadın rapçiler missy elliotlar vardı ama günümüzde bu satıyor ne yaparsın.
kısacası bu kadını seviyorum. çünkü kadın rol yapmıyor. gerçekten böyle ağzı bozuk ve terbiyesiz. kendine böyle bir imaj yarattı ve bunu kendi de kabul ediyor.
ister kabul edin ister etmeyin kadın bodak yellow ile geçen seneyi salladı. bir şarkı çıkartıp da 2 grammy'e aday olmak da herkesin harcı değil.
ne yaptıysa yaptı ve tuttu yani. belki gelip geçicidir göreceğiz ama şuan piyasa karnı burnunda genç kızları, neon renkli lamboların üstüne oturdukları için seviyor. yarın başka bir şey olur bilemeyiz.
rap sevdiğim bir müzik türü değil ama bazı şarkılar vardır insan dinliyor işte. cardi b de öyle bir şarkı yaptı bence.
türkiye'de artık satılmayan clicksiz kendinden mentollü marlboro çeşidi. türkiye'de kaldırılmadan önce en birinci favori sigaramdı. ki talep azlığından bulunması da çok zordu. ya büyük marketlerden ya da bizim köşedeki bakkaldan bulabiliyordum. sonra kalktı. çok üzgünüm. yurt dışına çıktığımda hala koşarak bundan alırım.
çok yavaş biten sigaradır. birincisi zor bulunduğu ya da freeshoptan sınırlı sayıda alındığı için az az içilmesindendir. ikincisi gerçekten yavaş biter. küllüğe bıraktığınızda da kendi kendine yanmaz. çok yavaş yanar ve normal sigaralara göre hemen bitmez.
los angeles bölgesinde yaşayan eşcinseller tarafından 1951'de "mattachine society" ismi ile kurulan dernek.
lgbti bireylerin diğer bireylerden farklı olmadıklarını göstermek için takım elbise ve döpiyeslerle, beyaz saray önünde gerçekleştirdikleri eylemlerle bilinirler.
komünist eylemci harry hay'in evinde kurulmuştur. derneğin amaçları eşcinselleri bir araya getirmek, onları eğitmek, onlara öncülük etmek ve "cinsel sapıklar"a hukukî sorunlarda yardım etmekti. radikal yaklaşımından dolayı büyük direniş ile karşılaşması nedeniyle mattachine society, 1953'te vurgusunu asimilasyon ve saygınlıkla değiştirdi.
dernek, geyler ve lezbiyenlerin heteroseksüeller gibi normal insanlar olduklarını ispat ederek eşcinsellik hakkında daha çok düşünce sahibi olunulması amacına dayandı.
stonewall isyanı gerçekleştiğinde stonewall'dakilere en çok karşı çıkan ve onları desteklemeyen demeçler veren de yine mattachineler olmuştur. yıllardır yürüttükleri ama nedense hiç işe yaramayan takım elbiseli eylemlerine zarar verdiklerini söylemişlerdir. sonuç olarak stonewall hala şenliklerle kutlanan bir ayaklanma iken söz konusu örgütü bilen kişi sayısı bile çok azdır.
ilk olarak düzgün ifadeler kullanarak düşüncelerinizi belirttiğinizde hiç bir sorun ortaya çıkmaz. derdinizi görüşünüzü söylersiniz. ki bizim gibi eşcinsel bireyler sizin de bahsettiğiniz gibi toplum tarafından öetikleştirilmeyi iliklerimize kadar yaşadığımız için hoşgörü ve saygı konusunda daha bir gelişmişiz.
söylenilenlerde doğru yanlış bir sürü şey olsa da lgbti'yi kabul etmemek çok mantıklı bir söylem değil. lgbti eşcinsel bireylerin bütününü tanımlayan bir kavram. eşcinsellik doğada ve canlıların varoluşundan beri olan ve belgelenen bir kavram. yani sonradan kurulan bir örgüt veya bir hareket değil.
lgbti örgütlerinin eylemlerini, yapılan çalışmaları desteklemiyor olabilirsiniz. bu daha mantıklı. bu da kısacık şort giyen, "aşk örgütlenmektir" çantası takan bireyleri hoş görmemenizi açıklar. ama kime ne ?? o bireyler toplumda yanlış algı yaratıyor, yanlış imaj çiziyor diye öyle giyinmesin mi ? içinden geldiği gibi giyinmek, konuşmak davranmak herkesin hakkıdır. bu şekilde düşünecek olursak trans bireyleri direk kaldırıp çöpe atmak gerek ki en çok eziyeti o insanlar çekiyor.
kafalardaki düşünceler güzel güzel kendi perspektifimizden açıklandığında her şey yolunda olmuyor. toplumun yaptığını biz de kendi içimizde yapıyoruz. birbirimizi ayrıştırıyoruz. en büyük homofobi'yi yine biz eşcinseller yapıyoruz. biz bile bu seviyedeysek toplumun yaptıklarına bir şey diyemeyiz o zaman. bu çok yanlış.
herkes istediği hayatı yaşasın, istediğini giyip, istediği gibi konuşsun. siz de istediğiniz gibi yaşayın. ama saygılı olalım.
norveç, isveç, kanada gibi lgbti hakları açısından dünyanın en rahat ülkelerinde bile lgbti bireylere ayrımcılık yaşanıyorken türkiye gibi bir ülkede "neden aileme arkadaşlarıma rahatça söyleyrmiyorum dışlanıyorum" diye hesap sormak çok yanlış. bu hep vardı zaten. insanların çabası bunun bir nebze de olsa değişmesi. yoksa 2-3 defa onur yürüyüşü oldu diye ya da o yürüyüşte insanlar öpüştü diye toplum taradından alınan bir tavır değil bu. her zaman vardı. bu baskının sebebi olarak da yürüyüşleri sebep göstermek doğru değil.
ayrıca "piyasa" daki bir çok insanın cinsel açlıkla sosyal mecralara ve barlara kendini atması herkesin öyle olduğu anlamına gelmiyor. atabilir de orası ayrı mesele ama kimse gay bara gitti vs diye "genelleme" yapıp 'kültürlü bilgili kimse yok' diyemez. kitabı kapağına bakarak değerlendirmekten başka bir şey değildir bu. herkesin kültürü kendine. alnımızda okuduğumuz kitap sayısını, izlediğimiz film sayısını gösteren bir sayaç yok. yani bütün bunların hepsi genellemelerden ibaret.
sonuç olarak salın ya. herkes istediği gibi yaşasın. istediğini söylesin, giysin. ama genelleme yapmasın. kimseyi dışlamasın. kendini güzel ifade etsin. güzel güzel takılsın.
dün gece açtığı başlıktaki entrysi bu başlığa taşınan arkadaş ve diğer arkadaşları bilgilendirmek için yazıyorum.
erasmus programı bir gönüllülük ya da work and travel tarzı bir şey değildir öncelikle.
tamamen eğitim hayatınızla alakalı, avrupa birliği tarafından organize edilen, yükseköğretim kurumlarının iş birliğini, öğrenci ve akademisyenlerin kısa süreli olarak bu iş birliği ile farklı ülke ve üniversitelerde okumasını teşvik eden bir projedir.
not ortalamanız ve kendi üniversitenizin yaptığı ingilizce sınavı ortalaması ile bir puan alırsınız. okulunuzun bölümünüz için anlaşma yaptığı avrupa üniversitelerinden tercih ettiklerinize yerleştirilirsiniz.
bundan sonra bir dönem ya da iki dönem gitmek ya da gitmemek size kalmıs. yine avrupa birliği tarafından proje için ayrılan fondan sizin okulunuza ve bölümünüze düşen paya göre hibe alırsınız. alacağınız hibe gideceğiniz ülkeye göre 300-500 euro arasında değişir. hibe çıkmaz ise kendi masraflarınızı karşılayarak da gidebilirsiniz.
erasmus programına dahil olabilmek için okulunuz anlaşma yapacağı üniversite ile akredite olmalıdır. yani aynı sınıfta ve aynı dönemde, aynı dersleri orada da alabilmelisiniz.
kısacası gezme görme, cinsel açlığı doyurma vs gibi durumları bir kenara bırakırsanız gerçekten hayatınız için çok önemli bir fırsat olabilir. fırsat elinizdeyken değerlendirmekte fayda var sevgili sözlük.
bazı kendini bilmez yazarlarımızın ayı sözlük gibi bir sözlükte verdikleri beyanat.
bu kafalara nasıl ulaşıyorsunuz anlamıyorum. bu kadar insan toplumdan soyutlanırken, tacizlere tecavüzlere uğrarken, cinayetlere kurban giderken, meydanlara çıkıp az da olsa bir bilinç yaratabilmek için cop gaz yerken, sen kimsin de böyle konuşabiliyorsun ??
elden ele whatsapp ve facebookta kopyala yapıştır yapılan mesajlardan ama olsun yine de okumakta fayda var. bir göz atın derim. en azından koruma amaçlı.
sevgili arkadaşlar,
bu günkü durumda etler ve sütler riskli. ancak bacillus anthracisin en dirençli sporları 15 dakikadan az olmamak kaydiyla kaynatmaya duyarlı.
bu durumda şunlara dikkat etmemiz gerekiyor.
kıyma çiğ et olduğuna göre, bakteri de eldeki sıyrıklardan kolayca bulaştığına göre ,(bir deri şarbonu ile karşılaşmamak için) eldivenle kıymayı yoğurmak gerek. çiğ hiç bir et ve sakatata çıplak elle dokunmamak gerek.
etleri, köfteleri çok iyi kaynatmak gerekiyor. kaynamaya basladiktan sonra en az 15 dk.
kaynamaya başladıktan 15 dk sonra risk ortadan kalkıyor.
sütlere gelince kutu sütlerin uzerinde uht yazar. ultra high temperature ile sterilize edildi demektir. bunu kontrol edin. bunlarda risk yok. ama pastörize sütler, çiğ sütler ve günlük süt çeşitleri en az 15 dk kaynatılıp içilmeli.
bilindik süt, peynir ve yoğurt markalarında risk olmaz. bunların ari yani hastalıksız hayvan çiftlikleri vardır ihraç ediliyor çoğu...
açık dondurma yemeyeceğiz. en şıķ pastane ya da kafe bile olsa bu dondurmayı hangi sütle yaptığını bilmediğimiz için yemeyeceğiz. kapalı paketli dondurmaların üzerinde üretim tarihi yazar. temmuz’ dan sonra üretilenler riskli olabilir ki bunlar da seneye satılır bence.
deri şarbonu tedavi ediliyor. kötü ve öldürücü olan akciğer şarbonu. topraktan uçusan bakteri sporları solunumla giriyor. özellikle bahçeler için gübreleme yaparken bitki ekerken. özellikle temmuz ayından sonra satılan gübreler çok riskli. çünkü bakteri hasta hayvanın dışkısıyla atılıyor ve sporlar toprakta canlı kalıyor.
eldivenle ekip biçme işlerini yapmak ve mümkünse bahçe ya da saksılarımıza yeni gübreli toprak koyacaksak işlem sırasında eldiven yanı sıra bir bezle ağzımızı burnumuzu maskeleyip gözlerimiz için de bir gözlük takıp işlemleri yapacağiz. ya da böyle işler yapmayacağız.
anlaşılan diyete gireceğiz hepimiz. dışardan hamburger, köfte, markasız açık sucuk (mangal için satılanlar) yememek lazım. zira iyi pişmemiş içi çiğ kalmış kısımlar olabilir. çok bilindik marka olmak şartıyla şarküteri tüketilebilir. ancak bunlar kaynatılmıyor, sporlar canlı kalabilir. şimdi piyasada olanlarda risk yok, eski üretim onlar. asıl bundan sonraki üretimler riskli.
diyet yapacağız anlaşılan. sağlıkla kalın...
son zamanlarda brezilya'dan ve diğer yerlerden gelen kurban etlerinde olmasıyla tekrar gündeme gelen hastalık.
hayır ilkel insanlar bile daha konuşamazken tarım ve hayvancılık yapardı. hani tarım ve hayvancılık en ilkel eylemlerden. bunda bile kendi kendimize yetemeyip dışardan büyükbaş, küçükbaş hayvan alıyorsak vay halimize.
ciltte olan türü çok tehlikeli olmasa da korkutucu açık yaralara sebebiyet vermekteymiş. ciğerlere yerleşen tipi ise ölümcül olabiliyormuş.
et yiyemiyorduk zaten de işte laf olsun. sen git kilosu 50 küsür 60 liraya et al bide şarbon kap. yazık valla.
toplumca vejeteryan olduk şimdi de. hadi hayırlısı.
daha önce hiç halk pazarında patates limon taneyle satılmamıştı. küçüklüğümde çuvalla soğan falan alırdık. şimdi adamlar "halk pazarında" taneyle satıyorlar. nereye etkisi yok. gözünüzü açın !!
geçen ay gelen faturalarınızla bu ay gelenleri karşılaştırın. laf olsun diye değil m3 başına kaç lira artmış bir görün. başka bişey demiyorum.
bazı şeylerin özel ve güzel olduğuna inanmıştım. her şeyin düzelebileceğine inancım tamken, elimden gelen her şeyi yapmama rağmen olmadı. o kadar kırgınım ki. hayatımda hep yalnız olduğumu düşünmüştüm, uzun bir süre karşı çıktım, direndim ama zamanla o kadar bağlanmışım ki bu düşünceye, kötü günlerimi yalnız geçireceğimi hiç düşünmüyordum. artık çabalayamıyorum bile. kendimi böyle savunmasız bıraktığım için o kadar kızgınım ki.
ben artık bir köşede gizli gizli gözyaşı döküp mutsuz olmak istemiyorum sözlük.
yalnız isek kendimiz seçmişizdir. yalnız olmamız ve kendi yolumuzu yürümemiz, yolun sonunda da kendimizi tamamlamamız gerektiği için yalnızız. su akar yolunu bulur. tek başına tamamlanamayan diğer yarısını tamamlayacak olanları bulur.
vücut tarafından yoğun strese karşı verilen bir savaş olan bu sendrom, kalp krizine benzer bulgulara sahiptir. 1990 yılında japon hiraru sato tarafından keşfedilmiştir. tıptaki diğer adı (bkz:apikal balon sendromu) dur.
kişinin sürekli olarak kendini bitkin ve mutsuz hissetmesi, dinlenmekle bile kendini iyi hissedememesi gibi sorunlarla ortaya çıkan bir durumdur. (bkz: bağışıklık sistemi) önemlidir.
sözlükteki naftalin beyinli yazarlarımızın artık yazmamaları gerekiyor. sözlüğün eski zamanların beri yazan bu yapışkan insanlar bir sülük gibi sözlüğün kanını emiyor. yeni olan her yazara düşmanlık besleyip sözlükte gergin bir hava yaratıyorlar.
lütfen bi salın artık. gençlerin önünü açın. sizin vaktiniz geçti.
akıllara özlem tekin ablamızın "aşk her şeyi affeder mi?" şarkısını getiren başlık olmuştur. aldatmanın altında yatan sebepler de gözden geçirilmeli misal bağlanmaktan kaçmak gibi skdkdh. neyse şarkı sözümüzü iliştirelim.
çok üzgünüm istemeden
seni dün gece aldattım
kim olduğu mühim değil
sana bağlanmaktan kaçtım
çok üzgünüm istemeden
bir bakışa aldandım
inan bana bütün sabah
pişmanlıktan ağladım
aşk herşeyi affeder mi
dersin zamanla geçer mi
güzel günlerin hatrına
aşk herseyi affeder mi.
ilk olarak boşluk bırakmadan, gözü yoran uzun destanlar yazarsanız kimsenin okuyası gelmez zaten. bunun kitap okumakla alakası yok bence.
herkesin kitap okuma şekli farklı olabilir. evet bir kitabı eline alıp sayfaları çevirerek okuması hoş bir duygu ancak artık teknolojinin pik yaptıgı bir çağdayız. kindle veya tablet gibi cihazlarda milyonlarca e-booka ulaşılabiliyor.
son zamanlarda çıkan "dostoyevski okumayan insanla konuşmak" yok "hegel'i bilmeyen insanla sevgili olmak" gibi türeyen başlıklardan gına geldi. belki o adam senin hakkında bir kelime edemeyeceğin bir konu üzerinde master yapacak kadar bilgili. belki her gün atom fiziğiyle ilgili makaleler okuyor.
kendi standartlarına uymayan insanlara "cahil" demek de yeni moda oldu sanırım. genelleme yapıp insanları bu genelleme havuzunda yargılamadan önce çok kitap okuyarak geliştirdiğiniz beyninizi kullanıp bir düşünün bence.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
gecenin olayı kesinlikle madonna'nın sahne alması vs değildi. izlanda'lı anti-kapitalist, distopik-tekno, bdsm grubu hatari'nin televote oylarını aldıktan sonra filistin atkıları açmalarıydı. ekrandan o kadar hızlı gitti ki görüntüleri ne olduğunu şaşırdık. kesinlikle gecenin önüne geçen bir olaydı.
onun dışında yarışmaya gelirsek italya'ya baya üzüldüm. ama işte anadilde katılan şarkılarda hep böyle oluyor. ki italyanca olmasına rağmen akılda kalan bir nakaratı ve alkışlı ritmi vardı. mahmood kalp kalp
gelelim isviçre'ye. aslında birincilik beklemedim ama çok keyifliydi şarkı. bence hak ettiği sırayı kazandı. ne fazlası ne azı. ayrıca luca hanni oldukça sempatik ve tatlı bir adamdı.
bir diğer güzel adam da azerbaycan'ı temsil eden chingiz. şarkı kesinlikle çok iyiydi. ayrıca robotik kollarla yapılan showa bayıldım. şarkısı da sesi de çok güzeldi. dinlerken seneye azerbaycan'da mı yoksa demedim değil. ama yine hak ettiği puanı alamayan bir şarkı oldu.
bana göre en en güzel şarkıya sahip olan ülke kıbrıs'tı. geçen sene eleni foureira ile 2. olan kıbrıs bu sene çok benzer bir şarkıyla katılmıştı. geçen sene de favorim kıbrıs'tı bu sene de öyle oldu. aslında tam kıbrıs da denemez çünkü hepsi yunan şarkıcı ama yine de en başarılı şarkılar hep onlardan çıkıyor. bu şarkı sanki şey gibydi kanka ödevini alabilir miyim? al ama biraz değiştir belli olmasın
genel olarak organizasyon çok başarılıydı. çok güzel ev sahipliği yaptılar bence. şarkılardan önce şarkıcıların da dahil olduğu küçük tanıtım videoları çok güzeldi. şarkılardan çok "acaba ne çıkacak sırada?" diye merakla onları bekledim. birinci olan hollanda'nın şarkısına vasat diyebiliriz. ama belki dinledikçe güzelleşir bilemiyorum.
yazmaya değer görmediğim ama yine de beğendiğim ülkeler ise; malta, rusya, estonya, belarus,fransa, ispanya.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
yalnız yaşayan herhangi bir insanla bir gayin hiçbir farkı yoktur. o yüzden yalnız yaşayan gay başlığını protesto ederek buraya yazıyorum.
şuan ki şartlarımla yapamadığım ama bir gün yapacağıma inandığım eylem. kendi başına yaşamak. sadece sana ait bir yer. çok güzel olsa gerek. yalnızlık çoğu zaman sevdiğim bir şey değil ama bir evi paylaşması da çoğu zaman zor.
kendi evimin içinde kendi mutluluklarımı yaratacağım günler umarım bir an önce gelir. şuraya yalnız yaşamakla ilgili şu güzel illüstrasyonları bırakıyorum
bomboş kıro bir adam. bir içerik de üretebildiği yok. iki gözü renkli diye ergenleri düşürüyor işte. "yeteneksizlik is the new trend" akımının öncüsü olabilir bu şahıs o derece boş.
allah kimseyi aç gezerken, evine et süt alamazken suriyelileri savunacak kadar rezil bir konuma düşürmesin. yazık.
edit: hiç bir zaman giremeyeceğimiz ab'ye yaranmak için suriyelileri kendi ülkemizde tutmak da ayrı bir rezillik. "omo poroyo ab veroyo" amk babasının hayrına vermiyor heralde. suriyelilerin pislikleri kendilerine bulaşmasın diye veriyor.
edit 2: bazı yazarlarımızın (bkz: pollyannacılık) oynamayı çok sevdiğini gösteren başlık.
allahım nolur en çok artılanan entrymin "reynmen" ait olmasını istemiyorum. lütfen artılarınızı geri alın arkadaşlar. rezillik yani daha güzel girdilerim var. yapmayın bunu bana nolursunuz*