telefon bağımlılığı
eskiden akıllı telefonsuz yaşadığımız dönemleri acı ya da tatlı herhangi bir anı olarak bile hatırlamadığımız, akıllı telefonlarla yaşadığımız, akıllı telefonların bizim yerimize düşünmesine, okumasına, çalışmasına, yaşamasına, nerdeyse nefes almasına izin verdiğimiz bağımlılıktır. giderek kapitalleşen toplumda reklamların da pompalamasıyla geniş dünyaya küçük ekranlardan bakar hale gelme, yaşadığımız her şeyi mutlaka birilerine izletme/beğendirme halinde olduğumuz, aksi takdirde mutsuz olduğumuz, zaten onsuz hep mutsuz olduğumuz, aldığımız her laykla narsizmin doruklarına ulaştığımız, bizi "sosyalleştirir" görünürken aslında "yapayalnızlığa" iten, gözümüzü açtığımız andan kapadığımız ana her şeyimizi paylaşarak gizli saklı bir şey bırakmadığımız, bize ne kadar zararlı olduğunu henüz fark edemediğimiz, ama aslında fark etse de bu hastalıktan mutlu olduğumuz, zaman zaman daha az kullanıcam diye kendimize sözler versek de, bu sözümüzü gene "sosyal medyadan" duyurduğumuz tüm bağımlılıkların bileşkesi bir bağımlılık... telefonların giderek akıllanırken bizim giderek gerizekalılaşmamız ise ironik bir durum, sonra "neden dünyayı robotlar ele geçirdi" deyip dövünürüz...
garajistanbul
istanbul'da eli yüzü düzgün, rahat konser izlenecek bir konser mekanı olmaması sorununa ilaç gibi, hızır gibi yetişen, tom tom mahallesinde bulunan ve çok güzel konser performanslarına sahne vermesiyle son zamanların en sevdiğim mekanlarından olan konser/etkinlik mekanı. çok güzel konserler oluyor, dün de
kadın cinayetlerini durdurma platformu dayanışma konseri yapıldı. ayrıca
hormonlu domates ödülleri de bir tarihte orada yapılmıştı.
kadın cinayetlerini durduracağız platformu
son on yılda artan -erkek kaynaklı- kadın cinayetlerini sona erdirmek ve özellikle
özgecan aslan'ın katlinin kamuoyunda infial yaratmasının ardından bu yönde yasaların çıkmasını (özgecan yasası adı verildi) için çalışmalarını hızlandıran sivil toplum kuruluşu. türkiye yapılan bir araştırmaya göre kadınlar için yaşaması en az güvenli ülkelerden seçilmiş, bu büyük utancı bir erkek olarak yaşarken, böyle bir platformun kurulmak zorunda kalması, kadınların her gün tetikte yaşamak zorunda bırakılması çok üzücü ve büyük utançtır. dün gece
garaj istanbul'da bu platformun "kadın cinayetlerini durdurma dayanışma konseri" yapıldı. 9 şarkıcı ve grup çıkıp kadınların yaşama hakkı için şarkı söylediler. sarsıcı bilgiler de verildi. bu platform destek bekliyor.
perfect world
1993 yapımı kevin kostner filmi. azılı ve bir o kadar yüksek zekalı mahkum robert 'butch' haynes'in kaçırdığı çocukla zaman içinde gelişen arkadaşlığı, yoldaşlığı, gerilimleri ve kanundan kaçarken yaşadıklarını anlatan film öyküsü ve kurgusuyla 10 yaşlarındaki beni hayli etkilemişti. her ikisi de kendi içinde haklıydı, çocuk baskıcı bir ailede yetişmenin ezikliğini yaşıyor, mahkumsa bu adaletsiz dünyayı kendi adaletiyle yaşamaya çalışıyordu, yolları kesişince ikisi de birbirlerini büyüttüler filmde. ama ne olursa olsun aralarında bir sevgi ve güven gelişti. hele bir son sahnesi vardır bugün bile burnumun direğini sızlatır.
sen sus da gözlerin konuşsun
sözlerin duyguları anlatmaya yeterli olmadığı durumlarda, bakışlarınla duygularını ifade etmeye davet eden davet cümlesi.
ya da konuşmazken daha cazip oluyosun en iyisi sus demek anlamına da gelebilir.
talk show'da penisten evcilik oyunu malzemesi çıkarmak
penisi namus sembolü değil normal bir insanı organı olarak gören aşmış medeniyetlerde görülmesi şaşılmayacak tv programlarıdır. belki de her şey buna çok fazla anlam yüklendiği içindir, halbuki kol gibi bacak gibi bir organdır.
not: ben sunucuyu yemek istiyorum asıl...
ilk defa bir erkeğin penisine dokunan lezbiyen çift
neler kaçırdıklarını bilmiyorlar, o muhteşem organ sevilir öpülür pamuklara sarılır emilir, karşılığında sizi besler, sevgi gösterir, mutlu eder, bulutlara uçurur...
sevemedim karagözlüm
kadir inanır'ı ilk ve son kez bıyıksız gördüğümüz yeşilçam filmi ve filme adını veren orhan gencebay şarkısı, üçüncü kişilerin karışmasıyla aşklarını dolu dolu yaşayamayan ve ayrılmak zorunda kalan bir çiftin iç yakıcı öyküsünü anlatır. gözünden sakındığı, kıyamadığı, ellerden kıskandığı sevdiği ellere gidince yaşadığı travma ve kahır konulu şarkı belkıs özener sesiyle iyice iç yakıcı bir ağlama duvarına dönüyor.
yoko ono durgunluğu
"sen sus da gözlerin konuşsun" durgunluğu.
cenk koray
oğlunu feci şekilde kaybettikten sonra dayanamayıp kalpten gitmiştir. böylesi hepimizi güldüren bir adam için ne kadar acıklı bir son. tele kutu yarışmasını sunardı pazar 88 89 90 91 92 93 (her yıl adı o yılın adına göre değişiyordu) adlı müzik eğlence programı içinde. şimdi memedalibeeeey neyse, o zamanlarda cenk koray öyleydi. üstelik mehmet ali erbil gibi sevimsiz de değildi, soğuk espirileri ona ayrıca hoşluk katıyordu bence. tonton sevimli bir sunucuydu allah rahmet eylesin.
mimar
sadece ankara'da olabilecek şeyler
genelkurmay ve içindeki rütbeli bear subaylar...
başlıkları alt alta okumak
başlıkları alt alta okumak
napalım ben de orospu olurum
kısmetse olur
biri bizi gözetliyor'un görgüsüzce big brother olarak ekranlara geri döndüğünü duyan yapımcılar durur mu, nihayet kurtulduk dediğim realite evlilik programları da yeniden hortladı. son örneği de bu! bence bir adım öteye geçip, halvetleşmelerini de gösterseler bir farkları olurdu. ama nerde tülinim nerde canerim bunların hepsi feyk!
*
napalım ben de orospu olurum
hobimi paraya çevirir, hem de "yattığım yerden" para kazanırım düşüncelerine gark eden akıl oyunları. ama o da zor iş be, dışardan bakıldığında parıltılı görülüyor ama örneklerini görüyoruz ne kadar sefil şartlardalar, hollanda'da olsan amenna, orda güzel güzel odaları var, güvenceleri var, bu ülkede kaldırım taşları meskenin oluyor, öldürülüyorsun, hem işin içine para girince zevki kalmaz o işin.
kombinlerim ve giyim zevkim iğrenç
kime göre neye göre diye karşı soruyla yanıtlayacağım başlık. sen giydiklerin içinde kendini rahat hissediyorsan, iyi hissediyorsan, üçüncü şahısların beğenisi çok da fifi yani. kendini bu kadar hafifseme dostum, sen herkese benzemediğin için farklısın unutma, kapitalizmin trendlerine kapılıp da kendini kötü hissetme, çünkü unutma bu gözler 80lerin vatka dönemlerine de yetişti, unutma moda kaygan bir zemin, bir dönemin zevkleri başka bir dönemin gülmece unsuru olabiliyor, örneklerini vatkada ve 80ler temalı dizilerde görüyoruz. insanı insanı yapan giydikleri değil, düşünceleri ve eylemleridir. şartlama kendini aynaya bakıp insanlar bunları beğenmez diye, insanlar altın yaldızlara bürünsen gene de memnun olmaz, gene de bir kulp bulur. sen kendin için giyin, kendin için yaşa. kendini giydiklerinle kıyaslama, içinde yaşadığın zamana ve topluma katkınla değerlendir der çekilirim.
september
julius sezar dönemi öncesi, yedinci ay iken
*, julius sezar'ın "ben de takvimde ay isterim, hem de en sıcak ve en uzun süren ay isterim" hönkürmesi sonucu, haziran'ın dibine eklenen "july" (temmuz) ayıyla önce sekizinci, sonrasında tahta geçen augustus'un aynı taleplerde bulunması sonucu, "july"ın arkasına kondurulan "august" yani ağustos ayıyla dokuzuncu aylığa gerileyen sonbahar ayı eylül'ün gavurcası.
özel okul
turgut özal'ın liberalizme yeşil ışık yakmasıyla insanlar arasında eğitim ve eşitlik uçurumunu büyüten, paran varsa zeki olmasan da okursun, iyi eğitim görürsün savını desteklercesine, parasız ama zeki çocukların hayatını karartan, insanları kapitalist düzenin paraya dayalı çarklarını çevirmeye ve devlet okulundaki zavallı çocukları o çarklarda öğütmeye iten bireyler yetiştiren eğitim kurumları.