nedense bir türlü bana yakın gelemeyen bir yazar. yalnız, girilerini görünce "aa bakalım ne yazmış" demekten kendimi alamıyorum. hani birisiyle böyle kibar dille konuşursun da bir anda kaba bir laf söyler ya, sanki öyle biri gibi geliyor niyeyse. ama benim sanrımdır kesin, yani sonuçta internet üzerinden karşıdakini tanımak pek mümkün olmuyor. *
çok moral bozucu şey. yanınızda kızlardan bahseder, ya da sevgilisi falan vardır, o da salağın tekidir falan. ama hetero olduğu için onu çok seviyordur. sizi sevmesini falan istersiniz ama olmaz.
bir erkekten hoşlanıyorsanız, o aklınıza geldiği zaman "çükünü ellesem, dudaklarını ısırsam" gibi düşünceler yerine, "bana sarılsa, benim gözlerimin içine baksa hep beni izlese, benimle ilgilense, elimi tutsa" gibi düşüncelerle dolarsınız. bende hep böyle olmuştur, şimdi de istisna değil.
yeni başladığım bir j-rpg. oyun gameboy advance oyunu, emulatör kullanarak telefonda oynuyorum ama daha oyunun çok başlarında olduğum için yorum yapamayacağım oyun hakkında. ama oyunda dikkatimi çeken iki sistem var. birisi element sistemi, yani saldırıların falan bir elementi oluyor.* rpg'lerde en çok hoşuma giden şeylerdendir element sistemi. bu yüzden pokemon çok hoşuma gidiyor mesela. ikinci en sevdiğim sistem de, pet tarzı bir sistem. ki oyunda bunlara djinni* deniyor. gayet tatlı yaratıklar, size dövüşlerinizde yardım ediyorlar. onların da bir elementi var. güzel bir oyuna benziyor, oynamaya devam ediyorum.*
tekken serisinin en başarılı oyunudur. playstation'a 1998'de çıkmıştır.* vikipedi'ye göre, dünya çapında 8.5 milyon adet satmış ve playstation 1'in 5. en fazla satan oyunuymuş. hala da kendi alanında en başarılı oyunlardan birisi olarak kabul ediliyormuş. zaten tekken 3'ten önce, step up/down*, juggling* gibi özellikler başka oyunlarda yoktu diye hatırlıyorum, varsa da yapması çok zor ve kasıntıydı*. ayrıca karakterler karşıdakini arkasından tutabiliyordu, ya da karşıdakine arkası dönükken vurduysanız arkaya doğru savrulma animasyonu falan vardı.* işte sanıyorum bu gibi nedenlerle oyunun akışı hızlandı, oyuncuya daha geniş bir ortam verilmiş oldu. bu durum da, başarılı bir dövüş oyunu haline gelmesini sağladı tekken 3'ün. karakterlerin hikayeleri, özgünlüklerinden tutun da, farklı dövüş modları*, müzikleri, bitiş videoları da tekken'i tekken yapan unsurlardandı. zamanında hangimiz oyunu yeni oynadığımızda eddy'i alıp "oha capoeiracı lan" diye düşündükten sonra, tuşları karıştırarak karşıdakini yenmedik ki?
benim tekken'de en sevdiğim özellik, her karakterin hareketinin, mutlaka başka bir karakterde de bulunmasıdır. örneğin, law'ın döner takla hareketini anna da yapabilmektedir.* ya da julia'nın "kare, kare, kare" yaptığınızdaki kombonun aynısı, kuma'da da vardır. nedense bu durum hoşuma gidiyor. tabi daha sonra bu aynı hareketlerin görünümleri değiştirildi ileriki oyunlarda. böylece hareketlerin birbirine benzememesi sağlandı. büyük ihtimalle, eski oyunların hafıza miktarı düşük olduğu için aynı hareketleri kullanma yoluna gitmişler.
bu oyunun ana ekranındaki her modun ayrı renkte olması da çok hoşuma gidiyordu. bir de her karakterin vurduğunda çıkan patlama benzeri şeylerin farklı olması da ilginçti. daha sonra bu özellik de yavaş yavaş çıkarıldı. örneğin hwoarang vurunca turkuaz bir ışık çıkar. jin vurunca elektrik çıkar. mokujin vurunca yeşil bir ışık çıkar falan.
yeni eklenen karakterler: xiaoyu: ilk kez tekken 3'te çıkmıştır. kung-fu stili ile dövüşür. wang jinrei'nin torunudur. oynamayı beceremediğim zamanlar çok sinir olurdum bu kıza. forest law: aslında marshall law ile aynı hareketleri var, ama o bu olmadığı için yeni karakter olarak yazdım. marshall law'ın oğludur. sadece tekken 3'te çıkmıştır.* hwoarang: baek'in öğrencisidir. hareketleri de onunkine benziyor ama aslında çoğu farklı. tekvandocudur. eddy gordo: capoeira stili ile dövüşür. tekken 3'e damgasını vuran karakterlerden biridir. en çok dikkat çekmiş karakter budur diye düşünüyorum. tiger: eddy gordo'nun palette swap'i. oyunu 22 karakterle de bitirirseniz*, bu kostümü çıkıyor eddy'nin. üçgen ya da start'a basarak seçebilirsiniz. jin kazama: kazuya'nın ve jun'un oğlu. annesini çok sever ama babasından nefret eder. tekken 3'ün ana karakterleri diyebiliriz. doctor boskonovitch: tekken force mode'u dört kere bitirip, sonda çıkan boskonovitch'i yenerseniz bu karakteri seçebilirsiniz. başta çok gereksiz bir karakter gibi durur. eğer oynamasını becerebilirseniz, karşıdakini trolleyebilirsiniz. bunu seçtiğiniz zaman, "of seçme şunu ya" şeklinde bir ekşi suratla karşılaşırsınız. en sevdiğim karakterlerden biridir. bence yeni serilerde de olmalıydı. bryan fury: çoğu hareketi bruce'dan alıntıdır, ama bruce gibi muay thai'ci değildir, kickboksçudur. panda: kuma'nın palette swap'i. xiaoyu'nun evcil hayvanıdır. kuma buna sürekli sulanır ama panda yüz vermez. ogre ve true ogre: tekken 3'ün boss'ları. oyunda ilginç olan şudur ki, ogre, true ogre'ye dönüştükten sonra daha da güçsüzleşir. julia chang: michelle ile bağlantısı var. hareketleri de ondan alıntı tamamen. gun jack: bildiğin jack-2 bu. hareketleri aynı yani. oynaması eğlenceli bir karakter. mokujin: doğaüstü güçler nedeniyle canlanan, antrenman figürü mü deyim ne deyim. her raund'da farklı bir karakterin hareketini kopyalar. kendi hareketi yoktur. bir raund'da anna gibi kıvırtıp, diğerinde de paul gibi yumruklarını birbirine vurup, erkeksi bir tavır gösterebilir. en tuhaf karakterlerdendir. gon: misafir dövüşçü olarak tekken 3'e dahil edilmiştir. normalde bir manga karakteridir. diğer oyunlarda görünmemesinin nedeni budur. oynaması eğlenceli karakterlerden. tekken force mode'u kolaylıkla geçebilirsiniz gon ile. gon'un k.o. olunca çıkardığı sesi seviyorum ben.
arcade versiyonunda dr. boskonovitch, gon ve anna williams yoktur. anna williams vardır ama nina'nın hareketlerini kullanır tamamen. yani palette swap.
oyunda herkesin kendine özel bir arkaplanı ve arkaplan müziği vardır. aslında anna williams ve gun jack, nina'nın arkaplanını kullanır. sadece müzikleri farklıdır. mokujin, yoshimitsu'nun, julia, heihachi'nin, kuma ve panda, law'ın, bryan ise paul'un arkaplanını, kullanır. arkaplan müziklerini de çok severim. en sevdiğim bazı arkaplan müzikleri:
nina: law: eddy: anna: mokujin: julia:
oyunda birkaç karakterin gizli kostümü vardır. gizli kostümü seçtiğiniz zaman, karakter adının yazdığı yer sarı olur. özel kıyafeti seçilirse kırmızı, sokak kıyafeti seçilirse mavi oluyor bu arada. law'ın özel kıyafeti, bruce lee'nin sarı kıyafetidir. anna'nın özel kıyafeti, zebra desenli tüylü bir elbisedir. eddy'nin özeli tiger'dır. gun jack'in özeli jack-2'nin insan şeklindeki görünümü olan kıyafetidir. xiaoyu ve jin'in kostümleri en zor çıkar kostümlerdir. xiaoyu veya jin'in kostümü çıktığı zaman, gizli bir arkaplan çıkar. bu arkaplan, okul bahçesidir.
her şeye rağmen, kült yapımlar arasında yerini almış bir oyundur tekken 3. hiçbir zaman unutulmayacak. oynamak isteyenler, emulatör ile oynayabilir. bir de oyun kolu aldınız mı, tamamdır. o eski heyecanı yaşatmayabilir ama hevesinizi büyük ölçüde alırsınız.
bu müziği bilindik bir sanatçı besteleseydi, herkes severdi kesin. oyun müziği diye kimsenin aklına dinlemek gelmiyor. 1:16'dan sonraki kısım en sevdiğim kısmı.
bilgisayar biliminde genellikle, x, y ve z koordinatları belirlenmiş üç boyutlu modellerin, matris yardımı ile üç boyutlu hissi verilecek şekilde ekrana çizilmesi, belirli arkaplanların ekrana aktarımı, sis, depth of view, pixel shader, vertex shader vb. efektleri uygulamak üzere graphic pipeline içerisinden geçerek, belirli aşamalar sonucunda iki boyutlu yüzeye* dönüştürülmesi işlemine verilen addır. üç boyutlu modelleme programlarında, sahneyi hazırlayıp, bütün nesneleri modelleyip, belirli dokuları* yerleştirip, materyalleri de ekledikten sonra render ederek aldığınız iki boyutlu resim de render olarak geçer.
uzun bir süredir içinde olduğum durum. uğraşmaktan keyif aldığım dolu uğraş var, ama hiçbirini yapmak istemiyorum. hiç keyif almamaya başladım çünkü. eskiden para kazanma, yurtdışını gezme fikri falan çok eğlenceli ve moral düzeltici gelirdi ama şimdi hiçbirine ilgim yok. sürekli bir yerim ağrıyor, sürekli yorgunluk var. baharın gelmesi daha da moralini bozuyor insanın. normalde en küçük şeyden bile mutlu olan biriydim, durakta beklerken istediğim otobüsün gelmesi bile beni mutlu etmeye yeterdi, nasıl böyle oldu anlamıyorum. kendimi çok beceriksiz hissediyorum, sanki herkesi düş kırıklığına uğratmış gibi. birisiyle konuşurken yüzüne bakmaktan kaçınmaya çalışıyorum, çünkü benim pis iğrenç yüzümü görüp rahatsız olabilir. fazla konuşmamaya çalışıyorum, insanlar benim ne kadar acınası olduğumu görüp morallerini bozabilirler. derslere çalışmak istemiyorum. bilgisayara ps2 oyunları yükledim, oynuyorum. normalde bu benim için inanılmaz mutluluk verici bir şey. kaç yıldır bunu hayal ederdim hep, sonunda da gerçekleşti. ama hiç o kadar da mutlu değilim. oyunlar eğlenceli, ama benim eğlenmeye bile gücüm yok. tek keyif aldığım şey var, o da uyumak. şöyle bin saat falan uyusam ne güzel olur.
bir bölümde, buradaki gözlüklü kızın çantasına bir şey oluyordu, daha sonra kız konuşamamaya başlıyordu falan. ben de o kızın hep çantası ile konuştuğunu sanardım öyle olunca. *
çok fena gaz bir müzik bu nina'nın arkaplan müziği. insanı fena gaza getiriyor. sanki her işi başarabilecekmişsiniz gibi geliyor. birisi size saldırsa da yumruklasanız diye düşünüyorsunuz.
en sevdiğim rpg tarzı. bunlara action rpg de deniyor galiba. en bilinen örneği skyrim'dir. tabi turnbased rpg'ler de canımızdır. onlar olmasaydı digimon world 3'ün ne tadı olurdu ki.
bazı salaklar dalga geçmese, tuhaf karşılamasa çoğu aktifin yapacağı şey. bi de bazen pasifler falan tuhaf karşılıyo. ulan ne güzel aktifin sikini yalıycak. ama yok, sen karşındakinin erkekliğine laf et sırf seni mutlu etmek istedi diye. karaktersiz...!
mao zedong'un iyice fıttırması ile savaş açtığı hayvan türü. tahıllardan otlanıyorlar diye 2 milyar serçeyi öldürünce ortalık haşere doluyor ve 3 yıl süren kıtlıkta 20 milyon kişi hayatını kaybediyor. ekolojik dengeye cahil cesareti ile çomak sokma eğilimi diktatör egolarının bir ortak noktası galiba. (bkz:kanal istanbul)
şunları kararlaştırdık başlangıç olarak: -sitede eksi oy yok. -sitede facebook'taki gibi sinirli falan koyacaktık ama onları şimdilik koymuyoruz. -sitede lgbt ile ilgili kanal, en üstte tutturulacak ki heterolar görebilsin. -artı 18 içerik olmayacak sitede. -gönderileri en çok like alan, başlıkları en çok gönderi giren şeklinde sıralayabiliyoruz. -ingilzce kanalı olacak, ama nasıl bir yol izleyeceğimizi bilemiyoruz. ingilizce bölümünü ayrı bi bölüm mü yapsak yoksa sadece kanal mı olsa?
daha tartışıyoruz. hiç bu kadar kendimi değerli hissetmemiştim canlar.
4 kişi yeni lgbt sitemizi konuşuyoruz ve gerisi ortalıkta yok. sorsan herkes aktivist, herkes ilerici. tabii ki konuşmak zorunda değilsiniz de en azından lgbt insanları sanki sizin umrunuzdaymış gibi davranmayın. seks başlığı açsaydık üşüşürdünüz hepiniz. gruptaki kişilerin o beğenmediğiniz lezbiyenler ve genderfluid'ler olması ironik. stonewall isyanını da translar zenciler başlatmıştı. onları da sevmiyorsunuz ya.
sözlükteki en mükemmel insanlardan birisi. hiç unutmam, psikolojim altüst olduğu zaman hiç tanımadığı halde yanımda olmuştu. yeri geldiğinde babamız olabilen bir insana bu kadar nefret niye anlamıyorum. biseksüel olduğu için midir bu nefret? kolaysa siz yapın sözlük bakalım tutacak mı? dergi çıkartın, dernek kurun. yemez tabi. anca birilerine laf sokma çabasına girersiniz.
bu işte sırası ile şunlar yapılır: -ilk önce adama bir gülücük atılır, o da sana güler, böyle gülücükler falan birbirini takip eder. -daha sonra her iki taraf da azar ve iki taraf da birbirinin dudağına yapışır. -birbirinin dillerini emerken kendinden geçen taraflardan sikici olan adam, diğerini soyar. soyduktan sonra pasif tarafın meme uçlarına yapışır. -daha sonra yarrağa aç olan pasif, aktif olan adamın yarrağını 20 yıldır yarrak görmemişçesine ağzına alıp emmeye başlar. -aktif adam ıslandıktan ve kıvama geldikten sonra o anki zevkin verdiği güçle pasif olanı güçlü ve kıllı kollarıyla kaldırır ve kucağa oturtur. -öpüşmeler burada da devam eder. pasif olan, bir yandan da aktif olan erkeğin yumuşacık vücudunu eller, erkeğe sarılır ve kokusunu içine çeker. o sıcaklık hiçbir şeyde yoktur. bir anlığına da olsa bütün dertlerinden kurtulmuştur. -daha sonra aktif adam iyice azar ve pasif olan erkeği kucağında hoplatmaya başlar. -aktif olan seksi adam pasifin götünü dağıtırken, git gel yaparken, pasif olan erkek kendinden geçmiştir. o an tek düşündüğü şey, ne kadar güvenli olduğu, güven veren bir erkeğin kollarında olduğudur. -bu sırada aktif olan adam hala adamı kucağında hoplatmaktadır. bir yandan da birbirinin boyunları, vücutlarını öperler. -pasif olan erkek, o azgınlıkta aktif olan adamın parmaklarını yalamaya başlar. ellerinde emmediği yer bırakmaz. -daha sonra aktif olan adam bağırmaya başlar. o yüzündeki hoşlanma ifadesi, adamın kendisinden bile seksidir. daha sonra seni yarrağına götürür ve yüzüne patlar. -aktif adam, pasif adamın meme uçlarına yarrağını sürter. alınan zevk, iki taraf için de tarifsizdir. -seksi elleriyle sana o güzel spermlerini yedirir. bir yandan aktif adamın seksi ellerinin tadına da bakmaktadır pasif olan erkek. -daha sonra aktif adam, pasif olanı koltuğa tekrar oturtur ve tekrar sikmeye başlar. -pasif adam yüzünden anlaşılacağı kadarıyla zevkten çıldırmıştır ve boşalmak üzeredir. büyük ve azgın bir bağırışla partnerinin vücuduna boşalır. -ikisi de rahatlamış bir şekilde birbirine sarılarak, ne kadar güzel bir erkekle seks yaptığını düşünür iki taraf da. geriye kalmış tek şey vardır, o da büyük bir rahatlık hissi.
elimde kitap vardı, deniz kıyısında okumuştum, daha sonra eve gitmek için yürümeye başladım. bir parkın önünden geçerken, yakışıklı bir adam* bana ingilizce bir şeyler söyledi. ben de ingilizce bildiğim için yanına gittim ve "pardon anlayamadım" dedim. adam meğersem benden hoşlanmış, niyeti kötü.* beni eve götürüp cinsel münasebet uygulayacak üzerimde.* adam iran'lıymış. ben "olmaz öyle şey, ben namuslu bir insanım efendim" deyince bana "ama biz iran'da bu kadar rahat olamıyoruz, senden cinsel olarak etkilendim dedi" ve bunu demesi ile penisi erekte olması bir oldu. "ellemek istemez misin" dedi. ben de bu durumda çok kırıldım ve "afedersiniz ama ben ahlaksız değilim" dedim. "heterolar bizi yanlış tanıyor" diye ekledim. adam işi iyice abarttı ve daha önce hiç duymadığım cümleler kurdu. "ben senin ağzına boşalırken, sen de benim penisime sakso çekersin" dedi. benim bu lafı duymamla şoke olmam bir oldu. o şokla elimdeki kitabı düşürdüm ve ağlamaya başladım. "sizin yüzünden onca emek verilen gay onur yürüyüşlerinin amacı boşa çıkıyor!" diye bağırdım. o anda adam yanlış bir şey yaptığını anladı ve sustu. hiçbir şey diyemedi. oradan geçen heteroseksüeller de bir an duraksadı ve "inanamıyorum, ne kadar namuslu bir gay" dedi. daha sonra heteroseksüellerin gay'lere karşı olan fikirleri bir anda değişti. eve doğru giderken dağların ardında gökkuşağı belirdi ondan sonra.
düzenleme: az önce bu yazımı okuyan bir anne özel mesaj attı. gay oğlu için çok endişelenmiş ve bir anda bu sözlüğü bulmuş. buradaki yazıları okurken ahlaksızlıklar karşısında morali bozulmuş, ama benim yazımı okuduktan sonra "iyi gay'ler de varmış" diye düşünmüş ve rahat bir nefes almış.
abim iphone'un videoyu yavaşlatma özelliğini gösterdi. benim ilk düşündüğüm şey, "sperm çıkarken yavaşlatsak nasıl olur acaba" oldu. ne kadar iğrencim.
kendisine yapılan yardım karşısında kösteklik yapan yazar. yok terbiyesizmişim de, ırkçıymışım da. sen dua et ben sana yardım ettim, yoksa rüyanda bile zor görürdün o insanları.
videodakiler gay değil. drag galiba. zaten bu tiplere bakıp da aşağılamamak olmazdı. insanlar gaylik adı altında türlü maymunluklar yapabiliyor. arap şerefsizini savunmuyorum elbette ama birbirilerini yemelerini istiyorum sadece.