"hiçbir eşcinsel feminen değildir, feminenleri de eşcinsel olarak göremiyorum." diyen arkadaşa "eşcinsel değillerse düzcinseller mi?" diye sormak istiyorum.
feminen sevmiyor olabilirsiniz. ama feminen gayleri eşcinselden saymamak da biraz komik açıkçası. istediği kadar kırıtsın o adamın da siki varsa senle aynı cins oluyor. o zaman da eşcinsel oluyorsunuz. idrak edebildin mi ?
misket limonu aromalı olan her şeyi çok seviyorum. içecek, soda, bisküvi vs. her çeşit şeyde favorimdir kendisi. fresh kokteyllerin de vazgeçilmezidir.
izlediğim bir bölümünde kadının çamaşır makinesinin çamaşır makinesinin lastiğinde biriken pamukları toplayıp, kurutup, biriktirdiği ve sonra onları makyajını silerken kullandığı aşırı garip program. yine aynı kadın bulaşık makinesinin sıcaklığı boşa gidiyor diye bulaşıklarını yıkarken makinenin içinde lazanya pişiriyordu.
bir kere de eşi duşta fazla kaldı diye gidip vanadan suyu kapatan bir manyak vardı. izlemesi pek bir zevkli tlc programı daha.
11 eylül 2001 olaylarını farklı ülkelerden 11 farklı yönetmenin bakış açısıyla yansıttığı filmdir.
her yönetmen 11 dakika 9 saniye süren kısa bölümlerle kendi perspektiflerini yansıtmışlardır. 2002 yapımı filmde yer alan yönetmenler ise şöyle;
samira makhmalbaf (iran)
claude lelouch (fransa)
youssef chahine (mısır)
danis tanović (bosna-hersek)
ıdrissa ouedraogo (burkina faso)
ken loach (birleşik krallık)
alejandro gonzález ıñárritu (meksika)
amos gitaï (israil)
mira nair (hindistan)
sean penn (abd)
shohei ımamura (japonya)
dünyanın bir daha hiçbir zaman aynı olmayacağını ve domino taşı gibi ilerleyen orta doğu işgalinin başlangıcı olan eylemlerdir.
arkasında onlarca komplo teorisi bırakan, amerikan hükümetinin orta doğu'ya girebilmek için bahane olarak kendi kendine yaptığı düşünülür. ayrıca bir başka komplo teorisine göre işin altında orta doğudaki baskı yüzünden amerikayı kışkırtma amaçlı israil bulunduğu da öne sürülmüştür.
yönetmenliğini paul greengrass'ın yaptığı 2006 da vizyona giren filmdir. united 93, 11 eylül 2001 günü kaçırılan dört uçaktan uçuş numarası united airlines 93 olan ve içindeki yolcuların müdahalesi ile washington dc'deki us capitol binasına ulaşmadan shanksville pennsylvania'da yere çakılan uçağı ve onun hikayesinin çevresinde o gün gelişenleri anlatır.
filmin sonunda amerika birleşik devletleri'nin o güne kadar ulusal çaplı bir terör saldırısına ne kadar hazırlıksız olduğunu gösteren bilgiler yer almaktadır. zira "vur emri" dahil olmak üzere hava sahasının kapatılması ve uçakların yere indirilmesi emirleri bile ancak ikiz kuleler yıkıldıktan ve dc'ye giden uçak düştükten 2 saat sonra çıkarılabilmiştir.
kuzey anadolu fay hattı ile şekil ve yapı olarak çok benzerlik gösteren kaliforniya boyunca ilerleyip los angeles ve san francisco'nun tam üzerinden geçen fay hattıdır. kuzey anadolu fay hattına göre çok daha hareketlidir ve sürekli küçük çaplı depremler meydana getirir.
san andreas fayı, kuzey amerika tektonik levhası ile pasifik tektonik levhası arasında yer alır. san andreas fayı, yılda yaklaşık olarak 20 ile 35mm arasında hareket etmektedir. son olarak en büyük enerji boşaltımını 1906 yılında yapan san andreas fayının, önümüzdeki 30 yıl içinde kırılacağı öngörülmekte imiş.
2004 yapımı başrolünde jake gyllenhaal'ın olduğu doğal felaket filmi.
doğal felaket filmleri arasında kesinlikle 1. sıradadır. aradan yıllar geçse bile bütün görsel efekt tekniklerine rağmen çekilen hiçbir film bu filmin yanına bile yaklaşamadı.
kısaca konusu küresel ısınmaya gönderme yaparak dünyanın tam tersi bir buzul çağına girişi ve sonrasında yaşanan felaketleri konu alıyor. filmin en srvdiğim yanı ise new york'ta geçmesi. genel olarak kaliforniya seçilir böyle filmler için.
fazla bilim kurgusal olan ama güzel görsel efektlerr sahip doğal felaket filmi.
2009 yapımı olan filmde en çarpıcı noktalardan birisi ise insan ırkının hayatta kalma çabası. sadece zenginlere ve önemli kişilere sunulan hayatta kalma şansı. felaketlerin gerçekleşeceğini tahmin eden ve dünyaya duyuran adam ise tsunamide ölmüştü. yine de bir yarından sonra değildir.
başrolünde dwayne johnson'ın oynadığı 2015 yapımı doğal felaket filmi. filmin konusu kaliforniya boyunca uzanan, kuzey amerika ve pasifik plakaları arasında yer alan fay hattında meyfana gelen depremlerdir.
klasik bir amerikan felaket filmi. taş üstünde taş kalmayan cinsten. binlerce insan ölürken ne hikmetse karakterlerin başına hiçbir iş gelmez. yıkılan binaların içinden arabalarla atlar, en büyük tsunami dalgalarını süret tekneleriyle aşarlar. ve tek amaç ailelerini kurtarmaktır.
ara sıra gelen felaket filmi izleme isteğinizi bastırabilecek klişe bir film. ancak kesinlikle 2012'den daha başarılı. 2012 çok bilim kurgusal kalıyor bu filmin yanında. deprem ve yer harrketleri çok güzel gösterilmiş filmde.
bu tarz filmleri sırf şehirlerin yok oluşları ve deprem sahneleri için bile izleyebilirim. şehirler özellikle los angeles ve san francisco sanki tam da depremde yok olmak için kurulmuş şehirler gibi. kısacası kendi kategorisi için iyi bir yapım olmuş.
şuanda yapacak olduğum eylem. insanı duygulardan duygulara sürükler. buzdolabını 238559 kere açıp baktırır. kıvranırsınız. "yememeliyim!" diye tekrar tekrar söyler içinizdeki ses. ama nafile. sonra parmaklar yemeksepetinde sabaha kadar açık marmaris büfeleri bir gezer. "makarna mı yapsam?" dersin bir ara. koca kıçını kaldırmak zor gelir. ver siparişi gitsin yeeaa.
sonra gece 4 te size sipariş getirecek kuryeye karşı yaşayacağın utanç dolu anlar gelir aklına. "aman onlar da 7/24 servis açmasalarmış benim suçum mu?" dersin. ama o insanın sana içten içe küfredeceğini ve yargılayacağını da bilirsin. bu kararsızlıklarla bir 20 dk daha geçer. sabaha güzel bir kahvaltı hazırlasam dersin. ama 238484. sezonunu izlediğin reality showu da bişeler yemeden izlemek istemezsin. "off napcam ben. bu haftasonu son. söz kendime. diyete ve spora başlıcam." diye telkinleri yaptıktan sonra yemeği beklersin.
dönem dönem gelip geçen maske çeşitlerinin en ünlüsü. sonrasında gelen kil maskeleri, şekerli maskeler, kömürlü maskeler, beyazlatıcı olanlar, glowlar hepsi bunun yanına bile yaklaşamadı. evet benim de en çok fayda gördüğüm ve hala severek yaptığım maskedir. özellikle ince bir katman halinde sürerseniz hem soyması hem de temizlemesi daha kolay olur. ayrıca clickbait reklamlar gibi olmasa da cidden gözenekleri ve yağlı katmanı cok güzel temizliyor.
bugün 2. sezonuna start veren dizi. önceleri çok heyecanlı bir giriş yapıp sezon sonuna kadar iyice boka saran dizinin 2. sezonunda belki toparlarlar belki güzel bir senaryo ile karakterleri düzeltirler diyordum. ama görünen o ki bu sezon da bok gibi olacak. hani her şeye ok ama o adanalı kılıklı nusretimsi adam nedir ya ? böyle giderse valla izlemicem bırakıcam.
bazı şeylerin özel ve güzel olduğuna inanmıştım. her şeyin düzelebileceğine inancım tamken, elimden gelen her şeyi yapmama rağmen olmadı. o kadar kırgınım ki. hayatımda hep yalnız olduğumu düşünmüştüm, uzun bir süre karşı çıktım, direndim ama zamanla o kadar bağlanmışım ki bu düşünceye, kötü günlerimi yalnız geçireceğimi hiç düşünmüyordum. artık çabalayamıyorum bile. kendimi böyle savunmasız bıraktığım için o kadar kızgınım ki.
ben artık bir köşede gizli gizli gözyaşı döküp mutsuz olmak istemiyorum sözlük.
yalnız isek kendimiz seçmişizdir. yalnız olmamız ve kendi yolumuzu yürümemiz, yolun sonunda da kendimizi tamamlamamız gerektiği için yalnızız. su akar yolunu bulur. tek başına tamamlanamayan diğer yarısını tamamlayacak olanları bulur.
vücut tarafından yoğun strese karşı verilen bir savaş olan bu sendrom, kalp krizine benzer bulgulara sahiptir. 1990 yılında japon hiraru sato tarafından keşfedilmiştir. tıptaki diğer adı (bkz:apikal balon sendromu) dur.
kişinin sürekli olarak kendini bitkin ve mutsuz hissetmesi, dinlenmekle bile kendini iyi hissedememesi gibi sorunlarla ortaya çıkan bir durumdur. (bkz: bağışıklık sistemi) önemlidir.
sözlükteki naftalin beyinli yazarlarımızın artık yazmamaları gerekiyor. sözlüğün eski zamanların beri yazan bu yapışkan insanlar bir sülük gibi sözlüğün kanını emiyor. yeni olan her yazara düşmanlık besleyip sözlükte gergin bir hava yaratıyorlar.
lütfen bi salın artık. gençlerin önünü açın. sizin vaktiniz geçti.
akıllara özlem tekin ablamızın "aşk her şeyi affeder mi?" şarkısını getiren başlık olmuştur. aldatmanın altında yatan sebepler de gözden geçirilmeli misal bağlanmaktan kaçmak gibi skdkdh. neyse şarkı sözümüzü iliştirelim.
çok üzgünüm istemeden
seni dün gece aldattım
kim olduğu mühim değil
sana bağlanmaktan kaçtım
çok üzgünüm istemeden
bir bakışa aldandım
inan bana bütün sabah
pişmanlıktan ağladım
aşk herşeyi affeder mi
dersin zamanla geçer mi
güzel günlerin hatrına
aşk herseyi affeder mi.
ilk olarak boşluk bırakmadan, gözü yoran uzun destanlar yazarsanız kimsenin okuyası gelmez zaten. bunun kitap okumakla alakası yok bence.
herkesin kitap okuma şekli farklı olabilir. evet bir kitabı eline alıp sayfaları çevirerek okuması hoş bir duygu ancak artık teknolojinin pik yaptıgı bir çağdayız. kindle veya tablet gibi cihazlarda milyonlarca e-booka ulaşılabiliyor.
son zamanlarda çıkan "dostoyevski okumayan insanla konuşmak" yok "hegel'i bilmeyen insanla sevgili olmak" gibi türeyen başlıklardan gına geldi. belki o adam senin hakkında bir kelime edemeyeceğin bir konu üzerinde master yapacak kadar bilgili. belki her gün atom fiziğiyle ilgili makaleler okuyor.
kendi standartlarına uymayan insanlara "cahil" demek de yeni moda oldu sanırım. genelleme yapıp insanları bu genelleme havuzunda yargılamadan önce çok kitap okuyarak geliştirdiğiniz beyninizi kullanıp bir düşünün bence.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
yeni tanışılan entelektüel kişi ile popüler kültür üzerine başlayan hararetli bir konuşma esnasında üzerine tartışılabilecek bir konudur. sonuçta bu dünyada oscillation hareketini yapan tek şey foucault sarkacı değildir. başka pendulumlar da vardır.
anoreksik vücudu ve küçük memeleri ile 2013 yılına damga vuran miley cyrus 24 saatte 19 milyon izlenme ile göğüslediği youtube rekorunu sonrasında 19.6 milyonla nicki minaj anaconda'ya kaptırmıştır. çıplak bir şekilde sallandığı yıkım topu şarkısını şimdilerde tekrar barıştığı eski nişanlısı chris hemsworth için yazmıştı.
sohbet iki tarafında inşaat alanında balyozları yalaması ile son bulur.
herkes hayal kurar, kurduğu hayallerde yaşar ama bazılarımız bunun ayarını fazla kaçırıyoruz. "her şey güzel olacak, mutlu olacağız" falan diye kendimizi kandırıyoruz.
kirlenmiş insanların, duygusuz ve kalpsiz silüetlerinden kaçıp kendi kabuklarımıza sıkışıyoruz. kabuğun içinde işliyoruz kendimizi ilmek ilmek. bir gün o kabuğu kırıp, kanatlarımızı açıp özgürlüğe ve mutluluğa uçacağımıza inanıyoruz. ama bilmiyoruz ki o kabuk çok kalın, kırılması çok zor.
bugün de güzel hayaller kurduk. kendimize sözler verdik "onlar gibi olmayacağız!" diye. gerçek olur olmaz bilemeyiz ama ümidimizi kaybetmeyelim yeter.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
yalnız yaşayan herhangi bir insanla bir gayin hiçbir farkı yoktur. o yüzden yalnız yaşayan gay başlığını protesto ederek buraya yazıyorum.
şuan ki şartlarımla yapamadığım ama bir gün yapacağıma inandığım eylem. kendi başına yaşamak. sadece sana ait bir yer. çok güzel olsa gerek. yalnızlık çoğu zaman sevdiğim bir şey değil ama bir evi paylaşması da çoğu zaman zor.
kendi evimin içinde kendi mutluluklarımı yaratacağım günler umarım bir an önce gelir. şuraya yalnız yaşamakla ilgili şu güzel illüstrasyonları bırakıyorum
bomboş kıro bir adam. bir içerik de üretebildiği yok. iki gözü renkli diye ergenleri düşürüyor işte. "yeteneksizlik is the new trend" akımının öncüsü olabilir bu şahıs o derece boş.
allah kimseyi aç gezerken, evine et süt alamazken suriyelileri savunacak kadar rezil bir konuma düşürmesin. yazık.
edit: hiç bir zaman giremeyeceğimiz ab'ye yaranmak için suriyelileri kendi ülkemizde tutmak da ayrı bir rezillik. "omo poroyo ab veroyo" amk babasının hayrına vermiyor heralde. suriyelilerin pislikleri kendilerine bulaşmasın diye veriyor.
edit 2: bazı yazarlarımızın (bkz: pollyannacılık) oynamayı çok sevdiğini gösteren başlık.
allahım nolur en çok artılanan entrymin "reynmen" ait olmasını istemiyorum. lütfen artılarınızı geri alın arkadaşlar. rezillik yani daha güzel girdilerim var. yapmayın bunu bana nolursunuz*