insan doğası kavramı oldukça sorunlu bir kavram. bu kavramı oturup entry girdiğimiz bir mecrada vegan beslenmeyi tartışırken -altını çiziyorum tartışırken- yapıyor olmak daha da ilginç. aslanlar tartışıyorlar mı acaba ya ben şu geyiği yesem mi yemesem mi diye. hayır. çünkü hayvanlar söz konusu olduğu olduğunda canlılığın yanısıra toplumsal inşa denen şeyler yoktur. ne etçil hayvanlar yediklerini hapseder ne de otçul hayvanlar yediklerini üretebilir. insan ki bunların hepsini yapıp bir de üstüne "soyu tükeniyor bu hayvanın, canı yanıyor" düşüncesine gelip farklı tavırları ya da politikaları üretebilir. netice olarak doğa kavramı insan için belirleyici bir kavram değildir. insan inşacı ve anlamlandıran bir varlıktır. bu veganlık mevzusuna bu açıdan baktığımızda gayet benimsenebilecek bir mevzu. eğer doğa mevzusuna girersek de sağlıklı veganları ne yapacağız ? onlar insan doğasından dışlanmış bir yapıdalar mı yoksa?
faşistlik mevzusunaa gelince ingeborg bachmannmalina isimli kitabında şöyle der; "faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar." bir tartışmayı faşizm olarak adlandırmak da siyasi kişilikler üzerinden kendine dokunulmazlık kılmak ya da saldırıda bulunmak da işte bu alıntıdaki insanın ürünüdür diye düşünüyorum .
doğal olup olmaması bağlamında değil de genel olarak cinsel yönelimlerle ilgili yapılacak bir araştırma hem topluma hem bilime faydalı olabilir diye düşünüyorum. tabi tek araştırma nesnesi heteroseksüel olmayanlar olunca iş biraz bizim anormalliğimizmiş gibi oluyor. bir de doğallık-normallik kavramları her zaman egemenden yana işler. ben erkek olduğu, heteroseksüel olduğu, cisgender olduğu vurgulanan sanatçı görmedim. yani vurgulanan "anormal" varlıktır. halbuki önyargılardan uzak bir araştırma yapılsa -burada araştıranın kimliği de cok önemli- genel olarak cinsel yönelimin ne olduğu ve insan hayatındaki önemi açığa çıkar. bütün yönelimler için. burada kastettiğim insan hakları konusunda bizi bir yere konumlandırmaları değil insana dair yeni bir bakış fırsatı. zaten bunca araştırmanın yapılması savunmak için bilimsel bir dayanak aranması bile mücadelenin heteroseksist cis erkek toplumda ve gücünü oradan alan bilim anlayışında bir gedik oluşturmak anlamına geliyor. lgbti mücadelesi olmasaydı eşcinselliği, translığı hastalık olarak ele almaktan vazgeçecekleri yoktu. şimdi sebep arıyorlar, duygulardan, insanlıktan uzak yasalar oluşurmak için. bu da bir şey belki ama yeterli değil.
genetik üzerinden tartışılması mevzusu ise vahim. çünkü egemen düzen böyle olmaya devam ettikçe bizi tam bir nesne konumuna koyarak daha ciddi travmalara sebep olabilir.
friedrich nietzsche'nin deccal kitabı diyebilirim. önce kendi içime sıçtım, sonra kendimi toparlamaya çalıştım. ilginçtir her iki zamanda da ders verebilecek notlar almışım.
çok fazla mesajı aynı anda, bağlantısız vermiş, her birinden ayrı bir film çıkabilecek konuları yüzeysel olarak ele almış; karakterler arası bağlantıların aşırı kopuk olduğu film. lakin ilklerden biri olduğu için izlenmeye değerdi.
kafamda binbir soru uyandıran kavramlardan biri. "entelektüel kime denir?" sorusuna cevap bulamıyorum. bir örnekten hareketle açıklayayım; bazı insanlar -köylüler mesela- toprağın nasıl ekilip biçileceğini, hangi bitkinin hangi dönemlerde yetiştiğini ve nasıl bakılması gerektiğini vs. bilirler. ama sorsanız bitkinin hangi türe ait olduğu, fotosentez mevzusu vs. gibi sınıflandırmacı bilgilerden haberleri yoktur. bazı insanlar da bu tür bilgileri öğrenirler ama göster şu bitkiyi bana desen gösteremezler. bu örneği vermemin sebebi bu noktada merak ettiğim şeyle ilgili ; entelektüellik bilmekle ilgili düşünülüyor ama bu bilmek nasıl bir bilmek? eyleyebilmeyi de içeriyor mu mesela? çevrende olup bitenlere dair teoriler sunabilmek ya da dünya tarihine dair, farklı kültürlere dair deneyim mi entelektüel kimliği getiren şey? bir diğer soru da şu kafamdaki; entelektüel toplumda hangi konumdadır? hangi konumda olmalıdır? şahsen bana sadece ya canım şunlar şunu yer, bunlar bunu içer, şöyle bir tarihsel olay var ondan dolayı vs. gibi parçalı bilgilere sahip olmak ve bunun üzerinden değerli addedilmek olağan gelmiyor. elbette ki insan bakış acısını geliştirmeli, hem olabildiğince yerel hem de olabildiğince evrensel bakmalı ki ayırdına varabildiği şeyler olsun. lakin bu insanın da etik bir konumu olması gerektiğini ve topluma farklı bir bakış açısı sunabilmesi gerektiğini düşünüyorum.
"kadın olmak" doğru bir ifade değildir. cinsiyet uyumunu gerçekleştiren bir bireyden bahsetmek doğrudur. "lezbiyen olmak" doğru değildir. cinsel yönelimini yaşayan, açık birinden bahsetmek doğrudur. dolayısıyla başlık sonundaki "adam" ifadesi de doğru değildir. cis bir birey heteroseksüel, eşcinsel olabileceği gibi, trans bir birey heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel olabilir.
heteroseksüel olmayanların savunmasından daha değerlidir. çünkü toplumdaki avantajlı konumunu sorgulamak herkesin harcı değildir. takdir edilesi insandır.
gündelik hayatta ne dediğini anlamanızın zorlaştığı sevgilidir. dillerin başka dillerden kelime aldığını; bu durumun her dil için normal olduğunu; mitolojinin, kültürün, dilin, düşüncenin kolektif üretildiğini algıla(ya)mayan bir insanla beraber olunduğunun belirtisidir. göktürk alfabesi ile yazmaya da başlayabilir.
ilk açılma içlerinde en zor olanı galiba. sonrası daha rahat geliyor. ilkinde en yakın arkadaşlarımdan birine daha önce bahsettiği benim tanımadığım birini söyleyip "ben de onun gibiyim" demiştim. sonrasında yaşadığım "dünya başıma yıkıldı" duygusuna değmemişti tabiki.
insan psikolojisine dair en ilginç yanlardan biri. bir travma yaşıyorsun ve olayın tamamını ya da bir kısmını unutuyorsun. etkisini yaşamaya devam ettiğin bu travmaya dair kafanda hiçbir şey olmuyor. hatırlayamadıkça mücadele etmesi de zorlaşıyor.
mücadelenin en az bilinen sesleri olarak intersekslerin -"insiyatif mi demek o i harfi?" - sesini duyurmak adına önemli bir gün.
http://kaosgl.org/sayfa.php?id=26903
abd'li terapist susan forward'ın craig buck ile birlikte ailelerinin çocukluklarında yaptıkları hayatına etki etmeye devam eden yetişkinler için hazırladığı ingilizcesi toxic parents olan kitap. okudukça bugünkü -en basit haliyle hoşnutsuz kaldığım- durumların sebeplerini anlamamı sağlayan bir kitap. kitabın ilk bölümünde toxic ebeveynlerin kişiler üzerinde bıraktığı etkiler ele alınırken ikinci bölümünde hayatlarını ele almaları için yapmaları gerekenler anlatılıyor.
uzun süre dikkat dağınıklığı ve motive olamamaktan, ertelemekten kaynaklı kitap okuma konusunda sıkıntı yaşadım. bir de hızlı okuma mevzusunu kafama kim taktıysa artık okuma hızımı artıracağım diye okuma, anlama kalitem düşüyordu. sonra şu videoyla karşılaştım ve denedim. okumanın zevkini okuma hırsına tercih etmemi ve motivasyonumu sağladı. öneririm.
haber değeri olsun olmasın magazinsel manşetler iş görür mantığını ne zaman bırakacaksınız?
operasyonla birbirinden ayrılan siyam ikizlerimiz büyümüşte sınava girmişler herkesin dört gözle beklediği sınav sonuçları açıklanmışmış. görende full çekmişler sanır! eğitim sisteminin boktanlığı karşısında barajı geçememiş bu 2 kızcağız ne yapsın. aynı haltı yiyen yüzbinlercesi var. bir de ikizlerin üzüldüğü yönünde fikir beyan etmişler sjsjks yok canım yanlış biliyosunuz zil takıp oynamışlar.
https://www.cnnturk.com/turkiye/siyam-ik...
bir akışkan * olarak ilk kez duyuyorum. ekşi'de bu konuda başlık açılmış. detaylı bilgi verilmemiş. genderqueerlik ve non-binary gibi kavramlar lgbt kadar görünür olmadıklarından çok bilinmiyorlar. ancak internette skolyoseksüel olarak ararsanız karşınıza türkçe kaynak çıkıyor.
high energy. eşcinsellerin dünyaya armağanı olan; disco, synth pop ve new wave'in kısaca klasik pop müziğin oluşmasına da katkı sağlayan müzik türü. kısaca popüler müzik de eşcinsel ürünü sözlük.
70lerde ingilterede ortaya çıkan bu türün nerdeyse tüm temsilcileri homoseksüel. sylvester, divine, dead or alive gibi eşcinsel şarkıcı ve topluluklar güzel örneklerini sunmuş.
bu kategorinin sanırım en emsalsiz örneği dead or alive'nin you spin me round hiti:
esasen mevlevi ilahileriyle daha çok benzetiyorum. ayrıca sadece bizans değil ortodoks geleneğin tamamında benzer ezgiler mevcut.
aha bu da bildiğin mevlevi ayini şerifi
ayrıca ortadoğu ruhu da mevcuttur ortodoks ezgilerinde;
bu da baya ünlü bir ilahi, galiba osmanlı döneminde yazılmıştı hatırlamıyorum tam, türkçe altyazısı da var.
ne olduğu bilmeyenler için cevabın gapitalizm (kapitalizm) olduğu durumdur. bu düzenin dilber ay eleştirisini şuraya bırakıyorum : "şu hayatta ne kadar güzel insan tanıdıysam hepsi de bu gapitalizmden nefret ediyolardı. benim böyle şeylere pek aklım ermez gardaş; ama, bu gapitalizmin çok şerefsiz bi şey olduğu besbelli!"
lgbti'ler içerisinde de daha az konuşulan kadınlar oluyor. eşcinsel denince biseksüel denince akla ilk olarak gayler ve biseksüel erkekler geliyor. genel durumda ise heteroseksüel olmayan kadınların temsili az olduğu kadar oldukça sorunlu. bir fantezi unsuru olarak görülüp "erkekle tamamlanan kadın", "doğası belli kadın" algılarıyla da çarpışmak durumunda kalıyoruz. fobilerle uğraşmak durumunda kalıyoruz; az görünürlükle ama bizim hakkımızda bizden çok konuşanlarla yani. lezbofobi de lezbiyen kadınların görünürlük halinde nasıl da heteronormatif kalıplarla dile getirildiğini anlamak için önemli bir tanımlama. dolayısıyla görünürlük bizim görünürlüğümüz ve sözü biz söyleyeceğiz; tüm lezbiyenlerin görünürlük günü kutlu mutlu olsun.
yukarıdaki hikaye çok güzel. benimki biraz hüzünlü ama entriyi okuyunca direk aklıma geleni yazıyorum. bazı insanlar vardır böyle ilk tanıştığınızda sanki yıllarca vakit geçirebilirmişsiniz gibi olur. size birşey söyler ve söylediği sanki sizin nişanınızdır artık. güzel olan şeylerden çok derin yaralar da çıkar ya öyle bir şeyler. gözgöze yaptığımız muhabbet hala olduğu gibi duruyor içimde. öyle etkilenmiştim ki sonraki görüşümde heyecandan selam vermeye utanmıştım. bir süre sonra gitti zaten. görmedim bir daha. o gitti ben de o nişanın acısıyla kaldım. çay sözü vardı bana. "hatta senin için yemek yapacağım". öldüğünü öğrendim sonra. acıma eşlik eden şarkıyı buldum. dinleyince bir tek o gelir aklıma. bir de tanıştığımız şehirde bir yıldıza yazmıştım onu. istanbul'da da görür müyüm diye düşünüyorum. ölmüş biri için, bazen unutulduğuna acı çekilen, her anımsamadaysa geçirilen kısacık vaktin değeri acıyla geri gelen, yıldızlara benzetilen bir insan için ;
selahattin demirtaş, seni başkan yaptırmayacağız diyerek bugünkü ohalleri, her alana hükmetmeyi arzulayanların emellerine 2 yıl önce balta vurabileceğini gösterdiğinden yargılanan siyasetçi .
(bkz:gay sessizliği)
jodie foster'ın 17 yaşındaki bir röportajında kendisine heteroseksüel ataması yapılarak sorulan "nasıl erkeklerden hoşlanırsın" vs. sorulara mimikleri ve sessizliğiyle verdiği cevap buna bir örnek olarak düşünülüyor. gündelik hayatta heteroseksüel olduğumuz varsayılarak sorulan o can sıkıcı sorulan canımızı nasıl sıktığının ve öte yandan bu sessizlikte hiç de yalnız olmadığımızın bir işareti bu kavram.
heteronormatif yapının sahiplenicileri bütün cinsel yönelimlerden çıkabilir. eşcinsellere saldıranlar içinde eşcinseller de olabilir. toplumsal cinsiyetten bahsedeceksek biseksüeller yalnızca erkeklerden ibaret değildir. pek çok farklı cinsiyet kimliğinden olabilir. feminen geyleri aşağılayan "ibne olmayan, aktif" geyler toplumsal cinsiyet biliyor yani? toplumsal cinsiyeti bilmek konusunda gey -biseksüel erkek ayrımı yapıldığına göre kadınların yaşadıklarını erkeğin kadına duyduğu, duyabildiği cinsel arzuya mı bağlıyoruz yani? evet erkeklerin hiyerarşilerini cinselleştirdikleri doğrudur. lakin buradan geyler de kurtulamaz. tam da aktif-pasif mevzusunda olduğu gibi.
yine bir biseksüel için geylik-lezbiyenlik normal olamaz. "normal" varsa kendinde olandır, biseksüelliktir. bununla birlikte biseksüel bir kadın için bir kadına ; biseksüel bir erkek için bir erkeğe aşık olmak, cinsellik yaşamak normaldir. ilkokul çağında ne yaşandığı da hem biseksüel hem eşcinsel çocuklar için dışarıdan illaki belli olacak diye bir şey yoktur. belli olsa da ne biz bu çocukların gözetçisiyiz, ne de onları birbirleriyle yarıştırabiliriz. denilen durumlar doğru olsa bile her örnekte, bu acıları yaratan temel durumları ve bağlantıları eleştirmek yerine acı hiyerarşisi geliştirmek heteronormativiteyi sağlar. biseksüel çocuğun hislerinin durumu hakkında hangi cinsiyetten hoşlandığını bilecek ve hayat çizgisini takip edecek kadar kaç tane biseksüel tanınabilir şu hayatta? sanki bir dış göz olunmuş da insanları geçmiş gelecek süzmüş gibi. evlenme mevzusuna gelirsek eğer mevzu eşcinsellerin sahip olmak isteyip olamadıklarıysa bir biseksüel diğer cinse aşık olduğunda onunla evlenmek istiyorsa tabi ki evlenebilir. ve kime hesap verecek kendinden başka? biseksüel kadınlar ve diğer cinsiyet kimlikleri mevzusuna hiç girmiyorum. zaten oralarda mevzu bu kadar da "basit" değil.
izmir milletvekili adayları lgbti haklarını savunacağına dair taahhütname imzalamış parti. el altından değil açıkça savunma girişimleri takdir edilesi. diğer partilere de örnek olur umarım.
http://kaosgl.org/sayfa.php?id=25937
yukarıdaki hikaye çok güzel. benimki biraz hüzünlü ama entriyi okuyunca direk aklıma geleni yazıyorum. bazı insanlar vardır böyle ilk tanıştığınızda sanki yıllarca vakit geçirebilirmişsiniz gibi olur. size birşey söyler ve söylediği sanki sizin nişanınızdır artık. güzel olan şeylerden çok derin yaralar da çıkar ya öyle bir şeyler. gözgöze yaptığımız muhabbet hala olduğu gibi duruyor içimde. öyle etkilenmiştim ki sonraki görüşümde heyecandan selam vermeye utanmıştım. bir süre sonra gitti zaten. görmedim bir daha. o gitti ben de o nişanın acısıyla kaldım. çay sözü vardı bana. "hatta senin için yemek yapacağım". öldüğünü öğrendim sonra. acıma eşlik eden şarkıyı buldum. dinleyince bir tek o gelir aklıma. bir de tanıştığımız şehirde bir yıldıza yazmıştım onu. istanbul'da da görür müyüm diye düşünüyorum. ölmüş biri için, bazen unutulduğuna acı çekilen, her anımsamadaysa geçirilen kısacık vaktin değeri acıyla geri gelen, yıldızlara benzetilen bir insan için ;
(bkz:gay sessizliği)
jodie foster'ın 17 yaşındaki bir röportajında kendisine heteroseksüel ataması yapılarak sorulan "nasıl erkeklerden hoşlanırsın" vs. sorulara mimikleri ve sessizliğiyle verdiği cevap buna bir örnek olarak düşünülüyor. gündelik hayatta heteroseksüel olduğumuz varsayılarak sorulan o can sıkıcı sorulan canımızı nasıl sıktığının ve öte yandan bu sessizlikte hiç de yalnız olmadığımızın bir işareti bu kavram.
monoseksizmin derdini çeken insanlar. cinsiyetler arasındaki uçurumun başında bela olarak dolandığı insanlar. "geçiş evresi" kafasının üzerinde baskı yarattığı insanlar. gerçekte bütün cinsel yönelimler bir geçiş evresi olabilir. "aynı anda iki cinsiyetten biri olmayınca yarım kalır" , "yarı hetero-yarı eşcinseldir" kafasının derdini çeken ve illa aldatacağı varsayılan insanlar. biseksüel ahmet'in mehmet ile olan aşkında ayşe ile aldatacağı varsayılır. ahmet mehmet'i caner ile aldatabilir aldatabilen bir insansa. biseksüel ayşe'nin leyla ile olan aşkında cenk ile leyla'yı aldatacağı varsayılır. ayşe leyla'yı şirin ile aldatabilir aldatabilen bir insansa. hemcinsiyle birlikteliği olmuşsa bu birliktelikte yaşadıkları, yaşayabildikleriyle ve diğer cinsle birlikteliği olmuşsa bu birliktelikte yaşadıkları, yaşabildikleri arasındaki uçurumu düşününce kafayı yiyebilecek, canı çok yanabilecek, diğer cinsle olan birlikteliğinde kendi suçu olmasa da avantajlardan utanabilen insanlardır. hemcinsiyle de olsa diğer cinsle de olsa "ben seni bizim tarafa çektim ahaha" kafasıyla duyduğu, duyabildiği bütün arzuları yok sayılan; oradan oraya çekiştirilebilen insanlar.
pembe hayat aktivistlerinin pembe hayat'ın youtube kanalında yemek yaptıkları video programları. adını ilk kez duyduğum felah köfteye delikli boncuk yerde kalmaz adını vermişler. ölsem unutmam artık. o değil de canım çekti gece gece. herkesin çeksin.
çok manyak tiplerle karşılaştığım site. kadının biri kırk yıllık tanıdıkmışız gibi mesaj atıp konuşmayı yarıda kesti. herhalde biseksüel olduğumu söylemem etkili oldu. aradan haftalar geçince tekrar tanışmak için mesaj attı. geçmişte konuştuğumuzu ve yarıda kestiğini, bu yüzden konuşmak istemediğimi söyleyince de yalvar yakar oldu resmen. bir başkası attığı ilk mesajdan sonra ciddiysen konuşalım diye tutturdu. bir başkası selam sabah demeden kendi numarasını attı. neden böyle yaptığını sorunca da boy kilo bilgilerin dikkatimi çekti dedi falan. cevap vermedim. sonra sahte hesap olduğu ortaya çıkmış, banlanmış. ilginç bir site. daha aklı başında olduğunu tahmin ettiklerim de bana bakmıyor naletossun.