gaylerin en sevdiği şarkıcılar
şahsi olarak değil genel gözleme göre yorum yapacağım. genel olarak gayler tarafından sıkça dinlenilen ve sevilenler; madonna, michael jackson, george michael, robbie williams, kylie minogue, britney spears, lady gaga, christina aguilera, carly rae jepsen(bayağı bayağı seven gay var bunu) türklerden; ajda pekkan, hande yener, mabel matiz, sezen aksu ve şebnem ferah. yeni jenerasyondan ise; ariana grande, demi lovato, nicki minaj aklıma gelenler.
askerlik
her erkek türk vatandaşından zorunlu yapılması istenen hede.
ben geçtiğimiz pazar günü tezkereyi aldım henüz. zaten giderken de bununla ilgili bir entry yazmıştım. daha dün gibi hissettiriyor.
uzun bir entry olacak. bir yazar askerlik tecrübelerimi aktarmak için rica etti ve ben de entry olarak gireyim istedim.
neyse, giderken alınması gerekenler ve askeriye tarafından istenen şeyler neler, onlara değineceğim. ilk olarak iletişim için tuşlu telefon şart. zaten acemi birliğine akıllı telefon götüremezsiniz. benim birliğimde çocuğun teki sokmuştu ama o gün ana baba günüydü diye gözden kaçmış sanırım. o da sivil valizinden hiç çıkarmamış. yemin töreni sonrasında gördük. ama yine de risk almaya değmez. tabi bağlı olacağınız usta birliğine göre ilk iki haftadan sonra ortamı süzüp akıllı telefon kullanılabilirliğini ölçtükten sonra akıllı telefon sokabilirisiniz. ama acemide böyle bir atraksiyona gerek yok. sivil hattı mutlaka sokmaya çalışın. normalde yasak ama size askercell diye bir zırvayı diretecekler alın diye. bir şekilde almayın bence. kendileri 85 liraydı yaz ayında. şu an kaç para bilmem ama sadece seçeceğiniz 5 kişiyle konuşma fırsatı veriyor. o da saat 6dan sonra. almak zorunda kalırsanız da sonradan normal turkcell hattına çevirebilirsiniz. ama yine de kendi hattınızı bir şekilde sokun. ben ayakkabı keçesinin içine atmıştım. zaten üstümü de aramadılar.
mutlaka el kremi, güneş kremi, şampuan, yara bandı, pudra, merhem, iğne iplik, çorap, ayakkabı keçesi, ıslak mendil ve peçete götürün. yara bandı ve merhem bot ayağa vurduğunda elinizin altında olsun diye, güneş kremi güneş altında çok vakit geçireceksiniz diye, pudra o güzel taşaklarınız pişik olduğu takdirde, ıslak mendil ve peçete banyo yapmaya fırsat bulamadığınızda ve tuvaletlerde de sağolsunlar hiç peçete bulundurmadıklarından, ayakkabı keçesi de bot vurmalarını engellediğinden almanız gerekenler özetle. deodorant konusunda çanta aranırken benimkisini alıp bir kenara atmışlardı. herkesinkine öyle yapıyorlardı. artık neden bilmem ama. zaten gideceğiniz yerde kantin var. deodorantı da oradan alabilirsiniz.
mutlaka bot kilidi alın; şu ucuzluk pazarlarında bolca var. genelde eğitim alayında asker olan usta erler acemilerin botlarını çalıyorlar. bu olaya da yer değiştirme derler askeri dilde. dolaplar kilitlenmmesi yasak olduğu için ona özel bir kilit almayın. eğer ben çok hassas ve titizim derseniz; yastık kılıfı götürebilirsiniz. çünkü benim yattığım acemi birliğindeki yataklar leş gibiydi. tabi ertesi güne o yastık kılıfını oradan çıkartıp eskisi duracak şekilde bırakmak gerekiyor yatağı. sonuçta kontrol ediliyor. bu arada bir tane kitap da götürebilirsiniz. tabi okuyacak vaktiniz olur mu onu bilemem.
temiz banyo havlusu, yüz ve el havlusu, 2-3 atlet, 2-3 don, spor ayakkabı, kirli ve temiz çamaşır torbası ve filesi, kamuflajlar, eşofman üstü ve altı, 2-3 çorap, 3 askı, onlar tarafından sizlere veriliyor. atlet don çorap rengi haki rengi olarak veriliyor. bunların yanında kendiniz don, atlet vs de alabilirsiniz. alacağınız renk herhangi bir yeşil tonu olsa farketmez. ama yine de haki rengi bulursanız ondan alın. tabi sivil boxer atlet vs de getirebilirsiniz. o kadar kişinin donuna bakacak halleri yoktu benim yaptığım yerde. çoğu kişinin boxerları sivildi.(güzel bacakları ve götleri çok kestim evet) bir de yıkamak gibi bir seçeneğiniz olmayacak acemi birliği boyunca. ben elde yıkıyordum her şeyimi kamuflajlar dahil. aslında büyük çamaşır makineleri vardı ama oraya herkes atmaya kalksa senin çamaşırlar kim bilir kiminkiyle akraba olur.
alışveriş kartla yapılır bu arada. nakite çok ihtiyacınız olmayacak. bu su için bile geçerli. 500 ml su 30 kuruş falansa onu bile kart ile ödüyorsun. bu da kantin kuyruklarını lady gaga'yı görmek isteyen little monsterların kuyruğuna çeviriyor.
acemide zaten 200 300 kişilik bir grup olacaksınız. o yüzden hiç ön planda olmaya gerek yok. gruba yöneltilen sorulara cevap vermeye çok da istekli olmayın. başınıza ne geleceği belli olmaz.
her şeyin paylaşıldığı, muhabbetlerin çok samimi olduğu bir ortam acemilik. sonuçta herkes aynı şekilde ve amaçta orada ve kimsenin birbirinden farkı, üstünlüğü yok. çok eğleneceksiniz arkadaşlarınızla, tabi bunun yanında askeriye de sizi bir o kadar da yoracak yürüyüşler, eğitimler vs derken. tavsiyem dış dünyayı dışarda bırakmanız olacak. ne kadar düşünmezseniz ve askeriyeye dalarsanız o kadar zaman çabuk geçer sizin için. her hazırlık yemin töreni içindir orada. illaki yürüyüş provalarında bazı beynamazlar üst üste hatalar yaparak komutanlardan azar yemenize sebep olacak ama o yemin töreni sonrasında da değişik bir duygu seline kapılacaksınız. bir de aileniz sizi izliyorsa. o andan sonra işler daha kolay olacak. usta birliğinize gittiğinizde daha rahat bir askerlik yapacak duruma gelirsiniz. tabi birliğinize ve yapacağınız işlere de bağlı bu.
velhasıl bu biz erkeklere dayatılan bir zorunluluk ve bunu bedelli, kısa veya uzun bir şekilde yapmak zorundayız. bizden çaldığı zamanda en yararlı ne yaparım diye düşünen insanlar daha çok kitap okuyordu ve çok da güzel zaman geçiriyorlardı. ben de bayağı kitap okudum ve kendimle çok zaman geçirdim. isyan modunda takılan bazı arkadaşlara hiç vakit geçmedi. ben genelde şarkı söyler, millete ilginç ilginç sorular sorar, enteresan muhabbetler açar, taklit yapar, ve oyunlar oynamak(tabu, sessiz sinema, tavla vs) için milleti ikna etmeye çalışırdım. böylece su gibi geçti gitti askerlik.
yazıma katlandığınız için teşekkür ederim, bütün sözlük ahalisine günaydınlarımı sunarım.
kulak içini yalamak
böyle itici bir şey var ve de gayet kendini kaybedercesine yalayanlar var. bir keresinde kolinin tekiyle takılırken bu birden kulağıma abanmasın mı?! hemen üzerinden itip "bunu bir daha yaparsan seni sikerim bak" dedim. gerçi zaten onu sikmek için oradaydım. o da işin ironisi. neyse, vücudun o kadar seksi uzvu varken kulak içi yalamak bana tuhaf geliyor ve de negatif etkide huylandırıcı... tabi yalanmasından hoşlanan da vardır elbet, ona da iyi keyifler de derim tabi ki.
sevgili 17 yaşımdaki halim
şeytan vesvesesi diye aldırış etmediğin, o içini kemir kemir yiyen din ve tanrı olgularına merakının üzerine git. daha fazla öğren ve kendini bu lekelerden temizle. şayet temizlemezsen kalıcı lekelerle karşılaşacaksın.
şokopop
merhabalar! burası türkiye'nin en derin magazin çukuru şokopop! kavga, polemik, basitlik, skandal... hepsi bu kanalda!
estrella
öncelikle, albüm hakkındaki yorumum için geç kalsam da bu geçen zaman şarkıları daha iyi analiz etmeme imkan sağladı. bu yüzden de albüm hakkındaki görüşlerimi yine de yazacağım.
yasemin mori'yi daha önce olmadığı bir tarzda görüyoruz ve bunun üzerinden kendisine ağır eleştiriler yapılıyor. ben bu eleştirileri oldukça yersiz buluyorum. youtube'de estrella'nın klibine yorum yasağı getirilmeden önce yorumları okuma fırsatım olmuştu. fevkalade parlak bir vizyona sahip halkımız yine klavyeden fırlayan sanal hançerlerini kayıtsızca yasemin mori'ye saplıyordu. herkesin dilinde "hayvanlar" albümündeki yasemin vardı. herkes yine "hayvanlar" imitasyonu bir albüm istiyordu. yalnız şöyle bir nokta var. neden 10 yıl öncesine bu kadar saplantılı insanlar? bahsettiğimiz bir insan ve bu kişi müziğini yaşantılarına, duygularına, okuduklarına, gördüklerine, hissettiklerine göre ortaya çıkarıyor. bu etkenler her gün değişiklik gösteriyor haliyle. yani seni bir şekilde değiştiriyor. öyle bir vakit geliyor ki dünkü aklını beğenmiyor insan. dolayısıyla 10 yılda, bir insan eğer herhangi bir değişim yaşamadıysa o insan 1 santim ileri gidememiştir kanımca. işte "estrella" da bu değişimin bir meyvesi. maalesef ki insanlar bu meyvenin tadına bakmak istemeyip çürümeye mahkum ediyorlar. neyse, albümdeki şarkıları incelemeye geçecek olursak, 9 şarkı karşılıyor bizi. albümün açılış şarkısı "karambol".
karambol'ü ilk dinlediğimde zengin altyapısının yanında tuhaf şarkı sözleri (aslında bütün yasemin mori şarkılarında böyle) ve eşli dans yapıyormuş gibi hissetmem ön plana çıktı. evet eşli dans! biraz tahrik edici, aynı zamanda karşındakini çok isteyip de kendine hakim olamamaktan gelen bir hırçınlık. duyguların karmaşıklığı ve sonunda karambol! bu arada albümde kliplenen 3. şarkı. klibi de gayet cesaretli ve zamanımızın istanbul'unun karambollüğünü ortaya koyan geleceğe bırakılan kültürel bir miras.
albümün ikinci şarkısı oryantal öğeler katıştırılmış altyapısı ve hafif bir serseri aşık temsilisi "geçiriverdim içimi". nil karaibrahimgil şarkılarına benzeyen bir havası var. yalnız hepimiz biliyoruz ki yasemin mori nil'e nazaran çok daha derin ve özgün. kıyaslamaya girmeden devam edelim öhöm. dinlemekten gayet zevk aldığım bir parça oldu kendileri. özellikle duşta. bu oryantal tınıları aşırı sevdiğim söylenemez fakat bu şarkıda cuk oturmuş bir mekanizma var ve beni acayip dans ettiriyor. aynı zamanda albüm tanıtımı için klip çekilen 2. şarkıdır kendileri. klibini pek beğenemedim açıkçası. lunapark'ta klip çekilmesi artık bayat bir olay geliyor bana ama buna rağmen tüm neşesiyle ve çılgınlığı ile yasemin göz dolduruyor adeta.
sıradaki şarkı yasemin'in sırılsıklam olduğu aşkını haykırdığı "satsuma". bu şarkının giriş cümlesine bitiyorum desem yeridir. "kafam yine darmadağın, bu gökyüzü bana dar..." başkası söylese bu kadar etkilenmem sanırım. ama yasemin havayı öyle bir vermiş ki şarkı daha başından seni kıskıvrak yakalıyor. yine doğu ezgileri kendisini gösteriyor. ama ne de yakışıyor. tam manasıyla albümde gizli bir hit.
albümün çıkış parçası eypio destekli "estirelim mi?" karşımıza çıkıyor satsuma'dan sonra. en çok tartışılan şarkı sanırım bu olsa gerek. klibine baya özen gösterilmiş desek yalan olmaz ve yasemin'i koreografik bir dans içinde görmeyi beklemiyordum açıkçası. bunu çok isteyerek yaptığı belli oluyor. bundan gerçekten keyif almış. şarkıya gelirsek ilk dinleyişimde ısınamadığım bir parça oldu kendisi. yalnız albümü tekrar tekrar dinlerken farkettim ki bu şarkı basit görünse de gayet çarpıcı ve sıradışı bir havaya sahip. eypio ise şarkıya renk katmış. ancak yine de çıkış parçası olarak seçilmeli miydi? bilemiyorum.
"çıngıraklı dilber" albüm sırasında 5. şarkı olarak gözüküyor. bu şarkıyı dinledikten sonra verdiğim tepki aynen şuydu; "resmen ruhumu sefaletten çekip çıkardın be kadın!" öyle egzantrik, öyle mistik, öyle esrarengiz ki! bir abayı yakma hiç böylesine şamanistik biçimde tasvir edilmemiştir heralde. şaşkınlık verici o geçişler, bomba etkili o vokaller, ve o kızılderili ayinlerinden fırlamış tınılar. hepsi çarpışmış ve sonuç muazzam. albümdeki favorilerimden bir tanesi.
6. şarkı olarak karşımızda "tuzlu su" beliriyor. albümde buraya kadar yasemin'i alışık olmadığımız tarzlarda dinlemişken tuzlu su bize yasemin'in özünü hatırlatır gibi oluyor. sanki hayvanlar ve deli bando albümlerinden kaçıp gelmişçesine. asıl yasemin'i anlatıyor. çaresiz bir yasemin'i. finnari kakaraska'da mevlana edasıyla yumuşak sesle "gel" diyen yasemin'in yerini "gel" diye gürleyen yasemin alıyor tuzlu su'da. albümde 4. klibin çekildiği fakat henüz yayınlanmadığı biliniyor. dahası albümdeki favorilerimden bir tanesi de bu karanlık rock çalışması.
sırada cem yılmaz konuklu "konyak" şarkısı var. inanılmaz eğlenceli bir şarkı olmuş. şarkı sözlerindeki o şizofrenik ve paranoya hali beni benden alıyor. cem yılmaz da gayet iyi bir performans sergilemiş. yasemin ile sesleri nakaratta güzel bir bütünlük sağlamış. yasemin ticari bir albüm yapmış olsaydı, bu şarkı ile çıkış yapması faydasına olurdu kanımca. ayrıca "azerbaycan televizyasını açtığında mene könül koymuştun" dizelerine ilk dinlerken rastladığımda kahkahadan kendimi kaybetmiştim.
"uçan kedi" albümdeki 8. şarkı olarak göze çarpıyor. ilginç ismi olsa da(zaten o'nun şarkılarından alışığız) kendini çabucak sevdiren bir şarkı özelliğinde. duşta söylemekten ve dinlemekten zevk-i sefa ile dolduğum bir şarkı. oryantal tınılar burada da kendini gösterirken, korhan futacı mükemmel bir iş çıkarmış. yine albümdeki favorilerimden olup spotify'da bu yıl en fazla dinlediğim şarkı oldu kendisi. yaşasın kozmik otoban!
son şarkı sanki bilerek en sona bırakılmış ki son darbeyi vurup dinleyicileri zevkten dört köşe edelim denilmiş adeta; "macera". tuzlu su gibi önceki şarkıları tadında ve bir o kadar da depresif. her seferinde yeniliyorum bu şarkıya. adeta -afedersiniz- ağzıma sıçıyor. sıçsın ama. bu bana öyle bir rahatlık veriyor ki hiçliğin ortasında yüzdürüyor beni.
velhasıl yasemin'in yenilikçi tarafını her zaman sevdiğimi ve bu projede de beni hayal kırıklığına uğratmadığını aksine kulaklarımı her şarkıda orgazm ettirdiğini ayı sözlük ahalisine haykırıp, kesinlikle dinlenilmesi gereken bir albüm olduğunu belirtip, yazıma son veriyorum.
günün sözü
seveni sikerler, sikeni severler.
ayı sözlük itiraf
bugün yaşadığım ilde son gecem. yarın akşam askere gidiyorum sözlük. karmaşık duygular içerisindeyim. böyle gıcık bir şey, tarif edemiyorum. neler göreceğim bilmiyorum. bu işin heyecanı bu belirsizlikte değil miydi zaten? neyse bir süre sözlükte aktif olamayacağım. en azından acemilik bitene kadar. normalde çok aktifimdir ya hani, bilirsiniz beni... her neyse hepinizin taşağını ferahlatacak bol bol rüzgar esen günler olması ve bol bol yaramazlıklar yapmanız temennisiyle hoşçakalın...
bacak kılı
ince bacaklarda seksi bulmam(aslında ince bacaklar çekici gelmez). kalın bacaklarda alt dudağımı ısırtacak derecede seksi gelir bana.
2018 dünya kupası tahminleri
favorim belçika milli takımı olsa da sanırım final maçı rusya ve uruguay arasında oynanacak. kupanın sahibi de uruguay olabilir diye düşünüyorum.
istanbul valiliği'nin 2018 lgbti+ onur yürüyüşünü yasaklaması
olumsuzluk yaşanabilir kafasıyla yasaklanmış yürüyüş. ulan adama sormazlar mı seçim sonuçlarında güya kutlama niyetiyle yüz binlerce yığın insan müsveddesi sokağa indi de ağızlarında küfürlerle, ellerinde tabancalarla rastgele ateş açıp türkiye'nin her bir yerinde olumsuzluk yaratmadı da bu yürüyüş mü olumsuzluk yaratabilir? yok arkadaş bunların insan olacağı yok. sevgili aysun kayacı'ya, aziz nesin'e ve barbaros şansal'a saygılarımı sunuyorum. o kadar haklıymışsınız ki!
artpop
zamanında dinlerken pek hazetmediğim fakat tadına ancak aradan 4 yıl geçtikten sonra vardığım lady gaga albümü.
24 haziran 2018 cumhurbaşkanlığı seçimi
bir katakulli döndüğüne emin olmakla birlikte yine bu partinin aldığı kemik %35-40 kesinlikle yadsınamaz. bu sokaktan geçen her yetişkinin üçte birinden fazlasının bu partiye oy verdiği anlamına geliyor ki bu ağır derecede vahim. bunca hukuksuzluk, adaletsizlik, hakaret, terbiyesizlik, yolsuzluk, itaatsizlik, usulsüzlük vs olduktan sonra bu adamlar bu yüzdeyi nasıl alabilir diye soruyorum. sorunun cevabı ise halk. kesinlikle halk. bunun böyle olmasını arsızca isteyen halk. bu oyu ciddi ciddi bunlara veren gerçekten de halkın nereden baksan %40'ı. bundan böyle ne insan haklarındaki, ne işçi haklarındaki, ne de kadın haklarındaki usulsüzlüklerinden şikayet etme lüksümüz yok. çünkü bunun böyle olmasını kendileri istiyorlar. karşıma bunlardan şikayet edecek kişileri bulursam ilk soracağım şey "hangi partiye oy verdin?" olacak. bu böyle uzun uzadıya gider ben konuşur içimi dökmüş olurum aman neyse öğrenmeye çalıştığım almanca'ya biraz daha ağırlık versem iyi olacak.
tüm sözlük ahalisinin bayramını kutlarım.
sarılmak
aslında duygusalım diyebilirim gayet ama bu duygusallığım kendimi güçlü gösterme çabasının gölgesinde kalmıştır her daim. dolayısıyla seks yaptığım insanlar haricinde insanlara sarılma gibi bir huy gelişmemiş bende. bu annem bile olsa kendimi hep geri çeken bir vaziyetteyim. ancak bunu biraz olsun yıkmaya başladım sanırım, kendimi zorlamaya başladım ve yaptığım zaman bende eksilen bir şey olmadığını gördüm. hatta çok daha iyi hissettim kendimi. sarılmanın o sakinleştirici tadını aldığımda kendime her seferinde "bunu neden sık yapmıyorum ki be oğlum" diyorum velhasıl sarılalım canlar...
online test çözmek
yds, kpss, ales gibi sınavlara hazırlanırken malum boş öğrenci cüzdanı ile deneme almaya çekinir olmuştum. (tabi ki de satın alabilirdim orada burada az sürtseydim, insanoğlu işte hep bir bahanesi vardır elinde, neyse). tabi el altında internet olunca online test çözeyim dedim. biraz uğraştım falan ancak katiyen olmuyor. soruda istediğin yerin altını çizemiyorsun, önemli noktaları yuvarlak içine alamıyorsun falan. sinirlerim o kadar bozuldu ki şöyle elleyebileceğim, dokunabileceğim kağıtlar ve sayfaları çevirirkenki hışırtıları ve elimde bir fare yerine arada bir kafamı onla kaşıyabileceğim, bazen düşünememi tetiklemesi için çeneme hafifçe vuracağım bir kalemi o kadar özlemiştim ki bilgisayardan kalktığım gibi kendime deneme seti almıştım.
sagopa kajmer
herhangi bir dini inancının yok olduğunu açıklayarak 5 vakit namazlı niyazlı, tam teşekküllü müslü"fan"larını şaşkınlığa uğratan rapçi. bir arkadaşım var o kadar hayranıydı ki lisedeyden bu adamın beyninden konuşur olmuştu adeta. geçen bu konu hakkında konuştuk. çocuk bir şaşkın pir şaşkın inanamıyor. ben de olabilir kendi kararı dedim. neyse aradan biraz geçti de yazdı. daha hala şokunu atlatamamış, diyor ki; "allah affetsin geçen teravih namazı kılarken aklıma geldi." adam hiç bir dine mensup olmayı bırak, eski müslüfanlarını da dinden döndürecek. helal be azizim.
heteroseksüel arkadaşı teselli etmek
bir buçuk aydır yapmaktan gına gelen şey. malum zamanında az yatak odası hayalleri kurmadığım yakışıklı lise arkadaşı, uzun yıllar nadir görüşmeler ve ara ara denk gelince 2 yıl önce biten ilişkisinden konu açması ve hala unutamıyor olması. her şey böyle başladı. adamı ciddiye alıp da teselli edip iki laf tavsiye edeyim dedim, herif peşimi bırakmıyor bu sefer. zırt pırt kanka gel dışarı çıkalım, gel buluşalım, gece geç saatlerde aramalar falan. olur tamam diyoruz ama sürekli o ruh hastası kızdan bahsediyor. napayım nasıl unutayım diyor. onla eski anılarını anlatıyor varsa yoksa o kızdan bahsediyor. bu böyle konuşunca bir süre sonra dikkatim dağılıyor bazen dalıyorum, onun vücuduna şöyle bi göz gezdiriyorum. küçük tatlı ayrıntılarına fantazi dünyamda öpüp dil atıyorum falan. ama elemanın aklı fikri karıda. bir gün yine böyle karşıma geçip konuşmaya devam ederse en sonunda "yeter lan amk ya dudağıma yapış sikeyim seni şurada ya da bırak gideyim sikimi boşa kaldırma" diyeceğim diye korkuyorum.
cuma'ya giden gay
eşcinselliği kesin bir dille yasaklayan bir dinin bu ritüeline katılmak teknik olarak saçma olsa da, geyler inanç noktasında bir sığınak arayışı içerisindeler çoğu zaman. zaten türkiye gibi bir ülkede bir çok şeyi gizli yaşamak zorunda kalan eşcinsel bireyler sevinçlerini, hüzünlerini, istediklerini, istemediklerini ancak kendisini anladığına güvendiği bir varlık ile paylaşabilirler. haftada bir bunu yapmasıyla kendisini psikolojik olarak iyileştirir.
eşcinsel olmak
iş yerindeki yaşıt kadınların kesintisiz kesmelerine maruz kalırken, neden yüz vermediğin sorulunca bağıra bağıra "eşcinselim ulan" diyemeyip "tipim değiller abi" demektir.