teyit.org
2018'de en çok yayılan 5 yanlış bilgi hakkında da bir gönderi yayınlamışlar. gaza gelmeye yer arayan bir ülke olduğumuz, şiddeti çok sevdiğimiz ve kendi önyargılarımızı beslediği sürece gerçeğini öğrenmeye dahi çabalamadığımız sözkonusu olunca daha da önem kazanıyor böyle içerikler.
https://teyit.org/2018in-5-onemli-gundem...
çocukluğumuzun tatları
cino çikolata vardı ya kayısılı, portakallı çikolata. bir dönem kayboldu. sonra yeniden çıktı ortaya. hala arada yiyorum iyi hissettiriyor.
homofobiklerin bıktırması
bazen sadece eşcinsel arkadaşlarının olması onlara homofobik olmamanın bir belirtisi gibi göründüğünde; defalarca kez bahsedilen hazları, duyguları dinlemekle birlikte kendi hazzınızı, duygularınızı paylaşamadığınızda ya da bu paylaşım magazinsel geliyorsa yoruluyorsunuz cidden.
her şey seks değil
hak verdiğim cümle. bence de her şey seks değil eğer seksin insana dair en önemli, asla vazgeçilemeyecek bir durum olduğu anlamında kullanılıyorsa. çünkü bir insan için bütün ihtiyaçları karşılayabilen bir olay değil. ancak partnerle duygusal bir bütünlükle de yaşanıyorsa her şey seks olabilir.
irlanda
psikolojik ve duygusal tacizi suç kabul edeceklermiş. önemli bir karar bu. şiddetin büyük bir kısmını da psikolojik olan şiddet oluşturuyor ve insanları savunmasız hale getiriyor.
http://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cin...
panoptikon
ingiltere'de jeremy bentham tarafından ortaya atılan bir hapishane modeli. yuvarlak bir inşaya sahip olan cezaevinin içinde tam ortada bir kule ve fener vardır. bu kulede bulunan kişi istediği zaman feneri istediği odaya tutar ve böylelikle onları gözetleyebilir ancak hücrelerde tutulanlar kulede gözetleyeni görmemekle ne zaman gözetleneceklerini de bilemezler. böylelikle görmek ancak görülmemek üzerinden bir iktidar metaforu olarak kullanılır asla inşa edilmemiş olan bu hapishane.
1984
george orwell'in çok bilindik kitabı. türkiye'de son yıllardaki gelişmelerle de birlikte adı çokça anılan kitap. kitap
panoptikon denilen iktidarla ilişkili ortaya atılan kavramı da çok iyi yansıtıyor. her şeyi gözetlenen ve belirli kurallarla yaşayan ve asla kendine tarihsellik biçemeyen, kendi tarihini, belgelerini çöpe atmak zorunda kalan insanlar. hafızanın, bilincin, insanlığın çift-düşün ile çöpe atılması.
annamarie jagose
"queer teori bir giriş" isimli ali toprak'ın çevirisiyle notabene yayınları'ndan çıkmış kitabın yazarı, profesör. türkiye'de yalnız bu kitabı çevirilmiş. anlaşılır bir dille yazmış
queer teoriye gelen yolları.
yazarların profil fotolarının hikayeleri
thelma filminin afişidir. hem afişin güzelliği hem de filmi çok sevmem etkili olmuştur.
yanlış anlaşılan şarkı sözleri
"kuş avanaktı, kaçış mübahtı."
yazarlar yılbaşında ne yapıyor
yetiştirmem gereken lanet bir ödevi yapacağım. bütün bir yıldan bunun inadına esenlik bekliyorum.
london spy
başrollerini
ben whislaw'ın
edward holcroft ile paylaştığı insanı gerim gerim geren bir ingiliz dizisi. gerçek olan hangisi? bir insanın kimliğinin ne olduğu hakkında sorgulamalarla geren dizi. zaten bu her şeyi gerilim halinde ve soğuk bir gerçeklikle anlatma olayı hem beni ingilizlerden korkutuyor hem de çok saygı duymama sebep oluyor.
31 aralık 1999 tarihinde saat 23:59'da doğan bebek
şimdi kendisi kaç yaşına girmiş oluyor düşüncesiyle kafamı karıştıran insandır. her halükarda doğum günü ile yılbaşı denk geliyor. mutlu mudur bundan acaba?
31 aralık
ders çalışmak zorunda olduğum günlerden biri. ne farkı var ki diğer günlerden deyip kendimi avutacağım.
arka sıradakiler
"bu kadarı da olmaz artık" dedirten bir diziydi ve ilginç bir şekilde bunu dememe rağmen izleyip gaza gelirdim. böyle kötü kalpli, yalanlı dolanlı zenginler ve dürüst, kendi aralarında çatışan fakirler gibi bir üst teması vardı bunun. ama aşırı abartılmış olsa da bugün olsa asla dillendirilemeyecek gençlik sorunlarını da anlatıyordu. pek çok karakterle özdeşleşilebilen bir yapısı vardı.
ayı sözlük itiraf
akrabalarımı çok ikiyüzlü buluyorum. zalimlikle birlikle. kendimi de ikiyüzlü buluyorum. dönüp bakıyorum nasıl bir sülale ise artık arkadan konuşmayı falan geçtim, kuzenine küfür edenler mi dersin tehditler mi dersin ama ne oluyor dönüp dolaşıp "barışıyorlar". ortada özür bile yok. kendime de şaşıyorum. bildiğin kuzen zalimliğinden muzdarip olmama rağmen gidip beni şikayet ettiği bir konu ile ilgili başıma gelenler yüzünden hesap sormadım, soramadım. şu an da hiçbir şey olmamış gibi davranıyorum. yıllar önce olmuş mevzu beni derinden etkilemesine rağmen kendi hakkımı savunamadım. hani böyle her ortamda kendi sözünün geçmesini isteyen tipler olur ya onlardan biri ve dönem dönem yaptıkları için tepki göstersem de esas öfkemin peşine düşemiyorum. bu da beni ikiyüzlü hissettiriyor. aynı apartmanda oturduğumuz için sürekli görüyorum. bazen kendini övmeleri falan oluyor, haksızlığa gelemiyorum lafları falan. konuyu araya sıkıştırmak rahatlamak istiyorum. ve hakikaten hep dışarıdan kötülük bekleyen, kendi iç hesaplaşmasını asla yapmayan bu insanlar artık iyice sinirimi bozmaya başladı.
ateist
bir dönem olmaya çalışıp beceremediğim şey. kutsal kitap eleştirilerine hak veriyorum. dinleri dönemlerinin siyaseti gibi algılıyorum açıkçası. ama tanrı yoktur kafasına gelemiyorum. dünya çok kurak, çok mekanik geliyor o zaman. galiba ben biraz içkin bir tanrı inancına sahip olduğum için dünya-dışı görmediğim tanrı inancından mesafelenmek de zor oluyor ki yoktur bilincine eresin. sonra ne gerek var dedim tabi.
bir gün oturup uzun uzadıya sohbet etmek istediğim insandır aynı zamanda.
ölmeden önce izlenmesi gereken filmler
2019 yılından beklentiler
aşık olmak istiyorum ya. hoşlandığım bir kadın biseksüel ve evlenecek, baska birinden hoşlanmaya başladım iyi oldu derken de heteroseksüel olduğunu oğrendim. aşk istiyorummm. diğerlerini ben de yaparım bence. olur gibi yani bol çabayla.
ziraat bankasının yeşilçam reklamı
markadan bağımsız söylüyorum yeşilçam ünlülerinin aniden karşımıza çıkması falan çok güzel olmuş. günümüze dair bir şeyde görmek onları iyi hissettirdi açıkçası. bir de dikkatimi çekiyor o dönemin filmleri ne ne kadar çok eleştirilecek yönleri olsa da toplumdaki acılara da, sorunlara da daha fazla dokunuyormuş. bir kemal sunal görmek isterdim tabi ki. neden yoktu ki?