araç sağlamlığı ve sürücü güvenliği bakımından dünyada bir numara haline gelen isveçli otomobil firması. ayrıca emniyet kemerini de bu firma bulmuştur ilk. güvenlik birinci öncelikleri elbette.
bütün kaportanın çelikten olması gibi bir durum yoktur. öyle olsaydı araba tonlarca ağırlıkta olurdu ki bu durum hem taşıt hem de yakıt tüketimi açısından büyük bir sorun olurdu. ancak arabanın bütün bodysini ve şasisini olabildiğince az parçadan oluşturma ve bağlantı noktalarını çelikle destekleme gibi uygulamalardan dolayı demir bir kafes gibi sizi koruyan araçlar yapıyorlar. son 30 küsür yıldır hiçbir araba kazasında volvo araçlarda ölümlü kaza gerçekleşmemiş olması da araç güvenliğinde ne kadar usta olduklarının kanıtıdır.
özellikle festivallerde hayat kurtaran durum. festivallerde kapı kapandıktan sonra içeri alınmama ve film arası vermeme gibi durumlar olduğu için başlamadan önceki reklam süresini hesaplayıp ona göre geç kalma durumlarını kurtarabilecek reklamlardır. ayrıca iki yıldır (bkz: !f istanbul uluslararası bağımsız filmler festivali) nin tanıtım reklamları o kadar güzel ki her seferinde zevkle izliyorsunuz.
bu baya cevaplanması zor bir soru olmuş. kendimle çıkmama gerek yok ben zaten kendi kendime bile sıkılıyorum kendimden. çekilir biri değilim biliyorum. ama hangimiz mükemmeliz ki sonuçta. biraz öz eleştiri yapılması gereken bir konu. ama kahrımı çeken sevdiğime de selam olsun buradan. biliyorum odunum biraz. ama birazcık. çok değil.
sıcak havaları ve yazlık kıyafetleri çok sevmediğim için katılmak istemediğim kampanyadır. yağmuru, yaşı, soğuk havaları da sevmiyorum ama en güzeli bahar havaları tabiki. özellikle sonbahar. hem kış mevsiminde giyinmesi daha zevkli. daha çok aksesuar, bere, atkı, palto... seçenek fazla bir kere. tek güzel yanı denize girebiliyor olmanız ama son 2-3 yılda toplasanız 10 kere denize girmişliğim de yoktur. kendi malikanemin havuzunda takılmayı tercih ediyorum genelde.
karşınızdaki insan homofobik olmasa bile zor olan eylem. çünkü o güne kadar sakladığınız şeyi, yalanlarla süslediğiniz hayatınızı ve aslında hiç görmedikleri bir sizi bir anda öğrenmek karşınızdakine ağır gelebiliyor. kimisi çabuk kabulleniyor. kimisi konduramıyor. ama bir şekilde alışıyorlar bu duruma.
sonra da soru sorma evresi başlıyor. siz cevapladıkça parçalar kafalarında yerlerine oturuyor. o güne kadar söylediğiniz yalanlar, şüphelendikleri bazı davranışlarınız, hal ve hareketleriniz bir bir anlam kazanıyor. yine de zorlu bir süreç. karşınızdaki insanın size hoş görüyle yaklaşması çok önemli.
adını duymaktan gına gelen dizi. aşağı lacasadepapel yukarı lacasadepapel. neymiş gari bakalım dedik. dil de garip geliyor kardeşim. ingilizce diziye geçince anadilime dönmüş gibi sevindim valla. o kadar şişiriliyor ki gıcık oldum daha da izlemem.
kelime kökenine bakarsak fransızcada 'avant' önce demektir. ingilizcedeki before yani. 'garde' sözcüğü ise bekçi demektir ki bu da 'garder' yani tutmak fiilinin isimleşmiş halidir.
birleşik kelime olarak kullanılan avant-garde günümüzde daha çok denenmemiş yenilikçi akımlar için kullanılsa da eskiden fransız ordusunda 'öncü birlik' anlamına gelmektedir. önde giden öncü olan moda müzik akımları günümüzde bu şekilde tabir edilir.
artık düm düz bir betondan ibaret, geceleri alengirli kırmızılı ışıklar saçan gösterişsiz zevksiz direklerle ve kafaları delik deşik araplarla dolu bir hale gelen eski istanbulun kalbinin attığı yer. istiklal caddesinde bir yıldan fazla zamandır devam eden eziyetin sonucunda ortaya çıkan güzel iş az da olsa kurtarıyor durumu. ama 'ahh nerde o eski taksim-istiklal' deyip iç geçiriyoruz anca.
bu durumun bir diğer olumsuz yanı da kadıköy, beşiktaş, karaköy gibi şehrin diğer eğlence merkezlerinin dinamiklerinin değişmesidir. kadıköy'de son birkaç yılda olmadığı kadar çok disco ve gece kulübü açılması ve çehresinin bozulmasıyla sonuçlanmıştır bu durum.
bazı şeylerin özel ve güzel olduğuna inanmıştım. her şeyin düzelebileceğine inancım tamken, elimden gelen her şeyi yapmama rağmen olmadı. o kadar kırgınım ki. hayatımda hep yalnız olduğumu düşünmüştüm, uzun bir süre karşı çıktım, direndim ama zamanla o kadar bağlanmışım ki bu düşünceye, kötü günlerimi yalnız geçireceğimi hiç düşünmüyordum. artık çabalayamıyorum bile. kendimi böyle savunmasız bıraktığım için o kadar kızgınım ki.
ben artık bir köşede gizli gizli gözyaşı döküp mutsuz olmak istemiyorum sözlük.
yalnız isek kendimiz seçmişizdir. yalnız olmamız ve kendi yolumuzu yürümemiz, yolun sonunda da kendimizi tamamlamamız gerektiği için yalnızız. su akar yolunu bulur. tek başına tamamlanamayan diğer yarısını tamamlayacak olanları bulur.
vücut tarafından yoğun strese karşı verilen bir savaş olan bu sendrom, kalp krizine benzer bulgulara sahiptir. 1990 yılında japon hiraru sato tarafından keşfedilmiştir. tıptaki diğer adı (bkz:apikal balon sendromu) dur.
kişinin sürekli olarak kendini bitkin ve mutsuz hissetmesi, dinlenmekle bile kendini iyi hissedememesi gibi sorunlarla ortaya çıkan bir durumdur. (bkz: bağışıklık sistemi) önemlidir.
sözlükteki naftalin beyinli yazarlarımızın artık yazmamaları gerekiyor. sözlüğün eski zamanların beri yazan bu yapışkan insanlar bir sülük gibi sözlüğün kanını emiyor. yeni olan her yazara düşmanlık besleyip sözlükte gergin bir hava yaratıyorlar.
lütfen bi salın artık. gençlerin önünü açın. sizin vaktiniz geçti.
akıllara özlem tekin ablamızın "aşk her şeyi affeder mi?" şarkısını getiren başlık olmuştur. aldatmanın altında yatan sebepler de gözden geçirilmeli misal bağlanmaktan kaçmak gibi skdkdh. neyse şarkı sözümüzü iliştirelim.
çok üzgünüm istemeden
seni dün gece aldattım
kim olduğu mühim değil
sana bağlanmaktan kaçtım
çok üzgünüm istemeden
bir bakışa aldandım
inan bana bütün sabah
pişmanlıktan ağladım
aşk herşeyi affeder mi
dersin zamanla geçer mi
güzel günlerin hatrına
aşk herseyi affeder mi.
ilk olarak boşluk bırakmadan, gözü yoran uzun destanlar yazarsanız kimsenin okuyası gelmez zaten. bunun kitap okumakla alakası yok bence.
herkesin kitap okuma şekli farklı olabilir. evet bir kitabı eline alıp sayfaları çevirerek okuması hoş bir duygu ancak artık teknolojinin pik yaptıgı bir çağdayız. kindle veya tablet gibi cihazlarda milyonlarca e-booka ulaşılabiliyor.
son zamanlarda çıkan "dostoyevski okumayan insanla konuşmak" yok "hegel'i bilmeyen insanla sevgili olmak" gibi türeyen başlıklardan gına geldi. belki o adam senin hakkında bir kelime edemeyeceğin bir konu üzerinde master yapacak kadar bilgili. belki her gün atom fiziğiyle ilgili makaleler okuyor.
kendi standartlarına uymayan insanlara "cahil" demek de yeni moda oldu sanırım. genelleme yapıp insanları bu genelleme havuzunda yargılamadan önce çok kitap okuyarak geliştirdiğiniz beyninizi kullanıp bir düşünün bence.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
gecenin olayı kesinlikle madonna'nın sahne alması vs değildi. izlanda'lı anti-kapitalist, distopik-tekno, bdsm grubu hatari'nin televote oylarını aldıktan sonra filistin atkıları açmalarıydı. ekrandan o kadar hızlı gitti ki görüntüleri ne olduğunu şaşırdık. kesinlikle gecenin önüne geçen bir olaydı.
onun dışında yarışmaya gelirsek italya'ya baya üzüldüm. ama işte anadilde katılan şarkılarda hep böyle oluyor. ki italyanca olmasına rağmen akılda kalan bir nakaratı ve alkışlı ritmi vardı. mahmood kalp kalp
gelelim isviçre'ye. aslında birincilik beklemedim ama çok keyifliydi şarkı. bence hak ettiği sırayı kazandı. ne fazlası ne azı. ayrıca luca hanni oldukça sempatik ve tatlı bir adamdı.
bir diğer güzel adam da azerbaycan'ı temsil eden chingiz. şarkı kesinlikle çok iyiydi. ayrıca robotik kollarla yapılan showa bayıldım. şarkısı da sesi de çok güzeldi. dinlerken seneye azerbaycan'da mı yoksa demedim değil. ama yine hak ettiği puanı alamayan bir şarkı oldu.
bana göre en en güzel şarkıya sahip olan ülke kıbrıs'tı. geçen sene eleni foureira ile 2. olan kıbrıs bu sene çok benzer bir şarkıyla katılmıştı. geçen sene de favorim kıbrıs'tı bu sene de öyle oldu. aslında tam kıbrıs da denemez çünkü hepsi yunan şarkıcı ama yine de en başarılı şarkılar hep onlardan çıkıyor. bu şarkı sanki şey gibydi kanka ödevini alabilir miyim? al ama biraz değiştir belli olmasın
genel olarak organizasyon çok başarılıydı. çok güzel ev sahipliği yaptılar bence. şarkılardan önce şarkıcıların da dahil olduğu küçük tanıtım videoları çok güzeldi. şarkılardan çok "acaba ne çıkacak sırada?" diye merakla onları bekledim. birinci olan hollanda'nın şarkısına vasat diyebiliriz. ama belki dinledikçe güzelleşir bilemiyorum.
yazmaya değer görmediğim ama yine de beğendiğim ülkeler ise; malta, rusya, estonya, belarus,fransa, ispanya.
an itibari ile ysk denen sözde kurumun kararı ile gerçekleşen olaydır. millet iradesinin ve demokrasinin yok sayıldığı, onlarca insanın aptal yerine konulduğu korkunç bir olay.
gelecekte utançla hatırlanacak bu karar için, cb ve akp sokakta mız mızlanan bir çocuk gibi yenilgiyi kabul etmemiş, "tek adam rejimi" nin gücünü kullanarak seçimleri iptal ettirmiştir.
artık gerçekten hiçbir şeye inancım kalmadı. lanet olsun böyle işe ya. günlerce ysk merkezlerinde çuvalların üzerinde oylar çalınmasın, bir şey olmasın diye uyuyan insanların emekleri her şey bir anda yok oldu. sırf hırs için. hırsınızda boğulursunuz inşallah.
yalnız yaşayan herhangi bir insanla bir gayin hiçbir farkı yoktur. o yüzden yalnız yaşayan gay başlığını protesto ederek buraya yazıyorum.
şuan ki şartlarımla yapamadığım ama bir gün yapacağıma inandığım eylem. kendi başına yaşamak. sadece sana ait bir yer. çok güzel olsa gerek. yalnızlık çoğu zaman sevdiğim bir şey değil ama bir evi paylaşması da çoğu zaman zor.
kendi evimin içinde kendi mutluluklarımı yaratacağım günler umarım bir an önce gelir. şuraya yalnız yaşamakla ilgili şu güzel illüstrasyonları bırakıyorum
bomboş kıro bir adam. bir içerik de üretebildiği yok. iki gözü renkli diye ergenleri düşürüyor işte. "yeteneksizlik is the new trend" akımının öncüsü olabilir bu şahıs o derece boş.
allah kimseyi aç gezerken, evine et süt alamazken suriyelileri savunacak kadar rezil bir konuma düşürmesin. yazık.
edit: hiç bir zaman giremeyeceğimiz ab'ye yaranmak için suriyelileri kendi ülkemizde tutmak da ayrı bir rezillik. "omo poroyo ab veroyo" amk babasının hayrına vermiyor heralde. suriyelilerin pislikleri kendilerine bulaşmasın diye veriyor.
edit 2: bazı yazarlarımızın (bkz: pollyannacılık) oynamayı çok sevdiğini gösteren başlık.
allahım nolur en çok artılanan entrymin "reynmen" ait olmasını istemiyorum. lütfen artılarınızı geri alın arkadaşlar. rezillik yani daha güzel girdilerim var. yapmayın bunu bana nolursunuz*