geldi çattı vallahi. hakkını verseler unutulup gidilecek insandan bir kahraman yaratıldı . eleştirilecek yönler geri planda kaldı mecbur. nasıl bir ülke ki her şey bu kadar keskin olabiliyor, aklım almıyor. bir yandan da insanları kabuklarından çıkaran bu süreç için memnunum. imamoğlu'nun oy oranının arttığını tahmin ediyorum. umarım sağlıklı tartışmalar için önümüz açılır.
yakın zamanda saldırı haberi paylaşmışlardı. olayı anlamadım desem. iftar yemeğinde transfobik birileri saldırdı sanmıştım ama görünen o ki lgbti+ içerisinde bir tartışma bu. bu şartlar altında ne olup bittiğini açıklamaları gerekir. eğer bir hata varsa da üstüne yatmadan konuşulmalı. çünkü söylenen şeyler o kadar farklı ki insan anlamıyor.
"düzgün" ve "kız" kelimelerini yanyana görünce bir kez daha sözlüğün nefret dolu bir yer olduğunu görmüş bulundum. kendi cinsel edimlerinizi bir kadın yaşadığında bir erkekle, nasıl da nefretle bahsediyorsunuz ya. güya homofobi eleştirisi yapılıyor hetero erkeklere ama yine kadınlar üzerinden. kirli zihninizi artık natrans/trans kadınlardan ve çocuklardan çekin artık. yaşadığımız şiddet yetmiyormuş gibi boktan bile olamayacak zihniyetinizle uğraşmak bizi yaralamıyor, öfkelendiriyor.
ilkokul zamanlarını hatırlattı bu başlık. zorunlu beslenme saatleri vardı. her gün ikinci ders saatinin tenefüsü. hoca kontrol ediyordu bir de yiyor muyuz napıyoruz diye. kendi kontrol etmek istemiyorsa bizi görevlendirirdi falan. komikti ya.
ırkçı bir slogan. bir de türkiye neden sürekli mazlum, mağdur ve yalnız ve tehlike altında şeklinde gösteriliyor bunu anlayabilmiş değilim. orada yapılan atama türk olmayan türkiyelileri dışlıyor, mültecilere yönelen şiddetin temel mantığı ve türk'ün türk'ten başka dostu yoktur mantığını da besliyor. ha sonra ne oluyor "türk şöyle yapmalı" denilen iktidarlara karşı çıktığınızda zorunlu askerlikten tutun, tek tip eğitim diline, zoraki kadın erkek evliliğine; kadın dediğin böyle olur, geleneğimiz böyle, milli değerlerimiz böyle, aile yapımız böyle denilen rollere karşınızda sarsılması çok zor bir iktidar buluyorsunuz ve bütün bunlar vatan hainliği vs. mantıklarıyla birleştiriliyor. korkunç cidden.
bu gerçeği anlatmak, ortaya çıkarıp çözüm talep etmek isteyen gazetecilere yapılan "biz de olmaz öyle şey" baskısı zaten durumun vehametini ortaya koyuyor. ensest mağdurlarının konuşması da oldukça zor bir durum bu sebepten. inanılması, görülmesi istenen bir şey değil ki bu hayattaki en yıkıcı zorluklardan biri.
evlenmeyi düşünmüyorum, yasal olarak eşit olmak için evlilik eşitliğinin sağlanması gerektiğini düşünüyorum. yasal olarak tanınmak basit bir mevzu olarak görünse de bir saldırıya maruz bırakıldığınızda ya da özgürce dolaşmak istediğinizde de koruyucu bir durum. ayrıca baskılardan kurtulmak için yapılan diğer cinsle evlilik durumlarına karşı da yasal bir garantinin olması demek bir yandan. kadın erkek odaklı aile, ilişki algısının aşılması açısından da gerekli diye düşünüyorum. bir şey mecbur bırakıldığında yarar sağlayan grup için de sıkıntı. natrans heteroseksüel kadın ve natrans heteroseksüel erkek ilişkisi için dahi peşi sıra milyon tane emrin dahi geldiği bir birliktelik anlayışını da yıkacaktır.
büyük ölçüde nefret ettiğim, arada bir de iyi hissetmek için yapmak istediğim şeydir. yapmak arzusu gelince hayatımdan sıkıntıları atıyormuşum, bir çeki düzen veriyormuşum gibi hissediyorum. bir de o temizlik pırıltısı geldiğinde içim açılıyor yeminle.
vakti zamanında aşık olduğum, bu vakti zaman da epey yakın bir süreçte sonlanmış olan biri var. arkadaşım olması ve iletişimi koparamamam, koparmak istememem de cabası. her seferinde yeni birinden hoşlandıktan sonra o yeni kişiyi ister istemez "onu unuttum be, oh" diyerek karşılıyorum kendi içimde. tesiri nasıl bu kadar uzun sürebilir, nasıl mutlu olduğum zamanlara eşlik eden bir hayal halini alabilir hala, aklım almıyor.
anlamakta zorlandığım ve çok sevdiğim, anlatmaya çalışsam zorlanacağım, tanışmak, dünya gözüyle görmek istediğim düşünür. kendisinin konuştuğu, çevirisi olan videolar buldum.
olips reklamında çatıdan bağıran orta yaşlı kadının söylediği isim. o günden sonra ismin ahengi değişmişti benim için. neden bu kadar etkilendim bu reklamdan bilmiyorum.
haber değeri olsun olmasın magazinsel manşetler iş görür mantığını ne zaman bırakacaksınız?
operasyonla birbirinden ayrılan siyam ikizlerimiz büyümüşte sınava girmişler herkesin dört gözle beklediği sınav sonuçları açıklanmışmış. görende full çekmişler sanır! eğitim sisteminin boktanlığı karşısında barajı geçememiş bu 2 kızcağız ne yapsın. aynı haltı yiyen yüzbinlercesi var. bir de ikizlerin üzüldüğü yönünde fikir beyan etmişler sjsjks yok canım yanlış biliyosunuz zil takıp oynamışlar.
https://www.cnnturk.com/turkiye/siyam-ik...
bir akışkan * olarak ilk kez duyuyorum. ekşi'de bu konuda başlık açılmış. detaylı bilgi verilmemiş. genderqueerlik ve non-binary gibi kavramlar lgbt kadar görünür olmadıklarından çok bilinmiyorlar. ancak internette skolyoseksüel olarak ararsanız karşınıza türkçe kaynak çıkıyor.
high energy. eşcinsellerin dünyaya armağanı olan; disco, synth pop ve new wave'in kısaca klasik pop müziğin oluşmasına da katkı sağlayan müzik türü. kısaca popüler müzik de eşcinsel ürünü sözlük.
70lerde ingilterede ortaya çıkan bu türün nerdeyse tüm temsilcileri homoseksüel. sylvester, divine, dead or alive gibi eşcinsel şarkıcı ve topluluklar güzel örneklerini sunmuş.
bu kategorinin sanırım en emsalsiz örneği dead or alive'nin you spin me round hiti:
esasen mevlevi ilahileriyle daha çok benzetiyorum. ayrıca sadece bizans değil ortodoks geleneğin tamamında benzer ezgiler mevcut.
aha bu da bildiğin mevlevi ayini şerifi
ayrıca ortadoğu ruhu da mevcuttur ortodoks ezgilerinde;
bu da baya ünlü bir ilahi, galiba osmanlı döneminde yazılmıştı hatırlamıyorum tam, türkçe altyazısı da var.
ne olduğu bilmeyenler için cevabın gapitalizm (kapitalizm) olduğu durumdur. bu düzenin dilber ay eleştirisini şuraya bırakıyorum : "şu hayatta ne kadar güzel insan tanıdıysam hepsi de bu gapitalizmden nefret ediyolardı. benim böyle şeylere pek aklım ermez gardaş; ama, bu gapitalizmin çok şerefsiz bi şey olduğu besbelli!"
(bkz:gay sessizliği)
jodie foster'ın 17 yaşındaki bir röportajında kendisine heteroseksüel ataması yapılarak sorulan "nasıl erkeklerden hoşlanırsın" vs. sorulara mimikleri ve sessizliğiyle verdiği cevap buna bir örnek olarak düşünülüyor. gündelik hayatta heteroseksüel olduğumuz varsayılarak sorulan o can sıkıcı sorulan canımızı nasıl sıktığının ve öte yandan bu sessizlikte hiç de yalnız olmadığımızın bir işareti bu kavram.
yukarıdaki hikaye çok güzel. benimki biraz hüzünlü ama entriyi okuyunca direk aklıma geleni yazıyorum. bazı insanlar vardır böyle ilk tanıştığınızda sanki yıllarca vakit geçirebilirmişsiniz gibi olur. size birşey söyler ve söylediği sanki sizin nişanınızdır artık. güzel olan şeylerden çok derin yaralar da çıkar ya öyle bir şeyler. gözgöze yaptığımız muhabbet hala olduğu gibi duruyor içimde. öyle etkilenmiştim ki sonraki görüşümde heyecandan selam vermeye utanmıştım. bir süre sonra gitti zaten. görmedim bir daha. o gitti ben de o nişanın acısıyla kaldım. çay sözü vardı bana. "hatta senin için yemek yapacağım". öldüğünü öğrendim sonra. acıma eşlik eden şarkıyı buldum. dinleyince bir tek o gelir aklıma. bir de tanıştığımız şehirde bir yıldıza yazmıştım onu. istanbul'da da görür müyüm diye düşünüyorum. ölmüş biri için, bazen unutulduğuna acı çekilen, her anımsamadaysa geçirilen kısacık vaktin değeri acıyla geri gelen, yıldızlara benzetilen bir insan için ;
lgbti'ler içerisinde de daha az konuşulan kadınlar oluyor. eşcinsel denince biseksüel denince akla ilk olarak gayler ve biseksüel erkekler geliyor. genel durumda ise heteroseksüel olmayan kadınların temsili az olduğu kadar oldukça sorunlu. bir fantezi unsuru olarak görülüp "erkekle tamamlanan kadın", "doğası belli kadın" algılarıyla da çarpışmak durumunda kalıyoruz. fobilerle uğraşmak durumunda kalıyoruz; az görünürlükle ama bizim hakkımızda bizden çok konuşanlarla yani. lezbofobi de lezbiyen kadınların görünürlük halinde nasıl da heteronormatif kalıplarla dile getirildiğini anlamak için önemli bir tanımlama. dolayısıyla görünürlük bizim görünürlüğümüz ve sözü biz söyleyeceğiz; tüm lezbiyenlerin görünürlük günü kutlu mutlu olsun.
selahattin demirtaş, seni başkan yaptırmayacağız diyerek bugünkü ohalleri, her alana hükmetmeyi arzulayanların emellerine 2 yıl önce balta vurabileceğini gösterdiğinden yargılanan siyasetçi .
heteronormatif yapının sahiplenicileri bütün cinsel yönelimlerden çıkabilir. eşcinsellere saldıranlar içinde eşcinseller de olabilir. toplumsal cinsiyetten bahsedeceksek biseksüeller yalnızca erkeklerden ibaret değildir. pek çok farklı cinsiyet kimliğinden olabilir. feminen geyleri aşağılayan "ibne olmayan, aktif" geyler toplumsal cinsiyet biliyor yani? toplumsal cinsiyeti bilmek konusunda gey -biseksüel erkek ayrımı yapıldığına göre kadınların yaşadıklarını erkeğin kadına duyduğu, duyabildiği cinsel arzuya mı bağlıyoruz yani? evet erkeklerin hiyerarşilerini cinselleştirdikleri doğrudur. lakin buradan geyler de kurtulamaz. tam da aktif-pasif mevzusunda olduğu gibi.
yine bir biseksüel için geylik-lezbiyenlik normal olamaz. "normal" varsa kendinde olandır, biseksüelliktir. bununla birlikte biseksüel bir kadın için bir kadına ; biseksüel bir erkek için bir erkeğe aşık olmak, cinsellik yaşamak normaldir. ilkokul çağında ne yaşandığı da hem biseksüel hem eşcinsel çocuklar için dışarıdan illaki belli olacak diye bir şey yoktur. belli olsa da ne biz bu çocukların gözetçisiyiz, ne de onları birbirleriyle yarıştırabiliriz. denilen durumlar doğru olsa bile her örnekte, bu acıları yaratan temel durumları ve bağlantıları eleştirmek yerine acı hiyerarşisi geliştirmek heteronormativiteyi sağlar. biseksüel çocuğun hislerinin durumu hakkında hangi cinsiyetten hoşlandığını bilecek ve hayat çizgisini takip edecek kadar kaç tane biseksüel tanınabilir şu hayatta? sanki bir dış göz olunmuş da insanları geçmiş gelecek süzmüş gibi. evlenme mevzusuna gelirsek eğer mevzu eşcinsellerin sahip olmak isteyip olamadıklarıysa bir biseksüel diğer cinse aşık olduğunda onunla evlenmek istiyorsa tabi ki evlenebilir. ve kime hesap verecek kendinden başka? biseksüel kadınlar ve diğer cinsiyet kimlikleri mevzusuna hiç girmiyorum. zaten oralarda mevzu bu kadar da "basit" değil.
(bkz:gay sessizliği)
jodie foster'ın 17 yaşındaki bir röportajında kendisine heteroseksüel ataması yapılarak sorulan "nasıl erkeklerden hoşlanırsın" vs. sorulara mimikleri ve sessizliğiyle verdiği cevap buna bir örnek olarak düşünülüyor. gündelik hayatta heteroseksüel olduğumuz varsayılarak sorulan o can sıkıcı sorulan canımızı nasıl sıktığının ve öte yandan bu sessizlikte hiç de yalnız olmadığımızın bir işareti bu kavram.
kitap üzerinden sosyalleşme ağı. kitap okuma, kitap inceleme gibi etkinliklerinizi düzenliyorsunuz. yıl içinde kendinize bir hedef koyuyorsunuz, okuduklarınızı ve okuyacaklarınızı belirtiyorsunuz. sizin gibi başka kişilerle de tanışabiliyorsunuz. kullandığımdan beri okuma isteğimi artırdı ve programlamamı kolaylaştırdı.
izmir milletvekili adayları lgbti haklarını savunacağına dair taahhütname imzalamış parti. el altından değil açıkça savunma girişimleri takdir edilesi. diğer partilere de örnek olur umarım.
http://kaosgl.org/sayfa.php?id=25937
yukarıdaki hikaye çok güzel. benimki biraz hüzünlü ama entriyi okuyunca direk aklıma geleni yazıyorum. bazı insanlar vardır böyle ilk tanıştığınızda sanki yıllarca vakit geçirebilirmişsiniz gibi olur. size birşey söyler ve söylediği sanki sizin nişanınızdır artık. güzel olan şeylerden çok derin yaralar da çıkar ya öyle bir şeyler. gözgöze yaptığımız muhabbet hala olduğu gibi duruyor içimde. öyle etkilenmiştim ki sonraki görüşümde heyecandan selam vermeye utanmıştım. bir süre sonra gitti zaten. görmedim bir daha. o gitti ben de o nişanın acısıyla kaldım. çay sözü vardı bana. "hatta senin için yemek yapacağım". öldüğünü öğrendim sonra. acıma eşlik eden şarkıyı buldum. dinleyince bir tek o gelir aklıma. bir de tanıştığımız şehirde bir yıldıza yazmıştım onu. istanbul'da da görür müyüm diye düşünüyorum. ölmüş biri için, bazen unutulduğuna acı çekilen, her anımsamadaysa geçirilen kısacık vaktin değeri acıyla geri gelen, yıldızlara benzetilen bir insan için ;
pembe hayat aktivistlerinin pembe hayat'ın youtube kanalında yemek yaptıkları video programları. adını ilk kez duyduğum felah köfteye delikli boncuk yerde kalmaz adını vermişler. ölsem unutmam artık. o değil de canım çekti gece gece. herkesin çeksin.
çok manyak tiplerle karşılaştığım site. kadının biri kırk yıllık tanıdıkmışız gibi mesaj atıp konuşmayı yarıda kesti. herhalde biseksüel olduğumu söylemem etkili oldu. aradan haftalar geçince tekrar tanışmak için mesaj attı. geçmişte konuştuğumuzu ve yarıda kestiğini, bu yüzden konuşmak istemediğimi söyleyince de yalvar yakar oldu resmen. bir başkası attığı ilk mesajdan sonra ciddiysen konuşalım diye tutturdu. bir başkası selam sabah demeden kendi numarasını attı. neden böyle yaptığını sorunca da boy kilo bilgilerin dikkatimi çekti dedi falan. cevap vermedim. sonra sahte hesap olduğu ortaya çıkmış, banlanmış. ilginç bir site. daha aklı başında olduğunu tahmin ettiklerim de bana bakmıyor naletossun.
"düzgün" ve "kız" kelimelerini yanyana görünce bir kez daha sözlüğün nefret dolu bir yer olduğunu görmüş bulundum. kendi cinsel edimlerinizi bir kadın yaşadığında bir erkekle, nasıl da nefretle bahsediyorsunuz ya. güya homofobi eleştirisi yapılıyor hetero erkeklere ama yine kadınlar üzerinden. kirli zihninizi artık natrans/trans kadınlardan ve çocuklardan çekin artık. yaşadığımız şiddet yetmiyormuş gibi boktan bile olamayacak zihniyetinizle uğraşmak bizi yaralamıyor, öfkelendiriyor.